| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 17 |
| Tarih: | 14.11.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok uzun bir süredir komisyonda tartışılan, komisyonda, ciddi, görülmesini arzu etmediğimiz görüntülere sebep olan bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Dikkat ediyor musunuz, getirdiğimiz kanun teklifleriyle alakalı bir ortak konu var, hepsinde bütün muhalefetin üzerinde hassasiyetle durduğu ortak konu şu: Her kanun maddesinde bireysel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması konusunda hükümler ilave ediliyor. Yani bir vesileyle -konuyla ilgisi olsun olmasın- bireysel hak ve hukukun çiğnendiği maddeler illa bu kanunların içerisine konuluyor. Bu kanunda da buna benzer birçok şey var. Komisyonda bir kısmı toparlandı, bir kısmı Genel Kurula kaldı. Hâlâ üzerinde tartışma süren maddeler var.
Bakın, ben buradaki bütün milletvekili arkadaşlara bir defa daha seslenmek istiyorum: Kanun yapmak bu Meclisin görevi. Yalnız, yaptığımız kanunlarla bazı insanların yaşam hakkını, bazı insanların rızkını kesiyorsak, bizi bu vicdani sorumluluktan ne parti aidiyetimiz ne de genel başkanın talimatı kurtarır. Yarın, öbür gün bütün bunların hesabını biz ruzumahşerde bizzat kendimiz vereceğiz. "Vallahi, bize grup başkan vekili böyle talimat vermişti." demek öbür tarafta kurtarmıyor veya "Genel başkanımızın talimatı böyleydi, o yüzden böyle bir şey yaptık, bu kadar kul hakkına girdik." dersek o da kurtarmıyor. Dolayısıyla, lütfen, bu konuyu sadece ve sadece "Bugün biz iktidarız, söylediğimiz kanunu çıkartacak sayısal gücümüz de var, dolayısıyla bunu rahatlıkla geçiririz..." Ya, iyi güzel de her gün biraz daha cenderenin hacmi daralıyor, insanların üzerindeki baskı ve kişisel hak ve hukuku kısıtlayıcı meseleler gündeme her gün biraz daha fazla gelmeye başlıyor. Bu, yarın öbür gün sizi de boyunduruk altına almaya başlar.
Biraz evvel içeride söyledim: Arkadaşlar, "güvenlik soruşturması" diye bir mesele çıktı; bu güvenlik soruşturması... Güvenlik soruşturmasının anlamı şudur: "Ben, devlette çalışacak adamın güvenlik soruşturmasından geçmesinden yanayım." Tabii ki öyle olmalı; devlet, devlete zarar verici birtakım eylemlerde bulunmuş kişiye görev vermemeli, buna katılıyorum ama bunun bir süresi olmalı, makul bir süresi olmalı. Bana demeli ki: "Lütfü, sen devlette çalışmayacaksın kardeşim. Sebebi: Şöyle bir suçun var..." Eğer bu suçuma ait de bir cezam varsa onu da bana çektirecek. Bakın, burada, getirilen kanunda öyle maddeler var ki cezası var suçu yok yani adamı suçlayamıyorsunuz, diyemiyorsunuz ki: "Şundan dolayı sana ceza veriyorum. Sen bu kadar süre devlet kurumunda çalışamazsın, bu kadar süre sınava giremezsin, bu kadar süre boyunca sen uzman olamazsın." Bunun için herhangi bir yargılama da yok; böyle çok soyut bir şeyle "Sen güvenlik soruşturmasına takıldın..." Nedir ağabey güvenlik soruşturması? Babama mı kızdın, kardeşime mi kızdın, rengimi mi beğenmedin, senin hakkında söylediğim bir lafı mı kafana taktın, yazdığım bir "tweet"teki mesaja mı takıldın? Bu çok soyut bir şey. Bununla ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundaki bütün arkadaşlara sesleniyorum: Sadece kanun maddesini geçirmek başarı değil, geçen bu kanun maddesinin içinize de sinmesi çok önemli. Bir kul hakkı yemiş olarak bu kanun maddesi buradan geçerse milletvekilliği bittikten sonra bile bu konuda gadre uğramış bir adam karşınıza geçer der ki: "Senin yüzünden ben şu anda ayakkabı tamirciliği yapıyorum, doktorluk yapamıyorum." Birisi bana dedi ki, kendisi çok garip bir meslek söyledi içeride: "Doktor şu mesleği yapıyor. Bundan dolayı çalışamıyor." Bir daha söylüyorum: Devlete karşı işlenen suçlar konusunda sonuna kadar beraberim ama bu suçun kişiye iletilmesi lazım, mahkemeye gitmesi lazım, yargılanması lazım, eğer suçlu bulunursa ceza çekmesi lazım. Genel hükümler çerçevesinde cezası biten insanlar da herhangi bir konuda mahkûmiyete çarptırılanlar da -İbrahim Kaboğlu Hocam siz daha iyi bilirsiniz- daha önce herhangi bir şekilde seçilme hakkını elde edemiyorlardı. Şimdi, eğer suçunuzu çektiyseniz problem kalmıyor. Doğru mu hocam? Hâl böyleyken adamı ne suçladığınız suç belli ne yargıladığınız ne ceza verdiğiniz ama diyorsunuz ki: "Siz güvenlik soruşturmasına takıldınız." Ya, arkadaş, adamın bilmediği bir suçtan dolayı adama ceza veriyorsunuz yani suçu belli olmayan ama cezası var olan bir sistem. Bu sistem kişiyi sorumluluğa götürür. Kişisel oy verirseniz belki grubunuza sadakatinizi belli etmiş olursunuz ama bu konuda aldığınız vebali öbür tarafta telafi etme imkânınız yok.
Ben burada sağlık sistemiyle ilgili birkaç şey söyleyeceğim. Zira söyleyeceklerimin çok önüne geçti biraz evvel tartıştığımız meselelere bakınca. Ben bu kanun teklifinin daha çok kapsayıcı, daha çok nitelikli olmasını isterdim. Zira şehir hastanelerinden tıp fakültelerine, ilaç ve tedavi masraflarının ödenmesini beklerken can verenlere, muayene sırasında cinnet geçirenlere kadar sağlık sistemimizin neresinden tutsak aslında elimizde kalıyor. Her alanda başarıdan başarıya koştuğunu düşünen bir Hükûmet için tabii ki başarının bir sınırı yok, onu görüyorum ben. Yani büyük bir hastane yaptırmayı, en büyüğünü yapmayı başarı kriteri olarak düşünüyorlar. Düşünün ki "En büyük adalet sarayını biz yaptık, inşa ettik." diye övünen bir Hükûmetimiz vardı. Hatta geçenlerde bir basında okudum. İline yapılacak olan cezaevi için seçmenlerine dönüp "Biliyor musunuz, bu cezaevi bizim ilimize çok büyük bir katma değer getirecek." Ne getirecek yahu? Mahkûm getirecek size, mahkûmun katma değerinden ne olur, özgürlüğü elinden alınmış bir adamın bir ile getirdiği ne olur? Yani cezaevinin yapılmasını bir hizmet olarak sunmak bu Hükûmete ait bir şey. Daha önce ben hiç böyle bir şey duymadım. Hiçbir ilin milletvekili -ben hatırlarım- kendi iline cezaevi yapılmasını istemezdi aman bizden uzak olsun. Niye? İyi anılmazsın. Şimdi, Silivri İstanbul'un en güzel tatil beldelerinden birisiydi, hep öyle anılırdı, şu anda burada oturan birçok insan, daha önce buralarda oturmuş bir sürü insan Silivri'yi kötü anılarla anıyor. Tuncay Özkan vardı... İlker Başbuğ'u ben Silivri'de defalarca ziyaret ettim, bu adamı burada terörist olarak ilan ettiler. Biz savunduğumuz zaman da bize "Ergenekoncu", "faşist" dediler. Yahu, bu ülkenin Genelkurmay Başkanı silahlı terör örgütü üyesi olur mu? Adam zaten Genelkurmay Başkanı, altındaki ordunun hepsinin silahı var, bunu siz silahlı terör örgütü başkanı olarak yargıladınız. Cezaevini yapmak bir hizmet değildir, büyük adliye binası yapmak hizmet değildir, büyük hastane yapmak da hizmet değildir. Ara Güler'in söylediği bir laf var: "Dünyanın en iyi fotoğrafçısı olurdu iyi fotoğraf makinesine sahip olanlar." O fotoğrafı çekmek önemli. Yani o binayı yapmak önemli ama o binada verilen hizmetin kalitesi ondan çok daha önemli.
Bu kadroları sadece birilerinden temizlemek amacıyla, sadece bizim kendi kadrolarımızı dolduracağız kaygısıyla yapıyorsanız bu vebal size çok fazla gelir, söyleyeyim size. Yani bir insanın, evladını doktor olarak yetiştirmesi çok büyük bir bedel gerektirir. Ben bilirim, uzun bir süre vakıflarda yöneticilik yaptım, tıp fakültesi öğrencilerinin ailelerinin yaşadıklarını biliyorum. Oğlu doktor olacak diye ekmek yemiyor, gezmiyor, giymiyor, çocuğunu doktor yapacak. Bir aile için çok önemli bir onurdur. Hepimiz için öyle, evladımız doktor olsa ne kadar mutlu oluruz değil mi? Onun için yaptığı fedakârlık ne kadar önemli bir fedakârlık. O ailenin o fedakârlığı sonucu okulunu bitiren bir çocuğa, bir vesileden dolayı "Sen güvenlik soruşturması nedeniyle mesleğini yapamayacaksın arkadaş." diyorlar. Bu bir zulüm, bu zulümden vazgeçmemiz lazım. Bunu sadece kendi vazifeniz olarak görmeyin, bu, Meclisin vazifesi, bu konuda hepimizin katkı vermesi lazım. Bu iş bir siyasi partinin meselesi de değil. Bu, vicdanı olan herkesin meselesi. Ben bu sıralarda oturan herkesin vicdanıyla hareket ettiğini düşünüyorum, vicdanlarını evlerine bırakıp gelmediler buraya. Netice itibarıyla bir siyasi elbisemiz dahi olsa, insan olmanın getirdiği vicdani ölçülerimizle beraber hareket ediyoruz. Hiçbirimiz, sadece grubumuz bize bir şey söyledi diye, o konuda, at gözlüklerini takıp koşmuyoruz. Ben biraz sonra görüşülecek maddelerle ilgili, çok önemli bir 5'inci madde konusunda, bir kez daha Meclisi bu konuda uyarmak istedim.
Hepinize dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım, sağ olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Türkkan.