| Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 06.02.2019 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkese iyi akşamlar, sevgi ve saygılar.
Aslında kanunla ilgili murat hasıl oldu. İlk birkaç konuşmada kanunun neye hizmet edeceği, mahiyetinin ne olduğu, nereye evrileceği, bununla amaçlanan şeyin ne olduğu çok bariz bir şekilde görüldü. Şu anda biraz havanda su dövüyoruz, biraz güzelleme yapıyoruz, biraz da başka başka amaçlar peşindeyiz.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, Antalya'da meydana gelen hortum felaketi nedeniyle Kumluca, Finike, Kemer yöresindeki, Kundu ve çevresindeki üreticilere geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Yine dün akşam saat 18.10 itibarıyla Antalya'da bir deprem meydana geldi, bugün beş altı ilçede yine hava koşulları nedeniyle okullar tatildi. Antalya'mız bir felaketle karşı karşıya maalesef. Felaketler bitmiyor ki her dakika, her saniye bir felaketle karşılaşıyoruz. Efendim, Kartal'da 7 katlı bina çökmüş ve bu da başlı başına bir afet.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu "yerli ve millî" kavramı kullanıla kullanıla aşındırılmış. Kimileri, bazı kavramları kendi yaşamsal, düşünsel, kültürel anlayışından şüphe duydukları için sıkça kullanırlar. Bu sahte dindarlar da böyledir, bu sahte politika üretenler de böyledir. O nedenle zaten bu ülkede ülke yurttaşları için yapılması amaçlanan ve planlanan şeyler için ayrıca "yerli" ya da "millî" kavramını kullanmış olmanın hiçbir anlamı söz konusu değildir değerli arkadaşlar.
Kaldı ki Maden Dağı dumandır, memleketin hâli yamandır. Bakınız, Soma'nın, Ermenek'in, Zonguldak'ın, Şırnak'ta kaçak madenlerde katledilenlerin hesabı sorulmadan bu ne maden yasası? Bununla ilgili karikatürize laflar ortadan kalkmadan, yok işin fıtratı gereğiymiş, yok kaderde varmış gibi ipe sapa gelmeyecek laflar ortadan kalkmadan kalkıp da böyle bir yasa teklifi getirmek, son derce gayriciddi bir tutumdur değerli arkadaşlar.
Sevgili dostlar, tam doğanın uyandığı, cemrenin 19-20 şubatta önce havaya, sonra suya, sonra toprağa düşeceği ve cemrenin kendisinin de ateş olması hasebiyle doğanın çâr anasırdan, 4 elementten canlanacağı bir süreçte kürsüye gelen hemen herkesin Şeyh Edebali'den devşirdiği ama anlamını saptırdığı, farklı yorumladığı, farklı tefsir ettiği bir lafla bazı hakikatleri anımsatmak istiyorum. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." deniyor ya, o ulu, o veli, o Hakk'ın ve hakikatin mürşidi Şeyh Edebali, bugünkü inkârcı, ırkçı bir devleti kastetmedi. Hakk'ın, hakikatin, adaletin, merhametin, eşitliğin, özgürlüğün olduğu, kardeşliğin, birliğin, beraberliğin, dayanışmanın olduğu bir yapıyı kastetti ve bu yapı, maalesef şu anda söz konusu değil, Şeyh Edebali'nin lafı böyle bir yapı için alet edilemez. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın madem, şu anda 245 can cezaevlerinde açlık grevinde. Leyla Güven'i yaşat o zaman, niye yaşatmıyorsun? 245 canın açlık grevi çığlığını niye duymuyorsun? Bu çığlıkların sebebi ne? Bu çığlıkların sebebi: "Buraya eşitlik, özgürlük, adalet gelsin." Ama ne yapılıyor? Biz bu konuları gündeme getirdiğimizde hemen kaba bir yaklaşımla, ırkçı, inkârcı bir yaklaşımla refüze etme, suçluluk psikolojisine havale etme, reddetme, susturma... Yok arkadaş, burası Türkiye'nin, Türkiye halklarının kürsüsü; bu Meclis, Türkiye'nin, Türkiye halklarının, Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, Süryanilerin kürsüsü. Ben bir Alevi olarak diyorum ki: Bu saydığımız halklarla biz et ve tırnak gibi değiliz, kan ile can gibiyiz. Türklerle, Kürtlerle, Ermenilerle, Süryanilerle, Leyla Güven'le, cezaevinde açlık grevi yapanlarla kan ile can gibiyiz. Kan giderse can da gider. Kanın ve canın gitmesine izin vermeyeceğiz değerli arkadaşlarım.
Sevgili dostlar, tam da Hızır aylarında bulunuyoruz. Hızır, hazır nazır ola; Hızır, mazlum ve masumları gözete, koruya. 13, 14, 15 Şubatta Hızır orucu tutacağız. Takvime göre, kimi yerellere göre, ihtiyaca göre, yerellerde bazı farklılıklar arz etse de Hızır orucu aslında 13, 14, 15 Şubatta tutulmakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Toparlayın Sayın Milletvekilim.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Arkasından cemrelerin getirdiği doğa coşkunluğuyla Heftemal'a gidilmekte, arkasından "Nevroz"a, arkasından Hıdırellez'e gidilmekte ve bu, bizim ibadetimizdir. Biz ibadetimizi yaparken baskıya, zulme, tecride, inkâra, ırkçılığa rağmen yapıyoruz. Bu baskı ve zulmün adını bazıları "diktatörlük" koyuyorlar. Bu, diktatörlük değil arkadaşlar, bu, olsa olsa "diktakörlük"tür. (HDP sıralarından alkışlar) Türkiye halklarının, bu toplumun gerçeğini görmeyen bir körlüktür. Bu körlüğün gözüne hak ve hakikati, adaleti, barışı, eşitliği, özgürlüğü sokacağız ve Börklüce Mustafa'nın tabiriyle biz "Ne saltanat ne padişah/Tevekkeltütealallah." diye yürüyen bir toplum olarak Türkiye halklarıyla, Türkiye'nin hakikatiyle, inanç birliği, eşitlik, özgürlük, adalet içerisinde bunu gerçekleştireceğiz. Hızır'ı hak bilen, Hızır için, hakikat için ibadet edenlerin niyetleri ve ibadetleri Hak divanına yazıla, cümle dinleyenlere aşk ola, eyvallah. (HDP sıralarından alkışlar)