| Konu: | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2018 |
MHP GRUBU ADINA HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan 16 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz haftalarda Adalet Komisyonunda görüşerek olgunlaştırdığımız kanun teklifi 27 maddeden oluşmaktadır. İçerik olarak icra dairelerinin iş yükünü hafifletmek ve işlemlerine hız kazandıracak düzenlemeler ile kamuoyunda konkordato olarak çok fazla yer alan sistemin aksayan yönlerini düzenlemektedir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, adalet sistemimizin kanayan yarası olan önemli bir konuya değinmek istiyorum. Ülkemizde kasım ayı ortaları itibarıyla 303'ü kapalı, 81'i açık olmak üzere toplam 384 ceza ve infaz kurumu vardır. Adalet Bakanlığının 2019 yılı bütçesine göre 39 yeni cezaevi yapım aşamasındadır, ihaleye çıkılacaklarla birlikte bu sayı 53'e çıkmaktadır. Kısacası önümüzdeki aylarda toplamda 437 açık ve kapalı cezaevi kapasitesi oluşacaktır.
Mevcut durumda yani 384 ceza ve infaz kurumunda kapasite iyimser bir tahminle 220 bin kişi civarındadır. Ancak 13 Kasım itibarıyla 260 bini aşan hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır. Söz konusu bu durum ikili ranzaları üçlü ranza hâline getirmek suretiyle oluşturulsa da infaz şartlarında hükümlünün insani şartlarda hayat hakkı sağlanamamaktadır. Bu bakımdan, Sayın Genel Başkanımızın talimatları doğrultusunda 24 Eylül 2018 tarihinde Meclis Başkanlığına sunduğumuz, bazı suçlarda şartlı ceza indirimiyle ilgili kanun teklifimizin ivedilikle gündeme alınması zaruret hâlini almıştır.
Değerli milletvekilleri, ceza ve infaz kurumlarındaki sayının ve şartların bu kadar endişe verici boyutlara ve bugünkü insanlık dışı duruma ulaşmasının da hiç şüphesiz, FETÖ terör örgütü yapısının adalet sistemimize bulaşmasının en çarpıcı sonucu olduğunu düşünüyoruz. Baktığımızda, 2002'den 15 Temmuz 2016 tarihine kadar adalet sistemimize nüfuz etmiş, FETÖ'nün talimatları doğrultusunda karar vermiş hâkim ve savcı sayısı, toplam hâkim ve savcı sayısının üçte 1'i civarındadır. 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra FETÖ'den dolayı ihraç edilen hâkim ve savcı sayısı 3.910 kişi olup hâlen 352 hâkim, 254 cumhuriyet savcı da tutuklu ve hükümlü olarak cezaevinde bulunmaktadır.
Bu FETÖ mensubu hâkim ve savcılar görevden uzaklaştırılmış olsalar dahi geriye dönük vermiş oldukları kararlar nedeniyle infazlar maalesef birçok aileyi mağdur etmeye devam etmektedir. Evet, FETÖ mensupları adalet sisteminden ayıklanmış ve de ayıklanmalıdır ama onların verdiği kararlar yerli yerinde durmaktadır. Bu haksız kararlar bir an önce gündeme alınıp yeniden gerçek adalet yerini bulmalıdır. FETÖ mensubu hâkim ve savcıların adalet sistemimize vermiş olduğu tahribatı gidermek adına, ortadan kaldırmak için Meclis Başkanlığına sunmuş olduğumuz kanun teklifimiz Adalet Komisyonunda beklemektedir. Öte taraftan, vatandaşlarımız arasında, şartlı ceza indirimiyle ilgili büyük bir beklenti her geçen gün daha da artmaktadır. Hâlen tutuklu ve hükümlüler, insan haysiyetine ve onuruna aykırı bir şekilde koğuşlarda üst üste yatarken, birçoğu da FETÖ'cü hâkim ve savcılar tarafından içler acısı duruma düşürülmüşken bizler bu işe kayıtsız kalamayız, susamayız yahut da bahane üretemeyiz. Bu yüzden, cezaevlerindeki sıkışıklık ve FETÖ'nün yargıda yaptığı tahribatı gidermek adına teklifimizin bir an önce gündeme alınması ve yasalaşması gerektiğini bir kez daha vurguluyor, Milliyetçi Hareket Partisi olarak adım atılmasını yüce Meclisten talep ediyoruz. Çünkü teklifimizle, hâlen büyük mağduriyet yaşayan 162 bin tutuklu, hükümlünün hukuki durumlarında değişiklik olacaktır. Bu değişiklikle birlikte, 650 bini aşan insanımızı ilgilendirmektedir bu yasa.
Saygıdeğer milletvekilleri, Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun çalışmaları esasen Aralık 2017'de Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanmıştı. O dönem görüşe açılan taslak metin, bugün konkordato ve ara buluculukla ilgili bazı düzenlemelerin eklenmesiyle önümüze teklif olarak gelmiştir.
Teklifin gerekçesinde belirtilmese de bugün çok sayıda vatandaşımız icra ve iflas işlemleriyle uğraşmaktadır. İcra işlemlerine hız kazandıracak yasa teklifleri gündeme getiriliyorsa bundan daha önce vatandaşımızın icra dairelerine düşmesini engelleyecek politikalar içeren tekliflerin bu çatı altında görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz. 2018 yılının son aylarına girdiğimiz şu dönemde icra ve iflasların toplam sayısı 20 milyona dayanmış durumdadır. Bu bağlamda Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nde günlük tutulan verilere göre, icra dairelerindeki icra ve iflas dosya sayısı 19 milyon 901 bin 807'dir. Bu rakam 2008 yılında 8 milyon civarında olup son on yılda artış yüzde 100'ü geçmiş durumdadır. Bunların arasında da çoğunluk bankaların ve telefon şirketlerinin bankalara, vatandaşa açtığı icra dosyalarından oluşmaktadır. Beraberinde ise elektrik, su ve doğal gaz gibi abonelik sözleşmesinden kaynaklanan borçlar bulunmaktadır.
Bu bakımdan, bir taraftan icra takip işlemlerini kolaylaştırırken öte taraftan vatandaşımızın da bu borç sarmalından çıkabileceği yasal düzenlemeleri içinde bulunduğumuz bütçe sürecinde gündeme getirebilmeliyiz. Çünkü vatandaşımızın borçlulukla ilgili rakamlarına baktığımızda, hane halkı yükümlülükleri 2018 yılının ikinci çeyreklik döneminde 16 milyar TL artış göstermiştir. Söz konusu artışta en önemli etken 15 milyar TL'yle krediler kaleminden kaynaklanmıştır. Diğer taraftan, kasım ayı itibarıyla tüketici kredileri 407 milyar TL'ye, takipteki tüketici kredileri ise 89,5 milyar TL'ye yükselmiştir. Varlık yönetim şirketleri, tüketici finansman şirketleri ve Toplu Konut İdaresine olan borçlarla birlikte vatandaşımızın borcu 600 milyar TL'ye yaklaşmış durumdadır. Bu borç rakamı sürdürülebilir değildir, nitekim batık kredi rakamları her geçen gün artmaktadır.
İfade ettiğim üzere, aşırı borçluluk rakamları hem ekonomimizin hem de sosyal yaşantının önünde ciddi bir sorun olarak durmaktadır. Ancak Milliyetçi Hareket Partisinin desteğiyle ekonomi üzerindeki kara bulutların dağıtılacağını düşünmekteyiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, teklifin içeriğinde abonelik sözleşmesinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takibin başlatılması ve haciz aşamasına kadar olan bölümünün Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi yani UYAP bünyesinde oluşturulan Merkezi Takip Sistemi üzerinden yapılması öngörülmektedir. Lakin hâlen avukatlarımızın UYAP'a sınırlı erişim haklarından dolayı yaşamış oldukları sıkıntılar devam etmekte ve meslektaşlarımızın bu yöndeki şikâyetleri henüz giderilememiş durumdadır. Bu bakımdan, UYAP sisteminde avukatların ihtiyacı olan daha geniş yetkiler bir an önce tanımlanabilmelidir.
Meslektaşlarımdan yani avukatlarımızdan bahsetmişken güncel sorunlarına yönelik bazı çözüm önerilerimizi de bu kürsüden bu vesileyle dile getirmek isterim.
Kamu avukatlarının ek gösterge sorunu bir an önce çözüme kavuşturulmalı, mali yönden beklentileri karşılanabilmelidir. Bütün avukatlarımıza yeşil pasaport alabilme imkânı tanıyan düzenleme bir an evvel hayata geçirilmelidir. Avukatlık hizmetindeki yüzde 18 KDV oranı oldukça yüksek olup mümkün olduğu kadar aşağıya çekilmelidir. Yine, CMK ve adli yardım sisteminin iyileştirilmesi ve ücretlerin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre ödenmesi konusunda adımlar atılmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, bütün bunların yanı sıra adalet sistemimizin vazgeçilmez unsurları hâkim ve savcılarımızın özlük haklarında da mali haklarında da beklenen iyileştirmeler yapılabilmelidir.
Diğer taraftan, yargı hizmetlerinin etkili ve kaliteli bir şekilde yerine getirilmesi noktasında mübaşirlerimiz önemli fedakârlıklar yapmaktadır. Yıllara sari olarak mübaşirlerimiz yardımcı hizmet sınıfından genel idare hizmetleri sınıfına geçmek istemektedir. Mübaşirlerin yardımcı hizmetler sınıfından, ivedilikle genel idare hizmetleri sınıfına geçmesinin yolu açılabilmelidir. Hâlen görev yapmakta olan 5 bin civarında mübaşir bulunmaktadır. Bunların genel idare hizmetleri sınıfına geçmeleri hâlinde aylık 300 TL civarında maaşlarında bir iyileşme olacaktır. Bunun da bütçeye toplam yükü 18 milyon Türk lirası olacaktır. Bu tutar, Adalet Bakanlığı bütçesinin binde 1'i civarındadır.
Ayrıca, infaz koruma memurlarının sorunları da hâlen devam etmektedir. İnfaz koruma memurlarının özlük hakları ve çalışma şartları bir an önce iyileştirilmeli; asli işlerinin dışında başka işlerle uğraşmamalarını, başka görev verilmemesini haklı talepleri olarak kendileri dile getirmekte ve bunlara da bir an önce çözüm bulunmalı. Ayrıca, maaşları da, ücretleri de -ödenen tutar da- bir an evvel artırılmalıdır.
Saygıdeğer milletvekilleri, az evvel bahsettiğim teklifle, UYAP bünyesinde oluşturulacak Merkezi Takip Sistemi konusunda daha temkinli adımlar atılması gerektiğini düşünüyoruz. Zira, 4 Nisan 2019 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen sistemin uygulamada doğurabileceği aksaklıkların etkisi öncelikle dar bir bölgede test edilmelidir. Bu konuda belki de bir pilot il tespit edilmeli, bu pilot ilde altı ay yahut da bir yıl gibi bir süre bu sistem denenmeli ve ülke çapında uygulamaya ondan sonraki bir tarihte geçilmesi düşünülmeli ve bu, hayata geçirilmelidir. Çünkü sistemde yaşanabilecek en küçük sıkıntı bütün icra dairelerini olumsuz etkileyebilecek ve bu da zaten iş yükü çok olan icra dairelerinin iş yükünün daha da artmasına vesile olacaktır.
Değerli milletvekilleri, teklif içinde yer alan, önemli gördüğümüz bir başka husus ise konkordatoya ilişkin mevcut yasal hükümleri revize eden düzenlemelerdir. İcra ve İflas Kanunu'nun 285 ila 309'uncu maddeleri arasında düzenlenmiş olan konkordato uygulaması 28 Şubat 2018 tarihinde Mecliste kabul edilip 15 Mart 2018 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu minvalde konkordato uygulaması, 7101 sayılı İcra ve İflas Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'la ticari hayatımızda yerini bulmuştur.
O dönem, konkordato düzenlemeleri hakkında Meclis komisyon ve Genel Kurul görüşmelerinde Milliyetçi Hareket Partisi bugünkü düzenlemelere benzer ihtiyaçların hasıl olabileceğini dile getirmiş ve tedbir geliştirilmesini vurgulamıştır. Aradan sekiz ay geçmiş ve o gün gerekli görmüş olduğumuz düzenlemeler bugün üç aşağı beş yukarı Genel Kurulumuzun gündemine gelmiştir.
Ticaret Bakanlığının 9 Kasım'da konuyla ilgili son açıklamasında konkordato ilanı kesinleşen köklü firma sayısı 356 iken bu rakam on üç günde yani 22 Kasım günü itibariyle 500'ü aşmış durumdadır. Konkordato başvurusu yapan 3 binin üzerinde borçlu firmanın bulunduğu da bilinmektedir, bu da ayrıca farklı bir handikap olarak karşımıza çıkmaktadır. Bakıldığında konkordato ilan eden firmaların yüzde 75'inin inşaat şirketleri, beton santralleri, yapı malzemeleri satanlardan oluştuğu görülmektedir. Yanı sıra, enerji şirketleri, sağlık kuruluşları, hayvancılık ve besicilikle uğraşanlar, araç kiralama şirketleri dikkat çeken sektörlerdir.
Konkordato talep eden köklü firmalardan alışveriş yapan ve zor duruma düşen diğer işletmelerin sayısı şu an için net değildir. Konkordato talep eden firmadan alacaklarını tahsil edemeyip iflasa sürüklenen binlerce firmadan söz edilmektedir. Burada öncelik tanıyacağımız mesele, küçük işletmelerimizi ayakta tutmak olmalıdır.
İşletmelerimizle ilgili ekonomik olarak rakamlara baktığımızda, Merkez Bankası eylül verilerine göre -ki bu son veridir- özel sektörün uzun vadeli borcu 216,6 milyar dolarken, ticari krediler dâhil kısa vadeli borcu 16,5 milyar dolar olmak üzere toplam 233,1 milyar dolar dış borcu bulunmaktadır. 2018 yılı Ocak-Ekim döneminde protesto edilen senet tutarı artışı 2017 aynı döneme göre yüzde 42, yine aynı dönemde karşılıksız işlemi yapılan çeklerin tutarıysa yüzde 50 oranında artmıştır. Karşılıksız çek ve protestolu senet tutarı yılın ilk on ayında 36 milyar TL'ye ulaşmıştır.
Geçtiğimiz ağustos ayında ülkemize yönelik başlatılan ekonomik saldırılar nedeniyle, döviz kurundaki sert yükseliş ve enflasyonun zirveye ulaşmasıyla birlikte yüksek faiz oranları karşısında ayakta kalmaya çalışan girişimcilerimiz, artık her sabah uyandıklarında Ticaret Sicili Gazetesi'ne, konkordato ilan eden firmalara göz atarak güne başlamaktadırlar.
Milliyetçi Hareket Partisi açısından konu önemlidir ve bu yüzden Cumhur İttifakı'nın devamı elzemdir. Zira mevcut konkordato işleyişiyle ardı ardına seri iflasları tetikleyebilecek, istenmeyen durumlar söz konusu olabilecektir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin öngördüğü konkordato düzenlemelerine baktığımızda, işlemlerin biraz daha sıkı denetime tabi tutularak konkordato taleplerinde gerekli bağımsız denetim raporlarının esasları değiştirilmektedir. Bu düzenlemelerle, konkordato taleplerinin mevcut hâlinden daha disiplinli ve teknik raporlarla desteklenen sıkı bir yapıya kavuşacağı öngörülmektedir.
Komisyon görüşmeleri sırasında dile getirdiğimiz bazı çekincelerimizin Genel Kurul görüşmelerinde verilecek önergelerle giderilmesini bekliyoruz. Bu bakımdan, teklifin içerdiği düzenlemelerin gerekli olduğunu düşünüyor ve teklifi destekliyoruz.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin düzenlediği bir başka husus ise konkordato işlemlerinde davalarda ara buluculuk şartının getirilmesidir. Başarılı bir ekonomik sistemde ihtiyaçların karşılanması kadar, etkin bir hukuk sisteminin de varlığı zaruridir çünkü hukukun ekonomideki rolü, piyasanın düzenli çalışmasını ve gelişmesini sağlayacak olan yasal çerçeveyi oluşturmaktadır. Ekonomik hayatı düzenleyen hukuk kurallarının ekonominin dinamikleri ve gerçeklikleriyle bağdaşması gerekmektedir.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yolları öncelikle 1960'lı yılların başında Amerika'da başlamış, daha sonraki yıllarda İngiltere ve Avrupa Birliği ülkeleri hukuk sistemlerinde belirgin bir şekilde yer almaya başlamıştır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yollarında örnek bir uygulamaya sahip olan Japonya, diğer sanayileşmiş toplumlar arasında davalaşma oranı düşük, sulh ve ara buluculuğa başvuru oranı ise yüksek olan bir ülkedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de alternatif uyuşmazlık çözüm uygulamalarındaki gelişme ise beklenilen ve istenilen düzeye henüz ilerleyememiştir. Bunun başlıca nedeni, adalet uygulayıcılarının önemli bir kısmı tarafından yerel mahkeme yargısının rakip olarak düşünülmesinden kaynaklanmaktadır.
Diğer taraftan, ara buluculuk sonucunda hazırlanan tutanağın yetkili icra mahkemesi tarafından şerh verilerek ilam niteliği kazanmasının ve incelemesinin sınırlı olmasının yargı yetkisinin mutlak egemenliğine zarar vereceği yönünde hâlen bir kuşku bulunmaktadır.
Oysa alternatif uyuşmazlık çözüm yolları yargıyla rekabet içinde bulunan bir süreç değildir. Ara buluculukta asıl hedef, küçük çaplı ve kamu düzenini ilgilendirmeyen uyuşmazlıkların adli bir soruna dönüşmeden çözümünü sağlamaktır. Eğer ülke olarak alternatif uyuşmazlık çözüm yollarını hukuk sistemine yeterince kazandırabilirsek hâkim başına her geçen yıl artan dosya yükünü de azaltmış olacağız.
Türkiye'de hâlen sicile kayıtlı 9 binin üzerinde genel ve iş hukukunda uzman ara bulucu görev yapmaktadır. İhtiyari ara buluculuk istatistiklerine baktığımızda, yılın ilk beş aylık döneminde yüzde 97'lik bir anlaşma oranı görülse de teklifte de öngörülen dava şartı ara buluculuk uygulama istatistiklerinde bu oran düşük kalmaktadır. Aynı tarih aralığında ara buluculuk görüşmeleri sonunda anlaşma oranı yüzde 65'tir. Bu oranın yukarı çekilebilmesi için vatandaşlarımızı dava öncesi sulh yönüne taşıyabilecek tanıtım, bilgilendirme gibi uygulamaların daha etkin kullanılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu bakımdan, ülkemizde adalet hizmetlerinin etkinliğini artırmak amacıyla sermaye piyasası hukuku, tüketici hukuku, banka ve sigorta hukuku, ticaret hukukunda yargı dışı ve mahkeme kökenli alternatif uyuşmazlık çözümlerine başvurulması özendirilmelidir. Açılan dava sayısına oranla, sulh ve feragat sayısının düşük olduğu bir yerde sınırlı ara buluculuğun tek başına işlevsel olacağını düşünmek çok mümkün görünmemektedir. Eğer ara buluculuğa Türkiye'de işlevsellik kazandırılmak isteniyorsa rasyonel bir planlamayla kurumsal engeller ve teşvikler sağlanarak ara buluculuk avantajlı hâle getirilmeli, ara buluculuğa kolay bir erişim sağlanabilmelidir.
Değerli milletvekilleri, adalet ve mahkemelere başvuru her ne kadar temel hak ve arzu edilir kavramlar olsa da bunlara ulaşma talebi rasyonel bir biçimde sınırlanmadıkça dava yığınları büyüyecek ve erişilmek istenen hak ve adalete ulaşmak giderek daha da zorlaşacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bağlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Toparlayın.
HALİL ÖZTÜRK (Devamla) - Bu kurumsal düzenlemeler temelsiz olur ise başarısız olunacak ve vatandaşlarımız için bir eziyete dönüşebilecektir. Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek sunduğumuz kanun teklifinin amacına ve hedefine ulaşmasını temenni ediyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.