GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:91
Tarih:24.04.2018

LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 553 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı coşkuyla kutladık. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 98'inci yılında, ülkemizin uygar dünyayla tanışmasını sağlayan ve bu yolu açan ve çocuklarımıza da bu bayramı armağan eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını bir kez daha sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu seçimler diğer seçimlerden farklı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu seçimler sonucu oluşacak irade, Parlamento yapısı ve değişecek, yürürlüğe girecek Anayasa kuralları artık eski kurallardan farklı. Türkiye, parlamenter rejim olarak sürdürdüğü yüz kırk yıllık bir siyasal tarihini bu seçimlerle büyük ölçüde noktalayarak ileride ne olacağı bilinmeyen, başka hiçbir ülkede uygulanmamış, hangi kuralların bizi nereye götüreceği bilinmeyen, altyapısı oluşturulmamış, hukuki güvenliği olmayan bir akıbete doğru koşar adım gidiyor değerli arkadaşlar. Ne olacaktır ileride? Seçimlerin bitmesi hâlinde -ortaya çıkacak irade- Türkiye'de bugüne kadar alışkın olduğumuz kurallar dışarıda kalacak ama yerine daha yenileri konulmadı. Kurallardan ve kuramlardan bahsediyorum değerli arkadaşlarım. Kuramlar ve kurallar konusunda seçimleri kim kazanırsa kazansın, hangi partinin Cumhurbaşkanı adayı kazanırsa kazansın ciddi bir belirsizlik dönemine gireceğimiz muhakkaktır. Böyle bir tablo, önümüzdeki sürecin Türkiye açısından çok sıkıntılı olacağını da bizlere yaşatacaktır, bunu yaşayarak hep birlikte göreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 24 Haziranda yapacağımız seçimin yapı taşları, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bu Mecliste ilan edilen, bizim de bir darbe girişimi olarak nitelendirdiğimiz 20 Temmuz OHAL dönemiyle başladı. 20 Temmuz OHAL dönemiyle başlayan sürecin sonunda geldiğimiz bir noktada iktidar partisi ve ona dâhil olan diğer muhalefet partisinin iş birliğiyle Türkiye'de adım adım bu sürecin yolları, yapı taşları döşendi. Önce kanun hükmündeki kararnameler çıkarıldı ve iş birlikçi olarak Anayasa Mahkemesi yanınıza alındı. Anayasa Mahkemesi, aslında, 1991 yılında, kanunla çıkması gereken kuralların kanun hükmündeki kararnamelere konulamayacağına ilişkin karar vermişti ama iktidar ve Anayasa Mahkemesi iş birliğiyle kanun hükmündeki kararnamelerin denetim olanağı Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildiği için, Türkiye bir olağanüstü hâl dönemine sokuldu. Anayasa Mahkemesinin bu süreçte büyük bir vebali vardır, büyük bir sorumluluğu vardır. Türkiye'yi bu konuma getiren kurumların başında Anayasa Mahkemesi gelmektedir; iktidarı denetlememiştir, iktidarın çıkardığı KHK'leri denetlememek suretiyle görevini kötüye kullanmıştır ve böyle bir süreçte Anayasa Mahkemesi 24 Nisanda yapacağımız bu erken seçimin yapı taşlarını döşemiştir. Bir olağanüstü hâl dönemi...

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; olağanüstü hâl, sürekli bir rejim değildir. Olağanüstü hâli ilan eden ülkeler, bir an önce olağan döneme dönmek için olağanüstü hâl ilan ederler. Bizimkiler de "Oh ne rahat, olağanüstü hâl var, KHK var..." Anayasa Mahkemesi zaten denetlemiyor. Sırtlarını dayamışlar Anayasa Mahkemesine; çıkar KHK'leri, bırak kanunları. Meclis ne işe yarar ki? Zaten geldiğimiz tablo da işte bunun sonucudur. Bir de önceden ağır eleştiriler getiren bir muhalefet partisinin iş birliğiyle dayatılan Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denilen bir ucube sistem ve olağanüstü hâlin olduğu dönemde bu sistemle ne olacağını bilemediğimiz bir seçim sürecine doğru gidiyoruz.

Bakın, ben buradan uyarıyorum, kim kazanırsa kazansın ciddi sıkıntılar var. Şimdi, niçin böyle yapı taşları oluşturuldu? Çünkü bu iktidar seçimle gitmek istemiyor değerli arkadaşlarım, sıkıntı burada. Bu iktidar "millî irade" diyor "millî irade" diyor ama kurulan bir partinin seçimlere girmesini engellemek için elinden geleni yapıyor. Parti sözcüleri, iktidar partisinin sözcüleri ağlamaklı, YSK'yi suçluyorlar. YSK kararını vermiyor, gerekli kararlarını vermiyor. Dar zamana sıkıştırılmış bir seçim döneminde iktidar partisi: "Acaba kimi engellesem, ne yapsam? Ben bütün kamu gücünü elimde tutayım, iktidarın tüm olanaklarını kullanayım, muhalefeti ezeyim -e ne yapayım?- seçim yaptık diyelim dış dünyaya." Öyle mi değerli arkadaşlarım, bu kadar basit mi?

Anayasa'mızın 2'nci maddesi hukuk devletine ilişkin. Peki, 90'ıncı maddesinde milletlerarası anlaşmalar usulüne uygun yürürlüğe girmişse ona uymak zorunluluğumuz var. Peki, bir de bizim bağlı olduğumuz Venedik Komisyonu var. Venedik Komisyonu ne diyor? "Seçim kurallarının seçim tarihinden üç ay öncesinden itibaren değiştirilmesi bizim kurallarımıza aykırıdır." diyor.

Sayın Adalet Bakanı, Sayın Bakanım; Venedik Komisyonunun bu kararlarını biliyorsunuz herhâlde, ilkelerini biliyorsunuz. Venedik Komisyonuna biz üyeyiz, onun kurallarını uygulamak için altına imza atmışız ama Venedik Komisyonu diyor ki: "Seçim kuralları seçim tarihinden üç ay önce değiştirilemez."

Biz şimdi gidiyoruz hemen alelacele iki ayda bir seçim... İnsanlara kendini tanıtma fırsatı veremediğimiz gibi, Yüksek Seçim Kuruluna dahi bugün itibarıyla seçim takvimini açıklatamıyoruz. YSK Başkanı diyor ki: "Bugün görüştüğünüz bu seçim uyum yasaları çıkmazsa ben seçim takvimini açıklayamam." Dua edin ki Cumhuriyet Halk Partisi bu konuda size yardımcı oluyor. Biz bu konuda Mecliste, sizlerle ilgili, bu yasayla ilgili ciddi bir tablo sergilesek seçim takvimi ne olacak? O da ortada yok. Yani yaptığınız her şey ayağınıza dolanıyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye bu tabloyu kaldıramaz. Bakın dün burada birtakım olaylar anlatıldı. Dünyanın hiçbir yerinde Cumhurbaşkanı... Çıkmış diyor ki Cumhurbaşkanı: "Kimse bana hakaret edemez, ben Cumhurbaşkanıyım." Ama bir de AKP Genel Başkanı şapkanız var. Hangi sıfatla konuşuyorsunuz siz? Ama siz, bütün muhalefetin bütün temsilcilerini istediğiniz zaman televizyonlarda, grup toplantılarınızda ağır hakaretlerle eleştirmiyor musunuz? Siz toplumun vicdanında gerçek anlamıyla bir Cumhurbaşkanı olamadınız, sıkıntı burada; keşke olsanız, keşke biz de "İyi ki bu Cumhurbaşkanı hepimizin Cumhurbaşkanı." diyebilsek ama diyemiyoruz. Niçin? Çünkü bu Cumhurbaşkanı on altı yıllık iktidarı süresince yaptığı uygulamaların hesabını vermekten kaçınan bir Cumhurbaşkanı. İşte bu seçimlerin alelacele yapılmasının arkasında yatan bir uygulama da budur. "Hesap vermeyelim, bir kaptıkaçtı zihniyetiyle iktidarımızı devretmeyelim, biz Türkiye'de demokrasi varmış oyununu oynayalım ama iktidarı devretmeyelim."

Değerli arkadaşlarım, bu Türkiye kurulurken kanla kurulan Türkiye'yi kuran o liderler bir an önce demokrasiye geçme mücadelesi verdiler. AKP sıralarından çoğu arkadaşımızın eleştirdiği İnönü'yü siz hiç mi kendinize örnek almadınız? İnönü 1950 seçimlerinden sonra önünü iliklemiştir ve iktidarı devretmiştir. Bakın, 1950 seçimlerinde sonuçlar netleşmeye başlayınca Ankara Valisi İsmet İnönü'yü arar ve der ki: "Seçimleri Demokrat Parti kazanıyor." İsmet İnönü de o zamanki Vali Avni Doğan'a aynen şunları söyler: "Güzel, demek ki iktidar onlara teveccüh etmiş bulunuyor. Şimdi derhâl Celal Bey'i telefonla arayınız ve kendisini tebrik ettiğimi söyleyiniz, iktidarı devralmak için hazırlıklarını yapsınlar." Bu, ülkeyi kuranların gösterdiği davranışlardır değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar) Tek partiden çok partiye geçişi sancısız bir şekilde gerçekleştirdik, şimdi, çok partiden bir başka partinin iktidara gelmesini engelleyen bir iktidar var karşımızda. Yalın gerçeklik budur Türkiye'de. Yalın gerçeklik, AKP iktidarının Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidarı devretmeme anlayışı üzerine kurulmuştur, bütün tahliller ve bütün uygulamalar bunun üzerinedir. Bu uygulamalara ortak olanları da tarih affetmeyecektir. Ama halkımız 24 Haziranda üzerine kurulan bu pusuyu yırtıp atacak güce sahiptir. Biz buna inanıyoruz, işte bu yüzden size "Hodri meydan!" diyoruz. İstediğiniz kadar yasaların arkasına sığının, istediğiniz kadar iktidarın arkasına sığının, istediğiniz kadar kamu kaynaklarının arkasına sığının, bu millet size gerekli dersi verecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Kimin, neye sığındığına milletimiz karar verecek.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Başkan, bir dakika daha...

BAŞKAN - Buyurun Sayın Gök.

LEVENT GÖK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye hukuk devleti olmak durumundadır. Hukuk devleti olmak hukuki öngörülebilir olmaktan geçer. Türkiye'de şu anda kimse hukuken kendisini emniyette hissetmiyor. Türkiye'nin bir gerçeğidir bu, böyle bir tablo var. İktidarın baskısı altında muhalefet susturulsun, herkes sussun. İşte, bu seçimlerden hemen önce Doğan medya grubunun satışı da bu erken seçime dönük bir hamleydi değerli arkadaşlarım. Medyanın tümünü ele geçiren bir yandaş medya, tek başına söz söyleyen Cumhurbaşkanı, son Başbakan olduğunu ilan eden Başbakan konuşacaklar; muhalefet konuşmayacak, onların görüşleri açıklanamayacak. Ama şuradan bütün milletimize söylüyoruz ki sevgili milletim, biz bunu yırtıp atacak kararlılığa sahibiz; kapı kapı dolaşacağız, ev ev dolaşacağız ve bu karanlık zihniyete 24 Haziranda hak ettiği dersi mutlaka vereceğiz.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gök.