| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 29.11.2012 |
CEMALETTİN ŞİMŞEK (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, Zonguldak Karadeniz Ereğli'sinde tersaneler bölgesinin sorunlarının araştırılarak Meclis araştırması istemi ile vermiş olduğu önergenin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade etmek istiyorum, burada şöyle bir anlayış var, önce bunu ortaya koymakta fayda görüyorum: Muhalefet milletvekilleri ya da muhalefetin getirdiği önergeler, burada her zaman İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarını kullanmak maksadıyla ve böylece Meclis çalışmalarını kendi doğrultularında engellemek maksadıyla getirmiyorlar. Bakın, burada, muhalefet milletvekilleri, muhalefet partileri, çok önemli ülke sorunları, bölgesel sorunlar ve ülkenin genel sorunlarıyla alakalı birtakım önergeler getiriyorlar, bunların kabul edilmesini istemektedirler. Hadi bunları kabul etmeyeceksiniz ama iktidar milletvekilleri, bu önerge sahiplerinin önergelerini dinlemiyor bile değerli arkadaşlarım yani dinlemek lütfunda? Belki içerisinden sizin de faydalanacağınız, istifade edeceğiniz, ülke sorunlarıyla alakalı problemler vardır, bunları yürütmeye götürerek belki ülke sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilirsiniz. Zaten kabul etmiyorsunuz ama hiç yoktan dinleyin. Bakın, sadece, burada yoklamalarda çoğunluğu sağlıyorsunuz, bunun dışında yoksunuz. Bu, ülke sorunlarının çözümü noktasında iktidar partisinin bakış açısını ortaya koyması bakımından önemlidir. Ayrıca siz yüzde 50'yi temsil ediyorsanız burada muhalefet de geride kalan yüzde 50'yi temsil etmektedir. Bunun her zaman göz önünde bulundurulmasının, gerek demokratik teamüller açısından gerekse ülkemizin işlerinin yürütülmesi bakımından önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ki Karadeniz Ereğli'sindeki tersanelerde yaşanan sorunlar, istihdam sorunları, iş ilişkileri, iş hayatıyla ilgili sorunlar, ülke sorunlarından soyut sorunlar, ayrı sorunlar değildir; ülke sorunlarının bir parçasıdır. Orayı anlayabilmek için, önce, ülkenin genel sorunlarına, iş hayatıyla ilgili genel sorunlarına bir bakmamız gerekiyor.
Ülkemizde SGK verilerine göre 11 milyon sigortalı işçi bulunmakta, bunlardan sadece 930 bini bugün sendikalıdır. Sendikalaşma, ülkemizde gün geçtikçe geriye gitmektedir. Demokratik hak ve özgürlükler açısından, sendikalaşmalar açısından ülke ileri demokrasiye giderken, demokratik hak ve özgürlükler maalesef geriye gitmektedir.
Şimdi, geçen mart ayında Meclise gelmişti Toplu İş İlişkileri Yasası. Altı aylık bir gecikmeyle kabul edildi, Meclisimizden geçti ve işlerlik kazandı. Bir defa, o geçen Toplu İş İlişkileri Yasası bile, işçi hakları ve demokratik temel hak ve özgürlükler açısından değerlendirildiğinde, ülkemizi maalesef geriye götürmüştür. Toplu İş İlişkileri Yasası'nda 30 işçi ve daha -en önemli şey budur- az işçi çalıştıran iş yerlerinde sendikalaşma yasasının önüne geçilmiştir. Zaten, Türkiye'deki işletmelerin birçoğunda 30 işçi ve daha az işçi çalıştıran işletmeler mevcuttur. Bu böyle değerlendirildiğinde, alt işveren grubu da göz önüne alındığında, İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'nı yeni çıkardık ancak iş yerlerinde bunların denetimi, bunların kontrol edilmesi bakımından, gerek sendikal haklar açısından gerekse Hükûmetin merkezî denetlemeleri hemen hemen hiç yoktur. İşçiler, orada, kendi kaderlerine terk edilmiş, güvenlikten yoksun bir şekilde çalışmaktadırlar.
Hepinizin bildiği gibi değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta 5 işçi Samsun'da hayatını kaybetti. Biz, oraya, ziyarete gittik ve iş yerini ziyaret ettik. Daha önce de ben oraya gitmiştim ve altı ay öncesinde orada sendikal faaliyet yapacakları gerekçesiyle işten atılmış işçilerin çadırları vardı ve bu cenazeye gittiğimizde de hâlâ o çadırın orada olduğunu gördük. Değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi, belki de onlar işe dönebilselerdi orada olacaklardı ve onlar da ölüme terk edilmiş olacak, belki de öleceklerdi. Biz şunu bilemiyoruz şimdi: Yani içeridekilere mi üzülsek, bunlar dışarıda kaldı diye mi üzülsek. Türkiye'yi bu açıdan varın değerlendirin diyorum.
Bunun dışında, geçen yıl 3 Şubatta Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi'nde 20 işçi iş kazasına kurban gitti. 11 Şubat 2011, Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde, kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi yaşamını yitirmişti. 31 Ocak 2008, İstanbul Davutpaşa'da kaçak bir iş yerinde meydana gelen patlama sonucu 23 işçinin ölümü ile Tuzla tersanelerinde üst üste yaşanan ve sonu gelmeyen işçi ölümleri hafızalardan silinmedi.
Çalışma yasaları bu ölümleri "iş kazası" olarak nitelese de bu yaşananların doğru tanımı "iş cinayeti"dir. Bu ölümlere kaza demek mümkün değil çünkü kaza bütün önlemlerin alındığı, işçilerin güvenceli, kurallı çalıştırıldığı ancak buna rağmen yaşanabilecek istisnai durumlar için kullanılabilir "iş kaza"ları. Oysa "iş kazası" adı verilen işçi ölümleri istisna değil, kural hâline gelmiş durumdadır. Göz göre göre işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları hiçe sayılarak ucuz, kuralsız ve güvencesiz işçi çalıştırılmasının sonucu yaşanan iş kazaları söz konusudur. Bu kazalar, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmaması, bunların ihmal edilmesi ve denetim eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 1945 yılında çıkarılan İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu'ndan bu yana, ülkemizde iş kazası ve meslek hastalığı sonucunda ölen ve sakat kalan işçilerin kaydı tutuluyor. 1946'dan 2010 yılına kadar iş kazaları sonucu ölen işçilerin sayısı tam 59.300'e ulaşmış durumda. Son on yılda toplam 10.723 işçi, her yıl ortalama 1.072, günde ise ortalama 4 işçi, maalesef, iş kazası ve iş cinayeti sonucu ölmektedir.
İşçi sayısı arttıkça, fabrika sayısı arttıkça "ölü işçiler ordusu" büyümüş, son yıllarda işçi sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve koruyucu teknik imkânlar gelişmiş, ancak işçi ölümleri artmış, üstelik bu veriler sadece kaydı tutulabilenler. İstihdamın yaklaşık yarısının kayıtsız olduğu ülkemizde kayda geçemeyen vakaları tahmin etmek mümkün değil.
Bu tablonun en önemli nedeni iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin iş yerlerinin ezici çoğunluğu tarafından bir maliyet unsuru olarak ele alınması, kurallara uyulmaması ve iş yerlerine sendika sokulmaması ve iş yerlerinin denetlenmemesidir. Giderek artan esnek ve kuralsız çalışma biçimleri kayıtsız çalışma ve uzun çalışma süreleri iş kazalarının bir başka önemli nedenidir.
Son yıllarda yoğunlaşan taşeronluk zinciri, iş kazalarına âdeta davetiye çıkarmaktadır. Ana iş verenden iş almak için fiyatları düşüren taşeron şirketler, kâr etmenin yolunu işçilerin yaşamını tehlikeye atmakta buluyor. Bu iş kazalarını engellemek veya en azından iyice azaltmak mümkün. Bunun iki önemli yolu var: Birincisi, devletin; ikincisi, sendikaların denetim ve yaptırımı. Bu iki yolun etkin biçimde kullanımıyla iş kazaları önemli ölçüde azaltılabilir.
Dünyada bunun örnekleri var. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre ölümle sonuçlanan iş kazası oranları bazı ülkelerde önemli ölçüde geriletildi. Türkiye'de ölümle sonuçlanan iş kazası oranları yüz binde 20,5 iken bu oran Norveç, İsveç, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde yüz binde 2 oranının altına geriledi. Ülkemizde işçiyi koruyucu sağlık ve güvenlik mevzuatı, kâğıt üzerinde oldukça, bir işlerliği olmadıkça, gelişkin ancak denetim ve yaptırım son derece zayıf.
İş Yasası'na göre iş yerlerinde sağlık ve güvenlik kurallarına uyulmasını denetleme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına aittir. Ancak denetim kapsamında 800 bine yakın iş yeri varken, bakanlığın teftiş örgütünde çalışanların sayısı büro çalışanları dâhil 600 civarında. Aslında piyasayı denetlemeye yönelik siyasi bir irade yok anlamı çıkıyor buradan.
Öte yandan düşük sendikalaşma oranı, yüksek işçi ölümü anlamına geliyor. Sendikalı iş yerlerinde ve sendikalaşma oranının yüksek olduğu ülkelerde ise işçi cinayetleri azalıyor. Örneğin, Zonguldak havzasında sendikalı işletmelerde çıkarılan 100 bin ton kömür başına işçi ölümü binde 3 iken, sendikasız taşeron işletmelerde bu sayı yüz binde 8,3; aradaki fark tam 34 kat! Özel sektörde sendikalaşma oranının yüzde 3'lerde seyrettiği bir ülkede, iş cinayetlerinin giderek kitleselleşmesi maalesef bir rastlantı değildir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Şimşek.