GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:86
Tarih:17.04.2018

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda olduğu gibi, insan eliyle doğaya bu denli müdahalelerde bulunduğumuzda bunun zararını elbette ki öncelikle ekosistem ve ekosistemle birlikte bütün insanlık, bütün insanlar ve yurttaşlar elbette ve hatta daha doğmamış bebekler dahi görüyor. Çevreyi, orman varlıklarımızı, akarsularımızı olabildiğince kirletiyoruz ve gün geçtikçe yok ediyoruz.

İşte, en yakıcı örnekler Dilovası ilçesi ve Ergene Nehri havzasıyla karşımızda duruyor. Dilovası'nda kansere yakalanmamak neredeyse imkânsızdır bugün. Şu an tutsak olan Sayın Onur Hamzaoğlu -kendisini buradan saygıyla selamlıyorum- yıllar önce Dilovası'ndaki çevre kirliliğini ve kansere neden olan zararlı maddeleri bilimsel ilkeler ışığında kanıtlamış ve önlem alınmasını önermişti ancak yetkililer bu çerçevede gerekli politikaları geliştirmek yerine Onur Hocaya davalar açmışlardı. O zaman şu soruları sormak lazım: Aradan geçen, o günden bugüne geçen süre içerisinde artık Dilovası'nda endüstriyel kirlilik yok mudur ya da olması gerekenin 3,5 katı kirlilik yaratan ve kanserin artışına yol açan maddeler oradaki havadan arındırıldı mı ya da artık yalnız annelerin sütünde değil, o annelerin karnında taşıdığı bebeklerde bu zararlı kirleticilere rastlanmıyor mu? Buna yol açan sanayi tesislerini kuranlar, onlara izin veren yerel yöneticiler ve genel idareciler hesap verdi mi? Tüm bu soruların yanıtı koca bir "hayır"dır. Gerçek olan, bilimi kendine ilke edinmiş bir insanın mesnetsiz iddialarla hapsedildiği, bebeklerin astım hastası olarak doğduğu, çocuk yaşta tümör ve kanser bulgularının arttığı, Sağlık Bakanlığının ise bu konuya dair yaptığı çalışmanın sonuçlarını dahi açıklamaya cesaretinin olmadığıdır. Kansere mahkûm edilen Dilovası AKP'nin kontrolsüz sanayileşme politikasının bir sonucu hâlindedir ve adı artık kanserle anılır hâle gelmiştir. Nitekim, kansere yakalanma oranının yüzde 35'lere ulaşması yeni bir vaka da değildir. Girin Meclis kayıtlarına, Dilovası'nda kanser vakalarının görünmesi nedeniyle 2006 yılında bir Meclis araştırması komisyonu kurulmuş ve bir dizi karar alınmış. Bu kararlarda, bölgede sanayinin getirdiği çevre kirliliğinin, kanser vakalarının artık artmaması adına öneriler yer almış; işte, en başta, bölgenin artık sanayiye doyduğu, yeni sanayi yapılaşmasına izin verilmemesi gerektiği ve mevcutlarda da gerekli önlemlerin alınması şeklinde. Ancak bunların hiçbir tanesi yapılmadı ve açıkça Anayasa'ya aykırı davranıldı, açıkça suç işlendi geçen süre boyunca ve işlenmeye devam ediliyor. Çünkü Anayasa'nın 56'ncı maddesi "Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir." ifadesiyle gayet açık bir tanım koymuştur ve bu konuda yol göstericidir. Ancak bizler Dilovası halkını ne yazık ki bu haktan mahrum ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, Dilovası halkı kadar kansere mahkûm edilen bir diğer yer de Ergene Nehri havzasıdır. Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne'ye yani Trakya'ya can damarı olması gereken Ergene havzası, maalesef, havzada kurulu bulunan yaklaşık 2 bin sanayi tesisinin ürettiği atıklar nedeniyle bölge halkına kanser taşıyor. Trakya'nın verimli tarım arazileri nehrin kirli sularıyla sulanmakta, bu da bölgenin Türkiye genelinde kanserin en sık görüldüğü yer olmasına neden olmaktadır. Hükûmet, bu iki bölgede, kirliliğe, ölüme yol açan, doğmamış bebeklerin dahi astım hastası olmasının müsebbibi olan kurumlara caydırıcı cezalar vermek, halk sağlığını koruyacak politikalar geliştirmek yerine, sorunu tespit eden vicdanlı insanları hapsediyor, sürgün ediyor ya da görevden alıyor. İşte, Dilovası'nda Onur Hoca örneği varken Ergene havzasında Doktor Dilek Tucer örneği var. Doktor Dilek Tucer 2014 yılında "Ergene Nehri'nin getirmiş olduğu kirlilik nedeniyle, bu suların tarım alanlarında kullanılması, prekanserojen madde içermesi nedeniyle, organik kimyasal madde içermesi nedeniyle besinlere geçebilir ve bunlara bağlı kanser vakaları artar, artmaktadır." demişti. Nitekim veriler de bu iddiayı zaten destekliyor. Ancak Edirne Valisi bu açıklamaya karşılık Doktor Dilek Tucer'i apar topar görevinden aldı. Kamu görevlileri, yetkililer "Bölgede yetişen ve tüm Türkiye'nin yediği pirinçlerde kanser riski var." diyen bir doktorun açıklamasını araştırmak yerine gerçekleri gizlemeyi, örtbas etmeyi ve bu ülkenin insanlarının göz göre göre kanser olmasını tercih ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkan, rica edersem...

BAŞKAN - Son cümlenizi başta söyleseydiniz iyi olurdu ama ben yine de mikrofonu açayım, tamamlayın lütfen.

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, Dilovası ve Ergene'de sanayi kuruluşları eliyle karşı karşıya kalınan durum artık bir çevre sorunu olmaktan çıkmıştır. Bu bölgelerde açıkça çevre felaketi yaşanıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı harekete geçmedikçe, Dilovası ve Ergene'yi kirleten sanayi tesisleri en ağır bedelleri ödemedikleri sürece, sorumlulara göz yumulduğu sürece yakın zamanda bu bölgeleri kurtarmak artık mümkün olmayacaktır ve maalesef bu politikalar devam ettiği sürece de Türkiye'nin her yerinde yeni Ergeneler oluşacak, yeni Dilovaları oluşacak, kanser bu ülke insanına bir kader gibi dayatılacaktır diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)