| Konu: | Engelli olan çocuğunun yazmış olduğu mektuba ve engellilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 06.12.2018 |
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kendisi de bir engelli olan çocuğumun size yazmış olduğu mektupla başlamak istiyorum:
"Değerli milletvekili ablalarım, ağabeylerim, amcalarım, teyzelerim, sayın milletvekilleri; sizlere nasıl hitap edeceğimi doğrusu kestiremiyorum. Duygusal olarak mı hitap etsem, vicdanınıza mı hitap etsem, anlayışınıza, idrakinize mi hitap etsem? Bu kadar tedrisat görmüş vekillere uluslararası sözleşmeleri veya engellilerin içinde bulunduğu durumu tekrar izah etmeyi, anlatmayı doğrusu uygun bulmuyorum.
Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin altında Türkiye'yle birlikte 50 ülkenin imzasının bulunduğunu bilmektesiniz. Sözleşmenin 'Giriş' bölümünde, engelliliğin değişen ve gelişen bir kavram olduğu, bu kişilerin topluma diğer bireylerle birlikte eşit koşullarda, tam ve etkin katılımını engelleyen tutumlar ve çevre koşullarının kaynaklarını düzeltmeniz gerektiği zaten ifade edilmektedir. Bu sebeple ben 'engelli' kavramı yerine 'engellenen' kavramını kullanmayı daha uygun buluyorum. Bunun en somut kanıtlarından biri, kaldırımlarda tekerlekli sandalye rampası bulunan yerlere park edilen arabalar. Metro ve tren garlarında, üst geçitlerinde önceliği bulunan asansörlerde engellenen bizleriz.
Bir de psikolojik zorluklar var. Örneğin, disleksi problemi bulunan arkadaşların eğitim sürecinde bilinç eksikliğinden dolayı çekmek zorunda kaldıkları zorluklar sayılabilir. Bunun en iyi örneği, disleksi hastası olan Einstein'dır. Einstein'ın bir öğrenciyken öğrenme zorluğu olduğu için umutsuz bir vaka olduğundan öğretmeni tarafından okuldan atılması ve temel eğitiminin evde annesi tarafından karşılanması, engellilerin durumunu izah etmek açısından tarihî ve bilimsel bir örnektir.
Engellenen arkadaşlarımızın toplumsal yaşama etkin bir şekilde katılmak ve eşit vatandaşlık konusundaki taleplerinin karşılanması gerekmektedir. Engellenenlere verilen sözler bugüne kadar tutulmamış, çoğunlukla da eşit şartlarda çalışma ortamlarına katılma yönündeki talepleri seçim malzemesi olarak kullanılmış ve insanlar ne yazık ki evlere mahkûm edilmiştir.
Engellenenlerin yaşamlarını kolaylaştırmaya yönelik düzenlemeler için temel yaklaşımın sadaka kültüründen yola çıkarak değil, sosyal devlet yaklaşımı içinde ele alınması ve engellenenlerin iş ve istihdama dönük ihtiyaçlarının karşılanması da temel bir görev olarak durmaktadır."
Değerli milletvekilleri, şimdi ibretiâlemlik bir örneği vermek istiyorum. Benim çocuğum ortopedik engelli. Biz karbon ayak almak istiyoruz ama bu yönetmeliği düzenleyen kişi karbon ayağın lükse girdiğini belirtmiş. Galiba bunu düzenleyenin beyni ve yüreği lükse giriyor ki... İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri olan ayak nasıl lükse girer? Göz, kulak, engellilerin engellerini aşmak için gerekli olan malzemeler, cihazlar, aparatlar nasıl olur da lükse girer? Yaradan, gözümüzü lükse girsin, ayağımızı, kolumuzu, bacağımızı, beynimizi, yüreğimizi lükse girsin diye yaratmamış ki! Böyle bir kavram yok ki! Nasıl böyle bir kavram kullanılıyor? Bunların düzeltilmesi gerekir.
Yine, geçen gün, Engelliler Konfederasyonunun Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde yapmak istediği bir açıklamaya katıldım ben. Katılanların tamamı engelli ve çoğunluğu görme engelli, Federasyon Başkanı da görme engelli. İnanılmaz bir polis ablukası ve bir engelleme çabası... Engelliler ne yapacak da bu engelleme çabası söz konusu oluyor? Sadece bir basın metni okunacak ve ilgili birimle görüşme yapılacak değerli arkadaşlar.
Bizim, engellileri anlayabilmemiz için biraz edebiyat, biraz sanat, biraz resim, biraz bilim dünyasına girmemiz gerekiyor.
"Yeni mektup aldım gül yüzlü yardan/Gözletme yolları, gel deyi yazmış./Sivrialan köyünden, bizim diyardan/Dağlar mor menevşe, gül deyi yazmış." Bu kişi görme engelli Âşık Veysel'dir ve Âşık Veysel'in hepimizin kulağına küpe olacak bir sözü vardır. Âşık Veysel der ki: "Ben kör değilim, görmüyorum."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bülbül, devam edin.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Bu kadar ağır bir konuyu bu kısa sürede toparlamak da biraz zor ama...
Şimdi, burada engellilerin bize ilettikleri sorunlar, fiziki sorunlar, kent planlamasından kaynaklı sorunlar, yasalardan kaynaklı sorunlar var ama en temel sorun yasalardan kaynaklı sorunlar. Yasalar o kadar karmaşık ve anlaşılmaz ki uygulaması o kadar zor ki o kadar bürokratik problemler var ki dışarıdan bir insan değil, bire bir karşılaşan ve yaşayan bir insan olarak ifade ediyorum. Dolayısıyla Parlamentonun, bizim, milletvekillerinin, bu kurumun bu yasaları tek bir kalemde toplamak, anlaşılır kılmak, izah etmek, sorunları çözmek ve yardımcı olabilecek, sorunları çözecek en temel şekilde ifade etmek gibi bir görevi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bülbül, konu engelliler. Ben süre ilave edeyim, siz selamlamanızı öyle toparlayın.
KEMAL BÜLBÜL (Devamla) - Teşekkür ediyorum duyarlılığınız için Sayın Başkan.
Bitirirken şu anda tedavi görmekte olan İstanbul Vekilimiz Musa Piroğlu, Parlamentoda bulunan değerli engelli vekillerimiz ve birçok engele rağmen yaşamını idame ettirmeye çalışan, yaşamını sürdürmeye çalışan; duygusuyla, düşüncesiyle, erdemiyle insanlığa ve bize hizmet eden sevgili engellileri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Tekrar ediyorum, Parlamentomuzun bu sorunları çözmek için özellikle hakları teşkil eden, temsil eden, düzenleyen bu yasal düzenlemeyi anlaşılır ve uygulanabilir kılmak, bunu yapabilmek için temel bir sorumluluğumuz var değerli arkadaşlar.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bülbül.