GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kapadokya Alanı Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:77
Tarih:14.05.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Bakanım, kaçak içki meselesi hallolduysa konuşayım mı? Halloldu mu?

VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Halloldu.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kapadokya Alanı Hakkında Kanun Teklifi'yle ilgili olarak söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Ülkede demokrasi penceresi kapatılmış, hukuku ayaklar altına alınmış, biz burada Kapadokya'yı görüşüyoruz; demek ki çok önemli, öyle olduğunu düşünüyorum. Ben, bu kanun teklifiyle ilgili çok fazla bir şey söyleyecek değilim aslında. Ülkemizde genellikle kanun ve yönetmeliklerin uygulanmasında sıkıntı olduğunu, kurumların işlev göremez hâle getirildiğini ve yargı bağımsızlığının olmadığını her fırsatta dile getiriyoruz.

İçinde bulunduğumuz bu süreçte muhalefetin yapıcı destek ve önerilerini dikkate almadan yeni kurumların oluşturulması için kanun yapmak problemleri çözmeye mi yarar yoksa haksızlığa ve hukuksuzluğa daha çok yol açacak problemleri mi yaratır, belli değil. Bu konuda iktidar partisindeki arkadaşlarımı bir kez daha düşünmeye ve bunun cevabını da ondan sonra vermeye davet ediyorum.

Bu kanun teklifini prensip olarak doğru buluyor ama maddelerdeki belirsizliklerin ve eksikliklerin düzeltilerek Meclis Genel Kurulundan geçmesinin daha doğru olacağını düşünüyoruz. Kanunun maddeleriyle ilgili görüşlerimizi, çekincelerimizi arkadaşlarımız yapacakları konuşmalarda dile getirecekler ancak çok daha önemli sorunlarımız var; öncelik onlar olmalıydı bugün. Ülkede insanların, sizin gibi düşünmeyen hiç kimsenin can güvenliği artık ortada kalmadı. Hukuk işlemiyor, yargı işlemiyor. Bu kadar öncelikli meselelerimiz varken, küçücük çocuklardan biz büyüklere herkes "adalet" diye yalvarırken gündem bu olmamalıydı. Nasıl başınızı gece yastığa rahat koyuyorsunuz merak ediyorum gerçekten. Maalesef, ülkemizde yargı, suçu caydırmak bir yana, suçu teşvik eder noktaya geldi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de artık istatistiklere bakıldığında AK PARTİ Hükûmetinin yokluk ve fukaralık içeren ekonomi yönetimi yüzünden millet mutfaktan yani boğazından kısmaya başladı. Millet, geçen seneki ramazan sofralarını arar oldu. Dar gelirli Kurban Bayramı dışında et yüzü zaten görmüyordu; patatesi, soğanı vardı, o bile artık lüks oldu. Ülkenin asıl beka sorunu, Türkiye'nin en önemli problemi ekonomiyken, millet iki tane patates kaynatmak için çırpınıyorken iktidarın umurunda bile değil vallahi. Şu anda yüzlerinize baktığımda bunu rahatlıkla görebiliyordum.

Hani 31 Marttan sonra doların ateşi düşecekti? Hani ekonomi nisanda marttan iyi olacaktı? YSK'de yaptığınız sivil darbeyle ve beceriksiz ekonomi yönetiminiz yüzünden dolar yükseldi. Ama ağzınızda aynı şeyler, aynı sözler alışkanlık yapmış "Dış güçler yükseltti." diyebiliyorsunuz. Siz suçluyu dışarıda aramaya devam ettikçe çok daha büyük hatalar yapacaksınız. Ama üzülerek ifade ediyorum, bu hataların bedelini biz milletçe hep beraber ödüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi yeni bir uygulamayla karşı karşıyayız. Dün öğrendik ki Merkez Bankası bilançosunda yedek akçelerde gözüken yaklaşık 40 milyar lira para bütçeye devredilecekmiş. Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik konjonktürde elinde kalmış tek çıpası mali disiplin. 2018 Eylülde yeni ekonomik program açıklandığında bütçe açığının 2019 yılında 80,8 milyar lira olacağı öngörülmüştü. Yılın ilk dört ayında gerçekleşen bütçe açığı ise 52 milyar lira olarak gerçekleşti yani bütün yıl boyunca önerdiğinizin yaklaşık yüzde 65'i dört ayda gerçekleşti. Bu 52 milyar liranın içinde aslında mayıs ayında Merkez Bankasından alınacak kârın ocak ayında alınması da dâhil. Rakamı bir de şöyle okuyun, korkunç tabloyu saklamayın: Mayısta alınacak para ocakta alındı, hazineye aktarıldı. Buna rağmen dört aylık dönemde ortaya çıkmış açık 52 milyar lira. 52 milyar liranın yaklaşık 40 milyar lirası sadece mart ve nisan aylarında gerçekleşti. Bu 40 milyar liranın yani yedek akçelerdeki paranın hazineye devredilmesi için bir yasal düzenlemenin gerektiği, bu düzenleme sonrasında bu paranın bütçeye devredileceği ifade ediliyor. "Bu paraya niye ihtiyaç duyuluyor?" sorusunun da cevabı çok açık, hepimiz biliyoruz. Seçim sürecine kadar bu para musluğu bir kere daha açılacak. Seçmenin oyunu alabilmek adına birtakım adımlar atılacak gibi gözüküyor. Bu da elimizdeki en önemli çıpayı kaybetmemiz anlamına gelir.

Peki, bütçe açığı büyürse ne olur? Sizin bütçe açığınız genişlediğinde ister istemez o arada oluşan farkı kapatmak için borçlanma ihtiyacınız artar. 2019'da Türkiye ekonomisinden büyüme beklemek gerçekçi olmaz. Yani, 2019'da kuvvetle muhtemel, Türkiye ekonomisi küçülecek değerli arkadaşlarım; büyümek bir kenara, küçülecek. Dolayısıyla, ekonomi küçüldüğü için şirketler kâr elde edemeyecek ve devlet kurumlar vergisini hedeflediği kadar, istediği kadar alamayacak. Diğer taraftan, işsizlik daha da artacak; bununla beraber, devlet çalışan kişilerin maaş bordrolarından aldığı gelir vergisinden de olacak. Otomatikman zaten bütçenin gelir tarafında bir başka zafiyet daha oluşacak. Bununla beraber, borçlanma maliyetleri daha da yükselecek. İnsanımızın hem geliri azalacak hem de gideri yükselecek.

Mevcut şu konjonktürde bile 80,8 milyar liralık bütçe açığını yakalama konusunda ciddi bir sorun yaşanacakken geldiğimiz nokta şu: Buraya bir miktar, 40 milyar lira gibi hedeflenen açığın yüzde 50'si kadar bir paranın daha aktarılması. Bu para bir seçim yatırımı olarak kullanılacak. Ne İstanbul'muş demekten kendini alamıyor insan, neymiş bu İstanbul ya? Neler varmış, kim bilir.

VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - "Bu şehr-i Sıtanbûl ki bî-misl ü bahâdır."

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Evet, Sayın Başkan, siz iyi bilirsiniz, orada bürokratlık yaptınız. Biz de biliriz.

Ülke enflasyon-kur-faiz üçgeninde bir sarmala girecek bundan sonra. Bu sarmaldan nasıl çıkacağı konusunda da net bir fikir yok gibi gözüküyor aslında. Burada söylenecek tek bir söz var: Hepimizin kendi bütçemizi yaptığımız gibi, paran yoksa harcamayacaksın. Yani, borç parayla harcama yaptığın zaman karşılaşacağın bela çok büyük; ülkelerde bu bela daha da büyük. Bugün de gittin, Merkez Bankasından yedek akçeleri aldın. Peki, sonra? Bu neye benziyor, biliyor musunuz? Anadolu'da "kefen parası" diye bir para vardır ya hani en son, çok büyük bir ihtiyaç hâlinde o paraya el gider ya, işte, onun gibi; o evde satılacak bir şey kalmadığında büfedeki gümüş çatalların, kaşıkların satılması gibi bir olay bu. Bu para hazineye devredilebilir mi? Bunların hepsi tartışılabilir ama bugünün konjonktüründe zaten bütçe açığını tutturma konusunda ciddi bir sorunla karşı karşıya kalmışken, aksine, bütçeyi daha kısmak gerekirken bütçeyi daha da açmanın hiçbir rasyonel çözümü yoktur, olmadığını da yakın bir zamanda göreceğiz.

23 Hazirandaki seçime kadar, bu seçimi kazanmak için çok daha fazla para saçılacak ortaya ve bunun faturasını ülke olarak hep beraber ödeyeceğiz. Yapılan zamlarla, daha yüksek faizlerle ödeyeceğiz bunun bedelini. Türkiye'nin koskoca 2019 yılını heba etme lüksü yok ama uygulanan bu strateji 2019'u ne yazık ki heba etmemize neden oldu. Şimdi, memura ve emekliye ödeyecek ikramiye parası bile yok ülkede. Hukukun üstünlüğü maliyede bile lazım. Her şeyin sadece size meşru olmasının bedelini milletçe hepimiz ödüyoruz. İstanbul'daki seçim sonucundan bile mesaj almadınız, ders çıkarmadınız. İşinize gelmiyor olabilir bu. Ekonominin tekrar hayat bulması inanın çok zor değil aslında. Demokrasiyi yeniden inşa edersek, üstünlerin hukukuna son verip hukukun üstünlüğüne geçersek ve ülkemiz adaleti yeniden sağlayabilirse inanın her şey düzelecek ve her şey çok daha güzel olacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, Türkiye'deki mevcut siyasi gündem nedeniyle konuşulmayan, dile getirilmeyen, dikkatlerden kaçan aslında çok önemli bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Akdeniz'de neler oluyor farkında mısın arkadaşlar? Ciddi bir hareketlilik var uzun zamandır Akdeniz'de? Türkiye, İsrail, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan ile uluslararası aktörlerin son yıllarda Doğu Akdeniz'de yürüttüğü hidrokarbon arama faaliyetleri bölgede suların yeniden ısınmasına neden oldu. "Tam bir savaş havası hâkim." desek yanılmış olmayız aslında. Kıbrıs'ta gerilim özellikle son üç-dört aydır hiç azalmadı. Bir anlamda Fatih Sondaj Gemisi'nin Kıbrıs'ın batısında sondajlara başlamasıyla kriz bir daha derinleşti. Kıbrıslı Rumlar Türkiye'deki karışık iç siyasi ortamdan yararlanarak bölgede Türkiye karşıtı bir cephe oluşturmuş durumda. Olay öyle bir noktaya geldi ki Kıbrıs Rum Yönetimi Fatih Gemisi'nde görevli personel hakkında uluslararası tutuklama emri çıkarma tehdidi bile savurdu. Bunun farkında mısınız? Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa Birliği Ankara'dan çalışmalara son vermesini istedi. Dışişleri Bakanlığımız kıta sahanlığımızdan doğan haklarımıza atıf yaparak tepki verse de bundan sonra tavrımız ne olacak, bunları bilmek istiyoruz çünkü Türkiye'nin iç siyasetinde sıkışmışlık hâli ve ekonomik kriz Türkiye'nin işini zorlaştırıyor arkadaşlar. Avrupa Birliği ve Amerika arasındaki gergin ilişkiler de diplomatik manevralara ne yazık ki yer bırakmıyor. Doğu Akdeniz'de haklı olduğumuz noktalara karşın bölge ülkelerinin neredeyse tümüyle var olan kötü ilişkilerimiz nedeniyle diyalog kuracak muhatap bulamıyoruz, bunu üzülerek söylemek istiyorum. Kıbrıs konusunu çok daha önceden ele alıp konuşmamız, tartışmamız gerekirdi, sular bu kadar ısınmadan önce yapmalıydık bunu aslında çünkü Kıbrıslı Rumların Türkiye'nin tartıştığı veya ilişkileri iyi olmayan ülkelerden de yararlanarak oluşturduğu ciddi cepheyle Doğu Akdeniz'de attığı adımlara uluslararası desteği almasının çok zor olmayacağını söylemek mümkün.

Bakın, Rum yönetimi Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine bir mektup gönderdi. Onlar 1974'e birinci istila diyorlar, bunu da ikinci istila olarak iddia ettiler bu mektupta. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı da buna karşılık "Asıl istilayı Rumlar yapıyor." yönünde bir açıklama yaptı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis mektubunda "Bu durumda Kıbrıs görüşmeleri başlayamaz." diyor. Yani bir anlamda şart koşuyor Türkiye'ye, eğer Kıbrıs'ta görüşmeler başlayacaksa Fatih Gemisi'nin sondaja son vermesi gerektiğini söylüyor. Rum Yönetimi lideri adada yeni bir barış hamlesine girişmek yerine, Türkiye ilişkilerinin bozulduğu ülkelerle hareket etmeyi tercih ediyor. Bunun yanında bölgeye sınırı olmamasına rağmen Amerika, Rusya ve İngiltere gibi ülkeler de Akdeniz'deki enerji denkleminde ağırlığını korumak istiyor. Yani Türkiye, Doğu Akdeniz'den İran'a uzanan enerji politikalarında ne yazık ki köşeye sıkışmış görüntüsü veriyor ama biz, şu anda Kapadokya Kanun Teklifi'yle uğraşıyoruz. Türkiye gerçekten çok önemli sorunlarla karşı karşıya. Bu, Kapadokya'nın önemsiz olduğu anlamına gelmiyor ama bu sorunların burada tartışılması gerekirken biz çok daha ikincil, üçüncül problemleri konuşuyoruz burada; üzülüyorum ülkem adına, gerçekten üzülüyorum. Türkiye, Doğu Akdeniz'den İran'a uzanan bu enerji politikalarında sıkışmış görüntüsü veriyor ya, bir Türk milliyetçisi olarak bunu hazmetmek çok zor geliyor bana, size de zor geliyordur, inanıyorum ama bu konuda herhangi bir tavrınızı da göremiyorum. Sadece yukarıdan gelen talimatlara uymak yetmiyor, keşke yetebilse. Tüm bunlar için de diplomasinin daha iyi perdede yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu süreçte Amerika ve diğer uluslararası aktörlerle yapacağımız temaslar önem taşısa da ulusal haklarımız bizimdir, asla taviz verilmemelidir. Türkiye, diğer komşu ülkelerle arasını düzelterek bir denge politikası izlemeli, özellikle Dışişleri Komisyonu üyesi Sayın Osman Bak Beyefendi.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Komisyon üyesi değilim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Ancak Akdeniz'den ne Fatih Gemisi'ni çekmeli ne de binlerce kilometre uzaktan gelenler doğal gazı çıkarırken boş boş izlenmemeliler. Yani şimdi yaptığımız gibi, oraya gelenler boş gözlerle izlenmek yerine bu konuya müdahale edecek politikalar geliştirilmeli, hakkı olanı almalı Türkiye.

Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkkan.