GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Başbakanlığın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 21/7/2016 tarihli ve 1116 sayılı Kararı'yla ülke genelinde ilan edilen ve 18/1/2018 tarihli ve 1178 sayılı Kararı uyarınca devam etmekte olan olağanüstü hâlin, 19/4/2018 Perşembe günü saat 01.00'den geçerli olmak üzere üç ay süreyle uzatılmasına dair tezkeresi (3/1566) münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:87
Tarih:18.04.2018

CHP GRUBU ADINA TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Olağanüstü hâl görüşmeleri sürüyorken erken seçim kararı alındı, hayırlı olsun. Bizim açımızdan hiçbir mahzuru yok, doksan dört yıllık bir partiyiz, ne zaman seçim olursa olsun, seçim tarihi ne olursa olsun hazırlıklı bir partiyiz. Dolayısıyla, bu seçim Türkiye açısından mutlaka önemli bir dönüm noktasına evrilecektir ve umut ediyorum ki bugün Parlamento, özellikle AK PARTİ Grubu, olağanüstü hâl koşullarında seçime gitmeyi içine sindirmeyecek ve olağanüstü hâl bugünkü oylamayla sonlandırılacaktır.

Bence iddiası olan siyasi partiler, hele hele ittifakla sonuçlanan görüşmelerin ardından yüzde 60 gibi oy oranlarının telaffuz edildiği bir dönemde, böylesi sorun yaratabilecek olağanüstü hâl koşullarını içine sindirmeyecek ve olağanüstü hâl bugün umut ediyorum ki AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımızın oylarıyla sonlandırılacaktır. Delikanlı siyaset yapmanın bugün tam zamanıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Bugün özgür siyaset yapmanın, demokrasinin seçim sürecinde işletilmesinin ve hiçbir olumsuzluğa meydan vermeden rahat bir seçime gitmenin yolu olağanüstü hâli sonlandırmaktan geçer. Bunu bugün göreceğiz. Bugün -80 milyon vatandaş- uzun süredir, yirmi bir aydır olağanüstü hâl koşullarında yönetilen bir ülkede -mutlaka hayırlı bir sonuçla- bu alınan tarihle birlikte olağanüstü hâlin sonlandırılacağı inancını taşıdığımı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, referandum, olağanüstü hâl koşullarında gerçekleştirildi ama bu, yurt dışında çok ciddi eleştirilerin, olumsuzlukların ortaya çıkmasına yol açtı. Hepimizin bu ülkeye karşı sorumluluğu var. Bu sorumluluğun gereği -yeniden böylesi koşullarda seçime gitmek, yurt dışında kesinlikle yeni tartışmaların, Türkiye'yi itibarsızlaştıran bir anlayışın pekişmesine yol açacaktır- gelin, hep birlikte, 4 siyasi parti birlikte el ele vererek olağanüstü hâli bugün sonlandıralım. Bu, AKP'nin Türkiye'ye son dönemlerde yapacağı en büyük iyilik olacaktır. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisinden bekliyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu Parlamento olağanüstü hâlle ilgili karar alırken hangi amaçla almıştı? Hepimizin karşı durduğu, birlikte direndiğimiz, büyük bir toplumsal mutabakatla. Hem Parlamentoda hem sokakta karşı durduğumuz o darbeci anlayışı bertaraf ettikten sonra darbecilerin ve o Fetullahçı güruhun tespiti, deşifresi, yakalanması, yargılanması ve en ağır cezaların verilmesi adına bir olağanüstü hâl talebinde bulunulmuştu ama buna gerek yoktu. Çünkü 4 siyasi parti o gece burada önemli bir anlayışı ortaya koymuştu.

Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri Parlamentoya geldiğimizde bir grup AK PARTİ'li milletvekili arkadaşımızın tedirgin ve kaygılı hâlini gördüğümüzde net bir şekilde bu darbeye ve darbecilere daha önce nasıl karşı çıktıysak bundan sonra da aynı kararlılıkla karşı çıkacağımızı ifade ettik ve AK PARTİ'li arkadaşlarımız, başta Meclis Başkanı İsmail Kahraman olmak üzere bizi kutladılar. Hele Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın bir tutumu vardı ki "Size demokrasi öpücüğü kondurabilir miyim?" diye tek tek hepimizin boynuna sarıldı. Ve o gece sabaha kadar helikopterlerin kurşunları altında, bombalanan Mecliste 4 siyasi parti ortak bir irade ortaya koydular ve sonrasında da yine 4 siyasi partinin birlikte bir bildiri yayımlamasının yolu açıldı. O bildiri, tarihî bir bildiriydi ve nihayet ertesi gün de siyasi parti liderleri çıkıp açık bir şekilde darbecileri kınayan, darbeye karşı bir duruş sergilediler.

Peki, ne oldu? Niçin olağanüstü hâle ihtiyaç duyuldu? "Efendim, Fetullahçıların derdest edilmesi için, daha rahat bir şekilde yargılanması için buna ihtiyaç var." Buna ihtiyaç yoktu. O 4 partinin ortaya koyduğu o irade, bu Parlamentoda, Parlamentoyu işlevsiz hâle getirmeden yine birlikte o yasal düzenlemeleri hayata geçirebilecek bir anlayışa sahipti. Ama gördük ki Adalet ve Kalkınma Partisinin Olağanüstü Hal Yasası'nı çıkarırken temel amacı Fetullahçılara karşı bir tavır koymak, onları açığa çıkarmak ve yargılatmak değilmiş, bir süre sonra gördük ki asıl amaç, Adalet ve Kalkınma Partisine karşı duran ya da onları eleştiren muhalif her kimse hepsini OHAL kapsamı içerisinde büyük bir ama büyük bir olumsuzluğa ve onları hayatın dışına iten kararlar almakmış.

Sayın Genel Başkanımıza, Başbakan gidip olağanüstü hâlle ilgili "Destekleyin." dediğinde Genel Başkanımız çok net bir tavır koydu. "Biz olağanüstü hâle karşıyız. Bu ülkede demokrasiyi savunan birileri de olmalı, biz demokrasiyi savunacağız, onun için olağanüstü hâle karşıyız." demişti ve o tutumumuzu sürdürdük.

Peki, Adalet ve Kalkınma Partisi hayata geçirdiği olağanüstü hâlin bir 12 Eylül darbe hukukunun ürünü olduğunu bilmiyor muydu? Bile bile darbeci hukukun bir yasal düzenlemesine sığınarak olağanüstü hâli uygulamaya soktu. Sonra olağanüstü hâl gerçek yüzünü gösterdi.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu süre zarfında yirmi bir aydır olağanüstü hâl sürüyor ve nihayetinde, ilgili bakanlar tek tek açıklama yaptılar "Çok şükür, biz bütün bakanlıklarımızda Fetullahçıları, darbecileri temizledik..." E, çok iyi; bütün kurumlardan darbeciler temizlendiyse, hele hele Adalet ve Kalkınma Partisi kendi teşkilatlarında, kendi kurumlarında da Fetullahçıları temizlemişken yeniden olağanüstü hâli uzatmaya niçin gerek duyuluyor?

Ha, olayın bir başka yönü var, o da şu: Eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilatlarında ve diğer kuruluşlarda Fetullahçılar temizlenmişse kimdir bu Fetullahçılar ve bu Fetullahçılarla ilgili ne yapıldı? Sadece yönetim kadrolarından ayıklandı, onunla mı kalındı, bunların hiçbir suçu yok mu? Türkiye'yi böyle bir darbe sürecine iten o Fetullahçılar eğer Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilatlarına geniş bir şekilde sızmışsa... Ki bu sızma değil çünkü sızma üç kişiyle, beş kişiyle, on kişiyle olur; binlerce, on binlerce kişilik sızma olmaz, bunlar yerleşti. Peki, bu yerleşenler olağanüstü hâl koşullarında hesap veriyorlar. Versinler. İyi de, yerleşenler hesap veriyor da yerleştirenler ne zaman hesap verecek, yerleştirenler? Yerleştirenler piyasada yok, bu işin siyasi ayağı ortaya çıkmıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Niçin? Sadece 5-10 örgüt mensubunun, teşkilat mensubunun ayıklanmasıyla sınırlı kalınıyor. Önce onları bir açığa çıkarın. Bunlar kim?

Değerli arkadaşlar, bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi bu günahın bedelini ödeyemez. Fetullahçılara karşı eğer gerçekten samimi bir duruş sergileniyorsa bütün bu Fetullahçıların her boyutuyla açığa çıkarılması lazım. İhaleyi 5-10 gariban ilçe yöneticisinin, il yöneticisinin omuzlarına yüklemek doğru değil. Önce onları bir açığa çıkarın.

Değerli arkadaşlarım, bir başka şey, bakın, beş altı yıl önce Birleşmiş Milletlerin, Avrupa Konseyinin, Avrupa Birliğinin ve diğer uluslararası kuruluşların Türkiye'yle ilgili raporları vardı. O raporların hiçbir tanesinde son dönemlerde yayınlanan raporlar kadar incitici, bizi üzen, itibarsızlaştıran belirlemeler yoktu. Daha dün Avrupa Birliğinin yayınladığı o raporu incelediğimizde içler acısı sonuçlarla karşı karşıyayız ve maalesef, onların hepsi gerçek. İnsan hakları ihlalleri bu yirmi bir ay boyunca aldı başını gitti. Ekonominin bu duruma gelmesinin temel sebebi olağanüstü hâldir. İşsizliğin, enflasyonun bu kadar boy vermesinin sebebi olağanüstü hâldir.

Ben bu kürsüye gelmeden önce burada 12 Eylülle bir karşılaştırma yapacaktım, intiharları konuşacaktım sizinle. Daha birkaç saat önce Ödemiş ilçesinde Yüzbaşı Hakan, iki buçuk ay önce Fetullahçı olduğu gerekçesiyle açığa alındığı için, görev yaptığı askerlik şubesinin önünde nöbet tutan askerin silahını alarak yaşamına son verdi.

Değerli arkadaşlar, 12 Eylülde intihar edenlerin sayısı 43, bugün bu sayı 48. Siz bu anlayışınızı, bu antidemokratik uygulamaları sürdürdüğünüz sürece bu intiharlar kim bilir daha hangi düzeylere ulaşacak. Peki, bütün bunlar sizi rahatsız etmiyor mu? Hiç mi vicdan muhasebesi yapmıyorsunuz?

108 bin kişi Olağanüstü Hâl Komisyonuna başvurmuş -ağır aksak işleyen bir komisyon- Komisyon daha 12 bin başvuruyu incelemiş, 96 bin dosya duruyor. Bundan sonra o 96 bin dosyanın çok nitelikli bir şekilde incelenmesi mümkün olabilir mi sizce? Asla mümkün olmaz.

Bakın, değerli arkadaşlar, cezaevlerindeki ihlaller içler acısı bir durumda. Şu anda cezaevleri kapasitesinin üstünde 20 binin üzerinde tutuklu ve hükümlü var. Siz bu yirmi bir aylık süre içerisinde iki kez düzenleme yaptınız. Bir, denetimli serbestliği iki yıla çıkardınız. İki, kısmi af getirdiniz. Bir tek gerekçeniz vardı, cezaevindeki bu yığılmaları önlemek ama olmadı. Bir de müjdeli haberler verdiniz 2018 bütçesinde "5 yeni cezaevi yapacağız." diye sanki büyük fabrikalar kurup işsizliğe çözüm arıyormuşsunuz gibi ve 2023'e kadar da 35 yeni cezaevi yapacaksınız. İnsafınız kurusun, herhâlde 80 milyonun 60-70 milyonunu cezaevine tıkma gibi bir düşünceniz var ki durmaksızın cezaevi inşa ediyorsunuz. Önemli olan cezaevi inşa etmek değil, önemli olan o tutuklu ve hükümlülerin hangi koşullarda o suçları işledikleri ya da masum bir şekilde tutuklanmaları ve hükme bağlanmaları, bunu incelemeniz lazım.

Bakın, değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde 80'e yakın bebek tutsak değil. Cezaevlerinde 80 bebek tutsak, 700 çocuk cezaevlerinde tutsak, anneleriyle birlikte o cezaevi koşullarında hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Hiç mi bunlar vicdanınızı sızlatmıyor?

Bu süre içerisinde, yirmi bir aylık süre içerisinde sadece cezaevi gerçekliğiyle karşı karşıya değiliz. O kadar çok görevden almalar, ihraçlar oldu ki sadece KESK'in 4.300 üyesi ihraç edildi. İhraçlar var, yüzlerce ihraç edilenin bugün savcılık tarafından takipsizlik kararı var ama bunlar göreve dönemiyor. Niçin göreve döndürmüyorsunuz? Savcılık takipsizlik kararı vermiş, herhangi bir suç unsuruna rastlanmamış, bu adamların aylardır çektikleri yetmiyor mu? Cezaevlerinde bir yılı aşkın süredir hâlâ iddianamesi hazırlanmayan, iddianamesi hazırlanıp da mahkemeye çıkmayı bekleyen yüzlerce tutuklu var, belki onların birçoğu ceza almayacak ama yattıklarıyla baş başa kalacaklar. Bu da mı sizin vicdanınızı sızlatmıyor?

Değerli arkadaşlarım, Olağanüstü Hâl Yasası hiçbir şekilde hiçbir ülkeye yarar sağlamamıştır. Hele önümüzde bir erken seçim kararı alınmışken bu seçimi çok nitelikli bir hâle dönüştürmek bizim elimizde. Bu Parlamentonun şu son günlerinde bu ülkeye yapacağı en hayırlı iş olağanüstü hâli bugün sonlandırmak. Gelin vicdan muhasebesi yapın, gelin partiyi ve ülkeyi düşünüyorsanız, gelin 80 milyonu düşünüyorsanız, gelin rahat bir seçim yapılarak sonuç alınmasını istiyorsanız olağanüstü hâli bugün sonlandıralım ve ilk eli kaldıranlar da siz değerli arkadaşlarımız olun, bunu sizden bu ülke bekliyor.

Değerli arkadaşlarım, biz iki gün önce 81 ilde OHAL'le ilgili bir pasif eylem yaptık, oturma eylemi yaptık. Siz bu milletin oturmasından korkmayın, milletin ayağa kalkmasından korkun, milletin ayağa kalkmasından. (CHP sıralarından alkışlar) Hep dersiniz ya "millî irade" millî iradenin sesine kulak verin o zaman. Siz geçmiş yıllarda "OHAL'i desteklemek, OHAL'e destek vermek teröre destek vermektir." demediniz mi? İşte biz teröre destek vermediğimiz için de OHAL'e karşıyız, onun için OHAL'e "hayır" diyeceğiz. Sadece bununla sınırlı değil. OHAL zulümdür, açlıktır, yoksulluktur, işkencedir, çaresizliktir, insan hakları ihlalleridir. Bunun için biz olağanüstü hâle karşıyız ve hep de karşı durmaya çalışacağız. Bugün olağanüstü hâl yasasının uzatılması hâlinde cezaevlerindeki ihlaller katbekat artacak. Eğer olağanüstü hâl artarsa bugün sadece ve sadece kadınların maruz kaldığı cinayetlerin, çocuk istismarcılığının her biri bu baskıcı ortamda çok daha artacak. Siz çocuk istismarına karşı bir tavır sergiliyorsunuz, aynı tavrı birlikte sergiliyorsak o zaman bu baskıcı ortamı sonlandırırsanız hiç olmazsa kadın cinayetlerinin ve çocuk istismarının da önemli ölçüde sonlandırılmasının önünü açmış olursunuz. Bakın, olağanüstü hâl süresinde iş cinayetleri aldı başını gitti. Denetimsizlik Türkiye'de artık iş cinayetlerini ulaşılmaz bir sayıya doğru evriltti. Sadece mart ayı içerisinde 122 emekçi kardeşimiz iş cinayetiyle hayatlarını kaybettiler.

Bütün bunların sonunda siz ne yaparsanız yapın sizin için hayat belki çok renkli olabilir, sizin için bütün bunlar sorun olmayabilir ama bu halk için Olağanüstü Hâl Yasası sadece zulümdür ve bu zulmü sonlandırmak da bizim elimizde. Siz yeryüzü adaletini referandumlarla altüst edebilirsiniz, siz hâkim ve savcıları olağanüstü baskı altına alabilirsiniz, bütün bunları yaptınız ama ilahi adalete nasıl bir düzenleme getireceksiniz? Yeryüzü adaletini düzenlediniz, referandumlarla hâkim ve savcıları baskı altına alarak bunu yaptınız, ilahi adalete gün geldiğinde bir şey yapabileceğinizi zannetmiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Anca şu olabilir: Sizin meşhur Cübbeli Ahmet'iniz yanmaz kefen satıyor, pazarlıyor. 2 metre yerin dibinde yangın çıkmayacağına göre herhâlde birer tane o yanmaz kefenden alıp ilahi adaletin huzuruna çıktığınızda o cehennem ateşinden kurtulmaya çalışacaksınız. Sizin bu zulmü derinleştirmeniz hâlinde inanıyorum ki ilahi adalete vereceğiniz hesap yeryüzünde vereceğiniz hesabın çok çok ötesinde olacak. Gelin bari ruhunuzu dinginleştirin, gelin bari vicdanınızın sesini son kez... Belki bu Parlamentodakilerin birçoğu önümüzdeki dönemde olmayabilir, hiç olmazsa çocuklarınıza bırakabileceğiniz bir miras olur. Tıpkı 1 Mart tezkeresinde burada oturan bir grup Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşlarımızın bu toprakların emperyalist çizmeler tarafından çiğnenmesini engellediği gibi siz de utanç vesilesi olan bu olağanüstü hâlin sonlanması doğrultusunda oy verin. Biz demokrasiyi hayatın her alanında yaşatmaya çalışacağız. (CHP sıralarından alkışlar) Ne yaparsanız yapın asla demokrasi olmadan Türkiye'nin ve dünyanın hiçbir ülkesinin aydınlığa çıkması mümkün değil. Varsa yoksa demokrasi, varsa yoksa insan hakları, varsa yoksa hukukun üstünlüğü.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum, sizleri vicdanınızla baş başa bırakıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bingöl.