GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Kalkınma Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:6
Tarih:10.10.2018

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Değerli milletvekilleri, grubum ve şahsım adına hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Kanunun geneli üzerinde yaptığım konuşmanın bir yerinde, AK PARTİ'nin 2002 yılında iktidara geldiği dönemdeki makroekonomik göstergelerden hareketle on altı yıl boyunca bazı rakamları sürekli tekrar ederek propaganda yaptığını, bunlardan bir tanesinin de konut edindirme yardımı olduğunu ve dolayısıyla bu dönemde ona karşılık olarak da sanayiciye, tüccara, iş adamına, ihracat yapanlara borçlarının KDV iadesi olarak 40 milyar TL olduğunu söylemiştim ama benden sonra gelen Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşımız bana atfen bunun 40 milyar dolar olduğunu söyledi. Ben tutanaklara bakmadım. "Dolar" mı dedim, "TL" mi dedim, bilmiyorum ama doğrusu TL. Eğer öyle bir şey dediysem böylece düzeltilsin.

Yalnız bu arada bir şey daha öğrendim. Bugün eski Hazine Müsteşar Yardımcısının attığı bir "tweet"te bu rakamın 40 milyar olmadığını, 200 milyar TL olduğunu...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Dolara kim çevirdiyse...

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - 200 milyar TL olduğunu söylüyor. Şimdi, "tweet"e bakarak tabii kaynak maynak vermek çok doğru değil, bilimsel olmak lazım. Ama şunu biliyoruz ki doğru karar doğru analize, doğru analiz doğru veriye dayanır. Eğer yönetim bize doğru rakamı vermiyorsa, şeffaf olmuyorsa, burada bir hata varsa, bir eksik varsa bu bizim eksiğimiz, hatamız değil, bu yönetimin hatasıdır. Dolayısıyla da doğru reçete yazabilmek için doğru karar vermemiz lazım. Onun için de doğru veriye ihtiyacımız var. Dolayısıyla bu toplumda bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük, devletin ürettiği rakamlara olan güvenin sarsılması.

Ben otuz dört yıllık bürokratik hayatımda her gittiğim yerde devletin rakamlarını savundum ama son iki üç yıldır benim de aklımın bir köşesinde devletin ürettiği rakamlarla ilgili olarak şüphe oluşmadı değil. Bunu bilginize sunuyorum. Bu bir siyasi eleştiri değil, bu hayati bir meseledir.

İkinci bir konu, kanunun ilgili maddeleri görüşüldükten sonra bir ara Sayın Başkan "Yirmi dakikalık bir soru-cevap yapalım." diyor. Şimdi, bu soru-cevap yapılırken bu benim çok garibime gidiyor açığını söylemek gerekirse. Bu Meclis ve bu Meclisin mütemmim cüzü olan komisyonlar yasama organının bir parçası. Biz burada eleştirimizi yapıyoruz ve ondan sonra dönüyoruz, bu Meclisin mütemmim cüzünün bir parçası olan komisyon başkanına sanki icranın başında birisiymiş gibi soru soruyoruz, o da bize cevap veriyor. Yani bu çok garip bir şey, bu yirmi dakikayı niye harcıyoruz ben bilmiyorum. Ben bu kanunun esasıyla ilgili olarak Komisyonda görüşülürken dedim ki: Bu kanundan bir şey çıkmaz, belli bir kafa mantalitesiyle hazırlanmış bu. Dolayısıyla bizim buradaki milletvekilleri olarak bu kanun tasarısını görüşürken harcadığımız zamanın karşılığı gelen maaşlarımızın, kullandığımız elektriğin, içtiğimiz suyun, çayın maliyet olarak millî gelirden düşülmesi gerektiğini söyledim. Bu yirmi dakika için de aynı şeyi söylüyorum, hiçbir amacı yok. Bu, parlamenter sisteme de yakışmıyor. Ben komisyonda konuşuyorum, yürütmenin değil ama yasamanın bir parçası olan komisyona soru soruyorum, komisyon da bana bakan adına cevap veriyor. Ya, bu ne biçim iştir, aklım ermedi, dolayısıyla bu yirmi dakika boşa gidiyor.

Efendim, bir başka husus, şimdi, öyle bir durum ortaya çıktı ki şu Parlamento açıldı açılalı, gördüğüm şey, muhalefetin her dediği yanlış, iktidarın her söylediği doğru. Bu, eşyanın tabiatına aykırı; hiç kimsenin her söylediği doğru olmaz, her söylediği yanlış da olmaz. Dolayısıyla, ben şimdi şu kanun maddesine baktığımda, 2'nci maddeye baktığımda bankanın merkezi, amacı, kaynakları, sermaye yapısı vesairesiyle ilgili olarak burada verilen somut bir şey yok. Şimdi, ben buradan hareketle zihnimde birtakım varsayımlar oluşturuyorum ve buradan da belki bir zan günahına giriyorum, zan günahı işliyorum. Ne diyorum? Merkezini Cumhurbaşkanı belirleyecek. Nereye gidecek? İstanbul'a gidecek. İstanbul'da bir yandaşın plazası var, oraya yerleşecek. Acaba kiracı mı olacak? Böyle bir şeyi bilmiyorum ama aklımın kenarına böyle absürt bir soru geliyor ve belki de günah işliyorum, zan günahı işliyorum. Dolayısıyla, yeterli bilgi, belge vererek bizleri bu zanlardan lütfen kurtarın. Eğer bu böyle olmazsa bizim birbirimizle anlaşmamız ve doğruyu bulmamız pek o kadar kolay olmayacak. Dolayısıyla, ben şahsen kendime komplo teorileri üzerinden iş yapmayı ve niyet okumayı yakıştırmam ve bunu ayıp bulurum ve utanırım bunu söylemekten ama maalesef, bu yasanın hazırlanış şekli, bu yasanın oluş şekli içi boş... Ticaret hukukunda bir tabir var "shell company" İngilizcesi, "kabuk şirket." Bu tür şirketin içi binbir türlü şeyle doldurulabilir. Bu yasa aslında Kalkınma Bankasını bir kabuk banka hâline getiriyor, bunun içerisini Cumhurbaşkanının doldurması... Nasıl doldurulacak? Fon kurulacak, fonun altında alt fonlar olacak, o alt fonlar da birtakım işler yapacak. Fakat o işlerin nerede, nasıl, hangi amaçla yapılacağı konusunda da bir bilgi yok.

Şimdi, buradan hareketle, bu aslında bir okumanın sonucu. Okuma ne? İçinde bulunduğumuz koşulları bir okuyuş türü var, bu okuyuş türünden çıkarılan sonuca göre de ortaya konulan bir çözüm var. Bu okuyuş şu: "Şu anda karşı karşıya olduğumuz bir sorun var, bu sorun geçicidir. Bizim temel makroekonomik dengelerimizde, göstergelerimizde bir sorun yoktur ama biz bir dış saldırıyla karşı karşıyayız. Bu dış saldırı ortadan kalktığında -zaten makroekonomik dengeler de yerli yerinde- her şey yoluna girecek. Ama bu arada bu dış saldırıyı ortadan kaldırabilmek için de birtakım tedbirler almamız gerekir." gibi bir düşünce var. Bu, hakikatin tam olarak olmasa bile ucundan, kıyısından bir miktar kabul edildiğini gösteriyor. Bu durumda, okuma bu şekilde olunca o zaman soru şu: Bu iş gerçekten geçici mi? Ben bu olayın geçici olduğunu düşünmüyorum. Bunun için de -sabah da söylediğim gibi- 10 Ağustostan sonra ortaya çıkan kur dalgalanmaları ve devam eden süreç içerisinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının, BDDK'nin, Sermaye Piyasası Kurulunun ve diğer ilgili organların tedbir olarak ortaya koydukları husus bu sorunun şöyle okunması sonucunda ortaya çıkıyor: "Evet, bu geçicidir, bu sorun likidite sorunudur. Dolayısıyla biz likiditeyi iyi yönettiğimiz sürece bu sorunun üstesinden geliriz." Arkadaşlar, bu okuma bir yere kadar doğru, bu size zaman kazandırıyor ve zaman da kazandırdı ama bu okuma yanlış, mesele likidite sorunu değil, bu bir yapısal sorundur, bu bir iflas sorunudur. Bu, özellikle reel sektörde şirketler kesiminin borcudur. O borcun ortaya çıkış nedeni de maalesef yüzde 7'lik büyümeyi sağlayabilmek için Kredi Garanti Fonu'ndan verdiğiniz ve önemli bir kısmı da maalesef yatırıma vesaireye dönüşmeyen, şu anda bilançoların üstüne bir de kur farkı bindiği için bozulan bilanço yapılarından kaynaklanıyor. Bunlar, bir müddet sonra eğer üzerinde durulmaz, tedbir alınmazsa bankacılık sisteminin üzerine gidecek ve bankalarımızın sermaye yeterlilik oranlarını ve onların da bilançosunu bozacak. Dolayısıyla olayı böyle okumak lazım. Bu bir likidite sorunu değildir, bu bir iflas sorunudur, bu bir yapısal sorundur. Bu yapısal sorunun halledilebilmesi için de yapısal soruna yapısal tedbirlerle yaklaşmak lazım.

Orta vadeli programda denildi ki: "Biz bankalarımızın üzerine bir test yapacağız." Bu test aslında, her şey normal giderken belli değişkenler bulundukları yerden daha farklı bir yere giderse bankacılık sisteminin bilançosunda ne tür bir durum ortaya çıkacaktır sorusunun cevabı. Hâlbuki şu anda -geçenlerde de söylediğim gibi- Türkiye'de risk gerçekleşti, kur -yeteri kadar, gereği kadar demeyeyim- istenmeyen şekilde değer kaybetti, faiz oranları yükseldi, kredi faizleri yüzde 40'lara çıktı. Bu ortamda yapılması gereken şey, stres testi yapıp bankaların durumu ne olabiliri sormak değil. Bankaların şu anki durumu nedir? Bu bir hasar tespitidir, siz bu hasar tespitini maalesef yapmıyorsunuz. Dolayısıyla da zımni olarak hasarın olduğunu da kabul ettiniz çünkü 3 kamu bankasına İşsizlik Fonu'ndan kaynak aktardınız. Bunların aktarılması doğrudur, yanlıştır, kanundur, değildir vesairedir, bunların içerisine girmiyorum ama asıl mesele, bu şirketler kesiminden gelecek olan yükü nasıl çözeceğiz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - Sonuçta göreceksiniz, bunun sonucu...

BAŞKAN - Sayın Yılmaz, ben bir dakika size süre veriyorum.

DURMUŞ YILMAZ (Devamla) - O zaman toparlayayım.

...yeniden yapılandırmanın üzerine gelecek. Burada da soru şu: Bu yükü kim çekecek? 2001 krizinde gördük ki bunu vergi mükellefi çekti. Bu krizde de şu anda bu şirketlerden kaç tanesi böyle sorunla karşı karşıya? Bunlardan kaç tanesi yüzdürülebilir, kaç tanesi yüzdürülemez? Yüzdürülebilen olanların, acaba bunun sahipleri bunları sermaye koyabilirler mi koyamazlar mı? Bunu devlet mi üstlenecek yoksa bu insanlar mı veyahut da yabancı ortaklı varsa -banka vesaire- bunlar mı bunu üstlenecek? Bunun üzerinde durmanız lazım. Eğer bunun üzerinde durmazsanız, meseleyi bu şekilde algılamazsanız, bunu bir likidite sorunu olarak görürseniz ve kısa vadeli, bu kanunda öngördüğünüz fonları kurmak suretiyle "Biz yabancı sermayeyi getiririz, yabancı sermayeyi bu batanlara ortak ederiz." derseniz bu işin içinden çıkamazsınız. Bu, cidden bir cinlik gibi görünüyor, bu cinlik sizin başınızı yer, onu size söyleyeyim.

O nedenle, yapmanız gereken şey resmi tam görmek ve bunu da milletle paylaşmak, halkla paylaşmak ki onların desteğini ancak bu şekilde arkanıza alabilirsiniz.

Teşekkür ediyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)