| Konu: | Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 04.12.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanuna dair konuşmama başlamadan evvel, HDP Grup Başkan Vekilinin bugünkü verilen mahkûmiyetlerle ilgili sözleri ve arkasından Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilinin karşı sözlerinden sonra birkaç kelam etmek istiyorum müsaade ederseniz.
Size bir cümle okuyorum şimdi: "Ben Öcalan'ın süreci diğerlerinden daha doğru okuduğunu düşünüyorum. Belki televizyon imkânı, birçok tartışma programı izlemesi rol almıştır bu işte. Suriye'de vesaire birçok ülkede farklı aşamalardan geçti. Onlarca yıldır bu işlerin içinde olduğu için farklı bir bakış açısı da vardır." Yani bir methiye var burada. "Olayları okuma kabiliyeti ve tecrübesi vardır." Kimin için söylüyor? Abdullah Öcalan için söylüyor. "Dikkat ederseniz onun verdiği mesajlar, diğerlerinin verdiği mesajlara göre sürecin geleceğini daha çok düşünen bir hassasiyeti yansıtıyor." Tarih 7 Haziran 2014, konuşan Yalçın Akdoğan.
Bir cümle daha okuyorum: HDP için "Öcalan bunları yakalasa sopayla kovalar. Bunlar eksen kayması yaşadı. Diyarbakır'dan Nişantaşı'na, Cihangir'e sapma bunları değiştirdi." Tarih 29 Temmuz 2015, söyleyen yine Yalçın Akdoğan.
Yani bu kayıkçı kavgasının milletin nezdinde herhangi bir itibarı olmadığını beyan etmek için özellikle söylüyorum. Aranızdaki bu kayıkçı kavgasının gerçeğinin ne olduğunu millet, bu okuduğum satırlardan da biliyor, bilin istedim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz almıştım. Aslında burada çıkardığımız bir kanun... Vodafone, Turkcell, efendime söyleyeyim, Digiturk, bunların sahipleri kim, bilen var mı aranızda? Tahmin eden çok ama bildiğini söyleyen yok. Bütün bunların sahiplerini burada bulunan herkes biliyor ama kimse gerçek sahibinin kim olduğu söylemiyor.
Şimdi, bu şirketler, avukat paralarından, takip masraflarından bıkmışlar, diyorlar ki: "Mecliste bir kanun çıkaralım, bizim alacaklarımızı devlet takip etsin kardeşim, biz ne takip edeceğiz, bir de buna para mı harcayacağız? Bize para lazım." Dolayısıyla Meclise böyle bir kanun hazırlatmışlar. Ben kanunu, bir kere, esas böyle anladım: "Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması..." diye geçse de artık alıştığımız, bizim de söylemekten usandığımız, temcit pilavı gibi sık sık gündeme getirmekten bıktığımız bir torba yasa düzenlemesinden başka bir şey değil bu.
Bu kanun bunun dışında konkordato şartlarını da yeniden düzenliyor, ticari alacak davalarında ara bulucuya başvurma şartı getiriyor, abonelik sözleşmelerinden ve tüketiciye sunulup bedeli faturaya yansıtılan hizmetten kaynaklanan para alacaklarına ilişkin ilamsız icra takiplerini düzenliyor. Yani ben size bir şey söyleyeyim mi? Vatandaş, canı boğazında, evine ekmek götürmekte zorlanırken şimdi vatandaşın boğazına bir kement daha atıyorlar bu kanunla beraber. "Bizim Digiturk paralarını da öde -Digiturk olan yoktur aralarında da- Vodafone, Turkcell paralarını da öde. İSU paralarını da öde." "Niye?" "Belediye bizim yandaş arkadaşlara ihale verecek, bize para lazım. Bunları da ilamsız takiplerle öde..."
Bu kanun aslında neyin itirafı biliyor musunuz? Ekonominin iyice kötüye gittiğine dair bir itiraf bu. Yani konkordato meselesinin yeniden düzenlenmesi, Türkiye'de ekonominin artık gerçekten dibe vurduğuna dair bir itirafın kabulü.
Şimdi, ben Sayın Grup Başkan Vekili Mehmet Muş Bey'le konuştum, "Konkordato çok kolay oluyor, zorlaştıralım biraz." dedi. Doğru, çok kolay konkordato, zorlaştırın. Ama konkordato ilan eden şirketlere baktığınızda zaten öküzün büyüğü teli aştı gitti, ben size söyleyeyim, kalan öküzden ne sucuk olur ne kıyma olur, hiçbir şey olmaz. Geriye kalan konkordato ilan edecek firmaların çapı filan belli, esas büyük firmalar konkordato ilan ettiler. Bu konkordato ilan eden firmalar kendilerini kurtardılar ama ne bıraktılar, biliyor musunuz? Gerisinde iflas eden binlerce firma bıraktılar. O firmalardan alacaklı olan firmalar konkordatonun ne olduğunu bilmekten bihaber. Küçük işletmelerin önemli bir kısmı iflas etti; evini barkını, arabasını, geleceğini kaybetti bu firmalar. Bütün bu işler bittikten sonra Hükûmetimizin aklına gelmiş "Ya, bu konkordato çok kolay olmaya başladı, gelin, bunu zorlaştıralım." demişler; biz de burada bu kanunla ilgili yorum yapıyoruz şimdi. Esas sıkıntı kimde biliyor musunuz? Devletle iş yapan firmalarda. Devletle iş yapan firmalar çok çabuk konkordato ilan ettiler, onlar paçayı kurtardılar. Devletten alacaklarını alana kadar kendilerini korumaya aldılar ama onlara bağlı iş yapanlar, o alt taşeronlar ne oldu? Alt taşeronların hepsi de şu anda iflas ettiler.
Türkiye'de ekonomiyle ilgili konuşurken "Biz konkordatonun zorlaştırılmasıyla ilgili kanun çıkarıyoruz." derseniz zaten ekonominin ne olduğunu anlatmış olursunuz, gerisinde çok fazla rakam filan söylemeye de gerek yok. Meclisin uğraştığı konu ne? "Konkordatoyu zorlaştıralım." Niye? "Çok fazla konkordato ilan eden olmaya başladı." Yani bunun ismi "Ey cemaat, namaz bitti, camide ne işiniz var?"dır. Ekonomi bitti, neyi konuşuyoruz biz?
Bu kanun teklifinin 13'üncü maddesi, konkordato ilan eden firmaların güvence veren denetim raporu alması gerektiğini öngörüyor; 14, 15, 16 ve 17'nci maddelerin içeriklerinde de aynı rapordan bahsediliyor. Bahsi geçen raporu almak son derece maliyetli aslında. Yani bu rapor, çok doğru, alınması gerekiyor ama bir sıkıntısı daha var: Böyle bir raporu alacağınız zaman ciddi bir maliyet teşkil ediyor. Orta ölçekli bir firmanın, zaten işi kötüye gitmiş bir firmanın böyle bir raporu hazırlatacak parası da yoktur. Bununla birlikte, bu raporu vermekle yetkili bazı kuruluşlara da ayrıca bir ayrıcalık sağlanıyor. Küçük işletmelerin konkordato ilan etme hakkının artık elinden alındığını da söylemek istiyorum bundan sonra. Biraz evvel ifade ettim, öküzün büyüğü kaçtı, geri kalandan ne kıyma olur ne sucuk.
Ticaret Bakanı Sayın Ruhsar Pekcan kasım ayında Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamada 356 firmanın konkordato ilan ettiğini söylemiş. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin verilerine göre de bu yıl içerisinde 10.295 firma kepenk kapatmış, sadece ekim ayında 1.235 firma kapanmış. Bir ay içinde 356 başvurunun olması bize ekonomimizin nereye gittiğini açıkça gösteriyor. Eğer firmalar bu işi bir kaçış rampası olarak görüyorsa bu kimin ayıbı? Her şey şahaneyse, ekonomimiz muazzamsa, Sayın Cumhurbaşkanımızın deyimiyle kriz falan da yoksa neden bunca insan, bunca firma bu yola başvuruyor? Merkez Bankası verilerine göre 2018 yılı Mayıs ayı itibarıyla bankalar haricindeki özel sektörün borcu 200 milyar doların üzerinde. Şimdi, şu soruları sormak istiyorum: Madem, abonelikle ilgili para alacaklarını düzenleyen bir kanun teklifinin arasına konkordatoyla ilgili maddeler sıkıştırılabiliyor, neden sağlıklı bir çalışma yürütülmeden adrese teslim maddeler hazırlanıyor? Konkordatonun kötüye kullanımının önüne geçecek maddeler üzerinde neden sağlıklı çalışmalar yapılmıyor? Konkordatonun yarattığı mağduriyetler neden göz ardı ediliyor? Biraz evvel ifade ettim, konkordato ilan eden firmalar yüzünden üretim yapan fabrikalar da üretimden vazgeçti. Zira, mal sattığı firmanın hemen arkasından gelen bir konkordato ilanı o fabrikayı da artık üretim yapamaz hâle getirdi. Konkordato ilan eden bu firmaların alacakları ne olacak, ne yapacaklar, onları kim düşünecek, hiç belli değil. Bunlara yönelik düzenlemeler ne zaman yapılacak, o da belli değil. Hassasiyet gerektiren, yoğun çalışma gerektiren bu konuları böyle aceleye getirmenin, bir torba kanunun içine atmanın kime ne faydası olabilir hiç bilemiyorum.
Hükûmete sorarsak ekonomimizin kötü gidişinin nedeni de dış güçler. Yani bu dış güçler lafı da bir kötü gitti ki inanamazsınız ya. Hani, bir kere daha söylemiştim kürsüden, Yezit'in halifeliğine biat etmeyen Hazreti Hüseyin'i o zaman bazı din âlimleri fitne çıkarmakla suçlamıştı ya; şimdi de bakıyorum, ülkedeki olumsuzluklar karşısında itiraz sesini yükselten kim varsa o, fitne çıkarmakla, dış güçlerin oyununa hizmet etmekle suçlanıyor. Yani buradan anlıyoruz ki hakikaten hâlâ Yezit ölmemiş, Yezit yaşıyor.
Öyle bir noktaya gelmişiz ki Türkiye'deki icra dosyalarının sayısı 20 milyona dayanmış durumda. Sayın Mustafa Elitaş, en çok da Kayseri'de, haberiniz olsun, Kayserililer sizi anıyor. 20 milyon dosyanın önemli bir kısmı da Kayseri'de, İstanbul ve Ankara'dan sonra Kayseri'de çok ciddi miktarda icra dosyası var. UYAP'ın günlük verilerine göre 2008 yılında 8 milyon icra dosyası varmış, 2018 yılında bu sayı 20 milyona ulaşmış. "Türkiye'de 20 milyon icra dosyası" demek, ne demek, biliyor musunuz? Her 4 kişiden 1 kişi icralık.
Size daha hazin bir tablo söyleyeyim mi? Şu anda Mecliste olan 600 milletvekilinin kaç tanesi icralık? Hiç az bir rakam değil, biliyor musunuz? Bu arkadaşların önemli bir kısmı çok ciddi anlamda borç içinde yüzüyorlar. Gidin, buradaki bankalardan bakın, çok basit, öğrenmek de basit artık.
Türkiye'nin bu ekonomik sisteminde konkordato kanunu çıkararak ekonomiyi düzeltmek mümkün değil. İstanbul Adliyesinde kasım itibarıyla 30 binleri geçmiş, yıl sonuna kadar 35 bini buluyor İstanbul'daki bu dosya. 3 iflas dairesi bulunduğu göz önüne alındığında, sadece İstanbul Adliyesinde 1 milyon 295 bin icra dosyası var.
Benim seçim bölgem Kocaeli'de durum daha da vahim. Kocaeli'de neredeyse icralık olmayan yok. Belediye meclisi üyesi, muhtar azası aramaya kalktığınız zaman "İcrası olmayacak." dediğinizde aday bulamazsınız, haberiniz olsun. Adalet ve Kalkınma Partisi hariç, onlar ayrıcalıklı vatandaş, onların belediyeleri var, onların yardıma koşacak hükûmet kuvvetleri var ama Adalet ve Kalkınma Partili değilse vatandaşın önemli bir kısmı icralık.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Niye? Hepsinin alnında mı yazıyor? Yapma ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Vahit Kiler, keşke sen laf atmasaydın, seninle ilgili hiçbir şey söylemek istemem.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Yapma Allah aşkına ya!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bak, bir şey söylüyorum: Seninle ilgili hiçbir şey söylemek istememiştim.
VAHİT KİLER (Bitlis) - Eyvallah!
BAŞKAN - Sayın Türkkan, lütfen...
VAHİT KİLER (Bitlis) - Her şeyi söyleyebilirsin ama doğruları...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bak, seninle ilgili hiçbir şey söylemek istememiştim, keşke hiç laf atmasaydın. Tamam? Umuyorum anlamışsındır.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlarım, karşılıklı lütfen laf atmayalım.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Hukukumuza bağlı olarak ben susma hakkımı kullanıyorum.
BAŞKAN - Sayın Türkkan, lütfen siz de Genel Kurula...
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 2017 yılı verilerine göre Kocaeli'de 2017 yılında 41.320 dosya ilamlı takibe düştü. Bu dosyaların sadece 14.159'u 2017 yılında açıldı. Dosyaların 5.633'ü sonuçlandırıldı, 5.773 dosya ise işlemden kaldırıldı. 2018 yılına ise 29.914 dosya devredildi. Şimdi bu dosyalara ilave ne gelecek biliyor musunuz? "Burs almayın, kredi alın." dediğiniz o çocuklar var ya, o çocukların kredi borçları gelecek, onlar da icralık olacaklar. Yeni icraya düşecek namzetler hazır. Kimler? Öğrenciler. "Kredi alın." Aldıkları kredi de faizle. Ben bir şey söyleyeyim mi? Adalet ve Kalkınma Partisi, geçmiş dönemdeki siyaset yapan arkadaşlarla beraber faize karşı çıkarak iktidara yürümüşlerdi. Şimdi faiz vermeyenleri "beleşçi" diye nitelendiriyorlar. Öğrencilere diyor ki: "Siz burs istiyorsunuz ya, siz beleşçisiniz." Niye? "Kredi alın, faiz ödeyin." Ya siz faize karşı değil miydiniz? Ne oldu? Şimdi okula giden öğrencilerden bile faiz isteyecek hâle düştünüz. Allah kimseye söylediğiyle sınanmayı nasip etmesin. Söylediklerinizden sonra böyle sınanmak size nasip oldu.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Yazık, yazık, çok yazık!
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - 2017 yılında 408.760 dosya icra dairelerine gelmiş. Bu dosyaların 114.209'u 2017 yılında açılan dosyalarla dolu. 43.441 dosya sonuçlandırılmış, 48.310 dosya işlemden kaldırılırken 2018 yılına 317 bin dosya devredilmiş. Kocaeli'de iflas eden firmalara baktığımızda 2017 yılına 78 iflas dosyası devredildi. Bu dosyalara 2017 yılında 26 yeni dosya daha katıldı, 3 dosya sonuçlandırılırken 101 dosya ise 2018 yılına devredildi. 2017 yılında Kocaeli'deki iflas ve icra dairelerinden gelen talimat 57.928. Bunun 2.927si sonuçlandırılmış, 11 bin dosya da işlemden kaldırılmış, 44 bin dosya ise 2018'e devredilmiş. Ya bu rakamları niye söylüyorum biliyor musunuz? Bu rakamları doğru dürüst incelediğinizde Kocaeli nüfusunun hemen hemen yarısının icra dairesinden yolu geçmiş, herkes icra dairesine bir kere uğramış.
Bakın, eskiden, köyde birisine icra geldiği zaman, postacı icra mektubu getirdiği zaman o köylü vatandaş onu cebine saklayıp belki bir ay, belki iki ay köydeki kahveye çıkamazdı, utanırdı adam haklı olarak. Öyle bir hâle geldi ki, şimdi, adam okey oynarken postacı mektup getiriyor, mektup da icra, o kadar alışmış ki "At onu oraya, git." diyor ya, hiç umurunda değil. Çünkü o kadar çok icra geldi ki adamın o yüzündeki utanma perdesi de gitti.
İcralık olmak eskiden çok utanılacak, sıkılacak bir meseleydi. Ama artık çok alelade, milletin kanıksadığı bir nokta hâline geldi. O köylü vallahi billahi hiç sallamıyor. Postacı gelmiş, "Ne getirdin?" diyor, "İcra.", "Bırak oraya, git oğlum." diyor, hiç umurunda değil. Bu noktaya getirmek en çok size yakışırdı ve getirdiniz. Gayet de başardınız bunu.
Şimdi, biraz evvel ifade ettim, burada alacaklı olan kartel firmalarının mı, yoksa icra mahkemelerinin yolunu aşındıran vatandaşın mı mağduriyeti gözetilmiş? Bunu hâlâ çözebilmiş değilim. Bana göre bu kanun, o kartel firmalarının önünü açan, onların alacaklarını kolaylaştıran, vatandaşı ezen bir kanun. Yani başında da ifade ettim, bu şirketlerin kim olduğuna baktığınızda -Digiturk, Vodafone, Turkcell- bunların sahiplerinin kim olduğuna baktığınızda bu takibin yapılması için niye bu kadar acele kanun çıkarıldığını daha iyi anlayabilirsiniz.
Vatandaşın "abonelik kanunu" denildiğinde aklına elektrik, su, doğal gaz abonelikleri geliyor. Sosyal medyada faturalarını ödeyemeyen, isyan eden vatandaşlarımızın videoları dönüyor. Bizlere de neredeyse her gün bu durumdaki vatandaşların elektronik postaları geliyor. Sizlere de geliyordur, yalnız bize gelmez bu. Size belki daha fazlası geliyordur sizden bir medet umdukları için.
"Sayaç okuma bedeli" diye bir şey. Adam harcadığı elektriğin parasını ödeyemiyor, sayaç okuma parası istiyorsunuz. Ödeyemiyor. Ondan sonra para buluyor faturayı ödüyor, bu sefer "Açma parası getirin." diyorsunuz. Ya, adam, harcadığı elektriğin parasını ödeyemezken sayaç ödeme parası, açma parası, kapama parası... Bakın, bir şey söyleyeyim mi size? Şu vatandaşın hâlini gidin bir dinleyin, emin olun bizar olursunuz, çok üzülürsünüz. Ben inanıyorum, sizler vicdanlı insanlarsınız, bu hâldeki vatandaşın isyanına kulak vermeden duramazsınız ama maalesef bir yere geliyor takılıyorsunuz, vatandaşın kolayına giden bir iş ortaya çıktığı zaman da sırtınızı dönüyorsunuz. Orada ne oluyor bilmiyorum yani bir şeyler oluyor size. Vatandaşın bu dertlerini en az bizim kadar siz de biliyorsunuz ama çözümü noktasında "Gelin arkadaşlar, şunu düzeltelim." dediğimizde size bir hâller oluyor. "Yok ya, düzeltmeyelim." Niye? Belki de vatandaş bu işi bu şekilde daha çok seviyor diye düşünüyorsunuz ama sevmiyor. Vatandaş üzülmekten, sıkılmaktan, ezilmekten hoşnut değil, bilesiniz diye söylüyorum.
Teklifin 8'inci maddesinin (3)'üncü fıkrasında "Alacaklı Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden, bu sistem entegre bilişim sistemleri vasıtasıyla borçlunun mal, hak veya alacağı olup olmadığını sorgulayabilir." diyor. Bakın, zurnanın zırt dediği yer de burası. Siz Turkcell'e bu hakkı veriyorsunuz, Turkcell, kendisinin de ortaklığı bulunduğu diğer firmalarla bütün bu bilgileri paylaşabilir mi, grup şirketiyse? Tabii ki. Yani sadece Turkcell'e vermiyorsunuz veya sadece Vodafone vermiyorsunuz veya sadece Digiturk'e vermiyorsunuz. O grup şirketlerinde bulunan bütün şirketlerle vatandaşın kişisel verilerini paylaşıyorsunuz. Türkiye'nin ipliğini pazara çıkarıyorsunuz, vatandaşın ipliğini pazara çıkarıyorsunuz.
Umuyorum ve düşünüyorum ki bu kanunun geldiği hâliyle değil, bu dediğim meselenin çözümü noktasında ilave önergeler verirsiniz ve düzelir yoksa bu hâliyle sıkıntılı. Bir de önüne gelen UYAP'a girip vatandaşın...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Türkkan.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Özür diliyorum, toparlıyorum.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Öyle bir şey yok ki ama ya! Olmayan bir şeyi söylüyorsun.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Yok öyle bir şey.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, konuşmacıya müdahale etmeyelim. Arzu eden herkes kürsüde konuşabilir.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Vatandaşın bu kişisel verilerini önüne gelen paylaşsın değil... O şirketi yetkilendirmiş. Yetkilendirdiği kişinin de devlet tarafından bilinir kişi olması çok önemli. Sayın Cumhurbaşkanının kişisel mal varlığına dair birisi UYAP'a girip bilgi edinmişti, hatırlıyor musunuz?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Evet, ben şikâyet ettim, ceza aldı.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Evet, ceza aldı.
Bakın, Cumhurbaşkanının kişisel verileri kadar vatandaşın kişisel verileri de önemli. Yani bizim Kandıra'daki Fevzi Genç, en az Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan kadar önemli adamdır. Onun da hakkı en az Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan kadar vardır. Dolayısıyla biz Sayın Erdoğan'ın hakkını ne kadar savunmak durumundaysak Fevzi Genç'in de hakkını o kadar savunmak zorundayız.
Dolayısıyla, bu dediğim konularla ilgili maddeye gelindiği anda ilave önergelerle düzeltileceğini düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkkan, bir dakika daha vereyim.
Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu konunun hiç zamanı ve zemini değilken "Nereden düştük bu işe?" der gibi bu kanunun Meclise neden geldiğini biz de anlayamadık. Anladığımız bir tek şey var: Birilerinin alacaklarını takip etmesini, kişilerin alacaklarını takip etmeyi devlet kendine vazife bilmiş. Onların fazla para harcamasını istemiyor, onların daha çok para kazanmasını istiyor dolayısıyla onunla ilgili bir kanun çıkarmış; ben bu kadar anladım.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkkan.