| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 29 |
| Tarih: | 27.11.2012 |
MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP'nin grup önerisi olarak getirdiği meslek hastalıkları başta olmak üzere iş kazaları ve bağlantılı hastalıkların tespit edilmesi, yaralanmaların ve çalışmalara yönelik risklerin azaltılması veya ortadan kaldırılması ile ilgili önergenin lehinde konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, içinde bulunduğumuz muharrem ayının insanlığa, kardeşliğe birlik, beraberlik getirmesini; ayrım yapılmadan kimsenin canının yanmadığı, ölümlerin bittiği günlere vesile olmasını öncelikle temenni ediyorum.
Ehlibeyte, Hazreti Hüseyin ve onun yavrularına eşi benzeri görülmemiş, insanlık âleminin yüz karası, susuz bir zulüm ve katliamın işlendiği bu ay, Aleviler için matem ayıdır. Bugüne kadar, inancında, felsefesinde, itikadında, sevgisinde Hazreti Muhammed'e ve onun ehlibeytine? Onların sevgisiyle sevinmişler, kederiyle kederlenmişler, acılarına ağlamışlar, gördükleri zulme yas tutmuşlar, zulüm edeni de lanetlemişlerdir, zulüm edenleri de lanetlemeye devam edeceklerdir.
Değerli milletvekilleri, bundan bir hafta önce Erzincan'da Pir Sultan Abdal çadırına 3 kişi tarafından bir eylemde bulunuldu, çadırın flamaları yakıldı. Daha sonra bu 3 kişi yakalandı, yakalanan 2 kişi tutuklandı. Tabii, burada iyi bir gelişme yakalanmış olması ve tutuklanmış olması. Yalnız, bunun önemli olan? Hükûmetimizin özellikle bu konuya ciddi bir şekilde eğilmesini istiyoruz. Bu kindar meseleleri gündeme getirip böyle toplumu germeye kimsenin hakkının olmadığını düşünüyoruz. Bu konuya tekrar ciddi bir şekilde eğilmesini istiyoruz.
Asıl konumuz meslek hastalıkları. Tabii, meslek hastalıklarının tanımı yapıldığı zaman "Sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal özürlülük hâlleri." diye tanımlanıyor. Dünya genelinde her yıl 1000 işçiden 4 ila 12 kişinin meslek hastalığına yakalandığı bilinmekte ve bunun böyle tespit edilmesi gerekirken ülkemizde maalesef bu oran hiçbir zaman için doğru olarak tespit edilememektedir.
Değerli Milletvekilimiz Alaattin Yüksel'in Sayın Bakana verdiği soru önergesinde, 2011 yılındaki meslek hastalığı tespiti 688 olarak görülmekte. Oysaki bu sayının, bizim tahminlerimize göre, çok daha yukarılarda olması gerektiği ve Türkiye'de şu anda 100 binin üzerinde meslek hastalığının tespit edilmediği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, her zaman söylediğiniz bir laf var: "İş kazalarının yüzde 99'u, meslek hastalıklarının yüzde 100'ü önlenebilir." diye söyleniyor ama maalesef bunu önlemek için de hiçbir şey yapmadığınız görülmekte. Bunun en basiti, işte, silikozis hastalığı; herkesin bildiği bir hastalık. 2009 yılına kadar maalesef ülkemizde birilerinin para kazanması için kot taşlama işçiliğine önem verildi, izin verildi. Oysaki baktığımızda, Amerika'da 1960'larda, Avrupa'da yine 1960'larda yasaklandığını görmekteyiz. Dolayısıyla, bizim verdiğimiz önem de ortaya çıktı.
Biraz önce sayın vekilimiz yeni çıkan iş yasasından, iş sağlığı ve iş güvenliğinden bahsetti. Biz orada yasa görüşülürken de söylemiştik. Bu yasada kesinlikle, bir kere, önce meslek hastalıklarıyla ilgili tespiti yapacak olan kurumun, tabip odalarının olması gerektiğini, bunların yetkili bırakılması gerektiğini söylemiştik ama tabip odaları burada tamamen diskalifiye edildi. Dolayısıyla da bundan sonra atanacak hekimin işverenin emrinde çalışacak kişi olduğunu bilmemiz gerekiyor. İşverenin emrinde çalışan bir hekimin de ne kadar ciddi çalışacağını düşünmemiz lazım. Oysaki eğer ciddi bir şekilde biz bu konuya eğilmek istiyorsak öncelikle yapmamız gereken, tabip odalarının ve mühendislerin, bu konuda iş yerlerindeki iş güvenliği uzmanlarının serbest bırakılması ve bunların özgür iradeleriyle karar verebilmelerinin sağlanmasıdır; oysa bizim bu en son çıkardığımız yasada tamamen işverenin emrine verilmiş ya da işte, devlette çalışan hekimlerimize verilmiş, ne kadar zaman ayırıp bu konuyu inceleyebilecekler buna bakmak gerekiyor.
Tabii, özellikle "meslek hastalıkları" dediğimiz zaman, çok geniş bir alanı kapsadığı için bu konuda ciddi araştırmaların yapılması gerekiyor. Hangi ortamda çalıştığı, çalıştığı zamanki şartları, nasıl bir maddeye temas ediyor, bunların hangisine maruz kalıyor, bunların hepsinin tek tek çıkarılması lazım ama ülkemizde böyle bir çalışma hiç yapılmadı, yapılacak gibi de görünmüyor. Biliyorsunuz, üç tane meslek hastalıkları hastanemiz vardı. Hastaneler şu anda maalesef içler acısı bir durumda, çalışacak hekim bile bulamıyorlar. Dolayısıyla, bu tespitlerin nasıl olacağı bilinmiyor.
Ben özellikle iş yasası görüşüldüğü zaman meslek hastalıklarıyla ilgili kanun teklifi vermiştim. Bu kanun teklifinde, ben, orada meslek hastalıklarına ayrı bir yer ayrılması gerektiğini söyledim ama bu konu ciddiye alınmadı. Özellikle ülkemizin her tarafında, bütün şehirlerinde hastanelerde bir poliklinik açılması ve bu konuda çok ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor ki bu iş gerçek ve ciddi bir şekilde araştırılabilsin.
Bir de biliyorsunuz, taşeron işçilik, kaçak işçilik ülkemizde almış başını gidiyor. İşsizliğin bu kadar çok olduğu bir zamanda da herkes ne iş bulsa o işi yaparım zihniyetiyle hareket ettiği için, hiç kimse de kalkıp şikâyette bulunmuyor. Tabii, en kötü tarafı da meslek hastalığı sayılması için illa ki sigortalı olması gerekiyor. Sigortalı olmadığına göre, kaçak çalıştığına göre yüzlerce insan burada maalesef tespit edilemiyor.
Yalnızca, biliyorsunuz, Bingöl'ün Karlıova ilçesinde 160'a yakın silikozis hastası var. Yalnızca Taşlıçay köyünde 60'dan fazla hasta var ve en son ocak ya da şubat ayında oradan 8'inci cenazemiz de çıkmıştı. Dolayısıyla, bunlara ne kadar sahip çıktığımız? Geri kalan insanların da çöp, kâğıt toplama işinde çalıştığını ve hiçbir sosyal yardım alamadıklarını, bir kısmının ancak 500 TL civarında bir maaş aldığını bilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, tabii, "meslek hastalıkları" dediğimiz zaman bir tek silikozisi, pnömokonyozu düşünmememiz lazım. Devlet memurları da meslek hastalığına yakalanmaktalar; büroda çalışan işçiler de, askeriye de çalışan askerler de meslek hastalığına çeşitli yönlerle yakalanmaktalar.
Bir de bir diğer konu var ki bu da meslek hastalığı tanımına girmeyen ve hiçbir zaman da girmeyecek olan, bir mesleği olduğu hâlde işi olmayan işsizler. Bunlar da ne yapıyorlar? İş sahibi olmadıkları için psikolojileri bozuluyor. Dolayısıyla, psikolojileri bozulduğu için de intihara gidiyorlar. İşte, en son, biliyorsunuz, öğretmenler eylem başlattılar; 350 bin öğretmenimiz atama için beklerken bunların içinde 36 tanesi intihar etti. Bunlar niye intihar etti? Meslekleri olduğu hâlde işi olmadığı için psikolojik olarak bozuldukları için, bunalıma girdikleri için intihar ettiler. Dolayısıyla, bunları da ciddi bir şekilde düşünmek lazım. Ayrıca işi olmadığı için yüzlerce gencimiz aynı şekilde bunalıma girmekte, aileler dağılmakta, aileler parçalanmakta; işte, televizyonlarda her gün bir cinayet haberi izliyoruz. Bunun da yine aynı şekilde -tabii, ciddi bir şekilde düşünürsek işin esprisini yapmıyoruz- meslek hastalıklarına girmesi lazım, öyle düşünülmesi gerekiyor.
Tabii, ben burada fırsatı bulmuşken bu gençlerin birinden bahsetmek istiyorum. Bundan yaklaşık iki ay önce Erzincan'da bir köyümüzdeki bir gencimiz, oradaki bir barajımızda -Gönye Barajı dediğimiz barajda- kendini suya atarak intihar etti. Çocuk 19 yaşındaydı. Güvenlik sertifikası almıştı bu çocuk ve güvenlik sertifikası aldıktan sonra güvenlik işinde çalışmak istiyordu. Tabii, bize de söyledi "Muharrem Ağabey, bana iş bul, güvenlik sertifikası aldım, güvenlikçi olarak çalışmak istiyorum." Ama tabii, bizim burada başvurduğumuz bütün kapılar yüzümüze kapandı, hiçbir yerde de iş bulamadılar. Çocuk en sonunda bunalıma girerek intihar etti. Tabii, annesini ziyaret ettiğimizde, evine gittiğimiz de annesi bana orada "Muharrem Ağabey bir iş bulamadın çocuğuma." dediği zaman yüreğimiz parçalandı. Tabii, orada biz sorumluyduk çünkü bir iş bulamadık ama asıl bence orada sorumlu olan bütün başvurduğumuz kapıların yüzüne kapandığı, benim de yüzüme kapanan, iş verilmemesinden dolayı olan sorunlardı.
Burada, meslek hastalıklarıyla ilgili araştırma önergesi getiren MHP'li arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Çünkü meslek hastalıkları gerçekten çok önemli bir konu ve ülkemizde maalesef bunun tespit edilmesinde çok gerilerde kalıyoruz. Bunu tespit etmek için önce yasaya bir madde eklemek lazım, o madde de hekimlerin bağımsız bir şekilde çalışacağı ve bu hekimler tespit edilirken hiç kimseden etkilenmeden hareket etmelerinin sağlanması. Bunu yapmamız için de tabii, önce, işverenlerden korkmamamız lazım, işverenlere gerekli olan cevabı vermemiz lazım. "Biz sosyal devletiz." diyeceğiz, "İşçilerimizin sağlığını çok düşünüyoruz." diyeceğiz, "Vatandaşlarımız için burada mücadele ediyoruz" diyeceğiz ama iş öyle geldiği zaman da maalesef, işverenin dediğini yapacağız. İşte, Kurulda görüşülmeden önce komisyonda görüştüğümüz zaman işverenlerin nasıl davrandığını, neler yaptığını gördük. Oradaki sayıların, 10 işçiden aşağı olan sayıların olsun, 50'den aşağı olan işçilerin sayıları olsun, nasıl müdahale edip onları nasıl tespit edeceğimiz görüldü zaten, hiçbiri de ciddiye alınmadı.
Tabii, burada en önemli şey Sayın Sağlık Bakanımıza düşüyor. Yapması gereken, yasayı geri getirmediklerine göre, onu öyle çıkaracaklarına göre, her hastaneye talimat versin, sağlık dönüşümünün içine bir tane de meslek hastalıkları yönünde poliklinik açmak için çalışmalara başlasınlar. Belki öylelikle biraz azaltmış oluruz.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Işık.