| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 16.05.2018 |
CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Bu son konuşma." demiyorum çünkü son konuşma olduğu zaman bir konuşma daha geliyor. O nedenle bu çalışmanın 26'ncı Dönemin en verimli çalışması olmasını dileyerek sözlerime başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, burada kırgınlıklar da olsa, bazı sert tartışmalar da olsa verimli çalışma saatleri geçirdiğimiz gerçeğini asla inkâr etmemeliyiz. Verimli çalışma saatleri geçirdik ama daha sonra, yaptığımız bu çalışma saatlerinden sonra çok fazla "keşke" kelimesini kullandık yani "keşke"li yasalar yaptığımızın farkına vardık. "Keşke bunu yapmasaydık, keşke bunun zamanlaması böyle olmasaydı, keşke şununla şunu birleştirseydik." diye çok ciddi anlamda tartıştık, konuştuk.
"Keşke"li yasalar yapmamanın bir yolu, kaliteli yasa yapmaktan, dolayısıyla bunun üzerinde ciddi olarak çalışmaktan geçiyor elbette ki ama bu zaman baskısı bize sürekli "keşke, keşke" dedirtti. "Keşke"li yasalarımızın en sonunu Yetki Kanunu Tasarısı'yla yaptık. Değerli arkadaşlar, Yetki Kanunu Tasarısı, gelecekte çok fazla "keşke" diyeceğimiz bir olgu idi.
Şimdi, bir Anayasa değişikliği yaptık, sistem değişikliğine gittik. Sonuç olarak "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçiş" olarak adlandırdığımız bir Anayasa değişikliğiyle mevcut idari yapımızda çok büyük değişiklikler yapma gereğini ortaya koyduk; buraya kadar tamam. Yine, Anayasa'nın geçici 21'inci maddesinde getirdiğimiz hükümle de dedik ki: "Bu düzenlemelerin hepsini Türkiye Büyük Millet Meclisi altı ay içerisinde yapar." Dediğimiz tarih ne zaman? 27 Nisan 2017. Yasayı çıkardığımız tarih ne zaman? 28 Nisan veya geçtiğimiz hafta, 2018. Yani altı ay, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yasaları yapması için Anayasa'nın geçici maddesinin kendisine verdiği emredici hükümdür, özel hükümdür. Bu tür hükümlere "özel yetki" de denilir, münhasırlık içeren bir yetkidir. Yani Anayasa çok açık bir şekilde diyor ki: "Bu görevi yerine getirmek Türkiye Büyük Millet Meclisine münhasırdır, bunu devredemezsiniz." Biz bu özel yetkiyi Anayasa'nın 91'inci maddesindeki genel hükümlerin içerisine koyarak Bakanlar Kuruluna devrettik, özel yetkinin genel yetkinin önünde olacağı, dolayısıyla bu düzenlemenin mutlaka özel yetkiyle yapılması gerektiği gerçeğini göz ardı ettik. Çok fazla "keşke" diyeceğiz, çok fazla, az buz değil. Anayasa'yı yaparken burada söylenen lafların hepsini hatırlayın, çok net olarak diyorduk ki: "Yani bütün bu uygulama yasalarının hepsinde değişiklik yapılacak. Bu yasaları da Meclis yapacak. Dolayısıyla bu geçiş döneminden sonra elinizde sağlıklı bir yasa sistemi kuracaksınız, göreceksiniz." Yapmadık; Bakanlar Kuruluna verdik, çıktık gittik.
Değerli arkadaşlar, münhasır yetkiyi, özel yetkiyi Bakanlar Kuruluna veremezsiniz. Özel yetki, genel yetkinin önündedir. Yarın Bakanlar Kurulu bunları çıkarttı. Anayasa'mıza göre, 91'inci maddeye göre ne yapmamız gerekiyor idi? Yetki kanununu verdik, hemen kanun hükmünde kararnameler hazırlanacaktı Bakanlar Kurulunca ve aynı gün Meclise gelecekti. Aynı gün Meclise geldikten sonra da bunların görüşmeleri yapılacaktı Meclis tarafından. Peki, şu konumda bu Anayasa değişikliği ve erken seçim kararından sonra Meclisin bunu yapma olanağı var mı? Yani bu Bakanlar Kurulu kararlarının, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan değişikliklerin Meclise gelerek değerlendirilme olanağı kaldı mı? Hayır, kalmadı çünkü 24 Hazirandan sonra Bakanlar Kurulu diye bir şey yok, Bakanlar Kurulu kararı diye de bir şey yok. O zaman ne oldu? Şu sırada, hem de büyük bir hızla Bakanlar Kurulu tarafından yapılmış olan değişiklikler -bir nevi, bürokratlarımızın yapmış olduğu değişikliklerin hepsi- kalıcı yasa olarak geldi, Meclisin yasama yapma yetkisini elinden aldı ve onların yerine geçti. Keşke yapmasaydık, keşke yapmasaydık.
Değerli arkadaşlar, keşke yapmasaydık dediğimiz ikinci konumuz, bu görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının 1 ve 5'inci maddeleri. Meclisimizin yaş ortalaması çok düştü, dolayısıyla içinizde 1567 sayılı Kanun'u hatırlayan insan pek fazla yok, kontrollü kambiyo sistemini de hatırlayan pek fazla kimse yok. Rahmetli Özal döneminde kontrollü kambiyo sisteminin kaldırılarak liberal sisteme geçilmesinin üzerinden tam otuz beş yıl geçti. Türkiye farklı bir ekonomik sistemle belirli günlerini geçirdi, belirli günlere geldi. Şimdi birdenbire 1567 sayılı Kanun gündeme geldi. Hem de ne zaman geldi? Seçimlere bir ay kala geldi. 1567 sayılı Kanun ve kontrollü kambiyo rejimini birdenbire topluma hatırlatmanın ne manası vardı? Millet, bazı söylemler ile getirilen düzenlemeyi yan yana getirdi, herkes yalan yanlış şeyler söylemeye başladı. Ama durduramıyorsunuz, körlerin fili tarif etmesi gibi, neresini tutuyorsa orasını tarif ediyor; herkes "Bununla bu geliyor, bununla bundan sonra sermaye transferleri yasaklanıyor, kâr transferleri yasaklanıyor, yabancı sermaye yasaklanıyor, döviz girişi çıkışı yasaklanıyor..." Bunlar, zaten ekonominin ciddi anlamda kırılganlık gösterdiği bir dönemde düşüncesiz bir şekilde getirilecek maddeler değil.
Maddeleri inceledik, baktık maddelere ya ne yapıldı burada Allah aşkına diye. Sizi temin ederim, yapılan bir değişiklik yok. Tek şey var, bilgi istemeyle ilgili Hazineye verilen yetki, bu işlemlerle ilgili olarak Hazine bilgi alsın. Ya, bunu bugün de yaparsınız, 24 Hazirandan sonra da yaparsınız, aceleniz ne, derdiniz ne? Şu anda döviz kurlarındaki oynaklık nedeniyle -sabahtan beri görüyorsunuz, iniyor çıkıyor, iniyor çıkıyor, iniyor çıkıyor- birilerinin milyarlarca lira haksız kazanç elde etmesinin altında ne var? Bu kanunun hiç mi etkisi yok, hiç mi etkisi yok? Keşke yapmasaydık, keşke. Keşke getirilmeseydi. Komisyonda çekilen 2 maddeden sonra kalan 3 maddenin de bu Genel Kurulda çekileceğini varsayıyoruz. Bu, yeniden, toplumda "Zamanlaması yanlış olmuş." veya "Düzenlenmesi gereken bir uygulama." diyerek unutulur gider ve etkisi de nötr hâle gelir. Keşke yapmasaydık.
Değerli arkadaşlar "Keşke yapmasaydık." dediğimiz bir maddemiz daha var. "Keşke yapmasaydık." dediğimiz bu madde -daha önceden bu Parlamentoya 4 defa gelip, 4 defa da "Aman ha, bunu yapmayalım." deyip "İyi ki yapmadık." dediğimiz bir düzenleme- Atatürk Orman Çiftliği talanına meşruiyet kazandırmaya yönelik bir madde.
Değerli arkadaşlar, bu teklifin 4'üncü maddesi Atatürk Orman Çiftliği'nin "hayvanat bahçesi" olarak tanınan, bilinen yerdeki... Şimdi ne kadar alan tahsis edildiğini de açık söylemek gerekirse net olarak bilmiyoruz. Arkaya bir sürü numara, numara yazmışlar -parsel numaralı- o paftalarla beraber ne kadar dönüm arazinin gittiği de bilinmiyor. Oraların Büyükşehir Belediye Başkanlığına yirmi dokuz yıllık irtifak hakkı devriyle ilgili bir düzenleme.
Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında bu "Keşke gelmeseydi." dediğimiz olay Atatürk'ün mirasına bir ihanetin belgesi. Atatürk Orman Çiftliği, hepiniz biliyorsunuz, 1925 yılında, 52 bin dekarlık bir arazi üzerine Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat kurulmuş ve Atatürk'ün özel mülkü olan yer, özel mülkü. Sonra, Atatürk, bu mülkü milletine bırakıyor yani hazineye bırakıyor, hazineye bırakırken de bıraktığı 2 tane senette veya mektupta - adına ne derseniz deyin- bunun hangi koşullarda kullanılması gerektiğini açık açık yazıyor. "Veraset hukuku" dediğiniz olay eğer şarta bağlıysa o şartlar yerine getirilmediği takdirde aslına rücu eden bir olaydır, şartlı bağıştır bu olay. "Bunun dışında kullanmayın." deniliyor. Bizim hukukumuzun söylediği olay, eğer şartlı bir işlem yapıyorsanız o şartın dışında bunu kullanamazsınız demektir. Atatürk Orman Çiftliği'nde başlangıçta sadece hayvanat bahçesi alanı çağdaş bir kente yakışır hayvanat bahçesi düzenlenmek üzere -on yıllık intifa hakkı düzenlenmesi şeklinde- Atatürk Orman Çiftliği Kanunu'na eklenen bir maddeyle gerçekleştiriliyor. Deniyor ki: "Buraları ıslah etsin, çağdaş bir yapıya kavuşsun, bu arada da orada on yıl boyunca kişilerin gereksinmelerini karşılayacak küçük iş yerlerinin de kiralamasını yapsın." Peki, bu yapıldı, geçti. Şimdiki ne oluyor? İşte, değerli arkadaşlar, bu şekilde, bu şartla kiralanmış olan hayvanat bahçesinden şu anda Ankara'da eser yok, tek bir kuş bile yok orada, artık kuş da uçmuyor. Hayvanat bahçesi yerine bozkırdan kazanılmış olan o yemyeşil arazi, o cennet gibi yer birdenbire dev hangarlarla doldurulmuş, binalarla doldurulmuş, içerisinde ne olduğunu da kimse bilmiyor; böyle bir yapıya kavuşmuş. Nerede kaldı hayvanat bahçesi? Sizin daha önceden yapmış olduğunuz 2006 tarihli kanunda, geçici madde 1'de siz bunu hayvanat bahçesi ıslahı için vermişsiniz ama birisi kalkmış kanuna aykırı olarak işlem yapmış. Kanuna aykırı işlem yapmanın sonucu hele bir de kamudan ciddi anlamda kaynak kullanmayı gerektirmiş ise -ki 2 milyara yakın harcama yapıldığı söyleniyor burası için- bunu yapanların bir bedel ödemesi ve hukuki olarak hangi yaptırımlar gerekiyorsa bunun da uygulanması gerekir.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Orman Çiftliği Kanunu çıkartılırken 9 ve 10'uncu maddelere çok özel 2 tane hüküm konuyor: "Atatürk Orman Çiftliği'nden yapılacak bütün bu tür tahsislerin veya devirlerin kanunla yapılması şarttır." deniyor, "Kanunla yapılacaktır." deniyor. Bu kanunun Mecliste savunulması sırasında kullanılan cümleler ve yazılan gerekçe çok ibret verici bir olay. Deniyor ki: "Buradan yapılacak her şey kanunla yapılsın ki Atatürk'ün mirasını milletvekillerinden daha güçlü olarak koruyacak başka bir gücün olmadığını herkes görsün." Yani Atatürk'ün çiftliğiyle ilgili yasanın korunmasıyla ilgili olarak hüküm milletvekillerine emanet edilmiş, kanun bu, 10'uncu madde. Emanet edilmiş, size emanet edilmiş.
Şimdi kalkıp da "Burası yapıldı, yazıktır, günahtır, zayi olmasın..." Neyi zayi olacak sayın milletvekilleri, neyi zayi olacak? Bu büyüklükteki salonlar, içlerine garip garip makineler falan konmuş olan bir yer. Daha önceden de dinozorlar, şunlar bunlar yığılıydı her tarafta, onlar kaldırıldı, onlara yazık oldu mu? Atatürk Orman Çiftliği milletin malıdır, Atatürk'ün emanetidir, güvencesi de milletvekilleridir. Türkiye Büyük Millet Meclisini güvence olarak koymuşuz oraya.
Şimdi, ne yapıyorsunuz? Birileri suç işlemiş, yapılmaması gereken kanuna aykırı işlemleri yapmış, garip binalar yapmış, şimdi ne yapalım? Onu affedelim, yirmi dokuz yıla çıkartalım, bir de kiraya vermesini sağlayalım. Bu, keşke diyeceğimiz kanunların en büyüğüdür. Keşke bunu yapmasak, keşke bunu tartışmasak, bu, keşkelerin en büyüğüdür değerli arkadaşlar; bu yapılmaz, bu edilmez, bu gerçekten günahtır.
Değerli milletvekilleri, suçu yasallaştırmak da aslında suçtur. Burada bir suç var. Burada yasaya aykırı bir şekilde, orada hayvanat bahçesini tamamen yok ederek inşaatlar yapmak, binlerce ton beton dökmek suretiyle orada bozkırdan kazanılmış tarım arazisini yok etmek suçtur. Ankara halkının, Ankara kentinin akciğerlerinden biri olacak olan bir yer olarak tasarlanmış bir yere bunları yapmak suçtur. Oraya binlerce insanı doldurup bağıra çağıra oralarda bir şeyler yapmak, döndürmek, dönme dolap yapmak suçtur. Ankara'nın etrafında dünya kadar yer var, götürün oralarda yapın; engelleyen yok, bir şey yapan yok.
Şimdi, değerli milletvekilleri, çağdaş toplumlarda toplum yararını, gelecek kuşakların varlık ve mutluluğunu güvence altına alabilmek için hukuk kurallarının sadece kâğıt üstünde kalmaması gerekiyor, bizim hukukumuzun sadece kâğıt üstünde kalmaması gerekiyor, bunu kâğıt üstünde bırakamayız. Hepiniz bilirsiniz ki hukuk toplumu olmadan hukuk devleti olmak da mümkün değildir. Yasal olan ile meşru olan ya da yasal olan ile gayrimeşru olan arasındaki çizgi çok ince bir çizgidir, çok ince... Dolayısıyla burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temizel.
ZEKERİYA TEMİZEL (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Söz talebinde bulunmuyorum ama son iki cümlem, o nedenle teşekkür ederim.
Hukuk toplumu olmadan hukuk devleti olamayız değerli arkadaşlar. Yasal olan ile meşru olan, gayrimeşru olan arasındaki fark çok incedir ve çok keskindir. Bunu kavrayacak ve gereğini yapacak durumda değilsek gelecek nesillerin yüzüne bakamayız, keşke demek de bizi kurtarmaz.
26'ncı Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin son yasasını yapıyoruz. Yasal ancak meşru olmayan bir yasa yapmamalıyız değerli arkadaşlar.
Atatürk Orman Çiftliği maddesi kesinlikle meşru değildir, kanunların kâğıt üstünde kalmasıdır. Yüce Meclisin son görevini Atatürk'ün mirasına sahip çıkarak yerine getireceğinden benim kuşkum yok. Bu niyetle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)