GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:94
Tarih:02.05.2018

CHP GRUBU ADINA GAYE USLUER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 556 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın geneli hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'ydü. Meydanlar dopdoluydu, meydanlarda kaygı değil umut vardı, yeniden eşitlik, özgürlük, dayanışma çağrısı vardı ve 24 Hazirana kadar 1 Mayıs dayanışmasının, demokrasi mücadelesinin sürdürüleceği inancı vardı, kararlılığı vardı. Ben de buradan, eşitlik için, özgürlük için, dayanışma için bir araya gelen, baskıya "hayır" diyen, savaşa değil barışa "evet" diyen, ölüme değil yaşamı isteyerek ona "evet" diyen, demokrasi mücadelesi verenleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Bugün Meclis sıraları boş, çok önemli bir yasa görüşülüyor, Millî Eğitim Bakanımız burada değil. Herkes televizyonlarına kilitlenmiş durumda, "Acaba geri dönüş olacak mı?" diye. Ben buradan bizleri televizyonlarından dikkatle izleyen öncelikle Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerine, öğrencilerine, pürdikkat burayı izleyen, kulakları bizde olan İstanbul Üniversitesi öğrencilerine, öğretim üyelerine ve bölünen, bölünmeyen tüm akademi camiasına bin selam olsun diyorum.

Bu kürsüde elbette ki milletvekili kimliğimle ama aynı zamanda akademi kültüründen gelen, üniversiteyi bilen öğretim üyesi kimliğimle konuşacağım. Öncelikle, değerli milletvekilleri sormak istiyorum: Türkiye baskın bir seçime kilitlenmişken, tam da Meclis çalışmalarına seçim nedeniyle ara verilecekken bu acele neden?

Sözlerime başlarken sizlerle -keşke Millî Eğitim Bakanımız da burada olsaydı- Millî Eğitim Komisyonundaki ciddiyetsizliği de paylaşmadan edemeyeceğim. Bakınız, tasarının Komisyona geleceği bizlere duyuruldu, tasarı bize ulaştı, aynı gün Eskişehir'de Adalet ve Kalkınma Partisinin Eskişehir Milletvekili Eskişehirlilere bir müjde verdi "Müjde, Eskişehir'e yüksek teknoloji üniversitesi, üçüncü üniversite kuruluyor." diye. Büyük bir sevinçle tasarı metnini açtım, dikkatle çize çize okudum. İçinde, Eskişehir'de yeni bir üniversite açılacağına dair en ufak bir sıra bulamadım. Telefon açan basın mensuplarına doğru bilgiyi aktardım. Hemen ardından, bir önceki Millî Eğitim Bakanı olan Eskişehir Milletvekili araya girdi, dedi ki: "Tasarıya yeni bir madde eklenecek, komisyona öyle gelecek."

Arkadaşlar, bu ne ciddiyetsizliktir. Komisyon üyesi ben miyim? Yoksa Komisyon üyesi olmayan kişiler Komisyona gelecek kararlar üzerinde nasıl etkin oluyorlar?

Gerçekten, Eskişehir'e 24'üncü Dönemde bir söz vermişti eski Millî Eğitim Bakanı "Yüksek teknoloji üniversitesi kuracağız, Eskişehir üçüncü üniversitesine kavuşacak." diye. 26'ncı Dönemi bitirmek üzereyiz, böyle bir üniversite kurulmadı ancak Komisyon salonuna girdiğimizde öğrendik ki ek bir madde eklenmiş. "Müjde, Anadolu Üniversitesi bölünüyor. Anadolu Üniversitesinin içinden de bir yavru üniversite doğuyor." dediler.

Değerli dostlar, Eskişehir üçüncü bir üniversiteyi elbette ki hak ediyor, Eskişehir elbette ki üçüncü üniversiteyi bekliyor ama Eskişehir'in isteği köklü bir üniversite olan Anadolu Üniversitesinin bölünmesi değildi.

Yine, tasarının ciddiyetsizliğiyle ilgili sizlerle bir başlık daha paylaşmak istiyorum: İstanbul Üniversitesi içerisinde yer alan bazı üniversitelerin yeni açılacak üniversiteye devrine dair, tasarının 9'uncu sayfasında şöyle yazıyordu: "Yürürlüğe girme tarihi 2016-2017 eğitim yılı sonudur."

Arkadaşlar, pes doğrusu, 2018 yılının ilk yarısındayken bir tasarı hazırlanıyor. Demek ki ne kadar ciddiyetsiz hazırlandı ki "kopyala yapıştır" mantığıyla "2016-2017 yılı sonunda yürürlüğe girecek." diye yazmışlar.

Değerli milletvekilleri, bilim aceleye gelmez, eğitim aceleye gelmez. Eğitim planlaması demek, ülkenin geleceğini planlamak demektir. Şimdi, Komisyonda karşıt yönde bilgi verdik, karşıt yönde ama ikna edici konuşmalar yaptık, "Ortak aklı oluşturalım." dedik, "Yapmayın, etmeyin." dedik ama uyarılarımızı dikkate almadınız. Ne dedi Komisyon üyeleri biliyor musunuz bizleri televizyonlarından da dikkatle izleyen sevgili akademisyenler? Komisyon üyeleri dedi ki: "Kervan yolda düzülür." Bu mantıkla eğitim planlaması yapılamaz. Bu mantıkla yapılan düzenlemeler, "Ben istedim, o istiyor." mantığıyla yapılan düzenlemeler işte ülkemizi bugünkü eğitim çıkmazına düşürdü. "Eğitim sistemimiz yamalı bohça." diyorduk, artık eğitim sistemimiz yama dahi tutamaz oldu.

"81 ilde üniversite açtık." diye övünüyorsunuz. Öğretim üyelerinin taşeron sistemine bağlandığı, yardımcı doçenti, doçenti, profesörü taşımalı sistemle çalışan yani öğretim üyesi olmayan ama kapısında "üniversite" tabelası olan binalar üniversite değildir. Bunu aslında benim buradan söylememe gerek yok, bunun böyle olduğunu hepimiz biliyoruz. "Şimdiye kadar, 81 ilde kurulan, bazı illerde sayıları 10'ları aşan üniversitelerin hangisinde başarı öyküsü yarattınız?" diye sizlere sormak istiyorum. Yüksek sesle bu sorunun cevabını vermenize gerek yok ama ellerinizi vicdanlarınıza koyun, yeni kurulan üniversiteler hangi başarı öyküsünü yarattılar, kendi kendinize fısıldayarak da olsa söyleyin.

Kafayı Boğaziçi Üniversitesine taktınız, kafayı Orta Doğu Teknik Üniversitesine taktınız; hocalarına zulmettiniz, yetmedi, öğrencilerine zulmettiniz. Türkiye'nin ilk 500 öğrencisini, bilemediniz ilk bine giren öğrencisini alan Boğaziçi Üniversitesinde okuyan 13 öğrenciyi 22 Martta gözaltına aldırdınız. Bu çocuklar 3 Nisandan beri tutuklular; 9'u erkek, 4'ü kız öğrenci. Bunun adı zulümdür. OHAL altında bu çocuklar sınavlarına giremiyorlar. Bunun adı zulümdür, bunun adı baskı demektir; bunları siz yaptınız.

Şimdi de kalabalık olduklarını öne sürüp bu ülkenin köklü üniversitelerini bölmeye yelteniyorsunuz; parçala ve yönet, ne güzel bir fikir değil mi? Parçalayalım, parça parça edelim, daha kolay yönetelim. Sizin bölüp, parçalayıp yönetmeye çalıştığınız o üniversiteler sadece üniversite değildir, o parçalamak istediğiniz, küçültmek istediğiniz, canınızın istediği gibi yönetmek istediğiniz üniversiteler Türkiye'nin aynı zamanda tarihidir, Türkiye'nin aynı zamanda geleneğidir, Türkiye'nin aynı zamanda geleceği olan üniversitelerdir.

Yine "81 ilde üniversitemiz var." diyorsunuz ama siz de biliyorsunuz ki bugün Türkiye'de üniversite mezunu işsizlik oranı yüzde 30. Bir yandan da -televizyonda da söylediniz- "Her üniversite mezunu iş bulacak diye bir koşul yok." diyorsunuz. Peki, bu ülkenin yurttaşları, anneleri, babaları dişlerinden tırnaklarından artırarak evlatlarını üniversiteye gönderiyorlarsa hedef daha iyi bir gelecek kurmaları değil midir, hedef iş bulmaları değil midir? İş bulma kaygısını önemsemeyerek aslında bu ülkenin geleceğinden vazgeçmiş olmuyor musunuz?

Ne var bu yasa tasarısında değerli milletvekilleri? Neden günlerden beri kampüslerde öğrenciler, öğretim üyeleri seslerini duyurmaya çalışıyorlar, kulak veriyor musunuz? İzliyor musunuz akşam eve gittiğinizde? Belki canınızı sıkıyor, belki esneyerek dinliyorsunuz benim söylediklerimi de ama neden rahatsızlar? Dinleyin istiyorlar. Günlerdir Beyazıt Meydanı'nda öğrenciler ne diyor değerli milletvekilleri? Diyorlar ki: "Üniversiteler amip değildir, bölünerek çoğalmazlar." "Tarihimizi silemezsiniz." diye bağırıyorlar. Ve en büyük tepkileri de sizden önce o üniversiteleri yöneten, yönetiyor gibi görünen rektörlerine, ne diyorlar biliyor musunuz? "Neden bizi korumuyor rektörlerimiz, neden okulumuzu savunmuyor?" diyorlar. Ve ben de gerçekten bu kürsüden sormak istiyorum: Nerede bu üniversitelerin rektörleri? Bu üniversitelerin rektörleri akıllarını, bilimi, bilgilerini kime kiraya verdiler?

Peki, tüm bu karmaşa içinde YÖK ne diyor değerli milletvekilleri? YÖK şöyle diyor Komisyonda: "Yasamanın takdiriyle ortak bir çalışma sonrası yapıldı." Aslında bu olay, bu değişiklik, bu köklü değişim yasamadan ziyade YÖK'ü ilgilendirmiyor mu? Aslında YÖK'ün takdiriyle, yasamanın da paydaşlığıyla olması gerekmiyor muydu? Ama taslakta köklü üniversitelerin parçalanmasına ilişkin herhangi bir gerekçelendirme bulunmuyor. Bakın, tasarının gerekçesinde kabaca ne diyor? "Yeni kurulan üniversitelere ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmektedir." Bu kadar; bunun üzerinden bir paydaşlıktan bahsediyoruz. YÖK yetkilileri yine, bölünme gerekçelerini sıralarken üniversitelerin kontenjanlarının fazlalığını ve meslek yüksekokullarının üniversiteyi kendi misyonundan uzaklaştıracak şekilde çoğalmasını bir gerekçe olarak gösteriyorlar.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu ifade edeyim ki gerçekten bir akıl yürütmeye çalıştım, acaba ben bölünen üniversiteleri bir incelersem bunları ortak tema altında toparlayabilir miyim dedim. Öğrenci sayılarına baktım bölünen üniversitelerin, bir ortaklaşma yok. Daha fazla öğrencisi olan falanca üniversite bölünmezken daha düşük öğrenci sayısındaki filanca üniversiteyi bölmüşler. Kampüs sayılarına baktım, ortaklaşma yok. Başarı kıstaslarına baktım, beş benzemez bir arada, başarıyla ilgili de bir ortaklaşma yok. Coğrafi dağılımlarına baktım, o şehirdeki üniversite sayısına baktım, bir ortaklaşma yaratmaya çalıştım, çok çabaladım ama değerli milletvekilleri, gerçekten, herhangi bir ortaklaşma bulamadım. "Yönetilebilir olma zafiyeti var." diyebilirsiniz ki Komisyonda da bunu dediniz, yönetim sorunundan bahsettiniz. Değerli milletvekilleri -YÖK de burada- bu zafiyet tüm üniversitelerimizde almış başını gidiyor. Yani çözüm bölmekte değil, çözüm bölünmekte değil. Bugün üniversitelerimizde asıl sorun çalışan kişi sayısının, öğretim üye sayısının, öğrenci sayısının fazla olması ya da büyük olması değil, sorun ne biliyor musunuz değerli milletvekilleri? Keşke bu Mecliste öğretim üyesi olan tüm milletvekilleri burada olsalardı ve ellerini yüreklerine koysalardı. Sorun liyakatli yönetici yoksunluğu, özerklik eksikliği; katılımcı, modern ve demokratik yönetim anlayışının oluşturulmaması ve on altı yılda tüm bu eksiklikleri oluşturan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarıdır, başka hiç kimseye ne suç yüklenebilir ne de suç paylaşımı yapılabilir.

Şimdi, tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilir ve kanun yürürlüğe girerse bölünen üniversitelerin ilgili fakülte, yüksekokul, meslek okulları, bunların kadroları, pozisyonları, tüm personeli, bütçe ödenekleri, her türlü araç gereçleri, demirbaşları, taşıtları, taşınmazları devredilmiş olacak. Bakın, bölerek nicelik artışını sağlayabilirsiniz. Bu yasa eğer bu Mecliste kabul edilirse alın size 20 üniversite, alın, 20 üniversitemiz daha olacak; 14'ü bölünerek yani yavrulama yoluyla oluşturulan üniversiteler. Ama bu mantıktan nitelik çıkmaz. Bu mantıktan ne çıkar biliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanının geçen hafta söylediği gibi, bu mantıktan ideolojik amaç çıkar. Köklü geleneği ve marka değerleri isimleriyle özdeşleşmiş üniversitelerin bölünmesi hem mevcut birikimleri zedeler hem de yeni üniversiteler için ulusal ve uluslararası düzeyde tanınma, kurumsallaşma sorunlarını da birlikte getirir.

Öte yandan bir şeyi daha hatırlatmak istiyorum: Daha önce İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi YÖK tarafından araştırma üniversitesi olarak ilan edilmişti, şimdi bu üniversiteleri bölüyorsunuz. Peki, bu üniversitelerin araştırmacı yönü tescil edilmiş olan fakülteleri birbirinden ayrılacak. O zaman bu fakültelerin araştırma üniversitesi bünyesinde elde ettiği kazanımları ne olacak? Bunu da sormak istiyorum. Cevabını alalım bu kürsüden.

Hiç tartışılmadan, hele ki konunun muhatabı olan üniversitelerin akademik, idari çalışanlarının görüşü alınmadan "Ben yaptım oldu." anlayışıyla kurumların kaderini tayin eden böylesi radikal bir karar alınıyor olması sadece ve sadece bu üniversiteleri ortadan kaldırmaya yönelik bir harekettir.

Vatandaş ne diyor biliyor musunuz, onu da paylaşmak istiyorum. "Arazilerinden tutun da yeni kadro tahsisi, kemikleşmiş gördükleri yapıyı bozmak, bölmek, tarihi silmek, tarihi yeniden yazmak, altında bunların hepsi var." diyor vatandaş. Kontenjan fazlalığı gerekçesi doğru değil, aksine bu yasayla, bu üniversitelere sağlanacak yeni kadrolarla kontenjan artırımı, kadro artırımı da gerçekleşecek.

Değerli milletvekilleri, bir kez daha vicdanlarınıza sesleniyorum, diyorum ki gelin, bu tasarıyı birlikte yeniden değerlendirelim, üniversite çevreleriyle müzakere edelim, revize edelim. Amacımız iyiyse ortak iyide uzlaşmaktan başka daha iyi bir çare olur mu diye sizlere sormak istiyorum.

Gereksiz tartışmalar için zamanımız yok. İhtiyaç duyulan yeni üniversiteler hem bilimsel hem de toplumsal gereklilikler doğrultusunda kurulmalı ve diyorum ki değerli milletvekilleri, bölmeye değil, gelin, kurmaya namzet olalım. Üniversiteler bulundukları şehirlerin rant kapıları değildir. Öğrenciler, üniversiteler şehirlerin rant kapısı olarak düşünülmemelidir. Öğrenci gelsin, şehri ihya etsin mantığıyla üniversite açılmaz, böyle bir hedef kabul edilemez. İlk hedefimiz kaliteli eğitim olmalıdır. İlk hedefimiz dünyayla rekabet edebilecek insan kaynağını yetiştirmek olmalıdır.

Arkadaşlar, biliyorsunuz, üniversitelerde bir de "akreditasyon" diye bir şey var, çok zor olur üniversitelerin akreditasyon süreci. Siz İstanbul Üniversitesi gibi tüm bölümleriyle üniversite olarak akredite olmuş olan bir üniversiteyi böldüğünüzde buradan ayrılan fakülteler hak etmiş oldukları akreditasyonu da kaybedecekler. Ama net olan bir şeyler var, bunları da bu kürsüden sizlerle paylaşmak istiyorum: Çocuğu niteliksiz sınıflarda okuyanlar, 4+4+4 yüzünden mağdur olanlar, bir gecede değişebilen lise giriş sınavı yüzünden psikolojisi bozulanlar, torpille, şifreyle kirletilen üniversite sınavının mağdurları, çember sistemi yüzünden çocukları taşımalı sisteme mahkûm edilen, servis parasını düşünen, okul bulmaya çalışan aileler, fakülteleri taşınan üniversiteliler, okullarında nitelikli akademisyen bulamayan öğrenciler 24 Haziranda sizlere eğitim enkazının hesabını soracaklar. (CHP sıralarından alkışlar) Ve değerli milletvekilleri, yıkılan sistemi yeniden inşa etmek için bir tuğla da kendisi koyacak bu halk ve biz o tuğlanın, o tuğlaların harcı olacağız. Bugüne kadar 50 kere değişen eğitim sistemini öğretmeniyle, öğrencisiyle, velisiyle, bu ülkenin 80 milyonuyla hep birlikte yeniden kuracağız.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)