| Konu: | Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 08.05.2018 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA KADİR KOÇDEMİR (Bursa) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ikinci bölüm üzerine İYİ PARTİ adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cep telefonlarının renkli ekrana yeni geçtiği dönemlerde, cep telefonlarına kameraların yeni takıldığı dönemlerde, Cem Yılmaz bir markanın cep telefonu reklamına çıkıyordu. O reklamlardan birisi şöyleydi: Cem Yılmaz bir kral, yanında yelpazelerini sallayan adamlar var ve Cem Yılmaz'a, krala bir telefon getiriyorlar. Kral telefona şöyle bir bakıyor, yere çarpıyor telefonu, diyor ki: "Böyle cihaz mı olur?" İşte, reklamı yapılacak telefonun özelliklerini sayıyor: "Renkli ekran olması lazım, fotoğraf çekmesi lazım." vesaire diye. Cihazı getirenler ters yüz olup geri gidiyorlar. Bu arada kral ekranlara doğru dönüyor ve şu lafı ediyordu: "Kralım ya, arada sırada abuk sabuk emirler vermek zorundayım."
Bugün üniversitelerle ilgili tartıştığımız bu kanun bana bu reklamı hatırlattı. Seçim kararı alınmış, memleket seçim havasına girmiş, pek çok konuda ve önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin kaderiyle ilgili önemli bir seçim yapılacak ve aciliyeti olmayan bir konuyla yüce Meclis meşgul ediliyor. Ve bunu yapanlar ölçeği gerekçe gösteriyorlar, bu zamana kadar bunun tersi pek çok uygulamanın sahibi olanlar bunu söylüyor. Büyükşehir uygulamasından tutun da bakanlıkların küçültülmesine ve en son yürütme adı altında yargının, yasamanın tek bir adama bağlanmasını gerçekleştirenler ölçeğin büyüklüğünden dem vurarak üniversiteleri bölmeye kalkıyorlar.
Arkadaşlar, 2 ülkeyi sizin dikkatlerinize sunmak istiyorum. Birisi Güney ve Kuzey Kore. Biliyorsunuz, bunların ayrılmaları 1953 yılında gerçekleşti. Ayrıldıkları ana kadar Güney ve Kuzey Kore tek bir halk idi; dünya görüşleri, zihniyetleri, iklim, bitki örtüsü, o zamana kadar ki kültürel mirasları, itiyatları aynı olan bir halk. Sonra, oradaki bir paralel üzerinden bu halk ikiye bölündü ve iki devlet hâline geldi. Hatta, bölünme anında Kuzey Kore yeraltı zenginlikleri bakımından Güneye göre nispeten biraz daha avantajlı durumdaydı. Bu ne zaman oldu? 1953 yılında oldu. 2005 yılında Dünya Sağlık Örgütünün hesaplamalarına göre Kuzey Kore'de ortalama ömür Güney Kore'den on üç yıl daha kısa arkadaşlar. Elli iki yılda ortalama ömürde bile on üç yıllık bir fark var. 1970'lere kadar Türkiye'den daha zayıf bir durumda olan Güney Kore, bugün, Türkiye'nin yedi buçukta 1'i, 100 bin kilometrekare kadar bir arazisi var, 50 milyon insanı var ve Türkiye'nin kişi başına düşen millî gelir hesabına baktığımızda en az 3,5 katı, kişi başına 35 bin dolar millî gelire sahip. Peki, 1953'e kadar her şeyleri aynı olan bu iki halktaki bu iki farklı gelişmenin sebebi nedir?
Benzer bir şey Doğu Almanya, Batı Almanya için de geçerli. Onlar da 1948, 1949'da ayrıldıklarında o zaman kadar aynı Goethe'yi, Schiller'i okuyan, Beethoven'ı dinleyen aynı kültürde aynı halk idi, ayrıldılar, 1991'de tekrar birleştiklerinde birbirlerini tanıyamadılar. Bunun sebebi nedir? Bunun tek bir sebebi var: Batı Almanya'da ve Güney Kore'de kurallar ideal olmayabilir ama uygulanan kuralların olduğu bir sistem vardı, orada öngörülebilir, hesaplanabilir bir ortam vardı; çocuklar, gençler kendi ömürlerini planlayabiliyorlardı ve yaptıkları plan yüzde 80-90 oranında tutuyordu ama diğer bölümlerinde doğru zamanda doğru adamın yanında doğru tavrı almanız, hakkınızda hiç bilmediğiniz birisi tarafından ispiyonlama yapılıp yapılmaması sizin kaderinizi belirliyordu. Türkiye böyle bir yer hâline geldi. Türkiye'de bırakın on yıl, yirmi yıl sonrasını, on gün sonrasını planlamak mümkün değil.
Şimdi üniversitelerle ilgili bu düzenlemeyi getiriyorsunuz ama bu üniversitelere kayıt yapan öğrenci "Üç yıldır ben İstanbul Üniversitesinde okuyorum." "Ben Gazi Üniversitesinde okuyorum." diyen öğrenci ayrı bir diploma alacak, yarın işe müracaat ettiğinde o isim belki oranın personel departmanı tarafından bilinmediği için ücra yerdeki bir üniversite gibi algılanacak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Kadir Bey, istediği yerden diploma alacak talebine bağlı, ikisi de farklı değil.
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - Bu düzenlemenin gerekliliğiyle ilgili Türkiye kamuoyunda en küçük bir tartışmaya biz şahit olmadık. Ben bunun bir tesadüf olmadığını düşünüyorum arkadaşlar. Şimdi, Türkiye'de oy sandıkları ve semtler ile AK PARTİ'nin aldığı oylar arasında bir ilişki kurmaya çalışalım, bir regresyon analizi yapalım şeyde, şunu görüyoruz: Eğitim seviyesi Türkiye ortalama eğitim seviyesinden pozitif olarak farklılaştıkça, gelir seviyesi Türkiye ortalama gelir seviyesinden pozitif olarak farklılaştıkça AK PARTİ'nin oyu düşüyor. Eğitimde hiçbir şey yapmasaydık, eğitimi hiç yönetmeseydik bugün uluslararası sıralamalarda dipte sürünmezdi bu ülke. Hiçbir şey yapmasaydık, yönetmeseydik eğitimde daha başarılı bir yerde olurduk.
Yine aynı şekilde bu ülke asla "orta gelir tuzağı" dediğimiz 10 bin dolarlık gelir seviyesinden kurtulamaz çünkü AK PARTİ biliyor ki ortalama gelir 17-18 bin dolara geldiğinde, ortalama eğitim yükseldiğinde hem yıl olarak hem kalite olarak asla bugünkü aldıkları oyları alamayacaklar. Türkiye'nin semtlerine bakın, bunu görün. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - 10 bin dolara kim getirmiş onu ya? 10 bin dolara sen mi getirdin? Kim getirdi 10 bin dolara onu? 3 bin dolardan 10 bin dolara kim getirdi o geliri?
KADİR KOÇDEMİR (Devamla) - Burada bir kasıt var, burada bilerek yapılan bir şey var. Bu kadar kötü sonucu tesadüfle almak asla mümkün değildir. Onun için, arkadaşlar, Türkiye'nin normalleşmeye, tekrar siyaset yapılabilir bir ülke hâline gelmeye ihtiyacı var. Farklı partilerde de olsa insanların birbiriyle konuştuğu, karşısındakinin en az kendisi kadar memleketin ve çocuklarının, torunlarının iyiliğini istediğini baştan kabul eden ama onun yanlış düşündüğünü ona anlatmayı siyaset olarak gören yeni bir anlayışa ihtiyaç var. Bunun sağlanması için köprüden önceki son çıkış 24 Hazirandır. 24 Haziranda inşallah aziz milletimiz bu gidişe "dur" diyecektir ve şunu, iki ülke, Güney-Kuzey Kore, Doğu-Batı Almanya'nın arasındaki farkın sadece hukuk devleti olduğunu görecektir.
Yine başka bir farkı, bizim ülkemizle ilgili verip sözlerimi bitirmek istiyorum. Arkadaşlar, geçen Millî Takım'da baktım, Avrupa'da bizim 2-2,5 milyon insanımız var. 2,5 milyon insanımız -çocuğunun ki dışlanmak, başarısız olmak, yarışta dezavantajlı duruma düşmek için pek çok sebepleri var dil bariyeri başta olmak üzere- Millî Takım'ımıza 7-8 tane futbolcu veriyor, biz 80 milyonluk bir ülkede kendi çocuklarımıza spor yaptırarak 3-4 tane futbolcu yetiştirebiliyoruz. İşte bu da öngörülebilir bir ortam, adaletli, ehil, emin, halka yakın, realiteye, gerçeğe, toprağa yakın kadroların önemini gösteriyor. Bu kadroların gününe çok kalmadı. İnşallah 24 Haziran bu yönde milletimiz için tarihî bir fırsat olacaktır. O günde buluşmak umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)