GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cumhurbaşkanlığının, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek türk silahlı kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla tespit edilen ilkeler kapsamında; Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü Bünyesinde UNIFIL'e, 31/10/2018 tarihinden itibaren bir yıl daha iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/44) münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:7
Tarih:16.10.2018

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin UNIFIL'e sağlamış olduğu askerî katkıyı ilgilendiren Cumhurbaşkanlığı tezkeresiyle alakalı şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında on dakikalık bir konuşma hazırlamıştım ancak gelen yoğun baskılar altında onu beş dakikaya indireceğiz. Biraz da sıkıcı olmasın diye konuyu da içerisine alan bir hatıramı paylaşarak günü kapatmak isterim açıkçası.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Size baskı yapanlara yazıklar olsun!

ALİ ŞAHİN (Devamla) - Tatlı bir baskı. Biz o baskıyı buranın bütün yorgunluğunu almak adına... Ama dilerseniz on dakikaya çıkarabilirim.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sana yirmi olsun Ali Bey.

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) - Buyurun, dinleriz.

ALİ ŞAHİN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

2014 yılında Avrupa Birliği bakan yardımcılığım döneminde Avrupa Birliğiyle çeşitli konuları müzakere etmek amacıyla Brüksel'de bir araya geldik. Karşı muhatabımız İngiliz ECR grubunun Genel Sekreteri İngiliz Milletvekili Daniel Hannan'dı.

Müzakerelerimizin bir noktasında Daniel Hannan sözü Güneydoğu meselesine getirdi, dedi ki: "Ya bu Güneydoğu'daki Kürtler için bir otonomi filan..." Bunu söylemeye çalışıyor ama bir yandan da ıkına sıkına, öyle bir hâletiruhiyeyle anlatıyor. Sözünü keserek dedim ki: Bir saniye... Bu, bizim müzakere konumuz aralarında, gündemimiz aralarında bulunmayan bir mevzu. Eğer Avrupa bugün göç kriziyle karşı karşıya ise, mülteci akınlarıyla karşı karşıya ise, terör meydan okumasıyla karşı karşıya ise bu, sizin bundan tam yüz yıl önce 1917 yılında Orta Doğu'ya çizmiş olduğunuz o Sykes-Picot sınırlarının sonucudur. Siz bu sınırları yüz yıl önce çizdiğiniz için bu sınırların mağdurlarının torunları şimdi sizin sınırlarınıza hücum ediyor. Eğer gerçekten niyetiniz Orta Doğu'da barışı, huzuru, istikrarı sağlamaksa yapmamız gereken tek şey var, o da Orta Doğu'yu tekrar aslına rücu ettirerek bu suni sınırları ortadan kaldırmaktır. Siz bu sınırları çizinceye kadar Orta Doğu'da tam dört yüz yıl bizler Kürtlerle, Araplarla, Türklerle, Müslümanıyla, Yahudisiyle, Hristiyanıyla, Alevisiyle, Sünnisiyle, tam dört yüz yıl barış içerisinde yaşadık. Değil birbirlerimizin şehirlerini yağmalamak, birbirimize taş dahi atmadan dört yüz yıl bütün bu farklılıklarımıza rağmen barış içerisinde yaşadık.

Bir de şunu anlamakta güçlük çekiyorum: Eğer "sınır" dediğiniz şey gerçekten iyi bir şeyse siz, Avrupa'da bütün sınırlarınızı, ekonomik, siyasi sınırlarınızı neden kaldırdınız? Kaldı ki Avrupa Birliği iki dünya savaşı sonrası yaşanmış, hayata geçirilmiş en büyük barış projesidir. Yok eğer kötü bir şeyse bizim coğrafyalarımıza ilişkin yeni sınırlar niçin hayal ediyorsunuz? Konuyu değiştirdi.

Buradan Kürt kardeşlerime seslenmek isterim. Orta Doğu'nun önemli unsurlarından birisi olduğu için bahsetmek istiyorum, diyelim ki Orta Doğu'da, Türkiye'nin güneydoğusu, Suriye'nin Kürt bölgeleri, Irak'ın, İran'ın Kürt bölgeleri kopartılarak sözde o Kürt devleti kuruldu. Bölünme bitecek mi? Hayır, bölünme bitmeyecek. Bu kez o coğrafyayı Türkiye Kürt'ü, Suriye Kürt'ü, İran Kürt'ü, Irak Kürt'ü diye bölecekler. Bitecek mi? Yine bitmeyecek. Bu kez Sünni Kürt, Alevi Kürt diye bölecekler. Bitecek mi? Bitmeyecek. Bu sefer laik Kürt, İslamcı Kürt diye bölecekler. Niçin? Çünkü bu coğrafya, bu bölge bölündükçe çatışacak, çatıştıkça zayıflayacak, zayıfladıkça sömürülecek ve onlar Batı'da kurdukları o muhkem ve muhteşem şehirlerde huzur içerisinde, refah içerisinde yaşıyor olacaklar.

Değerli arkadaşlar, birilerinin eğer zerre kadar Kürt kaygıları varsa, eğer zerre kadar insan hakları anlayışı varsa veya merhametleri olsaydı bugün Kandil mağaralarında tecavüze uğrayan, tecavüze uğradığı için intihar eden veya karşı koyduğu için infaz edilen Kürt kadınların haklarını da buraya taşırlardı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, eğer birilerinin zerre kadar insan hakları anlayışı olsaydı, zerre kadar merhameti olsaydı 17 yaşındaki Kürt çocuğu Yasin Börü için akıttıkları tek damla gözyaşları olurdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer barış, birilerinin ağzına hiç yakışmayan bir ağız varsa o da masum uykularında polislerin enselerine kurşun sıkma alçaklığını gösterenlerin ve onlara sessiz kalanların ağzıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Eğer Kürt kardeşlerimizin bu coğrafyada bir sorunu varsa değerli arkadaşlar, o sorun da şudur: Küresel güçlerin, emperyal güçlerin bu bölgede mayın eşekliğine soyunmuş ve Kürt kanları üzerinden hayat süren bir terör örgütü sorunu vardır. Bunu burada altını çizerek belirtmek istiyorum.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, tezkeremizin dünya barışına, bölgesel barışa hayırlar getirmesini diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)