GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:91
Tarih:24.04.2018

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, dün 98'inci yılını kutladığımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'mızı ben de bir kez daha kutlamak istiyorum. Elbette 23 Nisanlarda, geleceğimiz olan çocuklarımızla ilgili onlara umut vereceğimiz, onlara coşku vereceğimiz günler yaşamamız, o anlamda kutlamalar yapmamız güzel olduğu kadar, ulusal egemenliğimiz üzerinde de düşüneceğimiz, tartışacağımız günler olduğunu bilmeliyiz.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu Mecliste ulusal egemenliğin nasıl katledildiğine, nasıl saraya kaçırıldığına, nasıl tek adama teslim edildiğine dönük tartışmaları 23 Nisanlarda da yapmak zorundayız ve bu kürsüler aslında bu tartışmayı her zaman yapmak içindir çünkü ulusal egemenliğin tecelligâhı meclislerdir ve bu egemenlik de bu Mecliste tartışılmayacaksa nerede tartışılacaktır?

Değerli arkadaşlar, öncelikle ifade etmeliyim ki bu yasa tasarısına biz olumlu bakıyoruz. Bir iki maddesinde çekincemiz var, onları birazdan anlatacağım ama onun dışında, bu yasa teklifinin gelmiş olması olumludur, bir ihtiyaçtır.

Bize göre 16 Nisan referandumu, aslında Türkiye'yi tek adam rejimine götüren bir referandumdu, kuvvetleri tekleştiren, hiçbir denge, denetleme mekanizması öngörmeyen, yargıyı bir kişiye bağlayan, yürütmeyi bir kişiye teslim eden ve Meclisi de o kişinin şekillendirdiği bir düzenin getirildiği bir Anayasa değişikliğiydi. Bununla da kalınmadı, mühürsüz bir seçimle, gayrimeşru bir seçimle ve millet iradesi, milletin oyları gasbedilerek bu Anayasa referandumu gerçekleştirildi.

Bu Anayasa'da ilk altı ay içerisinde gerekli uyum yasalarının yapılması yazıyordu ancak bu Meclis burada da görevini yapmamıştır, özellikle Hükûmet, getirmesi gereken neredeyse hiçbir uyum yasasını getirmemiştir ve bırakın altı ayı, 16 Nisan sonrasında geçen bir yıl boyunca da neredeyse hiçbir uyum yasasını gündeme getirmemiştir. Ve şimdi, alelacele bir seçim yasası geçtikten sonra, Türkiye apar topar, panik hâlinde, sizin paniğiniz sonucunda bir seçime götürülürken mecbur kalınmıştır bu yasa teklifine.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifinin oluşumunun, bu sürecin hızlı, yeteri kadar tartışılmamış, yeteri kadar konuşulmamış olduğunu ifade etmek lazım. Ancak yine de her şeye karşın biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, seçimlere hazırlanmış Cumhuriyet Halk Partisi olarak ve seçimlere giderken Türkiye'yi sizden bir an evvel kurtarmaya kararlı bir parti olarak bu yasanın da bir an evvel bu Meclisten geçmesi için üzerimize düşen katkıyı yapacağız.

Değerli arkadaşlar, özellikle bizim bu yasayla ilgili çekincemiz 7'nci maddeyle ilgilidir. Bakınız, 7'nci madde aslında Anayasa'da öngördüğünüz o 100 bin oyla seçilmeye dönük usulleri belirleyen madde. 100 bin oyla seçilmek niye getirildi, nasıl anlattınız bunu? Şöyleydi: Demokrasi kurumsallaşacaktı, yerleşecekti, Cumhurbaşkanlığı adaylığı Meclisin dışında da oluşabilecekti. Bu, doğru bir yaklaşımdı. Türkiye'de ortalama bir hesapla 100 bin oyla bir milletvekilinin seçildiği göz önüne alındığında, 100 bin imzanın bir cumhurbaşkanının adaylığında söz konusu olabilmesi anlamlıdır ancak değerli arkadaşlar, burada getirilen usul, âdeta "100 bin imzayla Cumhurbaşkanı adayı olunamasın."ı zorlayan bir usuldür.

Bakınız, öncelikle seçmenlerin yani imza verecek kişilerin kayıtlı olduğu ilçe seçim kuruluna gitmesi zorunlu hâle getiriliyor. Biz bunu Komisyonda da konuştuk, buna ihtiyaç yok. Eğer amaç burada kolaylaştırmaksa, amaç Cumhurbaşkanının adaylaşmasının önündeki engelleri kaldırmaksa, amaç vatandaşın iradesine set koymamaksa dilediği seçim kuruluna gidip rahatça imzasını atabilmesinin ve dilediği adaya destek olabilmesinin önünü açmalıydık. Oysa burada sadece bir yere gidebiliyor. Oysa büyük bir coğrafyada yaşıyoruz ve anlıyoruz ki süreyi de kısa tutacaksınız. Bakın, bu yasa çıktıktan sonra seçim takvimi açıklanacak, sıkışık bir takvimde seçime gideceğiz, belki bundan sonraki seçimler de sıkışık olacak. Dolayısıyla burada, altıncı fıkradaki belirlenen süreyi de karmaşık, müphem, bilinmez bir şekilde yazdığınız için işte burada bu kişilerin mutlaka bağlı oldukları ilçe seçim kuruluna gitmeleri anlamsızdır. Mademki Yüksek Seçim Kurulu bütün işlemleri on-line yapmaktadır, mademki bütün işlemler hangi teşkilatta olursa olsun merkezde buluşmaktadır, o hâlde bu anlamsızdır.

Bir diğer nokta, değerli arkadaşlar, aday adaylarının ve imza verenlerin bunu nasıl takip edeceğidir. İmza verenlere bir belge verileceği söyleniyor ama imza veren kişinin "Benim imzam acaba son toplamda karşılığını buldu mu, sayıldı mı? Orada bir bilgisayar oyunu oldu mu, olmadı mı?" Bunu araştırma hakkını elinden alıyoruz. Bizim ısrarlarımızla bu maddeye taslağın dışında eklenen "Aday adayı dilediğinde belgeler verilir." ibaresi anlamlıdır, önemlidir, değerlidir. Ancak yine de -buradan da tutanaklara geçirmek gerekir- kesinlikle ve kesinlikle hem her imza verenin denetleyebileceği hem ilgililerin istedikleri anda bakabilecekleri, vatandaşımızın bir imzasının bile boşa gitmeyeceği, herkesin inanacağı bir sistemi kurmak zorundayız. Bunu kuramazsak ne olur? Bir aday adayının 98 bin imza topladığını iddia ettiğiniz anda Yüksek Seçim Kurulu da o günkü siyasi iktidar da büyük bir vebal altında kalır. Dolayısıyla biz yasayı yaparken daha açık, daha anlaşılabilir ve usulleri de ortaya koyan bir yöntem seçmiş olmalıydık.

Değerli arkadaşlar, bir diğer açık olmayan nokta, bir itiraz söz konusu olduğunda ne yapılacağıdır. 100 bin imza toplandığını varsayalım, sıkıntı çıktığını varsayalım, bir başka vatandaş veya bir aday adayı itiraz ettiği zaman ne olacaktır? Yüksek Seçim Kurulunun bu tip işlemlerinin hepsi itiraza tabidir, tekrar görüşülmeye açıktır, kesin kararları dışındaki bütün işlemleri itiraza tabidir ama burada bu olanağı vermiyoruz. Vatandaşımız, eğer imzasının o listede olmadığını düşünüyorsa hangi yolla başvuracaktır, belli değil. Müphem bir şey yazıldı, bu bizi tatmin etmiyor, "İtiraza ilişkin hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenir." diyor.

Değerli arkadaşlar, biz Yüksek Seçim Kuruluna hiçbir şekilde güvenmiyoruz. Bu Yüksek Seçim Kurulu bizim güvenimizi hak etmiyor. Çünkü bu Yüksek Seçim Kurulu, mevcut kanunu çiğnemiştir, 16 Nisan referandumunda kanunun açık hükmünü görmezden gelmiştir, kendi genelgesini görmezden gelmiştir, kendi uygulamasını görmezden gelmiştir; oy sandıkları 30 ilde açıldıktan sonra geriye yürüyen bir işlem yapmıştır. Dolayısıyla bu yetkileri Yüksek Seçim Kuruluna vermek son derece tehlikelidir ve bu seçimler üzerindeki şaibeyi de artırmaya adaydır.

Biraz önce değindim, bir cümleyle değinmiş olayım, bir sıkışıklık yaşanacağı görülüyor, "söylemedi" demeyin. Vatandaşı bir ilçe seçim kuruluna zorluyorsunuz; ilçe seçim kurulları, özellikle büyük şehirlerde sadece bir mekânda, bir binada, süreyi de kısa tutarsanız -ki o da anlaşılıyor, kısa tutacaksınız- sonuç ne olacak? Sonuç, orada izdiham olacak, kavga olacak, güvensizlik olacak ve belki -düşünmek istemiyorum ama- acaba bazılarının 100 bin imzayla adaylığının önüne geçilmesi mi zorlanıyor diye de bazı kaygılar ortaya çıkacak. Dolayısıyla, bu sürelerin de mutlaka belirli olması beklenirdi.

Değerli arkadaşlar, biz, her şeye rağmen bu teklifi destekliyoruz, en azından açık bir muhalefet göstermiyoruz çünkü biz seçime hazırız çünkü bu seçim için bu yasaya ihtiyaç var ve bunun sonrasında da biz, umuyorum ki, biliyorum ki, inanıyorum ki Türkiye'yi sizlerden kurtaracağız.

Değerli arkadaşlar, şimdi, erken seçim kararı alınırken çok acele edildi. Süreci birazdan konuşuruz ama bir anlatıma ihtiyaç vardı; Sayın Bahçeli'ye söyletildi veya kendisi söyledi, bilemiyoruz ama çoğunluğu olan bir iktidar, on altı ay önce, hükmetmekten, iktidarından vazgeçiyor ve seçime gidiyor. Hem de nasıl bir iktidar? Daha bir gün önce, hatta o gün bile o iktidarın sahibi "Seçimler 2019'da olacak." diye 3 kere konuşmuş.

Şimdi, elimdeki seçim kararının gerekçesi, bakıyorsunuz gerekçeye, deniliyor ki: "Bölgemizde yaşanan tarihî önemdeki hadiseler, AB'yle ilişkilerimiz, küresel süreçler, belirsizliklerin aşılarak bir an önce Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilmesini zorunlu kılmıştır."

Değerli arkadaşlar, Türkiye ilk defa mı böyle tarihî önemdeki hadiselerle karşılaşıyor veya siz, bu karardan daha bir gün öncesine kadar "2019'da seçim olacak." derken Türkiye'nin tarihî bir süreçten geçtiğinin farkında değil miydiniz?

Bakın, yine gerekçede diyor ki: "İç ve dış gündem yoğun, erken seçim kararını bir an önce almamız gerekiyor."

Değerli arkadaşlar, bunun anlamı aslında şudur: Siz bu ülkeyi yönetemiyorsunuz, ağır olmaktan öte hızlı adımlarla gelen ekonomik krizden kurtulmak için, siyasi krizleri taşıyamadığınız için, dış politikanız duvara çarptığı için bir an evvel, bu krizleri yaşamadan, biraz da böyle seçim hileleriyle, biraz da kanun oyunlarıyla, biraz da YSK'nin marifetiyle, biraz da o havuzun içine tamamen aldığınız medyanın gücüyle bu işi bitirmek istiyorsunuz ama öyle yağma yok, bunu beceremeyeceksiniz.

Değerli arkadaşlar, Türkiye bugün olağanüstü hâl koşullarında bir seçime götürülüyor. Bazen soruluyor, "OHAL'de neyiniz eksik de sıkıntı duyuyorsunuz? Biz OHAL'i aslında vatandaşımıza değil, devletimize, kendimize ilan ettik." deniyor. Değerli arkadaşlar, OHAL üzerinden Türkiye'deki neredeyse bütün temel hak ve özgürlükler sınırlanmıştır. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinden tutun, bütün siyaset alanları, toplumsal muhalefetin kullanacağı bütün alanlar OHAL üzerinden tıkanmıştır. Hatta o kadar devam edilmiştir ki OHAL gerekçe gösterilerek Meclis baypas edilmiş ve Türkiye, OHAL kararnameleriyle, saray koridorlarında, sarayın karanlık odalarında birkaç kişinin hazırladığı kararnamelerle yönetilme yoluna gidilmiştir.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Her yer ışık, güneş ışığı.

MURAT EMİR (Devamla) - Doğru, elektrik faturalarından her yerin ışıklı olduğunu anlıyoruz ama oradaki "karanlık" dediğim, kafaların içindeki karanlık. (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Siz beyninizin arkasındaki karanlıklardan bahsediyorsunuz.

MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, biraz önce siz zaten kanun maddesini bilmediğinizi göstererek kendinizi ifade ettiniz yeteri kadar. Şimdi de karanlığı anlamadığınızı fark ediyorum. Biraz daha çalışmanız gerekiyor Sayın Grup Başkan Vekili.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Sizin de çok çalışmanız lazım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Garibanın elektriği parasızlıktan kesilirken...

MURAT EMİR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, olağanüstü hâli o kadar ileri götürdünüz ki, Türkiye'nin üzerine olağanüstü hâl yetkileriyle o kadar çöktünüz ki bakın, en iyi itirafı üç dört gün önce işverenlerin önünde Cumhurbaşkanı yaptı. Ne dedi? "Biz OHAL üzerinden grevleri engelledik. Siz de bu sayede para kazanıyorsunuz." dedi. İşte budur, AKP iktidarının Türkiye'yi getirdiği yer budur. Olağanüstü hâl koşullarında medyayı denetim altına alacaksınız, herkesi kontrol edeceksiniz, rektörleri siz atayacaksınız, üniversiteleri susturacaksınız, basının üzerinde kılıç sallayacaksınız, gazetecileri tutuklayacaksınız, milletvekillerini tutuklayacaksınız, kimseyi konuşturmayacaksınız, her gün televizyonda siz konuşacaksınız ve onun üzerinden de seçim yapacaksınız. Buna da "Eşit ve adil seçim." diyeceksiniz. Ama ne yaparsanız yapın... Ben bunları siyasi değerlendirmeler yapmak için söylüyorum, bu benim hakkım. Ama bu, bizim olağanüstü hâl koşullarında seçimden korktuğumuz anlamına gelmez. Elbette ki bizim tercihimiz, olağanüstü hâlin kaldırıldığı, gerçekten eşit koşulların, demokratik bir ortamın olduğu, herkesin kendisini ifade edebildiği bir seçim ortamıdır, olması gereken budur, Türkiye'nin hak ettiği budur. Ama bu olmasa da biz kazanacağız. Ben buna niye inanıyorum? Çünkü önümüzdeki seçimler Tayyip Erdoğan ile demokrasi arasında olacak, Tayyip Erdoğan ile hukukun üstünlüğü arasında olacak, "Bir kişinin yüksek hâkimleri belirlemesindense yargı bağımsız olsun." diyenler arasında olacak. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu seçimlerde, demokrasiden yana olanlar, yargının bağımsızlığından yana olanlar, "Türkiye'nin bir anayasası olsun ve bu anayasaya herkes uysun." diyenler kazanacak.

Değerli arkadaşlar, bakınız, biz, sizin o kanun oyunlarınıza, sizin o hileli seçim yasalarınıza karşı önemli bir hamle yaptık. 15 arkadaşımız sizin bu tuzağınızı, demokrasiye kurduğunuz tuzağı bozmak için partimizden istifa etti ve İYİ PARTİ'ye geçti. Bu sizin bütün kimyanızı bozdu, bütün dengenizi bozdu, moralinizi bozdu. Şimdi sarayda yeni görüşmeler yaptığınızı görüyoruz. Bir plan vardı, bu plana göre, siz muhalefeti hazırlıksız yakalayacaktınız ve seçimleri bir şekliyle Türkiye'den kaçıracaktınız çünkü olağan seçimlerde kazanamayacağınızı siz de biliyordunuz. Ama planın bu bölümü artık tutmadı, çalışmadığınız yerden geldi.

Bakınız, Sayın Bahçeli bir açıklama yaptı, dedi ki: "Artık bu sistem taşınamıyor, bir an evvel seçime gidelim." Biz bunu Anayasa değişikliği sırasında söylemiştik, "Eğer Türkiye'nin bekası sorunu var ise 2019'a kadar niye bekliyorsunuz?" demiştik. "Eğer Türkiye 2019'a kadar bekliyor ise niye bu tek adam rejimini getiriyorsunuz?" diye sormuştuk. "Yok." demiştiniz. O zaman iki derdi vardı Sayın Cumhurbaşkanının. Neydi? Bir an evvel partisinin genel başkanı olmak ve partisini birinci elden kontrol etmek istiyordu; ikinci olarak da bir an evvel yargının üzerine çökmek istiyordu, HSK yargıçlarını atamak istiyordu. Aceleniz vardı ama bugün Sayın Bahçeli'nin "Artık götürülemiyor." iddiasıyla erken seçime gidiyoruz.

Peki, bugün bu kararın sahibi kimdir? Bakınız, birinci seçenekte, eğer bu bir danışıklı dövüş ise, bu aranızda alınmış ortak bir kararın sonucu ise burada Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere sizler ve Sayın Devlet Bahçeli millet önünde tiyatro oynayan insanlar durumuna düştünüz; eğer bu ise tiyatro oynayan insanlar durumuna düştünüz. Eğer bu değilse yani tam göründüğü gibiyse yani Devlet Bahçeli bir gün "Ya bu sistem yürümüyor, ne yapalım? O zaman erken seçime gidelim, ben nasılsa ortaklarıma anlatırım." dediyse o zaman daha kötü bir durum var. O zaman, o sizin reisiniz var ya, her şeye muktedir, hatta böyle buradan olağan parmak sallamalarına dahi katlanamayacak bir reisiniz var ya, her şeyi yapabilen, bir bakışıyla her şeyi yapabilen reisiniz var ya, Devlet Bahçeli'nin bir sözüyle erken seçime giden bir Cumhurbaşkanı durumuna düşüyor.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Saygısızlık ayrı bir şey, seviyesizlik de ayrı bir şey. Türkiye'nin Cumhurbaşkanına parmak sallayamazsınız, kusura bakmayın!

MURAT EMİR (Devamla) - Bakın, bu çok önemli: Meclis çoğunluğunuz var, sarayda kendisi oturuyor, yapamadığı hiçbir şey yok, "Türkiye'nin hangi sorununa hangi çözümü bulacaktın da kim elinden tuttu?" dediğimiz zaman söyleyeceği hiçbir şey yok ama buna rağmen seçime gidiyor. Niye? Devlet Bahçeli öyle istedi. Eğer bu ise çok daha kötü.

Şimdi ben niye bunun üzerinde duruyorum biliyor musunuz? Çünkü 25 Haziran bizim açımızdan demokrasimizin kurtulduğu, Meclisimizin tekrar onuruna ve işlevselliğine kavuştuğu, millî egemenliğin saraydan alınıp tekrar bu Meclise getirildiği ve Türkiye'nin aydınlığa kavuştuğu bir gün olurken sizin için kavga günü olacak. Birbirinize soracaksınız "Kim yaptı bunu?" diye.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Hep aynı hikâye her seçimden önce aynı şeyi söylüyorsunuz.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Niyet okuyuculuğu yapma da olanları söyle.

MURAT EMİR (Devamla) - Buradan söyleyin, ortak mısınız değil misiniz? Ortak mı karar aldınız? Bu plan kimin, bu planın sahibi kim?

Tabii, biz o planın sahiplerine teşekkür ediyoruz, bir an evvel bu milleti sizden kurtarmamız için bize fırsat verdiği için kendilerine müteşekkiriz.

ÖZKAN YALIM (Uşak) - Allah razı olsun.

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Niye konuşma metninize yansıtmıyorsunuz?

MURAT EMİR (Devamla) - Ancak yine de bu planın sahibinin kim olduğunun burada açıklığa kavuşması gerekiyor çünkü bir sonraki dönemde aranızda sürekli kavga edeceksiniz, "Sen götürdün, ben götürdüm, yok, benim haberim yoktu, senin yüzünden gittik." diye tartışacaksınız.

Değerli arkadaşlar, bu anlayışla, herkesin demokratik bilinçle birbirine saygılı olacağı ve özellikle Cumhurbaşkanı konumundaki kişinin Meclisin kendi içerisindeki tartışmalara, kendi mehabeti içerisindeki, kendi koşulları içerisindeki tartışmalara en azından başka tonda, başka şekillerde, hem de had bildirmek gibi, böyle kelimelerle müdahale etmeyeceği bir sürecin olmasını diliyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emir.