| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 16.05.2018 |
HÜSEYİN ÇAMAK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; torba yasa anlayışı AKP iktidarının olağan hâle getirdiği bir süreçtir. İstisnai olarak uygulanması gerekirken ne yazık ki artık torba anlayışı hâkim anlayış hâline gelmiştir. Kuşkusuz, bu anlayışın temelinde halktan bir şeyleri gizleme niyetinin de yattığı yadsınamaz. Torbalarda herkesçe kabul gören maddeler öne çıkarılırken halkın geleceğini olumsuz etkileyecek birçok maddenin de aralara sıkıştırıldığına defalarca tanık olduk.
Torba anlayışında olduğu gibi, AK PARTİ yıllarında istisna olmaktan çıkarak yaygın hâle getirilen bir yöntemin de ihale süreçlerinde yaşandığına tanık oluyoruz. Ezici çoğunluğu Karayolları Genel Müdürlüğü olmak üzere, 2013 yılında tek haneli rakamlarla başlayan, 2014'te iki haneye çıkan davet yöntemli ihaleler, 2016 yılında büyük artış gösteren 21/b ihaleleri 2017 yılında doruğa çıktı. Sadece 2017 yılında 150'nin üzerinde davet yöntemli ihale yapıldı ve bunların toplam büyüklüğü neredeyse 37 milyar Türk lirasına ulaştı.
OHAL uygulamalarının açtığı hukuk dışı zeminde Adalet Bakanlığı da yoğun biçimde bu ihale yöntemini kullandı. Adalet Bakanlığının geçen yıl firmaları davet ederek pazarlıkla yaptığı ve sayıları 40'ın üzerine çıkan ceza ve infaz kurumu ihalelerinin toplam büyüklüğü 3,3 milyar Türk lirasına ulaştı. Fabrikalarımız bir bir satılırken Hükûmetin onlarca cezaevi açması ülkenin içinde bulunduğu hukuksuz, haksız ve suç üreten mekanizmaların nasıl yaygınlaştırıldığının da çarpıcı bir göstergesidir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Kamu İhale Yasası'na göre devletin bir kamu ihalesinde doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani durum çıkarsa idare açık ilan etmeden şirketleri davet edebiliyor ancak 2017 yılında bu zorunluluklardan hiçbiri gerçekleşmemesine rağmen, bunca ihalenin bu yasaya dayanarak gerçekleştirilmesi, davet usulü ihaleyle yapılması kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesi anlamına gelmez mi? Peki, bu ihaleler kime veriliyor, çağrılan firmalar neye göre çağrılıyor? Bunların hiçbiri şeffaf bir şekilde ortaya konmuyor. İhaleleri alan firmalara baktığımızda iktidar nezdinde makbul şirket adlarına sıklıkla rastlamamız aslında bu yollarla nelerin amaçlandığını, yandaşlarının nasıl zenginleştirildiğini ve kamu kaynaklarının hoyratça nasıl talan edildiğini rahatlıkla anlayabiliriz. Zaten gerçek anlamda devlet ve millet menfaatini düşünen bir anlayış olsa bu yollara asla tevessül etmezdi. Dolayısıyla, bugüne dek bu istisnai yolla gerçekleştirilmiş ihalelerin hiçbiri hukuka uygun değildir. (CHP sıralarından alkışlar) Kanunun öngördüğü deprem, sel vesaire gibi doğal afet şartıyla ihaleye sunulan alan var mı doğrusu merak ediyoruz. Eğer varsa Sayın Bakan çıksın açıklasın, bizler de, vatandaşlarımız da öğrensin.
Şimdi, yıllardır iktidar eliyle gerçekleşen bu hukuksuzluğa seçimlerin de yaklaşmasıyla yani belli kaygılarla olsa gerek bir yasal kılıf uydurulmaya çalışılmaktadır. Bu teklifin ilgili maddesinde "yapım tekniği açısından özellik arz eden" diye bir ibare ekleniyor. Yapılacak bu değişiklikle uygulama tamamen keyfiyete açık hâle geliyor. Bu gerekçeye sığınılarak her tür ihale yapılır. Yapılır yapılmasına da bugün olmasa da bu ihalenin altına imza atanlar asla sorumluluktan kurtulamaz. Devleti zarara uğratmanın zaman aşımı olamaz. Dolayısıyla, sorumluluk makamında oturanları bir kez daha uyarıyoruz: Hukuksuzluklara alet olmayın. Bakınız, 2018 yılının sadece ilk üç ayında 7,4 milyar Türk lirası tutarında ihale yapılmış. Bu ihaleler hangi kurallara göre yapıldı, kimlere verildi? Hükûmet bunları kamuoyuna açıklamak zorundadır, aksi hâlde bu süreçte bulunan tüm bürokratlar, bu hukuksuzluklara göz yumanlar zan altında kalacak ve eninde sonunda hukuk önünde hesap vermek zorunda kalacaklardır.
Ramazan ayının bütün İslam âlemine hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)