| Konu: | Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 19 |
| Tarih: | 20.11.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidar grubumuzun verdiği teklif üzerine söz almış bulunuyorum. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine usulden esasa birkaç hususu beyan etmek için karşınızdayım.
Kanun, 2010 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin teklifiyle değiştirildi, Milliyetçi Hareket Partisinin teklifine AK PARTİ'nin verdiği destekle. Bugün değiştirmeye kalktığınız kanun bu çerçeveye o zaman ulaştı. O zaman Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına mevzuyu dillendiren arkadaşlarımızın hassasiyetleri bugün de bizim hassasiyetlerimizdir. Siyasallaşma tehlikesine atıf yapılarak seçim süreçlerinden sonra tekrar geri dönmeyi ilgili kuruluşlar adına, "siyasallaşma tehlikesi var" diye tenkit ederek bugünkü hâline getirdikleri kanunu aradan geçen sekiz yıl sonra eski hâline dönüştürmeye çalışıyorsunuz.
Gerekçelerinde demokratik katılıma atıf var, gerekçelerinde Türkiye'de siyasal yarış içerisinde dışarıda kalan insanları bu yarışın içine katarak siyasetin zenginleşmesi var. Bu çerçeve içerisinde bizim de makul bulacağımız, bunlar Türk demokrasisine katkıdır diyebileceğimiz gerekçeler içerisinde belli maddeler var.
Ben, Türk siyasetinin, Hükûmetin on altı yıllık fasılasız iktidarında bütün bürokrasiyi aşındıran gücü karşısında siyasallaşmamış birkaç mevzi kaldı, bunları da siyasallaştırmayalım hassasiyetiyle konuşuyorum. Çünkü Türk demokrasisi ilk defa on altı yıllık aralıksız iktidarın bütün tesirlerini ilk defa tecrübe ettiği bir siyasal iklimde siyaset konuşuyor. Yani biz daha önce başımıza bu kabil bir güç, bu gücün temayüz etmesinden doğan siyasal iklimin bu kabil bir siyasal dille inşasının tesirlerini ilk defa görüyoruz.
Dolayısıyla, aziz arkadaşlar, siyaset ikliminin daha demokratik olması yönünde hassasiyetinizin bizi duygulandırdığını bilesiniz. Lakin siyaset, iktidar grubunun da, bugün kurucu iradesini temsil eden Sayın Cumhurbaşkanın da, evvelen adını hayırlarla yâd ettiğimiz pek çok devlet, millet kahramanı adamın da bedel ödeyerek yaptığı bir şeydir. Siyaseti bedelsiz bir saha hâline getirmek siyasetçiyi de itibarsız hâle getirmektir. Bugün adı sanı belli, ismini hayırlarla yâd ettiğiniz nice adam vardır ki millet meydanlarında, milletin kendilerini duyacağı meydanlarda itibarlı sözlerini uğruna bedel ödedikleri işlerden almaktadırlar, almıştırlar. Bundan sonra da siyasetin iklimi, on altı yıllık fasılasız iktidarın gücünü kullanırken muhalefetin tamamen suspus olabildiği bir siyasal iklimde siyasetçinin itibarının bedel ödemek olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla biz, aslında, oda başkanları seçilemezlerse ilgili meslek kuruluşlarından, seçilemeyenlerin riskini sıfırlayarak onları siyasete davet etmeyelim, onlara bedel ödeme imkânı verelim. Bedel ödeme imkânı verelim ki uğruna fedakârlık ettikleri milletlerinin gözlerinin içine bakarak "Biz sizin için şu fedakârlıkları yaptık." diyebilme imtiyazı düşsün hisselerine.
Bugün Recep Tayyip Erdoğan'ın evvelen önüne birtakım mâniler konularak "Ben de o engelleri aşa aşa buraya geldim." cümlelerini kurarak itibarlı hâle getirdiği siyasal iklimin, bugün kendisine rahat siyaset imkânı sunmaya çalıştığınız insanlar için de bir mecburiyet alanı olmasını sağlayalım. Sağlayalım ki millet için fedakârlık yapmanın imtiyazını millet lehine karar verecek mekanizmalara geldikleri zaman korkmadan, yutkunmadan onlar da temsil etsinler.
Biz, bugün, sizlerin, münhasıran iktidar partisi milletvekillerinin gözlerinin içine baka baka konuşabilmemizi, bir dehşetli dille terörize ettiğiniz, belli illegal alanlar içerisine hapsedip, illegal bir parantezde tutup terörize ettiğiniz iklim içerisinde oy verilemez hâle getirmeye çalıştığınız bir siyasal alandan mücadele ederek geldik buralara. Yani bize Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türk milletinin başına gelmiş en ağır kalkışmanın içerisinde sanki bir suçluluk alanımız varmış gibi bir itham çerçevesinin içerisinde bizi tutarak bizi oy verilemez bir parti, saflarında siyaset yapılamaz bir parti, memleket, millet hizmetine gönül rahatlığıyla koşulamaz bir parti hâline getirerek bizi çetin şartlarda mücadeleye davet ettiniz. Biz de bu çetin şartlarda mücadeleyi kendimiz ve milletimiz için bir samimiyet karinesi hâline getirmeye çalıştık, cehdettik. Abdestimizden şüphemiz yoktu, kıldığımız namazla ilgili de tereddüdümüz yoktur. Şimdi, bugün, iktidar grubumuz dâhil, milletimizin gözlerinin içine baka baka konuşuyor olma imtiyazını biraz da buralara borçluyuz.
Biz iktidar grubumuza karşı, münhasıran Tayyip Bey'in siyasal diline karşı sipersiz bir savaşın içinden geldik buralara arkadaşlar, bilesiniz. Milletvekili grubumuz, milletvekillerimiz, parti grubumuz burada. Devletin bütün imkânlarını siyaset etme şeklinin üslubu içerisinde âdeta kendisine mermi etmiş bir siyasal asabiyeye itiraz ederek geldik buralara. Tekraren ifade ediyorum: Devletin imkânlarını kendi siyasal üslubu içerisinde partisi lehine, bizim aleyhimize siyasi mermiye çevirmiş bir üslupla kavga ederek geldik biz buraya. Mücadele böyledir, mücadelenin böyle olması sözü itibarlı hâle getirir. Biz âdeta arkasına sığınılacak bir çöp bile olmayan savaşın mücadelesiyle buralara geldik. Arkadaşlarımız burada. Çanakkale Savaşlarında siper vardı içine kazılıp girilecek; bizim siyasi mücadelemizde, Hükûmetle olan siyasi mücadelemizde arkasına sığınacağımız bir çöp yoktu.
Parolası şu olan bir mücadele ritmini yakaladık biz, dedik ki: Devletin bütün imkânları elinde olan Hükûmetimizin bize attığı onca iftiraya rağmen, altında kaldığımız onca iftira ve suçlamaya rağmen; Tayyip Bey'in elinde imkâna dönen, kendisi lehine cephaneye, bizim aleyhimize mermiye dönen bunca saldırıya rağmen, biz parolası şu olan bir mücadele ikliminden geldik buraya, milletvekili arkadaşlarımızla fiilen şöyle kavilleşmiş olduk: Arkadaşlar, bu, âdeta siyasi ayaklı bir makinenin taraması altındayız, yaşayanlar mebus. Parolası bu: Yaşayanlar mebus, bu taramadan kurtulanlardan önümüzdeki seçime kadar tedavi edeceklerimiz il ve ilçe başkanlarımız, öbür seçime kadar yaşatıp sandıklara taşıyacaklarımız da seçmenlerimiz.
Bunu şunun için arz ediyorum: Siyaset, uğruna bedel ödemeyi göze aldığınız bir alanda sizin sözünüzün itibarı olduğu kadar, milletin ümidi olma imtiyazına da dönüşebilir bir şeydir. Dolayısıyla siyaseti bedel ödemek, milleti için fedakârlık etmek, konforundan vazgeçmek, çoluğundan çocuğundan, evladüiyalinden vazgeçmek üzerine kodlayan bir siyasal iklimin içerisinde, aslında ağırlaşan memleket şartlarını ödemek için "Biz ne türlü fedakârlıklar göze aldık." demenin bir mecburiyet alanı hâline getirelim, o yüzden itiraz ediyoruz. Yoksa bu çerçeve metnin içeresinde, odaların, ilgili meslek kuruluşlarının, birliklerin, birlik başkanlarının siyasete girmiş olmalarına karşı çıkmıyoruz aslında; girebilirler, girsinler. Lakin geri dönmelerini temin ederek bu güvenli alanı siyaset için fedakârlık yapma alanı hâline getirmekten imtina etmeyelim, bunu teklif etmekten imtina edelim daha doğrusu. Buna hassasiyet göstermemizin arkasında, çerçevesine değil de usulüne itiraz var. Yani oda başkanlarına "Seçilemezseniz geri dönün." demeye, odaları da siyasallaştıracak, odaları da politize edecek, odaları da STK olmak ya da bir baskı grubu olarak Hükûmeti denetleme alanında Hükûmete karşı sahipsiz hâle getirecek bu düzenlemeye bu hassasiyetler çerçevesinde karşı çıkıyoruz.
Bugün, siyasetin itibarlı insanları millet hafızasında ödemeyi göze aldıkları bedel yüzünden itibarlıdırlar. Meral Akşener, 28 Şubatın netameli zamanlarında, mukaddesatçılığımızın ağır bir istiskale uğradığı zamanlarda, koltuğuyla itibarı arasına sıkışmış vicdanında koltuğunu feda edip itibarını seçtiği için millet vicdanında karşılığı olan biridir. Rahmetirahman'a kavuştular, rahmetli Hasan Celal Güzel ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, 28 Şubatın o baskın günlerinde milletin gür sesi olmayı göze aldıkları için itibar buldular. "Bu milletin, bu memleketin İran olmasına müsaade etmeyeceğimiz gibi Suriye olmasına da müsaade etmeyeceğiz." gür sesini söyleyebildikleri için vedalarında, bütün milletin hüsnüşehadetle arkasında durdukları günlere şahit oldular.
Dolayısıyla siyaseti, demokrasinin şartları bu kadar ağırlaşırken, Türkiye'de iktidara rağmen bir şeyler söylemenin bedeli bu kadar ağırlaşırken bu kadar konforla buluşturmanın siyasi kadro kaybına sebep olacağına inananlardanım. Ben, siyaseti böyle netameli zamanlarda yani ilk defa tecrübe ettiğimiz böyle bir siyasi güç karşısında itiraz etme ahlakını kaybetmemek gibi bir hassasiyetle yapıyorum. Çünkü nihayetinde demokrasinin de aslında teminatı dediğimiz işin iktidarın her an ensesinde, yerine ikame edilebilir bir siyasal kürsüyü kurmakla bereketleneceğine inanıyorum. Dolayısıyla bizim muhalefet hassasiyetimiz, sadece her olana bitene karşı çıkalım, karşı çıkarken de Hükûmetin her yaptığına itiraz edelim cinnetinin değil, Hükûmetin gücü karşısında o güce ram olmamanın bedelini ödemeye razı olacak bir siyasal iklim oluşturmanın hassasiyetindeyiz. Dolayısıyla, aziz arkadaşlar, bu teklif ettiğiniz kanunun siyasal iklimin ağırlaşan şartlarını göğüslemek anlamında bir kadroyu çıkarmak yerine siyaseti itiraz esaslı değil, daha tabiiyet esaslı, daha iktidar lehine sükûnete sebep olacak itaat esaslı bir alan hâline getirdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla, biz bu çerçeve içerisinde, siyasetin iktidar tarafından bütün verim şubelerinin tasnif edilebildiği bir alan olmasının önüne geçmek için itiraz ediyoruz. Yani on altı yıllık iktidarın -bununla ilgili bir araştırma bile yapılamaz, Hükûmetin gücü karşısında ben bu anlamda yapılmış bir araştırmaya şahit değilim; bilenleriniz, bulanlarınız, araştırma yaptıranlarınız varsa lütfen bize takdim etsinler- bürokrasideki aşınma anlamında tesirlerini henüz ölçebildiğimizi inanın bilmiyorum. Dolayısıyla, biz iktidarın bu kadar gücü karşısında susmamak, itiraz etmek, iktidarın gücüne ram olmamak falan gibi imtiyazları muhalefetin denetleme imkânına dönüştürmeye çalışıyoruz. Hassasiyeti bu olan bir çerçeve içerisinde biz mevcut kanunun Türk demokrasisine bir kazanç olamayacağına inanıyoruz. Kanun 2010 yılında bu hâle getirilirken Milliyetçi Hareket Partisinden teklifi getiren arkadaşlarımızın hassasiyetlerini aynı hassasiyetler çerçevesinde paylaşıyoruz ve benimsiyoruz. Dolayısıyla, bunu göz önünde bulunduracağınıza dair itimadımızla, biz siyasi iklimin itiraz etme ahlakını kaybetmemek üzerine irade koyanlar lehine de hassasiyetle, toleransla davranılarak bu endişeleri karşılayacak şekle dönüştürülmesini istiyoruz.
Bugün, arkadaşlar, iktidar grubumuzun siyasi gücü karşısında gençlerimiz dâhil, iş adamlarımız dâhil, esnafımız dâhil, akademik kadrolarımız dâhil siyaset dilinin dehşetinden korktukları için muhalefet partilerinde gönül rahatlığıyla aday olamaz hâle geldiler. Öğrenci arkadaşlarımız var, sizin de çocuklarınız -belki sizin çocuklarınız bizim çocuklarımızın hissettiklerini hissetmiyorlardır ama bilesiniz diye söylüyorum- 19 yaşında, 20 yaşında çocuklarımız, üç dört sene sonra girecekleri KPSS sınavında mülakatta sosyal medya hesaplarında neyi beğenip neyi beğenmediklerine bakılacağını bildikleri için iktidar grubunun paylaşımlarını beğeniyorlar. 20 yaşında şahsiyetleri bu şekilde baskı altında olan çocuklardan 30'lu, 35'li yaşlarda devletin, milletin ihtiyacını görecek, hamiyetli vatan evlatları zor çıkarırız biz.
Efendim, akademik kariyeri olan, müktesebatı olan, memleket, millet derdine çözüm iradesi olan ama bunu iktidar partisinin yanında değil de muhalefet partileri lehine kullanabilecek olan arkadaşlarımızın iktidarın gücü karşısındaki endişeleri, Türk siyasetindeki kaliteyi, tek düze hâlde, kalitesizliğe mahkûm etmeye başladığını görmenizi istirham ediyoruz. Dolayısıyla, iktidarın gücünün buralarda siyasetin denetlenme havzalarını kurutacağı yönündeki endişelerimizi görmenizi, duymanızı istiyoruz. Hassasiyeti bu olan bu çerçeve içerisinde, mevcut kanunun Türkiye'deki ilgili kuruluşları siyasallaştıracağını düşünüyoruz, bu siyasallaştırmadan demokrasimizin zarar göreceğine inanıyoruz. Aynı zamanda bu meslek odalarında siyasallaşma eğiliminin artacağına inanıyoruz. Propaganda süreçlerinde bu odaların ve ilgili meslek kuruluşlarının maddi imkânlarının siyaseten kullanılması yönünde demokratik rekabeti olumsuz yönde etkileyeceğini düşünüyoruz. Çerçevesi bu olan hassasiyetler dolayısıyla itiraz ediyoruz.
Sadece bilmenizi istiyorum ki bu güvenli siyaset, bu konforlu siyaset, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül tipi siyaset demektir. Biraz konforlu siyasetten kurtulmak için bedel almak lazımdır. Tayyip Bey siyaseti kendisi için risk havzası hâline getirdi yani vatana ihanetle suçlanmayı göze alarak yapılan şeyin adı siyasettir bazen. Göze alırsınız bunu, yaptığınız işler öyle ağırdır ki o kadar ağır bedeller ödemeyi göze alırsınız ki icabında siz divanıharbe yollanmayı, mahkemelerde yargılanmayı göze alırsınız. Dolayısıyla siyaseti, yaptığınız ve itibar bulduğunuz yerde itibarlı hâle getiren riskli alanları kurutarak yapmayın. İstirham ettiğimiz şey şu: Oda başkanlarımız siyaset yapmak istiyorlarsa istifa etsinler, ayrılsınlar, milletleri için fedakârlık etsinler. Çok iktiza ediyorlarsa kazanamadıkları zaman yeniden seçim önceliği oluşturulsun onlara, tekrar seçilmeleri yönünde bir alan oluşturulsun. Bu şekilde yapılabilirse şayet bunun Türkiye'ye daha kuvvetli, milletinin, devletinin hakkı, hukuku mevzubahis edilince fedakârlık edebilecek kadrolar kazandıracağına dair bir kanaat taşıyoruz.
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)