GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:8
Tarih:17.10.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'yle ilgili İYİ PARTİ grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun bize geldiğinde grup olarak detaylı bir şekilde inceledik; çekincelerimizi, eleştirimizi oluşturduk. Bunları İçişleri Komisyonunda da ifade ettik. Bunların arasında en önemli maddelerden biri, Türkiye'de ikamet etmeyen yabancılara da yabancı kimlik numarası verilecek, e-devlet üzerinden yürütülen iş ve işlemlerde bu numaranın esas alınacak olması.

Değerli arkadaşlar, bugün ülkemiz Suriyeli sığınmacıların oluşturduğu büyük bir tehdit altında bulunuyor. Ülkemizde şu anda resmî kayıtlara göre 3,6 milyon, gayriresmî rakamlarla da 4 milyon Suriyeli yaşıyor. Türkiye'nin Suriyeli sığınmacılar konusunda izlediği yanlış politika devam ederse bu rakamın 2040 yılında 7,5 milyona çıkacağı tahmin ediliyor. Bakın, bugün ülkemizde her 20 kişiden 1'i Suriyeli. 2023 yılında bunun 13 kişiden 1'i olacağı şeklinde bir hesaplama da mevcut. Olayın ciddiyetini dikkatinize sunuyorum. Böyle giderse Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay ve Kilis'te Türk nüfus azınlıkta kalacak; Mersin ve Adana'da ise nüfus dengesi tamamen değişecek; kendi insanımız kendi topraklarında azınlık konumuna düşecek. Durum aslında bu kadar içler acısı. Böyle bir nüfus yapısıyla, bu demografik yapıyla Türkiye'nin birliğini ve millî devlet yapısını sürdürmemiz mümkün mü diye hepinize sormak istiyorum. Bana göre asla ve kata mümkün değil.

Bugüne kadar Suriyeliler için ülkemizin harcadığı para resmî açıklamalara göre 35 milyar dolar arkadaşlar. Bu 35 milyar doların ne kadar önemli bir para olduğunu anlamak için Sayın Maliye ve Hazine Bakanının -doğrudan yatırım kredisi de değil- Çin'den alınacak mallarla ilgili Çin'den aldığı 3,6 milyar dolarlık krediye karşılık ülkede davul zurnayla karşılandığını hatırlayın. Çin'den mal almak için 3,6 milyar dolar kredi alınca davul zurna çalıyorsunuz, Suriyeli sığınmacılara 36 milyar dolar para harcıyorsunuz. Bu parayı ülkemizin, kendi insanımızın hayrına olacak işler için harcasaydık neler yapardık biliyor musunuz. Bu 35 milyar dolarla 4 tane Marmaray -sizin maliyetinizle 4 tane, bize göre 7 tane- 1 tane GAP, 400 tane şehir hastanesi, 7 tane boğaz köprüsü, 30 bin adet de 16 derslikli okul inşa ederdik. Bugün doğu ve güneydoğuda okulların durumunu biliyoruz, görüyoruz. Oradaki insanlara en azından eğitim ve sağlık konusunda bu paraların harcanmasıyla Türkiye'nin bir başka meselesini daha halletmek mümkün olurdu, güneydoğu meselesinde de ciddi bir mesafe alınırdı. Ama şimdi, kendi insanımızdan esirgenen bazı şeyler Suriyelilere çok rahat bir şekilde veriliyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Türk insanı ciddi anlamda sıkıntı içerisindeyken, herkes boğazına kadar borca batmışken bu rakamların hâlâ Suriyeli sığınmacılara harcanması konusunda rahatsızlığımız var.

Bakın, eskiden, köy kahvesinde birisine haciz geldiğinde postacı dışarıya çağırırdı köylüyü "Bir gel, sana bir şey söyleyeceğim." derdi. Herkes bilirdi aslında onun bir haciz varakası getirdiğini. Köylü çaktırmadan dışarı çıkar, haciz varakasını cebine koyduğu gibi bir ay kahveye çıkmazdı utancından, bir ay o köylüyü göremezdiniz. Şimdi ne oluyor biliyor musunuz? Köylü kahvede okey oynarken postacıyı görüyor "Yine haciz mi getirdin lan? At oraya bir köşeye." diyor. Memleket bu durumda. Köylü bunu artık o kadar kanıksamış ki her gün kapısında bir haciz var. Yani bir haciz varakası yüzünden kahveye çıkmayacak olsa, ömür boyu kahve yüzü görmez köylü, öyle ölür.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim. Eskiden, çeki yazılan esnaf utanırdı, telefona çıkmazdı. Borcunu ertelediği zaman muhasebecisini görüştürürdü "Ya ben söyleyemem, sen bir söyle şu borcumuzu iteleyelim." diye. Şimdi nasıl yapıyorlar biliyor musunuz? Borçlu şirketler alacaklı şirketlere telefon açıyor "Ben konkordato ilan ettim ağa, çeklerimin hepsini yaz." diyor. İnsanlar çaresizlikten onur ve haysiyetinden fedakârlık yapacak hâle gelmiştir. Böyle bir durumda, hâlâ, aldığınız vergileri Deli Dumrul gibi harcamanıza müsaade etmeyeceğiz. Türkiye'de Sayıştay raporlarının hasıraltı edildiği, harcama kalemlerinin milletin gözünün önünden çekildiği böyle bir dönemi bir daha yaşamamak için her türlü tedbiri almaya devam edeceğiz ve bunu da milletimize ifşa edeceğiz, anlatmaya devam edeceğiz.

Hep söylüyoruz, Suriye konusunda yaptığınız hataları, dış politikayı tekrar gözden geçirin, kendi topraklarımızda yaşayan insanlarımıza öncelik verin, yeni tedbirler alın ve bu yeni tedbirleri de ivedilikle hayata geçirin. Bu görüşlerimiz doğrultusunda bu teklifin 32'nci maddesinde geçen yabancı kimlik numarası verilecek kişilerden istenecek belgelerin, yabancı kimlik numarası geçerlilik süresinin ve kanun teklifinde bahsi geçen diğer hususların kanunla kesin ve net olarak belirlenmesi gerektiği kanaatini taşıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu teklifte bizim İYİ PARTİ Grubu olarak eleştirdiğimiz ve muhalefet şerhi koyduğumuz maddelerden birisi de 1'inci madde. Bu madde, Emniyet Teşkilat Kanunu'nun ek 24'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "taban puanı almış olanlar arasından sınavın yapıldığı yılın 31 Aralık tarihi itibarıyla otuz yaşından gün almayan erkek ve kadın" ibaresinin değiştirilmesiyle ilgili. Biz İYİ PARTİ Grubu olarak sınava girecek adayların yaş sınırı ve sınava girebilmesi için gerekli olan koşulların kanun maddesiyle kesin ve net olarak belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu durum keyfî olmaktan çıkarılmalı. Emniyet teşkilatı mensuplarının belirlenmesinin koşulları yöneticilerin keyfiyetine bırakılmadan kanunların öngörülebilir ve kapsayıcı olması ilkesine uygun olarak net bir şekilde kanunda yer almalıdır. Bunun zararlarını biz 15 Temmuzda yaşadık. Birilerinin keyfiyetiyle beraber her istediklerini verdikleri ilave başarı puanlarıyla üst derece memur ilan ettiler, emniyet müdürü ilan ettiler ve dikkat edin, en kritik noktalara bu keyfiyetleriyle beraber o insanları yerleştirdiler. Sonucunda 15 Temmuz gecesini yaşadık. Bunun devam etmemesi için bunun keyfiyetten çıkartılıp kanun maddesi hâline getirilmesi lazım. Bu konuda birilerinin keyfiyetiyle birilerinin bazılarını kollamasına olanak veren bu maddenin oradan kaldırılmasını talep ediyoruz.

Bu teklifte bizim eleştirdiğimiz maddelerden biri de güvenlik soruşturmasıyla ilgili 29'uncu madde. Bu maddede bazı nedenlerle görevlerine son verilen kamu personeli ile kamu görevine alınmayanların haklarının verilmesiyle ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun'la ilgili düzenleme getiriliyor. Güvenlik soruşturmasının sonuçlandırılması hızlandırılsın diye bu teklifi getiriyorsunuz. "Acele işe şeytan karışır." diye bir söz var, bu işler çok aceleye gelmez. Hakka, hukuka teslim olun, bunun zamanı da yeter. İYİ PARTİ olarak, diyorum ya "Acele işe şeytan karışır." diye, biz bu şeytanı buradan uzak tutun diyoruz.

Bütün kişisel verileri serbest dolaşıma açmak kamu yönetiminde güvenlik ilkesiyle bağdaşmaz. Eğer bunu açarsanız, daha önce gördüğümüz kumpas davalarına benzer davaların bundan sonra gelmesi de kaçınılmaz olur. Kişilerin özel bilgilerini, verilerini birilerine teslim ederseniz, ondan sonra bunu kontrol etmekte zorluk yaşarsınız. Cumhuriyet başsavcılarını atlayarak, bu işle esas sorumlu olan insan kaynaklarını, yöneticilerini atlayarak bilgi toplamak ne kadar doğru diye sizlere sormak istiyorum. Siz alışıksınız ya "Kandırıldık." demeye, şimdiden diyorum, daha sonra "Kandırıldık." demenizi engellemek için milletin vicdanının sesi olarak, kamu yönetimi ilkelerine dayanarak bu maddeyi kanunlaştırmayı doğru bulmuyoruz. Kişisel bilgilerin mahremiyeti sebebiyle güvenlik soruşturması yapılan kişilerin özel bilgi ve belgeleri tek bir birim tarafından istenmelidir. Kişiler hakkındaki özel bilgi ve belgeler ilgili kurumlardan tek bir kamu biriminin iradesi ve yapacağı yazışmalar doğrultusunda istenerek tek bir merkezde toplanmalıdır. Kamu personeliyle ilgili bilgi ve belgelere direkt erişim kamu güvenliği ve kişisel bilgilerin korunması açısından bizce sakıncalıdır, doğru da değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklifin 3'üncü maddesiyle getirilen yeni bir düzenleme var, bu da başpolislere komiser yardımcılığı için getirilen yaş sınırının konulmasıyla ilgili. Bizim bu konudaki düşüncemiz şudur: Yalnız lisans mezunu olanların sınava girebilmesi yönünde yapılan düzenleme, bu tarihe kadar "başpolis" unvanı almaya hak kazanmış olan başpolisimizin hak kaybına neden olacaktır. Bu nedenle, yaş sınırı olmaksızın ön lisans ve lisans mezunu olan başpolislerin yazılı sınavı kazanmalarının yeterli olacağını düşünüyoruz.

Polis konusu geçince bir konuda burada bilgi vermek istiyorum arkadaşlar. Sayın Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayıydı, şimdi de Mecliste grubu olan bir siyasi partinin Genel Başkanı. Sayın Genel Başkana eski İçişleri Bakanı da olması hasebiyle 4 koruma polisi verildi. Bizim defaatle yazmamıza rağmen, İçişleri Bakanlığına müracaat etmemize rağmen koruma sayısı artırılmadı. Sayın Muharrem İnce'ye Cumhurbaşkanı adayı olduğu dönemde 8 koruma tahsis edildi. Eski İçişleri Bakanı olmasına rağmen, terörle mücadele etmiş bir İçişleri Bakanı olmasına rağmen, ısrarla yazmalarımıza rağmen Sayın Meral Akşener'e tek bir koruma daha verilmedi. 4 koruması var; 1'isi izinli, 1'isi hasta, 1'isi arabayı kullanıyor, Genel Başkan tek korumayla geziyor. Bunu yapmanızın altında yatan sebebi merak ediyorum. Arkadaşlar, Sayın Meral Akşener'i kurban mı vermek istiyorsunuz? Hem vallahi hem billahi vermeyeceğiz; size yemin ediyorum, vermeyeceğiz. Ama bu hoyratlığınızı bütün millet duysun istiyorum, onun için söyledim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nde dikkat çeken başka noktalar da var. Örneğin, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 19'uncu maddesine getirilen düzenlemede Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren soruşturmalarda ihbarcı olan kişilerin suçun ortaya çıkarılmasına veya delillerin ele geçirilmesine yardımcı olmaları durumunda ödüllendirilmesi teklif ediliyor. Bakın, buradaki handikap nedir, biliyor musunuz? Suçun ihbarı sonrasında verilecek olan ödül, miktarı göz önüne alındığında suistimale çok açık. İhbar edilen kişinin suçsuzluğunun ispatı hâlinde verilen ödülün geri alınmasına yönelik herhangi bir düzenleme de yok. Yanlış bir ihbar var. Bir suçlu yakalıyorsunuz, ihbarcılara ödülü veriyorsunuz. İhbar yanlış çıktı, bu ödülün geri alınması konusunda herhangi bir düzenleme yok. Bu, suistimale çok açık bir konu, buna dikkat çekmek istiyorum. Suistimal edilmeye çok açık olan bu düzenleme dışında, başka ne zaman -kanunla belirlenen- vatandaşlık görevinin karşılığına 200 bin liraya kadar değer biçilmiş? Suçluyu ihbar etmek vatandaşlık görevi zaten. Tarihimizdeki yaşanmış jurnallere bakarsanız bu madde, Abdülhamit dönemindeki jurnal sistemine benziyor. Jurnalciler yüzünden birçok masum insanımızın canı yandı. Geçmiş dönemde bunun -ben Ergenekon, Balyoz kumpasları sırasında Silivri'ye gittiğimde- bu jurnalcilerin, bu kumpasçıların mağdur ettiği insanların ne hâle geldiklerini gördüm. Kaldı ki bu maddeye de ihtiyaç yoktur, Türk Ceza Kanunu'na göre suçu bildirmemek zaten suçtur. Maruf olduğunuz, bilgi sahibi olduğunuz bir suçu bildirmemek Türk Ceza Kanunu'na göre zaten suç. Bu suçu işleyenler de bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu kanunda olumlu bulduğumuz birçok madde de var: Örneğin, düzenlemeyle solumak, koklamak yoluyla veya başka bir şekilde kişilerde bağımlılık yapabilen çakmak gazının da hangi amaçla olursa olsun çocuklara satılması veya verilmesi yasaklanıyor; bunu çok olumlu buluyorum.

Benim kendi memleketim Kocaeli'de de yıllardır önüne geçilemeyen, genç canların hayatını kaybetmesine yol açan bir bela var, birçoğunuzun geldiği bölgede de aynı sıkıntı vardır mutlaka: Bonzai belası bu. Gencecik çocuklar kıvranarak yerlerde yatıyorlar, buna rastlıyoruz. Daha geçtiğimiz günlerde yine çok genç yaşta bir kardeşimizi bu bela yüzünden kaybettik Kocaeli'de. Bunun kullanımı ve denetimi konusunda da gerekli düzenlemelerin acilen yapılmasını ve bundan sonra genç yaşta ölümlerin artık yaşanmamasını istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanunda trafik cezaları konusunda yeni caydırıcı tedbirler getiriliyor. Bunlar elbette ki olumlu gelişmeler ancak özellikle büyük şehirlerde trafikte yaşanan hâlâ birçok problem var. Yol bakım çalışmaları sabah okula gidiş saatleri sebebiyle trafikte geçirilen süreyi bir hayli artırıyor. İş çıkış saatlerinde İstanbul'da 15 kilometrelik yolda trafikte geçirilen süre bir buçuk saat. Kocaeli'de iş çıkışı, servis çıkışı zamanında Kocaeli'nin merkezinden bir yerden bir yere gitmeniz bile yarım saat, kırk beş dakikanızı alıyor. Trafik sıkışıklığı sebebiyle İstanbullunun yıllık kaybı ise 5,5 milyar lirayı geçiyor. Diğer bir ifadeyle, yılda araç başına her araç 5 depo yakıtı boşa yakıyor. Türkiye'nin bu kadar ekonomik sıkıntılarının var olduğu bir dönemde bu harcanan miktar dikkat çekici.

Trafikte geçirilen zamanın bu kadar arttığı bir bölgede diğer bir tehlike ise konut projelerinin artması. Konutun yanında, karma kullanımlı proje kapsamında yer alan alışveriş merkezi, otel ve ofisler de yoğunluğu bir kat daha artırıyor. Gerçi, bu ekonomik krizden sonra şehirlerde AVM ve rezidans hayaletleri olacak, birçoğu yarım kaldı. Müteahhitlerinden konkordato ilan eden etti, edemeyen kaçmaya yol arıyor, bırakmaya yol arıyor. Türkiye bir beton hayaleti ülkesi hâline gelmeye çok yakın. İstanbul'un doğu ve batı ucunu birbirine bağlayan TEM Otoyolu'nun yetersiz kalması, E5 kara yolunun da aynı durumda olması da bir başka problem. TEM Otoyolu'nun sağına ve soluna bir bakın, bitmemiş projelerle dolu. Allah oralardan daire alan, iş yeri alan, parayı ödeyen ama mülkünü alamayan insanlara da kolaylık versin, çok zor. Adamın borcu devam edecek ama konutunu veya iş yerini alamayacak. Çok sıkıntılı bir süreç başlayacak inşaat sektöründe.

Saatlerini trafikte harcayan İstanbullular, trafiği rahatlatmak için alternatif yolların bir an önce belirlenmesini ve gişelerde yaşanan yavaşlamanın önüne geçilmesi için çalışmalar yapılmasını istiyorlar. İstanbul'daki seçmenlerimizin bize ilettiği en önemli problemlerden bir tanesi Mahmutbey gişeleri. Mahmutbey gişelerinde, o, Avcılar, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Bağcılar ve Esenyurt'un kullanıldığı gişelerde trafikte çok uzun kuyruklar oluşuyor. O otoyolun parasını çıkardıysa çoktan çıkardı, kârını sağladıysa sağladı, artık o gişelerin biraz daha batıya doğru gitmesinde fayda var; aksi hâlde, İstanbul'daki trafik sıkışıklığı nedeniyle sarf edilen akaryakıt miktarı ekonomiye daha büyük bir zarar getiriyor. Dünyada 50 şehirde yapılan araştırmada trafikte dur-kalk sıralamasında İstanbul hâlâ lider durumda. Bunu belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; trafik gibi birçok sosyoekonomik yönü olan karmaşık problemlerin çözümü kendi kendine düzenleme yeteneğine göre uzun vadeli ve kapsamlı düşünülmesini gerektiriyor. Sadece yeni yol ve metro yapılarak bu problem çözülemez. En doğrusu, ülke genelinde teşvik edici, kapsamlı önlemler alıp yeni politikalar geliştirmektir.

Biraz önce Süleyman Karaman'ı gördüm -şimdi, burada- onun Genel Müdürlüğü döneminde de hep talep olarak ilettiğim bir konu vardı; Türkiye raylı sistemde taşımaya geçmediği sürece bu problem devam edecek, otoyollarla bu problemi çözemeyiz. Türkiye 80 milyonu aşan nüfusuyla Avrupa'daki kendi kenttaşlarını örnek alan bir altyapıyla raylı sisteme bir an önce geçmesi lazım ama nedense Adalet ve Kalkınma Partisi on altı yıldır raylı sisteme hep soğuk baktı. Raylı sistem gençliğimizde bize hep komünist sistemi hatırlatırdı, raylı sistem varsa komünist sistem vardı ama raylı sistem, modern dünyanın ulaşımda kullandığı çok önemli bir sistem.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayın Sayın Türkkan.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Şu anda bu sistemin Türkiye'de ikame edilmemesi için hiçbir sebep yok. Sadece çalışan, memleketi düşünen, vizyonu olan yöneticilere ihtiyaç var. Sayın Süleyman Karaman'ı Devlet Demiryolları Genel Müdürüyken çok ikaz ettik ama bu konuda bu ikazlarımız ve taleplerimiz yeterli kalmamış. Umuyorum, bundan sonra, milletvekiliyken bu konunun biraz farkına varıp bu taleplerimizin burada sözcüsü olur diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)