GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:47
Tarih:17.01.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin, kamuoyunda cereyan eden tartışmalar ışığında bu kadar çabuk hazırlanacağını da çok tahmin etmemiştim aslında ama nereden böyle bir lobi faaliyeti gelişti, bilmiyorum. Olumlu da olsa Türkiye'de yapılan en hızlı kanun tekliflerinden bir tanesi oldu.

Sinemanın takipçileri biraz bilirler, yaklaşık bir haftadır gündemimizde Necati Akpınar, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Mustafa Uslu gibi isimler var ve bu isimlerle Cinemaximum yani Mars Grup arasında bir gerilim başladı. 884 salonu, 120 binin üzerinde de koltuğu var bu Mars Grubun, Türkiye'de bu alanda tekel hâline gelmiş, hem de ipin ucu yurt dışında olan bir tekel bu. Önce Mars Grup ile yapımcılar arasındaki tartışmayı özetlersek, sinema yapımcıları, salon işletmecilerinin kendilerine düşük pay verdiklerini, biletleriyle mısır ve içecek kampanyalarını bir arada yürüterek izleyicilere yüksek fiyatla bilet sattıklarını söylediler, "Hem biz hem izleyici artık mağdur olmasın." diye yola çıktılar. Sinema salonları sahipleriyse kampanyaların yapılabileceğini, bu kampanyaların tüketicinin lehine olduğunu, yapımcıların bunu bilmediğini ve bu kampanyaların sona ermesi durumunda tüketicinin zarar edeceğini belirtip savunmaya geçtiler.

Aslında burada tartışmamız gereken konu, sinema salonları mısır mı satıyor, bileti pahalıya mı satıyor değil de Türk sinemasının geleceği olmalı. Günümüzde yerli yapımcılar ile tekel hâline gelen yabancı menşeili sinema salonu sahipleri arasında savaş yaşanıyor; aslında bu, bir kültür savaşı, sinema salonu savaşı değil.

Sinema deyip geçmemek lazım, özellikle Amerikan sineması, emperyalist Amerika'nın Amerikan kültürünün propaganda aracı bugün. Ülkeleri neredeyse sinemayla ele geçiriyorlar. Güney Koreliler Amerika'dan daha çok Amerikancı artık. Güney Kore onlar için çok önemli değil, Amerika'nın şubesi gibi olmuş Güney Kore. Bugün büyük çoğunlukla Evangelist olan, misyoner Hristiyanlığın merkezi olan bir yer hâline gelmiş Güney Kore.

Bu Güney Koreli olan firmanın, Mars Grubunun asıl amacının Türkiye'de en çok seyredilen Türk filmlerinin yerine, Amerikan yapımı filmlerin gelmesini sağlamak olduğu iddiası da çok yabana atılır bir iddia değil aslında.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Fransız kültürünü dışarıda tanıtmak için Fransız vergi mükelleflerinden kesilen paraları oralara harcıyor." diye eleştirilen eski Fransız Cumhurbaşkanı De Gaulle'ün şu lafını hiç unutmamak lazım, De Gaulle diyor ki: "Evet, ben bunu yapıyorum, Fransız kültürü için sizden topladığım vergilerden çok para harcıyorum ama unutmayın Fransız kültürüyle yetişen kişiler, dünyada Fransız mallarını tercih ediyorlar, uluslararası toplantılarda da Fransa'dan yana tavır koyuyorlar." Dolayısıyla kültüre yapılan yatırım hiç boşa gitmiyor aslında, kapitalist sistemin gereği bu ve Amerika gibi bir ülke için bu çok önemli.

Türkiye'de sinema çok gelişti, son yıllarda gerçekten çok önemli ve güzel filmler çekiliyor. 2010 yılında 40 milyonmuş sinema izleyicisi, 2018'de bu 71 milyona çıkmış yani pasta payı büyüdükçe savaş da biraz daha ateşlenmiş. Gerçeklikten uzak, algılarımızı yöneten Amerikan filmlerine karşı; bizden, kendimize ait hikâyelerle Amerikan sinema endüstrisine rağmen kendisini var etmeye çalışan bir sektör Türk sineması.

Gerek yansıttığı yaşam biçimleri ve kültür olsun gerekse film sahnelerinde bazen açık bir şekilde bazen de bilinçaltına hitap edecek şekilde Amerikan ürünleri, Amerikan malları, kısaca Amerika'yı özendirecek ne varsa yabancı filmlerde hepsi karşımıza çıkıyor. Yani bugün "Cem Yılmaz olmasa da olur, başka Yılmazlar çıkarırız." diyen bir firma, Türkiye'ye istediği kültür emperyalizmiyle nasıl giriş yapar, gerisini siz düşünün.

Gece geç bir saat olunca herkes esniyor, biz konuşmakta zorluk çekiyoruz, bağışlayın ama ne yapalım, sizler böyle kanun çıkarıyorsunuz.

Yani değerli milletvekilleri, mesele sadece su, kola, mısır değil, bunlardan ibaret değil; meselenin görünen tarafı su, kola, mısır; diğer görünmeyen tarafı Türkiye'de tekel hâline gelen grubun kendisinden o kadar emin bir hâlde, Türkiye Cumhuriyeti bu kanunları, yasaları çıkarsa bile buna açıkça uymamakta direneceğini söylemekten de çekinmemesi. Duydunuz mu, bilmiyorum, biz burada kanun yapıyoruz ama bu tekel hâline gelmiş grup diyor ki: "Bu kanun çıksa bile ben buna uymayacağım." Yani bu teklif, sinemanın yapacağı kampanyalar için yapımcı ve dağıtımcılarla görüşmesini zorunlu kılıyor ancak Türkiye'deki tekel grubun kurumsal ilişkiler direktörü "Yasa çıksa bile biz buna uymayacağız." diyor. Yine aynı direktör, kararın Rekabet Kurumunun esaslarına aykırı olduğunu, yapımcının kendilerinin yapacağı kampanyaya müdahale edemeyeceğini belirtiyor. Yani yasa çıksa bile, yasanın çıkmasının ardından, kendilerinin kampanyalarına karışmayacak dağıtımcı ve yapımcılarla çalışacaklarını söylüyor. Yani çok enteresan bir hadise. Türkiye'de Rekabet Kurumunun raportörlerinin -biraz evvel Sera Hanım da ifade etti- karşı çıkmasına rağmen, bizim burada, sabaha karşı beşte Türk sinemasını, Türk kültürünü muhafaza etmek, geliştirmek için bir yasa çıkarmamıza rağmen ciddi tekel hâline gelmiş bu grubun, ucu Güney Kore'ye yaslanan, Amerikan emperyalizmiyle Amerika'dan daha fazla Amerikancı olan bu firmanın Türkiye direktörü "Biz bu yasalara uymayacağız, siz de göreceksiniz." diyor; ciddi bir meydan okuyor biz burada uğraşırken. Biz de diyoruz ki burada bu yasayı çıkarırken adalet yerini bulsun, kazanan Türk sineması olsun.

Bu kanunun çıkmasından sonra, esas problem çıkacak olan konu Destekleme Kurulunun kararları, göreceksiniz en çok tartışma orada olacak. Zira Destekleme Kurulunun destekleyeceği bu filmler hakkında hiçbir kriter yok. Bu kriterin ne olacağı konusunda kanunda hiçbir şey belirtilmediği gibi, yine, endişem odur ki yandaş televizyonlar olduğu gibi, yandaş sinema, yandaş sanatçılar yaratılacak. Böyle bir endişemi de paylaşmak istiyorum sizinle.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Türkkan.