GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2017 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:13
Tarih:01.11.2018

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL BİLEN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2017 yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporu hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugüne kadar Kamu Denetçiliği Kurumunda görev almış, çalışmış başkan ve yönetici arkadaşlara ve bundan sonra da, görev yapmakta olan Sayın Şeref Malkoç ve arkadaşlarına, uzmanlarına, çalışanlarına ben de teşekkürle sözlerime başlamak istiyorum.

Aslında bir konuşma metnim de vardı, oraya da bağlı kalmayı umuyordum ancak bazı arkadaşlarımızın, bazı hatiplerin birkaç eleştirisi var, o eleştirilerden başlayarak daha sonra da kurumla ilgili değerlendirmelere girmek istiyorum.

Hatiplerden bazıları sağlık, eğitim, tarım, adalet, EYT, FETÖ'yle ilgili bir kısım eleştiriler getirdi. Yine, bir başka hatip arkadaşımız belki yargıda görülmekte olan ve şikâyete muhatap olan hususlarda bir kısım eleştirilerde bulundu ama o arkadaşlarıma öncelikle şunu hatırlatmak isterim bir hukukçu olarak: Anayasa'mız da bunu tarif eder ve bize tavsiye eder "Yargıya intikal etmiş hususlarda Mecliste bir görüşme yapılamaz." der. Şimdi, yargının konusu olan ve "Soruşturma da gizli yapılır." ilkesi prensibi gereğince, bizim de vâkıf olmadığımız hususlarda savcıların, yargıçların yaptığı işlemlerden, eylemlerden hangilerinin hangi gerekçeyle yapıldığını burada eleştiri konusu yapmak ya da kamuyla paylaşmak belki o suçla ilgili delillerin de karartılmasına ya da yok edilmesine sebebiyet verecek. Dolayısıyla, Anayasa'mız da kanunlarımız da bu sebepledir ki "Yargıya intikal etmiş hususlarda mümkünse Mecliste bu hususta bir görüşme yapılmasın." amacı gütmüştür.

Eleştiri getirilen başka hususlar da var. Sağlık: Eksiklerimiz mutlaka vardır ama sağlıkta yakaladığımız kaliteyi -ki vatandaşa sorduğunuzda- bir kısmınızın da şahit olduğu hatta hatta zaman zaman da istifade ettiği kaliteli hizmeti tenkit etmek, yok farz etmek kanaatimce biraz haksızlık olur. Ben, otuz yıldır, otuz beş yıldır aktif siyasetin içerisinde bulunan bir arkadaşınızım. Geçmişte sosyal güvenlik kurumuna tabi bir sigortalıydım. Milletvekili olduğumda, karnemi açıp baktığımda bir gün dahi Sosyal Güvenlik Kurumunun hastanelerine müracaat etmediğimi gördüm. Niçin? O kurumlarda tedavi olma ya da muayene olma imkânımız yoktu. Bugün için sağlıkta geldiğimiz nokta Avrupa'nın da çok çok ilerisindedir. Daha yeni Manisa'da hizmete giren büyük şehir hastanemiz var, şehir hastanemiz, beş yıldızlı otel hüviyetinde. Avrupa'da verilmeyen hizmetler burada veriliyor jet ambulanslarla, helikopter ambulanslarla yani Avrupa'da duyduğumuz, gıpta ettiğimiz bir kısım uygulamalar artık ülkemiz de yaşanır hâle geldi. Geçmişten hatırladığımız yeşil kart hikâyesi vardı ki yeşil kartlılar muayene olsa bile ilaç alamazdı, bu mağduriyetler giderildi.

Eğitimde geldiğimiz nokta: Âdeta cumhuriyet tarihinde yapılanlara eş değer kapalı alanlar yaptık. Ders kitaplarını, hatta bununla da yetinmedik akıllı tahtaları, bilgisayar ortamlarını hem okullarımıza dağıttık hem öğrencilerimize verdik. Bunda bıraktığımız eksik varsa bu tenkit kabul edilebilir, bu eleştiri kabul edilebilir ancak hiçbir şey yapılmamış gibi, daha kötüymüş gibi, on altı yıldan önceki durumdan daha vahim bir durumdaymış gibi ifade etmek kanaatimce adaletle de hakkaniyetle de bağdaşmaz.

Gelelim tarıma: Tarımda toplam hasılamız, ihracatımız 3,5 milyar dolardı. Bugün Türkiye herhangi bir toprağı işgal etmedi, ülkesine yeni topraklar katmadı ancak verimliliği, makinalaşmayı, sanayileşmeyi sağlayarak toplam 16 milyar dolarlık ihracat kapasitesine kavuştu. Yeterli midir? Hayır, elbette yeterli değildir. Daha ilerilere taşınması gerekir mi? Bu eleştirileri saygıyla karşılıyorum ancak geçmişteki kötü uygulamalarla bugünkü yakaladığımız başarıyı bir arada sunmak kanaatimce bir haksızlık olur.

Adalet: Kıymetli arkadaşlar, bugüne kadar FETÖ'nün sızmadığı hiçbir kurum yok. FETÖ, AK PARTİ iktidarıyla birlikte yeşermiş, neşvünema bulmuş bir yapı da değil. Hemen hemen kırk yıl önce, elli yıl önce, hatta belki daha fazla yıllar önce devletin organlarına sızmış bir örgüt. Her siyasi partiye sızmaya çalışmış, her siyasi partiyle bir şekilde irtibat kurmaya çalışmış ve o siyasi partiler içerisinde zaman zaman da destekler bulmuş -"hasmane" demiyorum, "düşmanca" demiyorum- belki bilmeyerek, belki onların kullandığı vatansever duyguları istismar ederek, bizleri de zaman zaman duygulandırdığı bir kısım millî ve manevi duygularımızı da bizimle veya diğer siyasi partili arkadaşlarla paylaşarak -yani kafa sallamayın, örneklerini söyleyebilirim- her siyasi partiye sızmaya çalışmış böyle bir örgütü getirip bugün AK PARTİ'yle ilişkilendirmek büyük bir haksızlık olur.

Yine iddialı bir şekilde söylüyorum, bunu birilerine selam olsun diye de söylemiyorum, kamuoyunun ortak kanaatidir: Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan eğer bulunmamış olsaydı, bu mücadeleyi başlatmamış olsaydı bu mücadeleyi verebilecek bir siyasi parti, bir siyasi lider de bulunamazdı. Kamuoyundaki algıyı söylüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığı, özellikle MİT krizinde, özellikle 17-25 Aralık operasyonlarında dile getirdiği, ifade ettiği ve zaman zaman da bunların organlarına, yayın organlarına, basın organlarına yaptığı uygulamalardan dolayı bazı arkadaşlarımızdan, bazı siyasi partilerimizden belki bilmeyerek, kısmen de istisnai olarak da belki bilerek onlara destek olmaya gidenler vardı. Bu kalkışma elbette ki siyaset kurumuna olmuştur, elbette ki iktidarda bulunan AK PARTİ hükûmetlerine karşı da yapılmıştır ancak millete karşı da yapılmış bir saldırıydı. Hepinize teşekkür ediyorum. O gece de burada, evladıyla birlikte bu Meclisin, bu kutsal çatının açık bulunması adına buraya gelenlerden bir tanesiydim. Değerli hemşehrilerim, yine grup başkan vekilleri de bizlerle beraberdi. Bu ortak tavır nedeniyle bu saldırı bertaraf edilmiştir. Milletin de dirayeti, basireti, feraseti bu büyük tehdidi ve tehlikeyi bertaraf etmiştir.

Yine Sayın Şeref Malkoç'la ilgili şahsi eleştirilere geliyorum. AK PARTİ'li olmak da suç değil, bir başka partinin mensubu, üyesi olmak da kötü değil. Siyaset kurumunu biz kendi elimizle yıpratmayalım lütfen. Siyaset kurumunun mensuplarının bir yere gelmesi eleştiri konusu yapılmamalıdır. Eğer varsa eleştirilecek bir husus, verdikleri kararlardan ya da aldıkları tavırlardan dolayı olmalıdır.

İSMAİL OK (Balıkesir) - Tam da onun için eleştiriyoruz işte, adalet ve liyakat istiyoruz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Peki, adaletsiz gördüğünüz ya da liyakatsiz gördüğünüz bir durum mu var Şeref Malkoç'ta?

İSMAİL OK (Balıkesir) - Dolu, dolu.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bir grup başkan vekilimiz, değerli hemşehrim de tam aksine kendileriyle çok uyumlu çalıştıklarını ve kendilerine de teşekkür ettiklerini ifade ettiler.

İSMAİL OK (Balıkesir) - Hayır, Şeref Malkoç'un şahsında değil.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Hayır, hayır. Sözümü çarpıtmayın, ne dediğimi biliyorum.

BAŞKAN - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

ÖZLEM ZENGİN (Tokat) - İsmail Bey, biz devam edelim.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - İlişki olması gerektiği gibi... Öyle kararlarda odur budur... Ben yirmi dakika konuştum, herkes ne dediğimi anladı.

İSMAİL OK (Balıkesir) - Şeref Malkoç'un şahsıyla bir alakası yok.

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım değerli arkadaşlar.

Sayın Hatip, Genel Kurula hitap edin.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Kıymetli arkadaşlar, verilen kararlar toplum tarafından kabul görüyor ise toplumun da vicdanını rahatsız etmiyor ise bu kararları yine eleştirmek tabii ki hakkınızdır ancak saygıyla karşılamanız gerekir. Cumhuriyet Halk Partisinden birisini ya da Milliyetçi Hareket Partisinden ya da İYİ PARTİ'den veya Halkların Demokratik Partisinden birisini atamış olsaydı siyasi kimliği olmayacak mıydı?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - O da olmasın.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Siyasi kimlikten arındıralım mı?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Evet.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Yani 12 Eylül darbesinde söyledikleri gibi, üniversiteleri veya bu tür mekânları siyaset kurumunun inisiyatif alanından dışarı mı çıkaralım? Bu insanları ot gibi mi büyütelim?

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Temsiliyet olmasın. Eski il başkanını kamu kurumuna denetçi yapmayın mesela.

BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) - Siz dengeyi gözetin, dengeyi. Hepsini aynı atıyorsunuz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Liyakat ve ehliyet ölçüsü içerisinde söylüyorum. Her bir arkadaşımız geçmişte, hem siyasi hayatlarında hem de hizmet verdikleri alanlarda... Okuldan arkadaşlarımız var, kaymakamlık, mülki idare amirliği yapmış ya da hukukçu olarak Yargıtayda ya da başka kurumlarda yargıç olarak görev ifa etmiş arkadaşlarımız var; bu arkadaşlarımızın verdiği kararlar nedeniyle eleştirilmesini kabul ederim. Ancak bir siyasi partiyle geçmişte ilişki içerisinde bulunmak ya da o partiye meyletmiş olmak ya da o partinin mensubu olmak nedeniyle eleştirilmesini kabul etmem doğru değil. Bunun eleştiri konusu yapılması bile yanlıştır diyorum. Fikrime katılmayabilirsiniz.

Verilen örnekler... Bakın, geçmişte, yine... Yani belki bazı arkadaşlarımız alınacak, üzülecek ama İsveç bu uygulamayı kimden almış? "Ombudsmanlık" dediğimiz müessese nereden gitmiş? Bizim coğrafyamızdan gitmiş, bizim kültürümüzün, bizim medeniyetimizin bir parçası. Biz bunu yıllarca tatbik etmişiz. İsveç Kralı Rusya'yla girdiği savaşta Türkiye'ye, Osmanlı'ya sığınmış, Osmanlı'da gördüğü bir uygulamayı kendi ülkesine güzel bir uygulama diye taşımış ancak biz kendi ülkemizde bu uygulamayı terk etmişiz. Şimdi, dünyayı yeniden, Amerika'yı yeniden keşfediyormuşuz gibi, gitmişiz İsveç'ten bu uygulamayı geri getirmişiz ve adına "ombudsmanlık" demişiz. Hâlbuki bizde olan bir sistem, bizde uygulanan bir sistem, bizim medeniyetimizin, bizim kültürümüzün bir parçası.

Kıymetli arkadaşlar, bu uygulama bizde de geçmişte güzel hizmetler vermiş, yeniden bu hizmete talip olmuş ve uygulamada da bilinmemesi, tanınmaması nedeniyle geçmişte müracaatların sayısı az olmuş ya da daha sonra tanındıkça, bilindikçe kuruma müracaatlar yönlendirilmiş. Geçmişte de Dilekçe Komisyonu üyesi olarak çalıştım Sayın Başkanımız Belma Hanım'la birlikte, zaman zaman da alt komisyonlarda görev aldım. Sanki Bakanlığın ya da Hükûmetin bir direnci varmış gibi, kurumun kararlarına karşı bir direnci varmış gibi sunulması da doğru değil. Orada muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımız da vardı, hasbelkader alt komisyon başkanı olarak kurumun temsilcilerine en sert eleştiriyi de bizzat kendim yapmışımdır, arkadaşlarım tarafından da muhalefet partili milletvekili arkadaşlarım tarafından da tebrikle, teşekkürle taltif edilmişimdir. Niye? Kurumlarda bir taassup var. Doksan yıllık bir kurum taassubunu yıkmanız, hemen değiştirmeniz söz konusu değil. Kurumun verdiği tavsiye kararlarına neden uymadıklarını sorduğumuzda -geçen konuşmamızda da ifade etmiştim- kimisi, kurumu daha bilmediği, tanımadığı için, verdiği tavsiye kararına uyması hâlinde kendisinin cezai veya hukuki bir şeye muhatap olacağı, soruşturmaya muhatap olacağı endişesini taşıyordu. O zaman kendilerine şunu söyledik, ifade ettik -arkadaşlarımız tarafından- zaman zaman bu direnci gösteren arkadaşlarımıza: "Bu anayasal kurumun vereceği tavsiye kararı Sayıştayın yapacağı incelemede de size bir cezai veya hukuki mesuliyet doğurmaz arkadaşlar, yeter ki kurumun tavsiye kararına aynen uyduğunuzu siz ispat edin." demişizdir. Ondan sonra kurumlardaki belki bu taassup ya da direnç yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştır. Dolayısıyla da sanki... Ha, bir de kurumun da, zaman zaman bizim de haddini aşan ifadelerimiz ya da davranışlarımız ya da yetki gasbına yönelişimiz de olmuştur. Geçmişte arkadaşlarımızın bir alışkanlığı vardı. Zaman zaman bu eleştirileri yapanlara soruyorum: Yargıdan çok mu memnunduk geçmişte? Verilen kararlar çok mu doğruydu? 90'lı yılları hepimiz hatırlıyoruz. O 90'lı yıllardaki cumhuriyet başsavcılarının takındığı tavırlar, Yargıtayın verdiği kararlar çok mu hukukiydi, çok mu adaletleydi? Bu kurumlar yeni yeni adalete, hukuka, evrensel hukuka, hakkaniyete uyarlanmaya çalışılıyor. Bu kurumların birçoğu hizmet verecek mekânlardan mahrumdu ve birçoğu yine geçmiş dönemde, maalesef, alçak bir terör örgütünün taşeronluğunu yapıyordu. Bizim iktidarımız döneminde de verdiği kararlar ortadadır, özellikle MİT tırlarıyla ilgili verilen kararlar, cumhuriyet başsavcılarının ya da cumhuriyet savcılarının ya da yargıçların verdiği kararlar ortadadır. Bunlar çok mu adaletli, çok mu hakkaniyetli, evrensel hukuka dayalı kararlar mıydı, ideolojik değil miydi? Vesayet anlayışını destekleyen, vesayet anlayışını körükleyen ya da sağlamlaştırmaya çalışan kurumlar hâlindeydi buralar.

Yargıtay Savcısının adını bilen var mı içinizde? Ben bilmiyorum, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının adını bilmiyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bileniniz vardır, vardır!

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Siz biliyorsunuz o zaman.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sizin bileniniz çok!

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Ama ben bilmiyorum, Türk milleti de bilmiyor.

Eskiden savaşanlar vardı, savaşıp alanlar vardı. Öyle kararlar verirlerdi ki hem vicdanı hem hukuku katlederlerdi; o zaman kimsenin sesi çıkmazdı.

Gelelim Cumartesi Annelerinin eylemlerine. Elbette ki demokratik eylemlere sonuna kadar biz destek olmalıyız, savunmalıyız da ama o "demokratik eylemler görünümü" adı altında bir kısım illegal örgütlerin, ayrılıkçı örgütlerin ya da aşırı sol örgütlerin gelip orayı istismar alanına çevirmesine özellikle siz ve biz karşı çıkmalıyız, biz direnç göstermeliyiz.

OYA ERSOY (İstanbul) - Gördünüz mü, gördünüz mü? Geldin mi oraya?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Onlar buradan arındırılırsa o zaman bir anlam ifade eder. Sadece AK PARTİ'ye laf söylesinler, AK PARTİ'ye birtakım saldırılarda bulunsunlar. Gezi olayları da bunlardan bir tanesiydi, 3-5 ağaç bahane edilmişti ama kamu otoritesini sarsacak ya da Dolmabahçe Sarayı'nı basacak kadar da bir kısım pervasız tepkiler ortaya konmuştu. Yıllarca bu uygulamalar Türkiye'de kimi zaman içeriden kimi zaman da dışarıdan desteklenerek meşru seçilmiş hükûmetler gel aşağı edilmek istendi. Buna hepimiz beraber karşı çıkmalıydık, hep beraber direnç göstermeliydik. Avrupa'nın hangi ülkesinde kamu otoritesini yok sayacak ya da kamu mallarını yağmalayacak, talan edecek bir gösteriye veya eyleme demokratik bir eylem gözüyle bakılabilir? Böyle bir eleştiriyi ben hiçbir siyasi partiden maalesef duymadım. O günlerde, tam aksine, bu eylemleri daha da kışkırtacak, daha da teşvik edecek birtakım sözlere de şahit oldum, bu da siyaset kurumu adına çok üzücüydü. Bu kurumların bir kısmını kapattığımızda, FETÖ çetesinin kurumlarını, yayın organlarını, gazetelerini, okullarını, dershanelerini, bankalarını kapattığımızda maalesef içimizden bazı arkadaşlar bu kurumların kapanmaması adına gidip orada eylemlerde bulundular, direnç gösterdiler. Şimdi, bunun "Efendim, demokratik bir eylemdir, demokratik bir tavırdır, özgürlükçü bir yaklaşımdır." diye yanında durabilir miyiz? Bu örgüt ki tüm kamu kurumlarını ele geçirmeye çalışan, siyaset kurumlarına, meşru seçilmiş Hükûmete karşı darbe girişiminde bulunan bir yapı. Şimdi bu arkadaşları belki bilmeyerek, belki iyi niyetle yaptıkları bu desteklemelerden dolayı öyle ilan edebilir miyiz?

İki Almanya'nın birleşmesinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar var. Bakın, ülkemizde de yapılan birtakım saldırılar oldu, bir polis Rus Büyükelçisini öldürdü. Diyebilir miydik ki "Efendim, hakkında bir yargı kararı yok." Yargı kararı yoktu saldırgan hakkında, tutuklama kararı yoktu, soruşturma kararı yoktu. Bu adamı görevden alsaydık, bu tutumu engellemiş olsaydık... Bakın, yargı kararı olmayanın da, soruşturma kararı olmayanın da zamanla bu tür eylemlere girişebileceği bir ihtimal söz konusu. Bu ihtimale karşı devlet... Bakın, bütün devletler böyledir, Almanya'dan da örnek veriyorum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını söylüyorum: "Devlet kendisini korumaya yönelik birtakım tedbirler alır, kurumlarında bunlarla çalışmayabilir, bu inisiyatifi ortaya koyabilir." diyor.

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Devlet halkı korur, halkı. Devlet halk için vardır.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Devlet sürekli kendisine hangi hareketin, hangi kalkışmanın, hangi saldırının yapılacağı endişesiyle yaşayabilir mi, yaşatılabilir mi? Bu sebepledir ki bazı tedbirler almak doğrudur

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Zamanında alsaydınız tedbirleri, zamanında.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Ancak elbette ki suçların şahsiliği prensibine de uymak gerekir. Amcasının oğlunun suçundan dolayı ya da kardeşinin eyleminden dolayı...

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - O istisna değil.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Söyleyecek bir sözünüz varsa buradan söylemenizi tavsiye ederim.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - 2004 yılında... O zaman niye tedbir almadınız?

BAŞKAN - Sayın Erkek, lütfen, lütfen müdahale etmeyin hatibe.

MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - O zaman niye tedbir almadınız?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Evet, biz o zaman kâhin değildik, müneccim de değildik.

NAZIR CİHANGİR İSLAM (İstanbul) - Sizi defalarca uyarırken...

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bu vatandaşın böyle bir kalkışmaya, böyle bir eyleme girişeceğini bilseydik herhâlde onu da açığa alırdık. Ancak "Açığa alınanların hepsi böyledir." de demiyorum. İçerisinde haklı olanlar vardır, mağdur olanlar vardır, mağdur edilmişler de olabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) - Suçun şahsiliği varsa... Çocukların pasaportunu iptal ediyorsunuz.

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bir hak arama yöntemi konulmuştur. Bu hak arama yöntemi neticesinde suçsuzluğu kanıtlanmış arkadaşların görevlerine dönmesi hususunda elbette ki hem Bakanlık hem de Kamu Denetçiliği Kurumu üzerine düşeni yapmalıdır.

Ben, değerli hemşehrim grup başkan vekilinin bıraktığı yerden sizi selamlayarak sözlerimi tamamlamak istiyorum. Ümit vericidir, yüzde 65'ler küçümsenecek bir şey değildir. Hedef yüzde 80'ler de olmamalıdır, hedef belki yüzde 100'leri yakalamak olmalıdır. Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bir görev ifa etmektedir. O arkadaşlarımızı yıpratacak sözlerden -özellikle Özgür Bey'e katılırım- davranışlardan uzak durmamız gerekir. Bu kurumun daha fazla tanınması, daha fazla bilinmesi ve kuruma müracaatların daha fazla artması noktasında Meclisimizin de üzerine düşeni fazlasıyla yapması gerekir.

Ben de kuruma bugüne kadar yapmış oldukları çalışmalardan dolayı çok teşekkür ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.