| Konu: | İstanbul Milletvekili Mehmet Muş'un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 24.10.2018 |
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Sevgili mevkidaşım sitem saymasın, ben birazcık idmanlıyım bu konuştuğum hususlarda. Bunu nezaketsizlik addetmeyin lütfen, yaşça bu dediğimi idrak edebilme imtiyazı olan ağabeyler nesli var içinizde, biliyorum onları.
Şimdi, bir husus, devlet ciddiyetiyle konuşacağız dediğim husus şudur: Problem olan, FETÖ'cülerin darbeye teşebbüs etmesi, darbe etmesi değildir, daha büyük bir problem yani Türk devlet aklının muhasebe etmesi gereken şey şudur: Erzurum'dan bir vaizin beş bin yıllık bir devleti alabileceğine dair ümit beslemesi, bununla ilgili organizasyon kurması, kurduğu bu organizasyonun, yüz binleri bulur organizasyon şemasının devlet tarafından fark edilememesi. Bak, üç tane sıralıyorum: Heves etmesi, niyetini izhar edip ondan sonra organizasyon kurması, böyle bir şeye cesaret etmesi, sonra da yüz binleri bulan bir sızmanın devletin hiçbir birimi tarafından... Bünye gibi düşünün lütfen bunu. Bir devlet bünyesi insan vücudu gibidir, mikrop girdi mi mutlaka ateşlenmesi lazım. Ateşlenemedi, Türk devleti ateşlenemedi. Şimdi, en son mevzu edeceğimiz şey darbe teşebbüsüdür. O darbeye gelene kadar zaten diğerlerinin cevabını veremediğimiz için bu hâldeyiz. O yüzden, ben konuşma imkânı bulduğum zaman, aziz Mehmet Bey, ısrarla ifade etmeye çalışıyorum ki bizim mahallenin ayıplarıdır.
Bakın, buna mehaz bir cümle daha kuruyorum Başkanım, istirham ediyorum. Kemal Kılıçdaroğlu'na -bu dediğim cümlenin içine biz de dâhiliz- darbe yapılsaydı, Fetullah Gülen bu darbeyi Kemal Bey'e yapsaydı, Kemal Bey de Sayın Cumhurbaşkanımızın kurduğu cümlelerin virgülüne dokunmaksızın aynı cümleleri kursaydı -bak ben kendi üzerimden konuşayım, hakaret telakki etmeyin- bak vallahi ben bile şöyle diyebilirdim: "Ya, Kemal Bey, sen bu dine imana bizden biraz daha mesafeli duruyorsun. Bu içeride, ordudakileri tasfiye etmek için falan tutturdun, bir bahane buldun, yalandan bir darbe marbe uydurdun. Ha, bırak bu işleri. Bu, hocanın, adamlarının yapacağı bir iş değildir." diyecektik biz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Şimdi, benim tam olarak arz etmeye çalıştığım husus şudur: İlkeli siyaset, ilkelerle siyaset kendimizin istisna olmaya heves etmediği zeminde yapılabilir. Süleyman Demirel yapınca ona bühtan ettiğimiz pek çok işi... Arkadaşlar, biz çocuk değiliz, beraber yaşadık o günleri, beraber gördük. 28 Şubatta beraber muzdarip olduğumuz pek çok işi biz yaptık. Benim bu mevzuda ifade etmeye çalıştığım, sizce de makul olmaması gerektiğini savunduğum bir tek şey var. Efendim, İş Bankası hissesinin devriyle ilgili bir tartışma çıktı. Ben vallahi şöyle bir cümle duymak isterdim: "Efendim, ne önemi var." Kemal Bey CHP'yi temsilen diyebilirdi ki... Bizim o taraftaki iz düşümümüz şu olacak, biz devletin hazinesini kullanırken siyasi muarızlarımızda şöyle bir itibar bırakmak zorundayız: "Ya, biz bunlara kızarız ederiz, birbirimize hasımız. Ellerinden devletin hizmetini almak anlamında çok da çetin mücadele ediyoruz ama milletimiz tereddüt ediyorsa..." Ki bu AK PARTİ bu İş Bankasını alarak birtakım fonlar içerisinde kullanmak istiyor, asla böyle bir suistimal ahlakı taşıdıklarına inanmıyoruz. Yani siyasi hasımlarınızın sizin parayla ilgili hassasiyetlerinize şahit olması lazımdır. Dolayısıyla, esas kaybettiğimiz şey hisselerin devri, devredilmesi, kimin üstünde olduğu değildir, esas korku şudur: Siyasi hasımlarınızın, rakiplerinizin -ne diyorsanız- siyasi muarızlarınızın sizin şahsiyetinizle alakalı kabulleridir itibar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Yani Peygamber Efendimiz'e itibar gibi. Ona şunu diyelim, ona bunu diyelim, yalancı diyelim, makam mevki sahibi diyelim, makam mevki sahibi olmaya heves etti diyelim, kadın düşkünüdür diyelim diye iftira, iftira, iftira, propaganda...
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - İstirham ediyorum. Bitiriyorum.
...ondan sonra şöyle bir ikrar: "Bunların hiçbirisini söyleyemeyiz çünkü o bunların hiçbirisini yapmaz." Böyle bir saygınlık zeminine ihtiyacımız olduğunu anlatmak için söyledim, yoksa şundan bahsetmiyorum: Biz beraberdik. Nuh Mete Yüksel 28 Şubat sürecindeki antidemokratik işler içerisinde tecessüm ettiği o despotluğuyla bizim hasmımızdı aslında yani biz beğenmedik onu. Ama ondan sonra ona kurulan tertip içerisinde -itiraf ediyorum- "Oh oldu." dedik. Aslında yapılan yanlıştı yani siyasi hasımlık da etsek, rekabet de saysak, kendi durduğu yeri beğenmiyor da olsak ona yapılanlara içimizden "Oh olsun." dedik. İstisnası olmaya heves ettiğimiz işler vurdu bizi arkadaşlar. Ben henüz bu Meclisin çatısının altında konuşma imkânı bulamadınız derken onu kastediyorum. Siz aslında, siz kalbinizde... Ben böyle olmadığını bilsem, vallahi ben bu Meclise gelmem. Benim söylemeye gayret ettiğim şeylerin vicdanınızda makes bulduğunu biliyorum, ben biliyorum, siz de benim gibi düşünüyorsunuz. Sadece, lafın yarısını söylemek mevkisindesiniz. Tamını söylerseniz, tamının muhasebesini kaldıracak zemin yok şu anda elinizde. Dolayısıyla, lafın yarısını CHP'ye FETÖ'cülük parantezi açarak yönetmek istiyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAVUZ AĞIRALİOĞLU (İstanbul) - Ama buradan rahmet çıkmayacak, siyasal rahmete kavuşamayacağız.
Teşekkür ediyorum.