GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:97
Tarih:09.05.2018

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan, çok teşekkür ederim değerli arkadaşlar.

Değerli milletvekilleri, bir yasama döneminin daha sonuna geldik diye bu konuşmama başlıyordum ama bugün aldığımız ikinci bir davetle yarın yine Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmaya devam edeceğimizi öğrendik. Demek ki bundan sonra bir defa daha geleceğiz. Belki bir defa daha gelme olasılığımız var. O nedenle, bunu son konuşma olarak değerlendirmemek gerekiyor. Ancak bunun, bu Meclisin bu dönem içerisinde yapmış olduğu bu tür ekonomik düzenlemelerin bir muhasebesi olarak algılanması doğru bir olay olacaktır. Olaya birazcık bu açıdan bakmaya çalışacağım.

Bizler, 26'ncı Dönem yasama Meclisini oluşturan milletvekilleri, burada çalışmaya geçici bütçeyi yaparak başladık. Geçici bütçemizi yaptık, hemen ondan sonra bir yasa çıkardık. O yasada da daha önceden istisnaların sürelerinin sona ermesi nedeniyle veya tam sona erme aşamasına gelinmesi nedeniyle istisnadan yararlanma hakkını kaybedenlere yeniden bu hakkın tanınması şeklinde oldu. Yani af yasalarıyla başladık ve bugün geldiğimiz noktada yeniden bir af yasasıyla karşı karşıyayız. Her ne kadar yasanın adı "imar barışı" ya da "alacakların yapılandırılması" olsa da bu, çok açık bir şekilde aftır değerli arkadaşlar. İsim değişiklikleri, af yasalarının Mecliste nitelikli çoğunlukla oylanmak ve kabul edilmek zorunda olmasından ötürü sürekli olarak çeşitlendirilmekte ama sonuç olarak, bu olay bunların af niteliğini ortadan kaldırmamaktadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, biz bir varlık barışı yapıyoruz, bir imar barışı yapıyoruz derken, bugün Sayın Maliye Bakanından iki müjde daha aldık toplum olarak. Bunlardan bir tanesi, daha önceden yapılmış olan varlık barışıyla ilgili uygulamanın şimdi -ki bunu, biz, en son Haziran 2017 tarihinin sonuna kadar uzatmıştık, o tarihte onun süresi bitmişti- yeniden getirildiğini görüyoruz. Demek ki müjdelerimizin içerisine bir tane daha böyle bir düzenleme koyduk.

Diğer bir düzenleme de -yine Sayın Maliye Bakanımızın belirttiği şekilde- şu anda yargıda bulunan ve sayıları artık yüz binlerin üzerinde ifade edilen davalarla ilgili olarak yeni bir düzenleme. Eğer bu davaların sahiplerinin Maliyenin kendilerinden istemiş oldukları anaparayı yani verginin miktarının yarısını ödemeleri hâlinde davaları düşecek ve bütün faiz ve ceza uygulamalarından vazgeçilecek. Sanıyorum, tasarının içerisinde yok ama bu da birazdan önümüze gelecek önergeyle birlikte.

Değerli arkadaşlar, son on dört yılda kaç tane af yasası çıkarıldığını hatırlayan var mı? Son on dört yıl içerisinde tam 8 defa af yasası çıkarmışız, 8 defa. Bunların son 3'ünü de şu anda içinde bulunduğunuz Meclis yani 26'ncı Dönem çıkarmış. Bütün bu af yasalarını aşağı yukarı aynı ifadelerle, aynı kelimelerle değerlendirmişiz ve dillendirmişiz. Yani bu nasıl bir barıştır, bu nasıl bir yapılandırmadır ki her iki senede bir yeniden tekrar etsin? Bu, bitmeyen bir kavga olmalı ki sürekli olarak barışla bu olayı çözmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, af yasaları veya çözüm, barışla çözüm önce küslüğü oluşturan ya da kavgayı oluşturan nedenin ortadan kaldırılmasından sonra olur. Bizim yasalarımız eğer sürekli olarak vergi ziyaını ya da ödenecek olan vergilerin miktarını çok fazla olarak hesaplıyorsa, insanlara ödeme gücünün çok çok üstünde vergiler salıyor ise ve onlar da ister istemez yaşamlarını sürdürebilmek için bu vergilerini ödemiyorlar ise bunları sürekli yapılandırmanın bir amacı yoktur ki sonucu da yoktur zaten. Yapılandırmaya kalkarsanız, zaten parası olsa bir önceki yasada o yapılandırmanın gereğini yerine getirecek. Daha sonra ortaya çıkan miktarlar iki sene içerisinde oluşmuş olan alacaklar değil. Yani 189 milyar liralık bir alacak bir sene içerisinde, bir buçuk sene içerisinde doğmaz. Demek ki daha önceki yapılandırmalarda da insanların bunu karşılayacak gücü yokmuş; sorun burada. Eğer bir af yasasını onu yaratan nedenleri yani affedilmesi gereken değerin ortadan kaldırılmasını yaratan nedenleri ortadan kaldırmadan yapıyorsanız ondan sonraki aflara yeniden çağrıda bulunuyorsunuz, başka bir çaresi yok bunun. Bu, bu şekilde yürümüyor. Bunun yürümesi bu şekilde mümkün değil. Dolayısıyla sürekli olarak vergilerle, imar aflarıyla, sigorta aflarıyla, banka borçlarıyla uğraşıyorsa bir toplum, demek ki bu ekonomik alanlarda insanların gücünü aşan ya da hakkaniyete aykırı belirli uygulamalar var. Bu uygulamaları ortadan kaldıracaksınız. Bu uygulamaları ortadan kaldırdıktan sonra da diyeceksiniz ki "Biz daha önceden hakkaniyete uygun olmayan kanun uygulamaları nedeniyle sizleri zor durumda bıraktık, borçlu kaldınız, bir defaya mahsus olmak üzere onları da şu şu şu koşullarda affediyoruz." Bunu yapıyorsanız bunun mantığı vardır. Bunu yapmıyorsanız eğer, bu, kendi elinizle toplumsal düzenin temeline dinamit koyma anlamına geliyor. Çünkü yasalarla sağladığınız bu düzeni, siz, özellikle sürekli olarak ihlal edenlere diyorsunuz ki: "Tamam, bu defa da kurtuldun." daha sonra "Bir defa daha kurtuldun."

Peki, değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; şu sorunun yanıtını aramak gerekmiyor mu: Peki, bu yükümlülüklerini her şeyi göze alarak yerine getiren insanların hakkı ne oluyor? Hatta cebrî icra yoluyla Maliyenin milletin gırtlağına basarak tahsil etmiş olduğu alacaklar ne oluyor? O alacakları tahsil etmek için icrada satılmış olan gayrimenkulleri, evleri, barkları, arabaları hatta telefonları ne oluyor? Bu, hakkaniyete aykırı bir durumdur, sürdürülmesi olanaksız olan bir durumdur değerli arkadaşlar.

Şimdi, af kanunları çıkartıyoruz da peki Maliyemizde doğru dürüst bir düzenleme oluyor mu? Değerli arkadaşlar, size Türkiye'nin borçluluğuyla ilgili olarak birkaç yıl aralıkla bazı rakamlar vermek istiyorum. Öncelikle kamunun borç yükü: Kamunun 2015 yılı sonu itibarıyla borç yükü 722 milyar lira, kamunun -yani 2015 seçimleri itibarıyla deyin- borç yükü 722 milyar lira. 2017 sonu itibarıyla kamunun borcu ne kadar? 954,5 milyar lira yani 225 milyar lira da bu arada devleti borçlandırmışız. Ne oldu bu kadar af? 3 tane af çıkardık bu arada, alacakları yeniden yapılandırdık, millete, "Faizlerinizi siliyoruz, cezalarınızı indiriyoruz, hadi vergi aslınızı bari ödeyin." denildi. Bütün bunlara rağmen 225 milyar lira devleti ayrıca borçlandırıyoruz, borçlandırmışız. Bu borç, sadece ve sadece devletin borcuyla sınırlı kalmamış.

Türkiye'nin borçluluğuna bir de bakın: Türkiye, 2014 yılı sonu itibarıyla 2 trilyon 163 milyar lira borçlu. Bunun içerisinde tüketici borçları, kredi kartları, özel sektörün borçları, devletin borçları, kamu iktisadi teşebbüslerinin, belediyelerin hepsinin borçları var ama 2,1 trilyon lira borcu var Türkiye'nin toplamda. Peki, bu sürecin sonunda, 2015, 2016, 2017 yıllarında Türkiye'nin borçluluğu nereye gelmiş? 3 trilyon 582 milyar liraya gelmiş, 3 trilyon 582 milyar lira yani 1,5 trilyon liraya yakın borçluluğu artmış. Ya, siz sürekli olarak borcu yeniden yapılandırıyorsunuz; faiz siliyoruz, aflar çıkartıyoruz her şeyle beraber fakat hem devletin hem de hepsinin borçluluğu büyük bir hızla artıyor. Kısacası, yaptığımız işin aslında ürküttüğümüz kurbağaya değmediğini, insanların gelirlerinde bir düşme olduğunu, gelirleri düşen insanların zaten gırtlağa kadar borçlandıklarını, bu borçlanmaların sonucunda da bu şekilde çıkartılan afların herhangi bir sonucunun olmadığını çok net olarak görüyorsunuz. Yani kısacası, 3 defa af yasası çıkarmışız ancak kişilerin borçlarında, devletin borçlarında bir azaltma yapmamışız. Sadece kişilerin borçlanmasıyla ilgili değil durum; bu kadar af çıkarmışız, demek ki gelir tahsil ederek devletin harcamalarını karşılamayı amaçlamışız bu koşullar içerisinde. Peki, devletin borçlarına ödemiş olduğu faizde herhangi bir düşme olmuş mu, buna bakmak gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, Türkiye 1990 ile 2001 yılları arasında toplam olarak tam 83 milyar 243 milyon TL bütçelerinden faiz ödemesi yapmış. Peki, 2002 ile 2017 arasında ne kadar faiz ödemesi yapmış? Tam 882 milyar lira. Düşünün. Bu arada, değişik yıllar itibarıyla dışarıya çok ciddi faizler ödemişiz. Yurt dışında yaptığımız borçlanmalar ile yurt içinde yabancıya ödenen faizleri alt alta koyduğunuzda 2004 yılından 2016 yılına kadar ödediğimiz faiz de 168,9 milyar lira tutuyor. Hazinenin veya Merkez Bankasının rakamları ile bu toplamlar arasında çok küçük farklılıklar olabilir. Bunlar bizim kendi araştırmalarımız ve her biri belirli bir veriye dayanıyor. Yani sonuç olarak, hem devletin borçluluğu artmış hem devletin ödediği faizin miktarı artmış. Buna rağmen, biz sürekli olarak bunları azaltma adına veya bunlardan kurtulma adına borçlarımızı yeniden yapılandırmış yapılandırmış gelmişiz değerli arkadaşlar.

Şimdi, Türkiye'nin borçluluğu ve imar aflarının bu durumu göz önüne alındığında bu imar aflarıyla bütçe açıklarımızın, hiç değilse belirli bir oranda kapatılacağını varsayarız. Şimdi, değerli arkadaşlar, bütçe açıklarına bakıyorsunuz, bütçe açıklarımızda aslında pek büyük bir değişiklik olmuyor. Bizim, özellikle 2013-2017 arasındaki bütçe açıklarımız 40 milyar lira civarında dolaşıyor. Bazı yıllarda, örneğin 2013'te, 2014'te bütçe açıklarımız daha düşük fakat bütçe açığımızın bu düzeylerde, 35-40 milyar lira düzeyinde olmasına karşın borçlarımızdaki stok artışı -sürekli olarak- onun neredeyse 2 katı olmuş. Son olarak, 2017 yılında 47,4 milyar lira bütçe açığı vermemize karşın tam 116,5 milyar lira borçlanmışız, 116,5 milyar lira. Dolayısıyla bizim bu yaptığımız düzenlemeler, vergiyle ilgili yaptığımız uygulamalar devletin borçlanmasıyla ilgili sorunlara çözüm olmuyor. Buna karşılık, son zamanlarda yaptığımız her düzenleme devlet borcunun bütçe açıkları nedeniyle daha fazla artmasına neden oluyor. Sizin burada yaptığınız 2018 yılı bütçesinde bütçe açığını 60,6 milyar lira olarak bağladık, "60 milyar lira" deyin siz ona. Hemen arkasından bir teşvik yasası çıkardık, bir torba yasa; sadece resmî rakamlarla, Bakanlığın verdiği rakamlarla yükü 32 milyar liraydı. Dolayısıyla açığımız otomatik olarak 98 milyar liraya çıktı. Şimdi yaptığımız düzenlemeyle, yine resmî rakamlarla sadece 24 milyar lira olarak hesaplanan bu ilave yükle birlikte toplam olarak 122 milyar liralık bütçe açığına ulaşmış olacağız. Bunların hepsi çok iyimser rakamlar.

Değerli arkadaşlar, bütçesi bu kadar açık veren, üstelik cari açığı 51 milyar liraya dayanmış olan bir ekonominin çatırtılarını duymamanız mümkün değil, duyuyorsunuz da zaten ve bunların çözümü hiçbir zaman burada yaptığımız bu kanunlar değil, olmuyor da. Dolayısıyla ekonomideki bu çatırtıları ortadan kaldıracak yapısal düzenlemeler farklı şeyler. Bunların mutlaka yapılması gerekiyor, zaman geçirilmeden yapılması gerekiyor. "Artık seçim sürecine girmiş bir ülkede bunları konuşmanın ne anlamı var?" denilebilir ama "seçim süreci" dediğiniz olay sadece şurada bir buçuk ay. Dolayısıyla bu zamanın ve bundan sonraki zamanın kesinlikle bu açıdan değerlendirilmesi gerekiyor. Üstelik, bu süreç içerisinde yapmış olduğumuz özelleştirmelerle acil gereksinimlerimizi karşılayacak özelleştirilecek fazla bir şey de kalmadı. Düşünün, 2003 yılından 2017 yılına kadar 60,9 milyar dolarlık özelleştirme yapmışız yani bugünün kurlarıyla Türk lirasına çevirirseniz aşağı yukarı 250 milyar liralık. 10 tane liman satmışız, 85 tane elektrik santrali satmışız, 40 tane işletme, 11 tane otel, 3.600 tane taşınmaz mal, gemiler, maden sahaları, makineler vesaire vesaire... Satmışız da satmışız. Peki, borcunuzda bir azalma olmuş mu? Faiz ödemelerinizde bir azalma olmuş mu? Bunlar da olmamış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada yapılan bu konuşmaların ne kadar anlamsız geldiğini, sadece televizyonu başında gözlerini direkt olarak bu ekrana dikmiş bakan insanların bundan bir sonuç çıkarmaya çalıştığını görüyorum. Mecliste bu tartışmaların kesin olarak yapılmamışsa, bu tartışmaların etrafından bile geçilmemişse "Ya, burada farklı bir çözüm var mı arkadaşlar?" deyip de dizlerimizi kırıp, oturup bir masanın etrafında çözüm aranmamışsa eğer, bu konudaki sorumluluklarımız 26'ncı Dönemden sonra bizlerin sırtında buradan geçip gidecektir değerli arkadaşlar.

İmar Yasası'na birkaç cümleyle değinmeden geçmek istemiyorum. Siz uçakta memleketinize inerken kentinizin sınırlarınızın ne kadar genişlediğinin ve Allah'ın her uçuşundan sonra yeniden genişlediğinin farkında mısınız? Mutlaka farkındasınız, hele İstanbul'a gidiyorsanız... İstanbul'da kent sınırı kaldı mı? İstanbul'un sınırı neresi? Edirne'den başlayıp ta Bolu'ya kadar dayanan bir alanda, her alanında, her metrekaresinde, birinci sınıf tarım alanlarında, turistik tesislerin, tarihî tesislerin önünde isteyenin istediğini yapıp da arkasından imar affına kavuşması bu olayların sonucu değil mi? "İmar affı" denilen olay imar alanı belirlenmiş alanlar içindir. "İmar affı" denilen olay, belirli küçük hatalar, başkalarını rahatsız etmeyen, topluma zararı olmayan, bölgeye zararı olmayan olaylar içindir. Siz "Denizi görüyorum." ya da "Yeşil bir yer görüyorum." diyerek dairenizde otururken önünüze gelip de bir kaçak apartman yapan insanın bu apartmanına geçerlilik kazandıracak olay bir imar barışı değildir. Gerçi devlete gelir getirecek 3 kuruş bir olaydır ama arkadaki komşu ile öndekini kanlı bıçaklı yapacak olan bir olaydır. Buna imar barışı mimar barışı falan diyemezsiniz. Köyün merasına gelip de inşaat yapmış, arazi yapmış olan insana orayla ilgili olarak belgeyi verdiğiniz andan itibaren bütün köy ile oradaki daire sahiplerini karşı karşıya getirmiş olursunuz. İmar alanını sınırsız bir şekilde tutarak imar düzenlemeleri yapmaya kimsenin hakkı yoktur. O nedenle de kent sınırlarını belirleyerek... Hele hele oturulması mümkün olmayan, deprem bölgelerindeki -deprem fay hatları üzerindeki inşaatlarda bile- kendi kendine verecekleri sağlam raporuyla geçerlilik kazandırmak bazı binalara, bu imar affı veya imar barışı olayı değildir. Bunlar büyük tehlikelerdir. Elbette ki belirli sayıdaki borçlunun ciddi anlamda sıkıntısı var. Herkes gözünü dikmiş, burada böyle bir yasanın çıkmasını bekliyor. Biz, genelin sorunlarını daha da büyütmüş olmasına karşın, az sayıda da olsa insanların sorununa çare olabildiği için ya da kısmen çare olabildiği için bu yasaya karşıtlık belirtmedik dolayısıyla karşıyız demedik, muhalefet şerhi bile yazmadık. Bu Mecliste muhalefet şehri yazmadığımız yasalardan birisidir. Hiç değilse vicdanlı ama ekonomik olarak zor duruma düşmüş olan insanların sorununa bir nebze bile olsa ilaç olabiliyor ise buna karşı değiliz dedik, bu da çıksın dedik. Bu da çıksın. O nedenle bu yasa çıkar ancak bu ve bunun gibi yasalar toplumun geleceğini ipotek altına almaktır, toplumun geleceğine dinamit koymaktır.

Bu konularda bundan sonra çok daha hassas olunacağını umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Temizel.