| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 54 |
| Tarih: | 19.02.2019 |
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 42 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyenlerin tümünü saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifi, özünde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 5235 sayılı mahkemelerin teşkilatına ilişkin kanun ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklikler öngörmektedir.
Teklifte yer alan düzenlemeler uygulayıcılar tarafından talep edilse de esasen adalet sistemimize daha kapsamlı ve daha bütüncül yaklaşımı bir an önce kazandırabilmeliyiz. 2019 Yılı Programı'nda her 100 bin kişiye 11 hâkim düştüğü ifade edilmektedir. Hâkim sayısı ile mahkemelere bağlı olarak çalışan adalet personeli sayısı Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki ortalamaların altında kalmaktadır. Hâkim, savcı ve yardımcı personel ihtiyacının hızla giderilmesi gerekmektedir. Resmî istatistiklere bakıldığında, hâlen, yargıdaki iş yükü, çalışanların ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi iyileştirmelerin yanı sıra, fiziksel yatırımlara duyulan ihtiyaçlar da had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. Kamuoyuyla paylaşılan son verilere göre, son on yılda gelen dosya sayısı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında yüzde 12,5; Ceza Genel Kurulu ve ceza dairelerinde yüzde 40,9; Hukuk Genel Kurulu ve hukuk dairelerinde ise yüzde 51,1 oranında artmış bulunmaktadır. İstinaf mahkemeleri kurulmasına rağmen Yargıtaya 2017'de gelen dosya sayısı 300 bin civarındadır. Dünyada bizden sonra gelen Fransa'da ise Yargıtay kurumuna yılda sadece 27 bin dosya gelmektedir. Her ne kadar mahkeme, hâkim, savcı, adalet personeli sayısı artırılmaya çalışılsa da açıklanan istatistikler yargıda iş yükünün her yıl yüzde 15 oranında artığına işaret etmektedir.
Bu çerçevede, yargıda, öncelikle, sadece sayısal artış değil, kalite ihtiyacı da ön plana çıkmaktadır. Bu sebeple, öncelikle mevcut yargı kalitesinin artırılması, sonrasında da bunun korunması önem arz etmektedir.
OECD teşkilatının 2018 yılı verileri bakımından, aranan niteliğe göre eleman bulma zorluğu yüzde 66'lık orana sahiptir. Bu oran, bizi üye ülkeler arasında en kötü 2'nci sıraya yükseltmiştir. Yapılması gereken, her meslek dalında eğitim kalitesinin artırılarak uygulamalı eğitime ağırlık verilmesini zorunlu kılmaktır. Zira aranan özelliğe göre personel bulma zorluğu, az önce de ifade ettiğim üzere, nitelikten ödün verme problemini de beraberinde getirmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, yargıdaki nitelik problemine önümüzdeki teklifle sınırlı bir düzenleme getirilse de, hâkim ve savcıların seçilmesi, meslek içi ve meslek öncesi eğitimle de ilintilidir. Bu anlamda, mesleğe alım, sadece çoktan seçmeli bir sınav ve objektifliği tartışma konusu olan bir mülakat sistemiyle yapılmamalıdır. Genel kültürü ölçecek KPSS puanı sonrasında mesleki bilgi sınavı yapılması, mülakat aşamasında uzmanların desteğiyle psikoteknik testlerin uygulanması da yararlı olacaktır.
Mevcut meslek öncesi staj dönemi, beklenen verimi sağlamamaktadır. Hâkim ve Savcı Eğitim Merkezi veya yerine tekrar kurulacak olan Adalet Akademisi vasıtasıyla verilecek oryantasyon, iş uyum eğitimi sonrası adayların hâkim ve savcı yardımcısı olarak adliyelerde görevlendirilmesi ciddi manada fayda sağlayacaktır. Meslek sırasında yabancı dil eğitimi yerine, hâkim, savcı yardımcılarının, mülki idare amirlerinde olduğu gibi, eğitim döneminde altı ay süreyle yurt dışına götürülmeleri ve orada eğitimlerine devam etmeleri daha faydalı olacaktır.
Diğer taraftan, yargıda iş yükünü hafifletmek adına uygulamaya konulan ara buluculuğu ve alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını daha etkin hâle getirebilmeliyiz. Zira, ihtiyari ara buluculuk istatistiklerine baktığımızda, dava şartı ara buluculuk uygulamalarında anlaşma oranı yüzde 65'lerde kalmıştır. Bu rakamı daha yukarı çekebilecek çalışmalar önem arz etmektedir. Açılan dava sayısına oranla sulh ve feragat sayısının düşük olduğu bir yerde Arabuluculuk Kanunu'nun tek başına işlevsel olacağını düşünmek doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde hukukun sağlıklı işlemesi, adaletin doğru tecelli etmesi şüphesiz ki hepimiz açısından hayati derecede önemlidir. 15 Temmuz hain kalkışmasıyla da çok net anlaşılmıştır ki FETÖ yargıyı da olumsuz etkilemiş, aklını ve vicdanını teröristlere kiralayanlar birçok vatandaşımızın yargı eliyle mağdur edilmesine sebep olmuştur. Toplumda oluşan adalet sistemimize yönelik güven tahribatının onarılması adına Adalet Bakanlığımız önemli mesafeler almış olsa da tam olarak onarım kuşkusuz zaman alacaktır. Bu onarım sürecinde Milliyetçi Hareket Partisi, görüş ve önerileriyle, tıpkı diğer bakanlıklarda olduğu gibi Adalet Bakanlığının da yanında olmuş ve gerekli destekleri sunmuştur, bundan sonra da sunmaya devam edecektir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi, vatandaşlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir düzen içerisinde yaşamasının, hukukun üstünlüğü prensibinin hâkim kılınmasına, hak ve özgürlüklerin uygulamada da güvence altına alınmasına bağlı olduğuna inanmaktadır. Bu bakımdan, çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle güçlünün değil haklının korunmasının, toplumsal ahengin ve huzurun tesisi adına önemli olduğunu düşünmekteyiz. Vatandaşlarımızın hukukun üstünlüğüne ve hak arama özgürlüğünün bütün kurum ve kurallarıyla uygulanmasına inandığı bir adalet anlayışının hâkim kılınması adına bundan sonra da Milliyetçi Hareket Partisi olarak desteğimizi sunacağız.
Saygıdeğer milletvekilleri, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlıkları son aşamasına getirilen yargı reformu çalışmalarının içerisinde yer almasını düşündüğümüz bazı önemli konu başlıkları bulunmaktadır. Bunlar şunlardır: Hâkim ve savcıların mesleki gelişmeleri takip edebilmeleri ve niteliklerinin artırılması için hizmet içi eğitim faaliyetlerinde devamlılık sağlanmalıdır. Hâkim ve savcıların örgütlü suçlar, haksız rekabet, döviz işlemleri, kara para aklama, sigortacılık, sermaye piyasası suçları gibi bazı özel alanlarda uzmanlaşması adına adımlar atılabilmelidir. Mağdur haklarını korumaya yönelik bir düzenleme bu reformun içinde yer bulmalıdır. Koruyucu ve önleyici hukuk yaklaşımı yaygınlaştırılmalıdır. Reform kapsamında, yıllardır çıkarılamayan İdari Yargılama Usulü Kanunu, bir an önce, ihtiyaçlara ve beklentilere cevap verecek şekilde çıkarılmalıdır. Mahkemelerin iş yükünü azaltacak kurumlar güçlendirilmelidir.
Kıymetli arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm vatandaşlarımızı kapsayacak bir aile avukatlığı sistemi oluşturulmasını uzun zamandır dile getirmekteyiz. Bu şekilde, vatandaşlarımızın muhatap olduğu hukuki sorunlar karşısında destek almasını, hukuki problemlerin ortaya çıkmadan evvel önlenmesini ve uyuşmazlıkların azaltılarak yargının yükünün hafifletilmesini, ayrıca, hukuki koruma sigortasının yaygınlaştırılmasını doğru buluyoruz. Kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlılara yönelik şiddet olaylarında dava zaman aşımının kaldırılması ve mahkeme harçlarının ve sair giderlerin alınmaması gerektiği kanaatindeyiz. Adalet hizmetlerinin yürütülmesinde önemli sorumluluk üstlenen zabıt kâtiplerinin, infaz koruma memurlarının, hizmetlilerin, şoförlerin, emanet memurlarının, veznedarların, icra memurlarının, icra ve yazı işleri müdürlerinin, bilgi işlem memurlarının ve teknik personelin özlük haklarının bir an önce iyileştirilmesi artık zaruri bir hâl almıştır. Bu beklentiler karşılanabilmelidir. Öncelikli olarak da Devlet Memurları Kanunu'nda adalet hizmetleri sınıfını oluşturabilmeliyiz.
Diğer yandan, konuşmamda ceza infaz koruma memurlarımız için de bir başlık açmak istiyorum. Ceza infaz kurumlarında görev yapan yönetici ve personelin çalışma şartlarının ağırlığının yanı sıra, tehdit alma, hakarete uğrama, yaralanma ve hayatlarını kaybetme gibi riskler altında çalıştıklarını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Hizmet sürelerinin büyük bir bölümünü hükümlülerle ve tutuklularla aynı ortamda geçirdikleri, işe geliş ve gidişlerinde her gün üst aramasına tabi tutuldukları gerçeğini unutmamamız gerekir. Bu bakımdan, cezaevlerinde görev yapan personele yıpranma hakkı tanınmalı, maaş artışı veya mesai ücreti gibi ek mali haklar tanınarak motivasyonları güçlendirilmelidir. Ayrıca, güvenlikleri açısından gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik tedbirler geliştirilerek Avrupa ülkelerinde uygulanan modeller araştırılmalıdır.
Yeri gelmişken, uzun süredir dile getirdiğimiz, mübaşirlerimizin yardımcı hizmetler sınıfından genel idare hizmetleri sınıfına geçme talepleri Bakanlık tarafından olumlu karşılanmış ve Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasıyla bu haklı talep yerine getirilmiştir. Mübaşirlerimiz adına emeği geçenlere teşekkür ederken diğer meslek gruplarındaki adalet çalışanlarımızın da taleplerinin tıpkı mübaşirlerde olduğu gibi bir an önce çözüme kavuşturulmasını talep ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, içtihat mahkemesi olarak hedeflenen ve Yargıtay ile Danıştayın iş yükünün azaltılması amacıyla kurulan istinaf mahkemeleri henüz beklenen ve istenen düzeye gelememiştir. Adli yargıda 2004'te bölge adliye, idari yargıda ise 2014'te bölge idare mahkemelerinin kurulması yasalaşmış, 20 Temmuz 2016 tarihinde bölge adliye ve idare mahkemeleri faaliyete geçmiştir. Hâlen sayıları 11 olan bölge idare mahkemelerine Temmuz 2016'dan bu yana 1 milyon 364 bin dosya gelmiştir, bunlardan 925 bini karara bağlanmıştır. Oran olarak baktığımızda ise gelen dosyaların yüzde 67'si sonuçlanmıştır. Bu bakımdan, teklifte yer alan bölge idare mahkemelerinin uygulamada yaşadıkları sorunları telafi edici düzenlemeleri önemli ve gerekli görmekteyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Adalet Bakanlığına bağlı olan Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün son açıkladığı 2017 verilerine göre, Türkiye genelinde toplam 7 milyon 857 bin kişiye şüpheli sıfatıyla işlem yapılmıştır. Son yedi yılın rakamlarına bakıldığında ilk kez kadın şüpheli sayısı 1 milyonu geçmiştir. Savcı başına 1.963, hâkim başına ise 929 dosya düşmüştür. Yine, verilere göre Türkiye genelinde mal varlığına karşı işlenen suçlar listenin başında olup bunu hırsızlık, dolandırıcılık ve mala zarar verme izlemektedir.
Evet, biliyoruz ki suçtan arındırılmış bir toplum bulmak veya oluşturmak imkânsızdır. Bu bakımdan, suç işlenmeden önce suçu önleyici politikaları akademisyenlerimizle, sivil toplum kuruluşlarımızla, kamu ve ilgili diğer kuruluşlarla masaya yatırmalıyız. Günümüzde etkin suç önleme ve topluma yeniden katılım programlarının geliştirilebilmesi, kişilerin suça karışma ya da cezaevinden çıktıktan sonra tekrar suç işleme ihtimalini ortadan kaldıran etkenlerin doğru bir şekilde belirlenebilmesine bağlıdır.
Dolayısıyla daha ağır cezalandırıcı uygulamaların kişiler üzerinde özel bir caydırıcı etkisi olup olmayacağı veya uygulanan bir toplumsal katılım programının tekrar suçluluk ve suçlulukla ilişkili diğer değişkenler üzerinde istenen etkiyi yaratıp yaratmayacağı gibi soruların birey düzeyinde yapılan bilimsel araştırma bulgularına dayanması önemlidir. Bu da etkin bir istatistik çalışmasıyla mümkün olabilecektir. Bu yüzden, hayata geçirilen politika ve programların sonuçlarının uygulama sonrasında yine bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de suçluluğun boyutunun ve nedenlerinin araştırılıp önleyici programların hayata geçirilmesi noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisine de görev düşmektedir. Bu çatı altında kuracağımız bir araştırma komisyonuyla suçu önleyici tedbirleri gün ışığına çıkarabilir ve uygulanması için öncü olabiliriz. Bizce, yargıda iş yükünü hafifletmek adına atılacak en önemli adım da budur. Bu bakımdan önerimizin değerlendirilmesi ve Meclis Başkanlığımızın bu yönde girişimci bir adım atması yerinde olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuktan söz edilen hemen her metinde devlet ile bireyin ilişkisinden de söz edilmektedir. Devlet, bir yandan suç işleyenlerin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayarak onları cezalandırmakta, diğer yandan da başka bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumaktadır. Öte yandan, hukuk alanındaki gelişmelerle birlikte, cezanın tek başına bu amaca ulaşmaktan uzak olduğu görülmüştür. Özellikle cezası sona eren bireylerin toplum içinde yer bulamamaları ve bu durumun yeniden suç işlemeye uygun, hatta bazen zorunlu bir ortam yaratması hâlen gündemde olan bir konudur.
Bize göre, suç işlemek elbette doğru değildir. Ancak, herkese ikinci bir şans tanınması gerektiğine inanıyoruz. Topluma kazandıracağımız her bir birey yeni bir hayatın başlangıcını yapacaktır, bu başlangıçta da devletin onları her yönden desteklemesi bizi ülke olarak daha gelişmiş ülkeler kategorisine getirecektir. Belki maliyetli, uğraş isteyici bir çalışma olabilecektir ancak sonunda yeni bir hayata başlayan eski bir suçlunun kendisi, ailesi ve ülkesi adına yeni umutları daha büyük bir anlam taşıyacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmama son verirken seçim bölgem Kırıkkale'nin de çözüm bekleyen bazı sorunlarına değinmek istiyorum.
Kırıkkaleli çiftçilerimiz girdi fiyatlarında indirim sağlayacak tanzim satış beklerken, diğer taraftan Tarım ve Orman Bakanlığının da Kırıkkale'ye kenevir ekim izni vermesini istemektedir. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş olduğumuz yazılı soru önergesinin ve Sayın Bakanımıza yazdığımız samimi mektubumuzun öncelikle cevabını beklemekteyiz.
Geçtiğimiz günlerde, Savunma Sanayii Başkanının "Savunma sanayisinde Kırıkkale'yi etkin kullanacağız." yönündeki açıklamasını değerli bulduğumu ve öncelikli olarak hemşehrilerimiz adına bu süreci yakından takip edeceğimi, şahsımın da bu amaçla atılacak her adımda yanlarında olduğumun bilinmesini istiyorum çünkü iddiamız ve önceliğimiz, yeni savunma sanayisi yatırımlarının Kırıkkale'ye kazandırılmasıdır. Beraberinde ise, yine, Kırıkkale'ye petrol ve petrol ürünleri sanayisi yatırımlarının yönlendirilmesini Sayın Sanayi ve Teknoloji Bakanımızdan beklemekteyiz.
Yine, Kırıkkale'nin yüksek işsizliği, İŞKUR vasıtasıyla toplum yararına gerçekleştirilen altışar aylık geçici istihdamla düşmeyecektir. Geçici, palyatif çözümler yerine, kalıcı yeni istihdam kapılarının Kırıkkale'ye kazandırılması yerinde olacaktır.
Ayrıca, Kırıkkaleli esnaf ve sanatkârlarımızın vergi ve prim yükü hafifletilmeli, mevcut gecikmiş borçlarının faizi bir defalığına da olsa affedilmelidir. Böylelikle, az da olsa nefes alacak esnafımızın yüzünü güldürebilmeliyiz.
Kırıkkale denilince akıllara gelen Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu ile çalışanlarının mevcut sorunlarına artık çözüm sunarak gerek maddi gerekse özlük haklarında beklenen iyileştirmeler ve gerekse de modernizasyon konusunda gerekli adımlar atılmalıdır. Yine, Makina ve Kimya Endüstrisi fabrikalarında çalışanların tamamı daimî kadroya geçirilmelidir.
Buradan, Sayın Genel Kurulun huzurunda Hükûmetimize, bakanlarımıza seslenmek istiyorum: Şimdi, Kırıkkale milliyetçi ve muhafazakâr yönüyle bilinen bir il olmasına rağmen kamu kaynaklarından yeterli ve verimli bir şekilde faydalanamayan bir ildir. Kırıkkale, Cumhur İttifakı'na yüzde 60'ın üzerinde, yüzde 70'e yakın bir destek vermiş, millî ve manevi hassasiyetleri çok yüksek, devletin ve milletin bekasını temel alan, Ankara merkezli yerli bir siyaseti temel alan bir ildir. Böyle bir il olması hasebiyle Kırıkkale'nin yatırımlar noktasında desteklenmesini özellikle, hassaten, buradan Genel Kurul marifetiyle rica ediyorum.
Kırıkkaleli garip ve öksüz kalmamalı. Kırıkkale'nin makûs talihini değiştirecek yatırımlardan faydalanması lazım. Ankara'nın hemen dibinde yer alan, yarım saatlik mesafedeki Kırıkkale, 43 şehri birbirine bağlayan kavşak noktasında olmasına rağmen arzu ettiği yatırımları alamamaktadır. O bakımdan, Hükûmetin Kırıkkale'ye yatırım yapması noktasında beklentilerimizi Kırıkkaleliler adına dile getiriyorum.
Yine, Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermiş olduğumuz kanun teklifinin amacına ve hedefine ulaşmasını temenni ediyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)