GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:40
Tarih:25.12.2018

HDP GRUBU ADINA KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böylesine hassas, ağır, netameli, yorucu bir konuyu üç dakika içerisinde ifade etmek çok zor olsa da öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu bu önergeyi hiç kuşkusuz desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.

Şahkulu Sultan Dergahı postnişini Hilmi Dedebaba da bir faili meçhul kurbanıydı. Hilmi Dedebaba'dan bu yana Sabahattin Alilerin, Türkiye'de sağdan soldan, Kürt'ten Türk'ten, devlet görevlisinden bakanından Cumhurbaşkanına, Emniyet müdüründen bir başka görevliye kadar hemen her kişinin faili meçhule kurban gittiği ve bu kavramın birtakım suçları, seri katliamı, seri katilliği örtmek amacıyla söylendiğini biliyoruz. Bakınız, Sabahattin Alilerden Uğur Mumculara -Sabahattin Ali'nin Trakya dağlarında gözlüğü ve piposu, Uğur Mumcu'nun Ankara meydanında gözlüğü ve kalemi kalmıştı- Turan Dursunlar, Bahriye Üçoklar, Musa Anterler, Metin Göktepeler, Adnan Kahveciler, Turgut Özallar, Gaffar Okkanlar, Muhsin Yazıcıoğulları; saymakla bitecek gibi değil.

Ve Gezi eylemleri sırasında katledilenler... Şimdi Gezi'den "terör eylemi" diye söz edilirken, Gezi'de bir terör bakışıyla katledilen insanlarımızın maalesef katilleri dahi bulunamamış, katilleri dahi ortalıkta yoktur; Ali İsmail'in yoktur, Berkin Elvan'ın yoktur, Ahmet Atakan'ın yoktur, yoktur, yoktur, yoktur.

Vedat Aydın'la başlayan, 1990'lı yıllarda 17 bin faili meçhul gazeteci, siyasetçi, yazar, halktan insan, masum, mazlum insanlar, vesaire...

Ben izninizle kendim yaşadığım bir şeyi anlatmak istiyorum değerli arkadaşlar: 1998 yılında Ankara HADEP İl Başkanıyken evimden gözaltına alındım gecenin bir geç saatinde ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne gitmesi gereken araç Gölbaşı'na doğru giderken beni alanlara "Nereye gidiyoruz?" dedim "Ankara Emniyetine." dediler. "Ankara Emniyeti bu yönde." dedim "Biraz gezeceğiz." dediler ve beni Gölbaşı civarında ormanlık bir yere götürüp izbe, son derece köhne bir evin içerisine koyup -ev midir, baraka mıdır nedir bilmiyorum- kapıyı üzerime kilitlediler. Yaklaşık bir saat orada kaldıktan sonra tekrar beni aldıkları arabaya bindirip götürdüler Ankara Emniyet Müdürlüğüne ve Ankara Emniyet Müdürlüğünden Adli Tıp kontrolüne giderken karşıdan gelen son derece güzel giyimli ve güzel yüzlü bir adam bana yaklaştı, çevremdekiler yana açıldı ve kulağıma aynen şunu söyledi: "Hayatını biz kurtardık." Benden önceki İl Başkanı Faik Candan da kaçırılmış, bir hafta sonra bir apartman boşluğunda cesedi bulunmuştu değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika rica etsem...

BAŞKAN - Tabii, buyurun.

KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Şimdi, bu bağlamda, bakınız, ben sadece bir etkinlikte yaptığım konuşma nedeniyle gözaltına alınmıştım dönemin DGM cumhuriyet savcısı tarafından, o davadan beraat ettim ve bu konuyu Türkiye'de hukuk süreci tükendikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdüm ve davayı da kazandım. Sadece yaptığım bir konuşmadan dolayı ramak kaldı, faili meçhul cinayete, gözaltında katledilmeye gidecektim. Ha, bunun hukuki anlamdaki karşılığını maalesef bulamadık; avukatımla paylaştım vesaire, bulamadık.

Şimdi, bizim burada karşı karşıya olduğumuz şey şudur: Bu yapı ne kadar derindedir? Kendinin derin olduğunu sanıyor ama bu yapı sığdır, bu yapı ahmaktır, bu yapı canidir, bu yapı katildir. Gelin, bu yapıyı ortaya çıkaralım; bu ahmakları, canileri, katilleri; Musa Anterleri, Uğur Mumcuları, Muhsin Yazıcıoğlularını, Turgut Özalları, Adnan Kahvecileri katledenleri -bakın, sağdan, soldan, Kürt'ten, Türk'ten, her yerden var- ortaya çıkaralım ve insanlığa karşı ahlaki, vicdani, siyasi görevimizi yerine getirelim.

Saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)