GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2019 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2017 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısının 1'inci Tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:29
Tarih:11.12.2018

HDP GRUBU ADINA AHMET ŞIK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Herkese merhaba. Danıştay, Sayıştay bütçesiyle ilgili konuşmak için buradayım ama adalet mekanizmalarının bütçelerini değil, yargının hukuktan bağımsız hâle gelerek iktidar tetikçiliğini üstlenmesini konuşmak gerekiyor. Yani düşman gördükleriniz için yaratılan ve yaşatılan mutlak hukuksuzluk ve kendiniz için hep var kalacağını sandığınız mutlak cezasızlık için yaptığınız bütçeyi adalet kisvesi ardına gizlemenize gerek yok. Herhangi bir bütçeye sahip olsanız da olmasanız da varlık koşulunuz hukuk tanımazlık ve adaletsizlik üzerine kurulu. Bu nedenle, hiç değilse dürüst davranın ve tıpkı cismi gibi ismi de adaletsizlik olan bir bakanlık kurarak bütçeyi bunun için isteyin çünkü partinizin adında her ne kadar "adalet" kelimesi olsa da iktidarınızın adaletsizlik sicili de bir hayli kabarık.

Örnek mi istiyorsunuz? Selahattin Demirtaş'a yaptığınızda olduğu gibi, İHM kararlarına karşı hukuku hiçe sayan hamleleriniz var. Anayasal haklarını çiğnediğiniz Leyla Güven örneğinde olduğu gibi, siyasi hasımlarınıza zulmetmek için çevirdiğiniz dolaplar var. Önlenebilir iş cinayetlerine, açlığa, haksızlıklara ve hatta tahtakurularına karşı direnen işçilerin hapse atılması var. Berivan Bila'ya yaptığınız gibi, mesleklerini yaptığı için hapishanelere doldurduğunuz gazeteciler var. Cumhurbaşkanına hakaret bahanesiyle aydınları, yazarları mahkûm eden yargıçlarınız var. Üniversiteleri teslim almak için akademisyenlere, öğrencilere dava üstüne dava açan savcılarınız var. Şiddet gören, tacize, tecavüze uğrayan kadınları başından defetmek için türlü bahaneler üreten, haklarına sahip çıkanları da coplatan erkek adalet mekanizmalarınız var ve fakat bir tek şey yok; ne hakikatle ne de ne ve kim olduğunuzla sizleri yüzleştirecek herhangi bir mekanizma.

Bu yüzden, bizim buradaki görevimiz, bu kirli düzenin sahibi ve sorumlularından birisi olan sizlerin sahte beraberlik söylemine teslim olup kulağa hoş gelen yalanlar yerine, rahatsız eden gerçekleri haykırmak çünkü küçük bir hakikat kimi zaman büyük yalanların ipliğini pazara çıkarmaya muktedir olur.

Ve biliyoruz ki sizler, güç karşısında eğik başlarınız gözükmesin diye, başı dik biçimde hakikati savunanlardan nefret ediyorsunuz. Kendiniz için kurduğunuz mutlak cezasızlık sistemi içinde dahi hırçın, huzursuz ve bir o kadar da korku yüklüsünüz çünkü yaptıklarınızın gayrimeşru olduğunu adınız gibi biliyorsunuz.

Yağma ve talan düzeninizin ömrünü biraz daha uzatmak için yaptığınız ve kendinize mübah gördüğünüz ne varsa zehirli bir sarmaşık gibi tüm ülkeyi sarıyor. İktidarınız hasta ve "Başkasına bulaştırırsam geçer." diyen suça bağımlı aklıyla hastalığını devletin tüm kurumlarına bulaştırmış durumda. Hastalığın en çok sirayet ettiği yer ise ele geçirdiğiniz, diz çöktürmekte zorlanmadığınız medya ve yargı. Geçmişte iktidarınızın ortağı olan cemaate secde edip karşılığında liyakatle sahip olunmayan makam ve mevkilerde oturanlar şimdi de sizin önünüzde diz çökmüş durumdalar.

"İnsan inandıklarıdır." demiş Çehov ve şöyle devam etmiş: "En tehlikeli insan tipi az anlayan ama çok inanandır." Bu yüzden, hakikati dile getirenlerin cümlelerini hiç sevmiyorsunuz; hakaretlere boğup tehditler savuruyor, "vatan haini, terörist" diyerek linç ettiriyorsunuz, yetmediğinde hapishanelere attırıyorsunuz. Bunu tarihte ilk yapan sizler değilsiniz, maalesef son da olmayacaksınız. Tarih sizler gibilerin ibretlik sonlarıyla dolu. En bilinenleri, yaşattıkları insanlık suçunu tanımlamaya hiçbir sözcüğün yetmediği Nazilerdi. Bu faşizm döneminin Naziler kadar konuşulanları arasında esir kamplarının gardiyanları olan kapolar da vardı. Kapolar, daha çok yemek ve daha az eziyet karşılığında Nazi subaylarının gözüne girebilmek için kendileri gibi esir olan insanlara işkence yaptılar, toplu mezarlara dönüşen gaz odalarını emredildiğinde hazır ettiler; kendi ölümlerini biraz daha geciktirmek ve elde ettikleri ayrıcalıklar karşılığında haysiyetlerinden vazgeçip her türlü zulmün kolaylaştırıcısı ve suç ortağı oldular. Savaş sonrasında yakalanıp yargılanan bazı kapolar savunmalarında "Yaşamak için mecburduk." dediler. Kapolar, hakikaten bunları hayatta kalabilmek için yaptılar. Şimdi, bu kürsüden Türkiye yargısı ve medyasındaki günümüz kapolarına soruyorum: Peki, ya sizler neden bu işi yapıyorsunuz?

Sözlerime son verirken hakikati sevmeyen zorbalara, suç ortaklarına, iş birlikçilerine buradan bir kez daha hatırlatalım: Sınırı olmayan kötülük, bu sınırsızlığın yarattığı gücü elinde tuttuğunu düşünen ve kendi kötülüğüyle baş edemeyenleri de içine alır. O yüzden, hiç kimse muktedir olduğuna güvenmesin.

Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)