| Konu: | Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 28.11.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TAMER AKKAL (Manisa) - Değerli Başkan, kıymetli milletvekilleri; Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümüne ilişkin İYİ PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlamadan önce, biraz önce burada yaşadığımız oylama krizi nedeniyle, hepinizden buraya bir "VAR" sistemi kurulması konusunda destek istiyorum, bu da benim teklifim.
Getirilen teklifin bazı noktalarında çevreyi korumayı amaçlayan maddeler mevcuttur fakat 15 ve 16'ncı madde 3194 sayılı İmar Kanunu'yla ilgilidir ve bu maddeler yasalaştığı takdirde, kamu kurum ve kuruluşlarınca yapılan denetimlerin danışman firmalara bırakılması, yetkinin kötüye kullanılması keyfîliğe ve denetimsizliğe sebep olacaktır. Devletin denetimden elini çekerek denetimi danışman firmalara bırakması, denetimin de özelleştirilmesidir.
13'üncü maddede "Kamu kurum ve kuruluşlarınca inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin hizmet alımı yapılmış ise inşaatın yapımına ve denetimine ilişkin her türlü fenni mesuliyet kamu kurum ve kuruluşu adına danışman firmanın mimar ve mühendislerince üstlenilebilir." ifadesi bulunmaktadır.
Anayasa'mızın 128'inci maddesi "Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür." şeklindedir.
Kanunlar hiyerarşisine göre, kanunlar Anayasa'ya uygun olmak zorundadır, aksi takdirde kanun geçersiz olup Anayasa hükmü uygulanır.
Görüldüğü üzere, kanun taslağı, kamu kurum ve kuruluşlarınca hizmet alımı şeklinde yapılan inşaatın denetimlerini özelleştiriyor. Taslaktaki, denetimin artık danışman firmalar tarafından yapılacağını ifade eden madde, Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen teklife eklenmiştir. Ülkenin tamamında, idareler devre dışı bırakılarak tek adamlığın verdiği kararlarla rant ilişkisinin örüleceği yeni bir zemin hazırlanmak isteniyor. Kanunla denetimden uzaklaştırılan bir kamu idaresi görüyoruz. Bugüne kadar birçok şeyi özelleştirme aracılığıyla yaptılar ancak en azından denetim yetkisi devletin kurumlarına aitti, şimdi teklifle denetim de özelleştiriliyor.
Evet, bu teklif yasalaşırsa bundan sonra firmalar denetim sürecinin bir parçası olacaklar. Bu madde, son yetkilinin yani Cumhurbaşkanının verdiği kararlar zemininde bir rant ilişkisinin inşa sürecidir. Kamu yararına "Olmazsa olmaz." dediğimiz kamu denetimi paraya tahvil ediliyor, bunu kabul etmiyoruz.
Teklifin 18'inci maddesi, düzenlediği konunun önemine göre yüzeysel ve yetersiz kalmıştır. Yenilenebilir enerji başlı başına bir araştırma ve geliştirme konusudur. Öncelikle, yapılacak çalışma ve araştırmalarla, yenilenebilir enerjinin uygulanacağı alanların kapsamlı bir haritası çıkarılmalıdır. Yaşam alanlarının çoğunlukta olduğu bölgeler ve turistik alanlar bu haritanın dışında bırakılmalıdır. Deniz, göl ve kıyılarda yenilenebilir enerji alanları oluşturmak, karasal alanlarda yenilenebilir enerji alanları oluşturmaktan çok daha maliyetlidir. Dolayısıyla yenilenebilir enerji üretimi için Türkiye'nin karasal alanlarının potansiyeli yeterince kullanılamamaktadır. Önceliğimiz, karasal alanlardaki yenilenebilir enerji kaynaklarını artırmak ve verimli hâle getirmek olmalıdır. Bu şekilde enerji kaynaklarının oranını artırmak, sürdürülebilir kalkınmamız açısından daha faydalı olacaktır. Bu sebeple, teklifin 18'inci maddesi Komisyonda yeniden kapsamlıca görüşülmelidir.
Teklifte bulunan 25'inci maddenin ilk fıkrası, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'da değişiklik önerirken danışmanlık, yazılım, araştırma, her tür ve ölçekte harita, etüt, proje, kamulaştırma, risk yönetimi gibi çalışmalarında, tüm plan yapımı ve imar uygulaması işlerinde yürürlükteki iki ihale kanunundan biri olan 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nu devre dışı bırakmaktadır. 4734 sayılı diğer İhale Kanunu ise AK PARTİ'nin iktidarda olduğu 187 ay boyunca tam 186 kez değiştirilmiştir. Bir yasa, ortalama, bir ayda niçin değiştirilir? Ancak yasaya göre ihale değil, ihaleye göre yasa yapıldığı için değiştirilir, ihaleye göre yasa.
Kamu İhale Kanunu'nu devre dışı bırakmak, ihalelerde kamu denetimini ortadan kaldırmakta, Kamu İhale Kurumunu baypas etmekte ve yolsuzluklara sebep olmaktadır.
Hükûmetin sermaye çevreleri için hazırladığı bu taslak metni kabul etmesi ve teklifin yalnızca bu çevrelerin istekleriyle sınırlı kalması, demokratik yöntem açısından kabul edilebilir bir durum değildir. İktidara geldiği 2002 yılında Kamu İhale Kanunu'nda değişikliğe giderek ihale düzenini uluslararası standartlardan uzaklaştıran AK PARTİ, iktidara geldiği günden bugüne kadar kamu ihalelerinin neredeyse tamamını kendisine yakın olan şirketlere vererek kendi sermayesini oluşturmuştur.
"Kamu ihale sistemi" deyince sadece 4734 sayılı Kanun kapsamındaki ihaleler değil, 4734 sayılı Kanun'a istisna getirmek suretiyle bu kanunun kapsamının dışına çıkarılmış ihaleler değil, kamu ihale kapsamında olmayan yap-işlet-devret sözleşmeleri ve kamu-özel ortaklıkları da kamu ihale sisteminin içerisindedir. Kamu İhale Kanunu'nda birtakım değişiklikler yapmak suretiyle yap-işlet-devret ve kamu-özel iş birliği çerçevesinde gerçekleştirilmek istenen, AK PARTİ'nin oluşturduğu sermaye havuzunun devlet kaynaklarıyla desteklenmesidir.
AK PARTİ'nin kendi sermayesini inşa sürecindeki en önemli adımı da üçüncü havalimanı projesidir. Cumhuriyet tarihinin en yüksek meblağlı ihalesi olan üçüncü havalimanı projesi, Cengiz-Kolin-Limak-MAPA-Kalyon Ortak Girişim Grubu tarafından kamu-özel iş birliği çerçevesinde üstlenilmiştir. Kamu-özel iş birliğinde, kamu ile özel sektör arasında bir malın veya bir hizmetin topluma sunulması için yapılan kurumsal ve sözleşmeye dayalı bir iş birliği olması gerekmektedir. AK PARTİ, yandaş sermaye gruplarının devlet bankalarıyla finanse edilerek kâra geçirildiği, kamunun zarara uğratıldığı mekanizmaya dönüşmüştür. Nitekim, üçüncü havalimanı projesine 4,5 milyar euroya yakın kredinin büyük çoğunluğu Ziraat Bankası ve Halkbank tarafından verilmiştir. Üçüncü havalimanına devlet bankalarından sağlanan krediyle denetimsiz yüksek maliyetli havaalanı inşa ettirmenin bedelini maalesef ki yine Türk halkı ödeyecektir. Yap-işlet-devret proje finansman modeli, devletin bedavaya tesis sahibi olduğu projeler değildir, devletin gelecekteki gelirlerinden vazgeçerek veya birilerine bu gelirleri şimdiden tahsis ederek borçlanmasıdır, bu borcun garantörü de devlettir. Yap-işlet-devret projelerinin devletin yatırım bütçesi içerisine girmesi ve Meclis denetimine tabi olması için gerekli yasal düzenlemenin acilen yapılması gerekmektedir. Bugün uygulanmakta olan projeler ölçüsüz ve maliyetli bir borçlanmadır, ülkenin geleceğine ipotek koymuştur. İktidarın hâlâ yap-işlet-devret modeliyle mega projeleri finanse edeceklerini söylemesi, yandaşlara verilen ihaleler üzerinden sağlanan rantın da maalesef ki devam edeceğinin bir göstergesidir. Üçüncü havalimanı dâhil, yandaşlara ihale edilen tüm projelerde herhangi bir kontrol mekanizması olmadığı için kamu zarara uğratılmıştır. 2003 sonrası dönemde uygulanan kamu-özel iş birliği ihale modeli, iktidarın elinde önemli bir araç olarak ileri teknoloji gerektiren veya hizmetin istisnai özelliklerinden kaynaklanan tercihlerin çok ötesine taşınmış ve yandaş sermaye gruplarına kaynak aktarımının bir metodu hâline getirilmiştir.
Bunun yanı sıra, bu model, bütçe açığının düşük gösterilmesine, yükümlülüklerin uzun vadeye yayılmasına ve hizmetin maliyetlerinin artmasına da yol açmaktadır. İhalelerde kamu denetimini ortadan kaldıran, sermayenin talebi doğrultusunda hazırlanan maddelerin tekliften çıkartılmasını talep ediyoruz. Rekabeti yok edip davetiyeli ihalelerle bir soygun cenneti yaratma girişiminin de karşısında duruyoruz.
Dünya Bankası verilerine göre, Kamu İhale Kanunu'nda 2002 yılında yapılan değişikliğin ardından ihalelerin neredeyse tamamı inşaat şirketleri Limak, Cengiz, Kalyon ve Kolin gibi yandaş gruplara gitti. Limak, Cengiz ve Kolin'in devletten aldıkları ihalelerin toplamı 150 milyar dolara yaklaşmış bulunmakta. Görünen o ki AK PARTİ, iktidarını, halkın cebinden alınan paraları bir avuç sermayedarın cebine koyarak sürdürmeye çalışmaktadır. Bir an önce bu yönetim anlayışının değişmesini temenni ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAMER AKKAL (Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
TAMER AKKAL (Devamla) - Konuşmama son verirken Doğu Karadeniz Bölgesi'nde altı ay çalışıp on iki ay ev geçindirmek zorunda olan, sayıları 10 bini bulan mevsimlik ÇAYKUR işçilerimizin sesi olmak istiyorum çünkü ÇAYKUR mevsimlik işçilerinin altı ay çalıştıktan sonra altı ay işsiz kalmaları, aile içi huzursuzluklara sebep olmakta, geleceğinden endişe duyan çocukları ve tenceresi boş kaynayan kadınları çaresiz bırakmaktadır. Bu emekçi kardeşlerimizin yılın yalnızca altı ayında çalışarak yedi bin iş gününü doldurma şansı yoktur. Aldıkları maaşla ev geçindiremeyen bu insanlarımızın emekli olmasını beklemek bir mucizedir. Hükûmeti bu konuda önlem almaya davet ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)