GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:08.01.2019

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 37 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında İYİ PARTİ Grubu adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir torba yasayla karşı karşıyayız gördüğünüz gibi. Bizleri alıştırmaya çalıştığınız ama asla hiç alışmayacağımız, Hükûmetin önümüze getirmekten de bıkmadığı ve bizim de her fırsatta sakıncalarını dile getirmekten bıkmadığımız bir torba yasa yine önümüzde.

Torba yasa demişken bir şeyden bahsetmek istiyorum, sizi bayağı bir geçmişe, milattan önceye götürmek istiyorum. Roma hukukuyla ilgili birkaç şey söyleyeceğim, Sayın İbrahim Kaboğlu Hocam buradayken belki bize düşmez ama onun hoşgörüsüne sığınıyorum. Milattan önce 98 yılında Roma'da yürürlüğe sokulan önemli bir yasa bulunuyor. Roma hukukunun önemli yasalarından biri olan bu kanun 2 maddeden oluşuyor, sadece 2 madde.

Kanundaki ilk madde yasanın duyurulması ve oylanması için gerekli en az süreyi belirliyor, ilk madde bu. 2'nci madde daha önemli; bakın, bu maddede ne deniliyor biliyor musunuz? "İnsanlar tek bir karmaşık yasada toplanmış farklı konular hakkında bir sonuca varmaya zorlanamazlar." 2 madde, birincisi duyurulmasıyla ilgili en az süreyi belirtiyor, ikincisi de "Birbirinden farklı konuları tek bir kanunda toplamayın." diyor. Yani yasanın 2'nci maddesi farklı konuların bir yasada toplanmasının doğru olmadığını, bunların ayrı yasalarla çıkarılması gerektiğini kurala bağlıyor. Böylelikle insanlar tek bir yasada toplanmış farklı konulardan beğendiğini kaybetmemek için beğenmediğini de kabul etmeye zorlanmamış oluyor. Ya, ta Roma döneminden bahsediyoruz arkadaşlar. Bir daha tekrar edeyim: "İnsanlar tek bir karmaşık yasada toplanmış farklı konular hakkında bir sonuca varmaya zorlanamazlar." Siz önümüze inaden getirip getirip zorlamaya başladınız. Gelişmiş demokrasilerde bu ilkeye azami saygı gösteriliyor. Bizde ise AK PARTİ hükûmetlerinin artık alışkanlık hâline getirdiği torba yasa uygulamalarıyla bu ilke ne yazık ki çiğneniyor. Birbirinden çok farklı yasal düzenlemeler Parlamentodan geçiş kolaylığı sağlamak için bir torba yasada toplanıyor ve önümüze getirilerek öylece görüşülüyor. Zaman zaman bizim de milletimizin yararına görerek onayladığımız düzenlemelerin yanına asla onaylamayacağımız, itiraz ettiğimiz maddeler de ekleniyor ve böylece tartışmalı konulara yönelebilecek itirazların da aklınızca önünü kesmiş oluyorsunuz.

Hükûmetçe hazırlanıp Meclise gönderilen görüşmeye başladığımız bu torba kanun teklifi de 70 maddeden oluşuyor. Bunların arasında Türk Hava Kurumu, tarım ürünlerine ilişkin lojistik depo, yurt içinde yabancı parayla satılan malların kur farkları, inşaatlarda KDV iadesinin 2019'da da sürdürülmesi... (Uğultular)

Sayın Başkan, arkadaşlara söylerseniz, Meclisin biraz ilerisinde bir kahve var yani burada kanun yapacağız.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi kurulması, kira sertifikası, Türk Reasürans Anonim Şirketinin kurulması, kira bedellerinin TÜFE'yle güncellenmesi, DASK, konut hesabı uygulamasının Hazineye bırakılması, Varlık Fonu, banka ve sigorta muamelesi vergilerinin istisnası, hayvancılık, işsizlik ödeneğinden yararlanma şartları ve yaşlılık aylığı gibi başlıklarda yapılan düzenlemeler var. Yani birbirinden ne kadar farklı konular biliyor musunuz, hiçbir ilinti yok aralarında. Siz, hiçbir ilişkisi olmayan bu yasaları aynı torbaya doldurup... Şalgam suyu var bunların arasında, bebek sütü var, ne isterseniz var. Bu başlıklar arasında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki diğer ihtisas komisyonlarını direkt ilgilendiren konular olduğu gibi, tek başına günlerce tartışmamız gereken nitelikte değişiklikler de yer alıyor.

Değerli arkadaşlar, hep söyledik, yine söylüyoruz, kanun yapma kalitesinin artırılması gerekiyor; bu, Meclisin de kalitesini artırır, Meclisin de saygınlığını artırır aynı zamanda. Yüce Meclisimizin bu yeni anayasal düzenin bir sistematiğe oturması için daha çok çaba sarf etmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki Hükûmet tarafından önümüze getirilen bu torba kanunlarla da çok net bir biçimde görüyoruz ki ne oluşmuş böyle bir irade ne de böyle bir niyet var. Her zamanki gibi bir an önce kanunlaştırılmak istenen, neredeyse muhalefetin konuşması hiç istenmeyen, eleştirilerine tahammül edilmeyen görüşmeler yüce Parlamentoda milletimizin de gözü önünde cereyan ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifin 48'inci maddesine dikkat çekmek istiyorum. Madde 48 şöyle: "2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesinin başlığı 'Denkleştirme ödeneği ve belediyelere yardım ödeneği' şeklinde değiştirilmiş, maddeye birinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkra üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilmiş ve mevcut ikinci fıkrada yer alan 'birinci fıkrada belirtilen ödenek' ibaresi 'birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen ödenekler' şeklinde değiştirilmiştir.

Belediyelerin ihtiyaç duyduğu yatırım nitelikli projelerin gerçekleştirilmesi amacıyla Strateji ve Bütçe Başkanlığı bütçesine konulan belediyelere yardım ödeneğini, belediyelerin talebi üzerine kullandırmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir." Bu kanunun 48'inci maddesi bu. Bu maddenin mevzuattaki hâline baktığımızda "denkleştirme ödeneği" adı altında şöyle diyor: "Madde 6 -Kesinleşmiş en son genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtı toplamının binde 1'i Maliye Bakanlığı bütçesine, nüfusu 10 bine kadar olan belediyeler için kullanılmak üzere denkleştirme ödeneği olarak konulur. Maliye Bakanlığı bu ödeneği mart ve temmuz aylarında 2 eşit taksit hâlinde dağıtılmak üzere İller Bankası Anonim Şirketi hesabına aktarır. İller Bankası hesabına aktarılan ödeneğin yüzde 65'ini eşit şekilde, yüzde 35'ini ise nüfus esasına göre dağıtır. Bu kanunda ayrılması öngörülen paylar ile (1)'inci fıkrada belirtilen ödenek dışında, mahallî idarelere yardım amacıyla bakanlıklar ile ilgili kurum ve kuruluşların bütçelerine pay, fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek konulamaz." diyor. Sizin getirdiğiniz yeni düzenlemeyle bu maddenin gerekçesinde "Belediyelerin gördükleri hizmetler itibarıyla gerçekleştirilmesinde fayda görülen yatırım projelerinin desteklenmesi." deniliyor. Bu faydanın neye göre belirleneceği, kriterlerinin neler olacağı ve hangi nitelikli ekip tarafından değerlendirileceğiyle ilgili de hiçbir netlik yok. Maddede ayrıca, belediyelere yapılacak yardım ödeneğinin Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından sağlanacağı ifade ediliyor ki bu ifadede bir yetki çatışması söz konusu olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Zira, 9 Ağustos 2018 tarihli 17 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle Hazine Tek Hesabının yetkisi genişletilmiş, belediyeler ile il özel idarelerinin nakit yönetim sistemleri Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlanmıştır. Bu şartlarda, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında bir yetki çatışması yaşanması da olasıdır.

Teklif edilen maddeyle Maliye Bakanlığında olan yetki Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yeni kurulan Strateji ve Bütçe Başkanlığına devredilmektedir. Belediye seçimlerine kısa bir süre kala, belediyelerin, devletin adaletine yakışmayacak şekilde senin partin, benim partim diye ayrıştığı bu dönemde ödeneklerin Cumhurbaşkanlığına, ödenek onayının ise partili Cumhurbaşkanına verilmesi sakınca doğurmayacak mıdır diye sormak istiyorum. Tabii ki doğuracak. Cumhurbaşkanının hiçbir gerekçe göstermeksizin istediği belediyeye ödenek verip istemediği belediyeye ödenek vermemesi imkânını doğuracaktır bu. Bu durum Anayasa'nın eşitlik ilkesine de aykırıdır. Üstelik, teklif edilen maddeyle Cumhurbaşkanının belediyelere vereceği ödeneğin çizgileri çizilmemiş, kriterleri de belirlenmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki bu yasayla beraber: "Sizin de ağanız, babanız benim. Ben ne dersem o olur. Uslu durun, ses çıkarmayın, sakın ola kıpırdamayın. Benim canım isterse 'Ayakta durun.' derim, benim canım isterse 'Oturun.' derim, eğer bunların dışına çıkarsanız size su bile vermem."

Bakın, arkadaşlar, çok kızıyorsunuz ama bu sistemin ismi "demokrasi" değil, bu sistemin ismi "totaliter rejim." Ben kaderime yanıyorum ya. Ben totaliter rejimden kaçmış bir ailenin çocuğuyum, ne şanssızım ki gele gele bu yaşta yine totaliter bir rejimle karşılaştım. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Gerçekten ya, kadersizlik benimkisi. Ben totaliter rejimden kaçmış bir ailenin evladıyım. Aynı uygulamaların hüküm sürdüğü bir totaliter rejimin tekrar ortasına düştüm. Benimki şanssızlık değil de ne, merak ediyorum.

Ayrıca, bu kanun teklifinin tümüne ve neredeyse her maddesine muhalefet şerhi koyan HDP'nin, elinde büyükşehir de dâhil olmak üzere, birçok belediyesi mevcutken belediyelere ödenek aktarma yetkisini Cumhurbaşkanına veren bu maddeye şerh düşmemesi de bize göre anlaşılması güç ve manidardır. Enteresan değil mi? Burada da bir gariplik var, ben çözemedim, umuyorum arkadaşlar izah ederler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifine yazdığınız, Emniyet Genel Müdürlüğünde görevli tüm memurların Polis Bakım ve Yardım Sandığı POLSAN'ın ortağı olmasıyla ilgili düzenlemeye baktınız çok itiraz geldi, yılbaşından önceki torba kanunda apar topar geçirdiniz. Nasıl itiraz edilmesin? Bu sandık daha önce kurulmuştu. 285 bin polis memurundan yalnızca 45 bini sandık üyesi, 240 bini değil. Getirilen teklifle, göreve yeni başlayacak polis memurlarının sandığa zorunlu olarak üye olmaları amaçlanıyor. Sandığa zorunlu olarak üye yapılacak polis memurları için, anılan madde metninde ne yazık ki teşvik edici hiçbir unsur yok. 2019 bütçesi görüşmelerinde Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesine "evet" oyu vermiş bir siyasi parti olarak mevcut maddenin üye olacak polis memurlarını teşvik edecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada, polislerimize 3600 ek göstergenin verilmesinin başından beri takipçisi olduğumuzu, olmaya da devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin 4'üncü maddesi pilotlar ile uçuş esnasında uçak içinde hizmet veren yetkili sivil havacılık otoritesince sertifikalandırılmış kabin memurlarıyla ilgili bir madde. Gelir Vergisi Kanunu'nun 23'üncü maddesinin birinci fıkrasına şu bent ekleniyor: "17. Kamu kurum ve kuruluşları hariç Türk Hava Kurumu veya kanuni veya iş merkezi Türkiye'de bulunan müesseselerde uçuş maksadıyla görevlendirilen, hava aracının sevk ve idaresiyle görevli pilotlar ile uçuş esnasında uçak içinde hizmet veren yetkili sivil havacılık otoritesince sertifikalandırılmış kabin memurlarına ödenen aylık ücretin gerçek safi değerinin %70'i (Cumhurbaşkanı, bu oranı %100'e kadar artırmaya, sıfıra kadar indirmeye yetkilidir.)." Bakın yine "Ben sizin babanızım, ben sizin ananızım." lafı ortaya çıktı. "Ben istersem yüzde 100 yaparım, istersem yüzde sıfır; ağa da benim, paşa da benim." diyor. Bakın, değerli arkadaşlar, böyle bir kararın tek bir kişi tarafından verilmesi, Cumhurbaşkanının aşırı şekilde yetkilendirilmesi çok tehlikeli bir durumdur, gerçekten tehlikelidir. Bugün sizin çok güvendiğiniz bir Cumhurbaşkanı olabilir ama daha önce de söyledim, biz faniyiz, bir gün buraya kimin geleceğini tayin etmek, bizlerin çok elinde değil. Bu yetkinin birileri tarafından nasıl kullandırılacağını şimdiden tayin edemezsek, gelen herhangi birinin bunu nasıl kullanacağını buradan nasıl bileceğiz? Bu, benim endişe ettiğim kadar sizin de endişe etmeniz gereken bir durum diye özellikle belirtmek istiyorum.

Bu kanunla birlikte Cumhurbaşkanına verilen yetkiyle pilotlar ve kabin memurlarının gelir vergisinden yüzde 100 istisna olmalarının önünün açılmasıyla ücretli çalışan vatandaşlar arasında vergi adaletsizliği de ortaya çıkarıyor. Sizce, asgari ücretin 2.020 lira olduğu ülkemizde, asgari ücretle çalışan vatandaşlarımızdan yüzde 100 gelir vergisi alınırken, onlara oranla daha yüksek gelire sahip olan pilot ve kabin memurlarının gelir vergisinden muaf tutulmak istenmesi, adil bir uygulama olur mu? Bu asgari ücretle çalışan vatandaşa ayıp değil mi? Onlara günah değil mi? Ayrıca, sadece bir meslek grubuna tanınan bu istisna, diğer meslek grupları arasında da eşitsizliğe neden olacak. Yani birisinin sebebi uçması, öbürünün günahı yürümesi mi? Birisi uçuyor, birisi yürüyor; uçana fazla, yürüyene az; böyle bir şey.

Sektörde çalışan kişilerde, bir kişi tarafından dilediği zaman, hiçbir gerekçe göstermek zorunluluğu olmaksızın oranın değişebilir olmasından dolayı da güvensizliğe sebep olur. Cumhurbaşkanının ülkede kabin memurlarına bile müdahale edebilen bir konuma gelmesi, bu ülke için gerçek anlamda tedirginlik yaratacak bir durumdur. Ya, bir Cumhurbaşkanı, kabin memurlarından kesilecek vergiyle ilgili yetkiyi kendisinde topluyorsa geriye ne kaldı, söyler misiniz?

Görüştüğümüz bu kanun teklifinde pilot ve kabin memurlarının vergi oranlarının Cumhurbaşkanınca neden ve hangi kriterlere göre belirleneceği de belirsiz. Yani biraz evvel söyledim ya "Ben sizin ağanızım, ben sizin babanızım; ben yaparım, siz merak etmeyin, her şey dümdüz olur."

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifle bir de 5'inci maddeye dikkat çekmek istiyorum. Bu maddede "Subay, astsubay, erbaş ve erlere ve ordu hizmetinde bulunan sivil makinistlere, uçuş, dalış gibi hizmetleri dolayısıyla verilen tazminatlar, gündelikler, ikramiyeler ve zamlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında uçuş maksadıyla görevlendirilen, hava aracının sevk ve idaresiyle görevli pilotlar ile uçuş esnasında uçak içinde hizmet veren personele fiilen uçuş hizmetleri ve kanuni veya iş merkezi Türkiye'de bulunan müesseselerde denizaltına dalış yapanlara fiilen dalış hizmetleri dolayısıyla yapılan aynı mahiyetteki ödemeler" deniyor. Yapılan değişiklikse sadece şu: 193 sayılı Kanun'un 29'uncu maddesinde yer alan "Türk Hava Kurumu" ibaresi teklif metninden çıkartılıyor. Madde gerekçesindeyse "Subay, astsubay, erbaş ve erlere ve ordu hizmetinde bulunan sivil makinistlere, uçuş, dalış gibi hizmetleri dolayısıyla verilen tazminatlar, gündelikler, ikramiyeler ve zamlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarında uçuş maksadıyla görevlendirilen -vesaire diye devam ediyor- aynı mahiyetteki ödemelere ilişkin mevcut istisna hükmünü aynen koruyacak şekilde değiştirilmektedir." diyor. Ancak "Türk Hava Kurumu" ibaresinin metinden çıkarılmasının bu korumaya karşı nasıl bir engel oluşturduğu da anlaşılamıyor.

Ben bir şeyi merak ediyorum: Bu kanun teklifindeki maddelerin içeriğine ne kadar hâkimsiniz, tahmin etmekte zorlanıyorum. Yani bu kanun teklifinin, 70 maddelik bu kanun teklifinin içeriğine baktığınızda, sizlerle şu Genel Kuruldan çıkıp dışarıda oturup bu kanun teklifinin maddelerini birlikte istişare ettiğimizde -inanıyorum- bizlerin itiraz ettiği çoğu maddede sizin şahsi itirazlarınız var ama hiç bunları incelemeden, sadece grup istiyor diye, sadece Hükûmet bunu gönderdi diye bunlara "evet" vermek yarın öbür gün bunlarla ilgili bu vebali size de yükleyecektir. Keşke bunların hepsini teker teker okuyup itirazlarınızı komisyona gitmeden evvel grubunuza söyleseydiniz, bugün bu kanun teklifine -bütün bu eksiğiyle gediğiyle- bu tek adam yönetiminin bütün sıkıntılarını da göğüsleyerek "evet" demek zorunda kalmazdınız.

Ben, bu kanun teklifinin Türkiye Cumhuriyeti'nde ciddi anlamda sıkıntılara sebep olabilecek birçok maddeyi de içerdiğini sizlere izah etmeye çalıştım. Biliyorum ki sizler bunların hiçbirisine hiçbir şekilde kulak asmadınız, "Ağam ne derse biz onu yaparız, paşam ne derse biz onu yaparız." Herkes yaptığının bedelini bir gün öder, siz de ödersiniz ama isterdim ki bunları daha iyi irdeleyin, daha iyi bir şekilde, bizlerle de istişare ederek, sarayın değil toplumun menfaatine olan şekilde değiştirip getirebilseydik.

Hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)