| Konu: | 6771 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 10.05.2018 |
CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime, on bir aydır haksız hukuksuz yere tutuklu bulunan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'na özgürlük, diğer tutuklu milletvekillerine de Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda tutuksuz yargılama dileğimle başlamak isterim.
Değerli arkadaşlarım, bugün bu yetki tasarısını tartıştığımız Türkiye'de neler oluyor, neler yaşanıyor? Hükûmetin "Sadece bir buçuk ay sürecek." dediği OHAL'in üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Bakın, bu OHAL sürecinde neler yaşandı, yaşanmakta.
Ülkemizde milletvekilleri hapiste, gazeteciler hapiste; Ali Bulaç, Mehmet Altan Anayasa Mahkemesinin "Özgürlükleri ihlal ediliyor." kararlarına rağmen aylardır hapiste. Öğretmenler, akademisyenler ya hapiste ya da akademiden ihraç edilmiş durumda. Nuriye ve Semih'i önce öğrencilerinden sonra özgürlüklerinden mahrum bıraktınız. Öğrenciler hapiste; Boğaziçili öğrencilerin bir aydır sadece özgürlükleri değil eğitim hakları ellerinden çalınıyor. Cezaevleri ağzına kadar dolu, insanlar koğuşlarda 30 40 kişi yerlerde nöbetleşe yatıyor. Gazeteler, televizyonlar, radyolar kapatıldı, internet yasaklı. Hukukçular hapiste, sivil toplum savunucuları hapiste. Suçlu suçsuz ayrımı yapılmaksızın 10 binlerce yurttaş ihraç edildi, açığa alındı. Hâlâ haklarını arayacak, suçsuzluklarını ispat edecek etkin ve bağımsız çalışan bir merci bulabilmiş değiller. OHAL gerekçe gösterilerek yurttaşlarımızın en temel hak ve özgürlükleri yasaklanmış, askıya alınmış durumda. Bakın, övüne övüne söylüyorsunuz "İşçinin elindeki tek gücü, en temel hakkı olan grev hakkını OHAL sayesinde ertelettik." diye patronlara böbürleniyorsunuz. Ne alakası var alın terinin karşılığını isteyen emekçinin talebinin OHAL'le, FETÖ'yle ne alakası var?
Bu iki yıl içinde Türkiye'nin dört bir yanında vatandaşların tüm demokratik haklarını yasakladınız. Genco Erkal'ın tiyatrosuna, Zeytinli Rock Festivali'ne, Cogi Baba Festivali'ne, gezi teknelerine bile OHAL yasağı getirdiniz. Cerattepe'ye, Roboski anmasına, 10 Ekim katliamında ölen yavrularını anmak isteyen ailelere OHAL yasağı getirdiniz. Aşure etkinliklerine, lise pilav gününe OHAL yasağı; belediye işçilerinin direniş çadırına, OHAL paneline OHAL yasağı; avukat görüşüne, DİSK eylemine, iflas ertelemeye OHAL yasağı; Eskişehir'de termik santral protestosuna, müftü nikâhını protestoya OHAL yasağı... Dünyada insan hakları heykelini abluka altına alan tek yönetim olma ayıbı da sizlere ait.
Değerli arkadaşlarım, insanların seyahat özgürlüklerine kısıtlama getirdiniz. Seçilmiş belediye başkanlarımız izinsiz yurt dışına gidemiyor. Suçun kişiselliği ilkesi bir kenara bırakılarak 100 binlerce yurttaşımızın pasaportları iptal edilmiş durumda.
Değerli arkadaşlarım, OHAL yönetimi ve KHK'ler düzeni sadece "yasaklı Türkiye" anlamını taşımıyor, OHAL döneminde Türkiye'nin en önemli meselelerini bu yüce Meclisi baypas ederek KHK'lerle çıkardınız. 400'e yakın yasada, binin üzerinde maddede OHAL'le alakasız yüzlerce konu Mecliste tek bir dakika dahi tartışılmaksızın KHK'lerle hayata geçirildi.
Taşeron düzenlemesini bizden kaçırıp KHK'yle düzenlediniz. Eksik ve hatalarla binlerce işçiyi mağdur ederek geçirdiniz. Danıştay ve Yargıtaya yeni kadroları KHK'yle ihdas ettiniz. Şeker Kurumunu KHK'yle kapattınız. Modern Düyun-ı Umumiye'nin yolunu açacak Varlık Fonu'na devredilen millî varlıklarımızı, bankalarımızı, fabrikalarımızı hep KHK'lerle öğrendik. Kış lastiği uygulamasını, trafik düzenlemelerini KHK'yle yaptınız. Üniversite rektörlerinin seçimine KHK'yle son verildi. Tüm televizyonları iktidarın borazanı hâline getiren, muhalefetin televizyonlarda eşit temsilini ortadan kaldıran düzenlemeler KHK'yle getirildi. Televizyonlardaki eş bulma programları KHK'yle kaldırıldı. Gemlik ilçesinin taşınmasına ilişkin karar, yeni ilçelerin kurulma kararları hep KHK'lerle alındı.
Değerli arkadaşlarım, işte böyle bir baskıcı, yasakçı OHAL rejiminin sorumlusu olan bu Hükûmet bugün bizden Parlamento yetkimizin tümünü sınırsız biçimde kendisine devretmemizi istiyor. Biz buna şiddetle karşı çıkıyoruz. Önümüzdeki bu yetki kanunu tasarısı birçok sakıncaları beraberinde getiren bir tasarıdır.
Öncelikle, neden önümüze geldi? Geçen yıl aslında halkımızın "hayır" dediği ancak YSK marifetiyle kazandığınız referandum sonrasında Anayasa'ya uyum yasalarının çıkması gerekiyordu. Nitekim, tasarının gerekçesinde de aynen bu yazıyor. Erken seçim kararı alınması nedeniyle ivedi değişikliklerin KHK çıkarılması yoluyla yapılmasının zorunluluk olduğu ifade ediliyor. Ancak gerekçede yazılmayan hususlar da var, nedir o? Bu uyum yasalarının yapılan Anayasa değişikliğinde açık açık söylendiği gibi altı ay içinde, tam altı ay içinde çıkarılması gerekirdi yani 27 Ekim 2017'ye kadar Meclisten geçmesi gerekirdi. Peki, Nisan 2017 ile Ekim 2017 arasında bu yasaları çıkarmamızı engelleyecek bir durum var mıydı? Hayır, yoktu. Hepimiz buradaydık, birçok torba kanunu birlikte geçirdik ama siz ne yaptınız? Hem o altı ay hem de arkasından gelen yedi ay yani toplam on üç ay boyunca bu yasalara el bile sürmediniz, Meclise getirmediniz. Bugün bu tasarıyı Meclise taşıyan AKP Hükûmeti ortaya çıkan bu vahim tablodan sorumludur, iktidar partisi sorumludur. Madem bu kadar ivediydi, zorunluydu, öncelikliydi o zaman neden bu yasama döneminde olağan çalışma sürecini devam ettirdiniz? Neden uyum yasalarını Meclis gündemine getirmekten kaçındınız? Bu kürsüden değerli arkadaşlarım defalarca söylediler, kaç defa hatırlattık "Getirin, çıkarın." diye. Aslında Hükûmet Anayasa'daki görevini ihmal etmektedir. Bir Anayasa hükmünü yerine getirmeyerek Anayasa ihlali yaptınız, yapmaktasınız.
Ortadaki durum şudur: Hem sorumluluğunuzu, görevinizi yerine getirmeyin hem de şimdi gelin "Yetkiyi bize devredin." deyin, hem de kapsamı, sınırı belli olmadan isteyin.
Bakın, tasarının 1'inci maddesinin kapsamı öyle geniş ki kamu kurum ve kuruluşlarının tümünü ve hemen hemen tüm kamu personelini kapsayan biçimde devletin tüm işlev ve örgütlenmesini değiştirme yetkisi istemektesiniz.
Değerli arkadaşlarım, bunun adı Anayasa'yı ihlaldir. Bunun adı, demokratik hukuk devleti ilkelerini çiğnemektir, yasama yetkisini bilerek devretmek demektir, Meclis yetkisini gasbetmek demektir. Bunun adı, Parlamentoyu baypas demektir. Bu tasarının geçmesi Parlamentonun saygınlığına gölge düşürecektir.
Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi, bu vahim tasarı kabul edilirse bundan sonra neler olacak ona da bakalım yani bunların hepsi geçtiğinde: Meclis, on üç aydır ihmal ettiği ve kullanmadığı yetkisini Bakanlar Kuruluna devredecek, bu yetkiyi fiilen bürokratlar kullanacak. Meclis, bu yetki kanununa dayanılarak çıkarılacak kararnameleri denetleyemeyecek, yasalaştıramayacak. Anayasa Mahkemesi yetki kanunu çerçevesinde çıkarılacak kararnameler üzerinde kısa süre içinde yani iş işten geçmeden anayasallık denetimi yapamayacak. Bir hükûmet görevini ihmal ediyor, onun yüzünden Meclis de ihmal etmek durumunda kalıyor ve Anayasa ihlal ediliyor. Değerli arkadaşlarım, bu olmaz, biz bu vebale ortak olmayız.
İkinci bir husus daha var. Bakanlar Kuruluna devrettiğimiz yetkiyi Hükûmet hangi tarihe kadar kullanacak, bu belli değil. Cumhurbaşkanının yemin edeceği günden bahsediliyor. Bizler hangi gün yemin edeceğini daha bilmiyoruz ki. Komisyonda "24 Haziran tarihini koyalım." diye önerge verdik, Sayın Bakan kabul etmedi. Neden? Nedir sizin tarih vermenizi engelleyen gerekçe? Bu hâliyle, seçimlerin ertelenmesi veya benzeri bir kriz hâlinde bu yetkiyi sürekli olarak elde tutma isteğiniz olabilir mi? Böyle bir belirsizlik kabul edilemez. Bunu adı demokrasi olmaz.
Değerli arkadaşlarım, işin bir de seçim boyutu var, ülkemiz seçime gidiyor. Cumhurbaşkanlığına aday olan isimlerin biri dışında hepsi uyum yasalarını çıkarmaya çalıştığınız bu sistemden geri dönüşü yani tek adam yönetiminden parlamenter demokrasiye dönüşü, hukuk devletine, güçler ayrılığına dönüşü savunuyor. Seçimlere giren partilerin büyük bir bölümü de aynı şekilde yeniden parlamenter düzene, bağımsız yargıya, güçler ayrılığı sistemine dönülmesi gerektiğini savunuyor.
Hâl böyleyken, biz nasıl Türkiye'de devleti tepeden tırnağa yeniden değiştirecek bu büyük ve sınırsız yetkiyi Meclisten verebiliriz, elimizden verebiliriz, Meclisin baypas edilmesine izin verebiliriz? Sayın Muharrem İnce, Sayın Meral Akşener, Sayın Selahattin Demirtaş, Sayın Temel Karamollaoğlu ve Sayın Doğu Perinçek'ten biri seçimi kazandığında -ki biz bu kişinin Muharrem İnce olacağına yürekten inanıyoruz- seçilen yeni Cumhurbaşkanı Türkiye'yi bu tek adam rejiminde, OHAL düzeninde, KHK'ler rejiminde bırakmayacaktır. Böylesine güçlü bir olasılık ortadayken, biz Gazi Meclis olarak yetkimizin tümünü 25 Haziran sabahı burada çoğunluğu olup olmayacağı dahi bilinmeyen bir Hükûmete nasıl ve neye güvenerek bırakabiliriz?
Değerli arkadaşlarım, biz, Anayasa'yı ihlal eden, Parlamento yetkimizi gasbeden bu yetki tasarısını asla kabul etmiyoruz, bu tasarıya ret vereceğiz ve inanıyoruz ki 24 Haziranda milletimizle birlikte bugün tartıştığımız uyum sorununu kökünden çözeceğiz. Artık bu tek adam yönetimine de, OHAL ve KHK'ler rejimine de, baskılar, yasaklar rejimine de "Yeter." diyecek, "Tamam." diyeceğiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)