| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 44 |
| Tarih: | 10.01.2019 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; saygıyla selamlarım.
Her geçen gün, önümüze gelen bir torba yasanın içerisinde, yetkilerimizin kahir ekseriyetini Cumhurbaşkanımıza tevdi etmek, onun siyasi vizyonuna, tasarrufuna uygun hâle gelecek bir yönetim şeklini daha rahat kullanabileceği hâle getirmek gibi bir hevesin çalışmalarını yapıyoruz biz burada.
Mevzular o kadar hızlı aşındırılıyor ki biz, cümleleri cümlelere kavuşturacağız derken, önümüze gelen kanunlar içerisinde hangisi milletimize daha faydalı, hangisi daha zararlı diye konuşurken, üslubu, siyasi nezaketi, her şeyi yitirir hâle geldik.
Şimdi, birkaç hususta itirazlarımıza konu olacak mevzuları, değişiklik yapılmasından aslında çok da hoşnut olmadığımız maddeler içerisinde itirazlarımızı bahane ederek kürsüde konuşma alıyoruz.
Binali Bey bugün tekrarladığı için söylüyorum, biz, Anayasa'nın 94'üncü maddesine hassasiyetle vurgu yapıyor, rekabette eşitsizlik, Meclisin hükmi şahsiyetine, manevi şahsiyetine halel getirecek diye istifa etmesi gerektiğine dair cümleler kuruyoruz ama muvaffak olamadık. Bugün, Binali Bey, üstüne tekraren basa basa, vurgulaya vurgulaya dedi ki: "Bırakmayacağım." Biz de İYİ PARTİ Grubu olarak mevzuyu çözmek için şöyle bir yol bulduk, onu arz edeyim: Meclis Başkan Vekillerimizi de biraz sıkıntıya sokacağım ama yapacak bir şey yok. Sayın Binali Yıldırım şayet seçilebilirse... Yani bırakmamak istikametindeki gayretlerini ben kazanamama ihtimaline hamlediyorum ama bu, muhalefet cümlesi yani böyle dersem bu, muhalefetin asabiyesine yazar ama şöyle bakalım: Şayet seçilebilirse Binali Bey, Meclis Başkanlığını bırakmasın, İYİ PARTİ Grubu olarak bizim teklifimiz budur, bırakmasın. Binali Bey aynı anda iki işi yapabilir; Sayın Cumhurbaşkanımız aynı anda dört işi yapabildiğine göre Binali Bey de dört işi değil, iki işi yapabilir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Yapsın, gerçekten muzdarip değiliz. Bunun şöyle bir faydası da olur: Yarışta, rekabette eşitsizlik olarak şu anda avantajlı durumunda olan şey, yarış bittikten sonra temsilde adalete döner. Binali Bey Meclisi yönetmeye geldiğinde Celal Adan Bey İstanbul'a gider, o geldiğinde Levent Gök Bey gider, Mithat Sancar Bey gider. Burada tek itirazımız bizim şunadır: Parti AK PARTİ belediyesi olursa şayet, Meclis Başkan Vekillikleri üzerinden de Mustafa Şentop ikinci kez belediye başkanı olacağı için AK PARTİ'ye 2 kez belediye başkanlığı düşer, İYİ PARTİ'ye de bir Meclis Başkan Vekilliği verirseniz en azından yarıştaki eşitsizliği şöylece ortadan kaldırmış oluruz, şunu başarmış oluruz: Efendim, İstanbul Belediye Başkanı şayet Binali Bey olursa, bu seçime mahsusen, Meclis Başkanı da olsun, değişerek İstanbul'u yönetelim. Bu arada Ekrem İmamoğlu kazanırsa, "şer ittifakı" dediğiniz ittifaktan kazanırsa Ekrem İmamoğlu da Meclis Başkanı olsun, sadece bu seçim için. Önümüzdeki seçimde şöyle bir şey yapalım: Kim Meclis Başkanı olursa -İstanbul'da seçim yapılmasın- o, İstanbul'un belediye başkanı olsun. Yani bu seçim böyle olsun, "Türk tipi bir yönetim" diye çıkardığımız sistem içerisinde böyle bir avantaj olabilir. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) "Türk tipi yönetim" şekline bir şey daha ilave edelim. Bu sefer daha yeni adapte olduğumuz sistemin içerisinde Binali Bey hassasiyet izhar etti "Ben ikisini bir arada yapayım." diye, bu makbul. Önümüzdeki seçim -bonus gibi yani- kim Meclis Başkanı olursa ona diyelim ki: "Bir de İstanbul Belediye Başkanlığını kazandınız aynı zamanda." Böyle yapalım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Şimdi, bizim teklifimiz budur.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Anayasa müsait değil.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - Neyse uygun hâle getirelim. Anayasa'yla ilgili bir hassasiyet biz izhar ediyoruz, sizin en azından bu teklifimizin nezaketine uygun şöyle davranmanızı istirham ederiz: Bizim grubumuzun Meclis Başkan Vekilliği yok. Mustafa Şentop Bey'den fedakârlık isterseniz ona uygun bir kanun teklifi grubumuz verir, biz böyle dönüşerek, değişerek, yorulmadan İstanbul Belediyesini de Meclisle beraber yönetiriz, teklifimiz budur. Anca böyle çözebildik bu mevzuyu. Yani düşündük epeyce, mevzuyu böyle çözdük. Şimdi, birinci mevzu bu.
Efendim, ikinci olarak Genel Kurulunuza arz etmek istediğim, konuşma bozuklukları, ifade bozukluklarıyla ilgili eğitimi olan bir kızımızın istihdam edilmesiyle başlayan tartışmalarla ilgili. Ben, sarayın istihdam edeceği danışmanlar arasında, konuşma ve ifade bozukluklarıyla ilgili ihtisası olan birisinin olması gerektiğine inananlardanım. Bak, ben, sarayın, özellikle siyaset hızlanınca, siyaset kıvamlanınca bozulan üslubundan muzdarip olan bir kardeşiniz olarak sarayın, bir ifade ya da konuşma bozukluğuyla ilgili gerçekten uzmana ihtiyacı olduğunu düşünenlerdenim. Burada, siyasi nepotizme sebep olacak şekilde, eş dost, akraba kayırma anlamına gelecek şekilde "Kavakcı" soyadının istihdam alanı hâline gelmesinden dolayı benim itirazım var idi. Bunun şöyle bir menfi tesiri olur, tabirimi lütfen mazur görün: Sahibine göre kişner küheylan. Burada, bürokrasinin en üst kademesi liyakatinden dolayı olsa bile soyadı hassasiyetiyle ilgili bir rezerv koymaz ise aşağıya doğru bütün bürokrasiyi eş dost, akraba istihdamına sebep olacak şekilde, devleti akraba devletine çevirir. Şu anda detaylı bilgimizin olmadığını siz de biliyorsunuz ama günü gelir görürsünüz ki bu ülkede takriben sayıları böyle 50'yi, 60'ı bulacak ailelerin eşi dostu, yakını, akrabası soyadı üzerinden devlette hatırı sayılır bir istihdam imkânı bulmuş. Mukaddesatçılığımızın mesuliyeti şudur: Aynı liyakate, aynı hakikate, aynı müktesebata, aynı kariyere sahip olanlar arasından akraba olmayan tercih edilir, usul odur. Akraba olanları tercih etmenizin bürokrasiyi çözen, çökerten, bürokrasideki üslubu, istihdam etme ahlakını, geleneğini bozan bir tarafı vardır, tefessüh eder.
Şimdi, buna karşı çıktığım kadar bir şeye daha karşı çıkıyorum, muhalefet de dinlesin, istirham ediyorum: Bu kızımızın soyadı üzerinden istihdam edilmesini mevzu ederken izzete, iffete, ahlaka, namusa mugayir, bu kadar pespaye, bu kadar iğrenç, bu kadar dinle, imanla, vicdanla, izanla bir araya gelmeyecek cümleyi kurup sosyal medyada bir de böyle koca koca adamların etiketle, rozetle arzıendam etmelerinden vallahi şu kadar rencide oldum. İnsanın milletinden ümidi kesilir mi? İnsanın milletinden ümidi kesiliyor. Biz, iktidara "Muhalefeti bozuk." diye kızarken iktidarın yaptıklarını tenkit etme imkânı elimize geçince limitsiz hakaret, üslupsuz, izansız, ferasetsiz, ahlaksız bir siyasal dil nasıl kullanırız? Bugün bu mevzuyu tenkit edeceğiz diye bir hanımefendinin... Bu, sizin kızınız da olabilirdi. Ben istihdamını asla meşru görmüyorum ama buna "Hükûmeti tenkit etmek için bir mevzi yakaladık." hevesiyle canhıraş yapışıp bir hanımefendinin, bir kızımızın, bir kadının izzetine, iffetine, namusuna bu kadar pespaye cümle kurulmasına da asla razı olamayız. Yani siyasete bir üslup kazandıracaksak, siyasetin tenkit diline de bir üslup kazandıracaksak... Ben hususiyetle kendi nefsime de çok rahatlıkla bu payları verdiğim için konuşabiliyorum. Hükûmeti tenkit etmek başka bir şeydir, "Hükûmete kızacağız." diye mukaddesat saldırganlığı başka bir şeydir, "Hükûmete kızacağız." diye bir kızcağızın izzetine, iffetine, namusuna bu kadar galiz cümlelerle cümle kurmak başka bir şeydir.
Efendim, sarayın propaganda dilinin seçim sathına girildiği andan itibaren kendisine ait olanı ululayıp, kendisine ait olmayanları "zillet" diye takdim etmesinden... Ben gerçekten, sarayın ve propaganda imkânlarını onlara veren danışmanların ifade bozukluklarıyla ilgili bir ihtisas komisyonundan tavsiye almaları gerektiğine inanıyorum, gerçekten inanıyorum. Yani bu ülkede Cumhurbaşkanımızın -ilk defa tecrübe ediyoruz bunu- "hepimizin Cumhurbaşkanı" olması, seçimlerde "sadece AK PARTİ'nin Cumhurbaşkanı" olmaya evriliyor. O yüzden, bazı cümlelerini Cumhurbaşkanlığı makamına yakıştıramadığımız için kızamıyoruz, kızarken zorluk çekiyoruz, kızarken devlete kızıyormuş gibi hissediyoruz. O yüzden bari centilmenlik anlaşmasını şöyle yapalım: Eski zaman siyasetçileri gibi biraz alicenap olsun Beyefendi, kendisini tenkit edenlere karşı "Cumhurbaşkanına nasıl böyle konuşursunuz?" gibi feveran etmek yerine, bir parti genel başkanı gibi seçim sathı boyunca "Ben, Cumhurbaşkanı gibi size davranmayacağım, parti başkanı gibi davranacağım, ona uygun tenkitlerinizi de göğüsleyeceğim." gibi bir alicenaplık göstersin; aksi hâlde hangi sözü hangi sıfatıyla söylediğini bilemediğimiz Cumhurbaşkanının AK PARTİ Genel Başkanlığına bile yakıştıramayacağımız bazı cümlelerine mukabele edince "Siz nasıl Cumhurbaşkanımıza hakaret edersiniz." gibi sitemlerle karşılaşıyoruz. Bunu da ilk defa tecrübe ettiğimiz için, arkadaşlar, anlamanız lazım. Cumhurbaşkanımız aynı gün içinde üç dört tane rolün, üç dört tane mesuliyetin, üç dört tane siyasi, sosyal pozisyonun cümlelerini kurduğu için tefrik etmekte zorlanıyoruz. Dolayısıyla uygun hâle getirmek için Cumhurbaşkanı "Seçim başladı, Cumhurbaşkanlığım ikinci planda, ben AK PARTİ Genel Başkanı olarak yarıştayım." desin, ona göre rekabet edelim. Siyaseten münhasıran Sayın Cumhurbaşkanının, umumiyetle de AK PARTİ'deki arkadaşlarımızın seçim sathında kendilerine oy vermeyen insanların da temsilcileri olduklarını unutmamalarını tavsiye ederim. Memleketin bir yarısına "zillet" demek, memleketin bir yarısının oyunu alabilme iradesi ortaya koymuş bir topluluğa "zillet ittifakı" demek, "illet ittifakı" demek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ilave süre veriyorum.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (Devamla) - ...siyasi nezaketin de siyasi tahammülün de kaldırabileceği bir şey değildir. Her ülkenin haini olur arkadaşlar. Gönül arzu eder ki olmasın ama her ülkenin haini olur, bir olur, iki olur; biraz kötü yönetirseniz üç olur; hani peş peşe üç beş ferasetsiz adam gelir beş olur ama bir ülke yüzde 10'a hain diyorsa o ülkenin yönetimi kötüdür arkadaşlar, maharetsizlikle yönetiliyor demektir. Bir ülkenin yüzde 49'una hain deniyorsa o ülkenin siyasi yönetim maharetsizliğiyle yönetildiğine hamledilir bu cümle. Dolayısıyla lütfen arkadaşlarımız, münhasıran AK PARTİ'deki arkadaşlarımız, hususiyetle de Sayın Cumhurbaşkanı memleketin bir yarısına "zillet" de, "illet" de demekten lütfen sarfınazar etsin.
Genel Kurulunuza saygılarımla. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)