| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 08.05.2018 |
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime öncelikle kırk altı yıl önce aramızdan antiemperyalist bir savaş verdikleri için cezalandırılarak, idam edilerek öldürülen 3 fidanı anarak başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, tabii ki gündemimiz üniversiteler. Ben burada Sayın Millî Eğitim Bakanımıza ve iktidar sahibi milletvekillerine sormak istiyorum: Değerli arkadaşlar, aceleniz ne? Gerçi, YÖK Başkanımız geçen hafta bir basın söyleşisinde "Biz bu işi on yıldır tartışıyorduk." diyordu. Ben üniversite camiasından gelme bir milletvekiliyim, gerçi on yıldır üniversite çatısı altında değildim ama üç yıldır Millî Eğitim Komisyonundayım, inanın, benim böyle bir çaba olduğundan yani üniversitelerin bölünmesi çabası olduğundan bugüne kadar hiç haberim olmadı yani apar topar Milli Eğitim Komisyonunda karşımızda bulduk arkadaşlar. Üniversite açmak, bırakın bölmeyi, üniversite açmak bile son derece ciddi bir iştir. Dolayısıyla üniversite camiasında tartışmadan, Millî Eğitim Komisyonlarına YÖK tarafından brifingler verilmeden böyle bir konunun alelacele Milli Eğitim Komisyonundan çıkıp Meclise gelmesini akılla, mantıkla izah etmek mümkün değil. 2016-2017 eğitim öğretim yılı açılışında Sayın Cumhurbaşkanının özellikle bu konuya değinen lafları da var; "Biz bugüne kadar biraz hızlı gittik, kalitesiz üniversiteler açtık, eğitim modelimizi bir gözden geçirmeliyiz." diyor. Yani bundan şu çıkıyor: Herhâlde bunun arkasında Sayın Cumhurbaşkanı da yok TEOG sınavında olduğu gibi.
Değerli arkadaşlar, sene 2002, Kasım ayı; AKP iktidara geldi, on maddelik bir Acil Eylem Planı sundu, bunların içinde üniversiteler birinci hedefti. Üniversiteleri bölmek mi dersiniz, rektörleri değiştirmek mi dersiniz... Ama YÖK Kanunu'nu değiştirmekten bahsediliyordu, bakın, on altı yıl geçti YÖK Kanunu falan değişmedi. Peki, üniversite adına yapılan olumlu bir tek iş var mı? Bence yok. Yani "şu vardır" derseniz gerçekten katılacağım, bence yok. 6 Millî Eğitim Bakanı değişti, ilkini Üniversitelerarası Kuruldan çok iyi hatırlıyorum, kurul toplantılarına katılırdı, Erkan Mumcu. Hiç olumlu bir şey olmadı değerli arkadaşlar. Bir kere, kural olarak yapılması gereken şudur: Eğer bir yerde üniversite açmak istiyorsanız o üniversitenin programlarının gerektirdiği insan gücü ihtiyacınız var mı? Bunu kim tespit eder? İşçi sendikaları, işveren sendikaları, YÖK, TOBB, sendikalar, konfederasyonlar bunlar bu ihtiyacı tespit eder, buna göre bir program yapılır. İkincisi; üniversite açılması gereken ilin sosyoekonomik koşulları üniversite açmaya müsait midir, bu araştırılır. Üçüncüsü; açmak istediğiniz ülkenin ihtiyacı olan programları eğitimini verecek akademik potansiyeliniz, akademik gücünüz var mı, bunlara bakılır. Sonuncusu da Maliye Bakanının denetiminden geçer, bunun finansmanı var mıdır bütçede?
Şimdi, gördüğümüz kadarıyla yirmi tane yeni üniversite kuruyoruz, bunun on dördü bölünmek suretiyle. Bugün basına yansıyan bilgilere göre de yirmi beş olduğu da söyleniyor. Ben bilmiyorum şu anda kaç üniversite kurulduğunu veya bölündüğünü, sadece on dört tanesi bölünüyor gibi bir durum var.
Değerli arkadaşlar, dünyada üniversite bölünmesi diye bir kavram yok, ben duymadım, bilen varsa söylesin. "Üniversite bölünmesi" diye bir kavram Türkiye'de var. Bakın, 70'li yıllarda tıp fakültesi ihtiyaçları vardı, tıp fakültesi ihtiyacı olan illere bazı sponsor üniversiteler, özellikle Hacettepe Tıp Fakültesi, daha sonra Ankara Üniversitesi talip oluyordu, önce o ilde bir tıp fakültesi açılıyordu ama aynı ilde değildi bu. Birçok üniversite o tıp fakültelerinin açıldığı illerde sonradan üniversite hâline gelmiştir yani bölünerek olmamıştır bu iş. Bölünme modası ne zaman gelmiştir Türkiye'ye? 1990'lı yıllardan itibaren gelmiştir, yanlış bir modeldir arkadaşlar. Bakın, ben kendi bulunduğum üniversitenin 4'üncü rektörüydüm, şu anda 6'ncı rektörü görev yapıyor ve Akdeniz Üniversitesi bugüne kadar Süleyman Demirel'i doğurdu, Mehmet Akif Ersoy'u doğurdu, Alaaddin Keykubat'ı doğurdu, 4'üncü doğumun sancılarını çekiyor arkadaşlar; böyle gayriciddi bir iş olabilir mi? Bu olursa Türkiye'de olur. Benim bildiğim dünyada bölünmüş olan bir tek üniversite var, Sorbonne Üniversitesi ama adı değişmemiş; Sorbonne-1, Sorbonne-2, Sorbonne-3, Sorbonne-4 olmuş. Gelin, ısrarla bölmek istiyorsanız bari bunu İstanbul-1, İstanbul-2, Gazi-1, Gazi-2 yapın.
Arkadaşlar, üniversitelerin marka değeri vardır, aynen Mercedes gibi marka değeri vardır. Bakın, 1088 yılında dünyanın ilk üniversitesi kabul edilen Bologna Üniversitesi, Avrupa'nın 10 tane önemli üniversitesi 11'inci, 12'nci yüzyılda kurulmuş olanlar hâlâ aynı isimleriyle kendilerini yaşatıyorlar ve öğrencileri atalarıyla bile birlikte bundan gurur duyuyorlar. Bir Mercedes marka arabayı bölüp de bir Serçe ile bir Peugeot yapabilir misiniz? Yapamazsanız İstanbul Üniversitesini bölüp de İstanbul ili sınırları içinde 2 tane üniversite yapamazsınız. Bu, üniversite özerkliğine aykırıdır değerli arkadaşlar çünkü eğer bir üniversite bölünecekse o üniversitenin çalışanları, öncelikle akademisyenleri ve öğrencilerin görüşlerine de müracaat edilir. Bu müracaatlara bakarsanız, biraz önce İstanbul Cerrahpaşa'dan Pelin kızım telefon etti, ağlamaklı... Yüzlerce telefon geliyor günlerdir, ağlamaklı telefonlar geliyor akademisyenlerden ve öğrencilerden. Lütfen, bu haksızlığı yapmayın değerli arkadaşlar.
Arkadaşlar, 7,5 milyon öğrencisiyle övünüyoruz üniversitelerimizin. Şimdi diyeceksiniz ki bu olumlu bir iş değil mi? Yani üniversitelerde okullaşma oranımız arttı, olumlu gibi gözükebilir. Üniversite sayısı iktidara geldiğinizde 70 civarındaydı, bugün 3 katı arttı, sayın grup başkan vekilinizin söylediği gibi 2 katı da değil, ben artırıyorum rakamı, 3 katı arttı.
Peki, gelin, bu üniversitelerin kalitelerine bakalım, ne durumda? Yani, siz iktidara geldiğinizde bu üniversitelerin akademik yayın sayıları neydi, şimdi nereye değişti? Akademik yayın sayılarında büyük bir değişiklik olmadığını söyleyeyim ama akademik yayının kalitesinde kocaman bir sıfır aldınız değerli arkadaşlar çünkü o zamanlar -yani 2006 yılı rakamlarıyla vereyim- Türkiye'nin üniversitelerinin atıf sayısı, indeks değerleri, makalelerinin etki değerleri çok yüksekti, 150 küsur bin atıf vardı Türk üniversitelerinin yaptığı yayınlara, dış dergilerde yayınlara; 2012'ye gelindiğinde bu, 15-16 binlere düştü. Arkadaşlar, bakın istatistiklere, İslam kökenli nüfusu olan, bizi geçebilen bir tek ülke yoktu dünya üniversiteler sıralamasında; bugün İran bizden katbekat önde. Yani, siz üniversiteleri bölebilirsiniz, 70'ten 200'e de çıkarabilirsiniz, hatta yarın 400'e de çıkarabilirsiniz, hatta Hindistan gibi 8 bine de çıkarabilirsiniz üniversitelerinizi; bunu yapmakla "Üniversite sayısını artırdık." diye övünmenizin hiçbir manası yok. Başka neyiyle övünür bir üniversite? Mezunlarının iş durumuyla övünür arkadaşlar, dünyadaki bütün üniversiteler çünkü dünyada üniversite öğrencisi mezun olduğu zaman iyi iş bulur ve para kazanır. E, bizde üniversite öğrencileri mezun olduğunda iş durumu nasıl? Yüzde 27 civarında işsiz değerli arkadaşlar.
Bakın, Millî Eğitim Komisyonunda -Millî Eğitim Bakanımız da yoktu, YÖK Başkanımız da yoktu- YÖK Başkan Vekiline sorduk: "Üniversite kadrolarının -şu anda övünüyorsunuz da- ne kadarı boş?" "Yüzde 25'i boş." dedi. Sayın Bakanım, siz de oradaydınız. Yüzde 25'i boş; yani, öğrenci artık umudunu kesti üniversite kadrolarından, gitmiyor bile üniversitelere arkadaşlar. Bunun övünülecek hiçbir yanı yok değerli arkadaşlar. Yani, öğrencinize, mezun olan öğrencinize iş bulamıyorsanız diplomasının hiçbir değeri yoktur.
Arkadaşlar, verdiğiniz diplomalarda da ülke çıkarları gözetilir. Bakın, mühendislik diploması bütün dünyada en pahalı diplomalardandır; dolayısıyla, mühendislik diploması veriyorsanız mühendisin işsiz kalması kabul edilir bir durum değildir. Bizde mühendislerin hemen hemen büyük çoğunluğu işsiz. Mühendislerimiz mi kalitesiz, eğitimlerinde mi bir arıza var, oturup Millî Eğitim Bakanımızın bu konuda ciddi olarak düşünmesi lazım. Bir tek bilgisayar mühendisleri -benim bildiğim- iş bulabiliyorlardı kolaylıkla, onların da artık iş bulsalar bile tatmin edici bir maaşla geçinme ihtimali kalmadı arkadaşlar. Ziraat mühendisleri işsiz, kimya mühendisleri işsiz, bütün mühendisler işsiz. Mühendis işsizliği demek ciddi bir kaynak israfı demektir.
Sözlerimin sonuna doğru, beni çok üzen, Millî Eğitim Komisyonunda yaşanan bir olayı -bir arkadaş dile getirdi- sizlerle paylaşmak istiyorum. Arkadaşlar, "Ya, biz üniversiteleri kurarız, göç yolda düzülür." dedi bir arkadaş. Ya, bu kabul edilebilir bir şey mi arkadaşlar? Yani 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde olacak iş mi? Evet, biz Yörük kökenli bir milletiz ama bundan bin beş yüz yıl önce Yörüklerimizin Orta Asya'dan Türkiye'ye göç ederken izledikleri politikayı bugün üniversite açarken savunmamız mümkün mü değerli arkadaşlar, böyle bir şey olur mu? Göç yolda düzülür, aynen göçer kafasıyla olacak bir iştir. Çağdaş, modern, üniversite adamı kafasıyla göçün yolda düzülmesini kabullenmek mümkün değildir değerli arkadaşlar.
Biraz daha zaman rica edeceğim başkanım, sözlerimi bitiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, öyle komik günler yaşadık ki üniversiteler açılırken, bölünürken... Bakıyorsunuz bir ek önerge veriliyor gece yarısı, bu saatlerde -belki birazdan gene olacak- bir milletvekili çıkıyor, diyor ki: "Benim ilimde 2 üniversite var ama ilimin şu ilçesinde üniversite yok." Hadi, bir önerge verdim, gruplar dolaşılıyor, başka partiler birbirlerine destek veriyor, falan filan, ilçeye üniversite açılıyor. Böyle bir komedi olur mu? Yarın bir gün köylere de üniversite açacağız arkadaşlar. Bu üniversiteleri açmakla Hindistan'dan ne farkımız kalacak, kaliteli diploma vermiş mi olacağız, öğrencilerimizi mutlu mu edeceğiz? "7,5 milyon öğrencimiz var, okullaşma oranımızla, öğrenci sayımızla Avrupa'da Rusya'dan sonra en kalabalık yükseköğretim öğrencisi bizdedir." demek marifet mi olacak değerli arkadaşlar?
Bakın, size bir şey söyleyeyim: Bugün medeni ülkelerde 30 yaşını doldurmamış bir üniversitenin doktora vermesi kabul edilir bir şey değildir, kabul edilebilir bir şey değildir. Bizim hangi üniversitemiz 30 yaşını geçiyor bugün, ben size söyleyeyim: Bu 200 üniversiteden en az 160-170'i daha 30 yaşını doldurmadı. Biz bunların hepsinden doktora veriyoruz. Bugün övünüyoruz "100 bin doktora öğrencimiz var." diye. Acaba bu doktora öğrencilerinin kalitesi ne? Bu doktora öğrencileri iş bulabiliyorlar mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Bakın, üniversite mezunundan geçtim, doktora öğrencileri iş bulabiliyorlar mı? Bizim oturup bunları tartışmamız lazım değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)