Konu: | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 84 |
Tarih: | 11.04.2018 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, evet 13'üncü maddeye geldik tasarıda. Başından beri hem geneli üzerinde yapılan konuşmalarda hem de her maddede ayrı ayrı yapılan konuşmalarda çok haklı eleştiriler sunuldu muhalefetten ve daha 13'üncü maddedeyiz -aldığınız tepkilere göre muhtemelen- birçok değişiklik yapma gereği duydunuz, kimini geri çektiniz, kimini itirazlarımız doğrultusunda, muhalefetin itirazları doğrultusunda değişiklik yapma gereği duydunuz. Ama bu, sağlıklı bir yasama yöntemi değil, hep uyarıyoruz. Emin olun, bugün hakikaten bu sıralarda bize dayattığınız yasama yöntemini basın özgür bir şekilde yazabiliyor olsaydı tepkiler çok daha yüksek olacaktı, çok daha büyük olacaktı ve belki Genel Kurula bu aşamada gelememiş olacaktı bu tasarı çünkü gerçekten doğayı, ormanları, meraları yok eden, talan eden birçok düzenlemenin ne yazık ki önünü açan düzenlemeler var.
Ben bu maddeyi ilk gördüğümde yani ilk hâlini gördüğümde aklıma şu söz geldi, şu ünlü Kızılderili atasözü geldi, hepiniz biliyorsunuz, der ki: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam, paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak." Çünkü bu düzenleme ilk hâliyle, artık ormanlardaki ihtiyaç fazlası ağaçları kesip kütük hâline getirmek yerine canlı ağaçların doğrudan ihale yoluyla satılmasının önünü açan bir düzenlemeydi. Şimdi kısmen orman köylüsü lehine değiştirildiği söyleniyor.
Sayın milletvekilleri, hakikaten basın özgür olsaydı dediğimiz gibi, birçok şey belki de bu kadar rahat yapılamıyor olacaktı ama bugün basın, büyük bir abluka altında ve özgür basın geleneğinden gelenler zapturapt altına alınamadığı için, sürekli olarak tutuklama, gözaltı, soruşturma tehdidi ve tehlikesiyle karşı karşıya. Daha dün Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin 26 çalışanı tutuklanmış oldu. Geçen hafta da hepimizin gözü önünde, Doğan Medya Grubu gibi satın alınamadığı için önce kayyum atandı, bugün de bildiğimiz, aslında bize hiç uzak olmayan, tanıdığımız, bildiğimiz gerekçelerle 26 çalışanı, editörü ve çalışanları tutuklandı. Böylece, hapishanelerdeki tutuklu gazeteci sayısı tam 220'ye ulaştı ve Türkiye, bir kez daha, sayenizde, bu alanda liderliğini kolay kolay kimseye bırakmayacağını açıkça göstermiş oldu.
Bu gazetecilerin, dediğim gibi, tutuklanmasına yol açan, bizler açısından tanıdık gerekçeler -Terörle Mücadele Yasası'ndan kaynaklanan- "örgüt propagandası yapmak" ya da "örgüt üyesi olmak" "bile isteye örgüte yardım ve yataklık yapmak" olarak açıklanıyor ama biz, pekâlâ biliyoruz ki özgür basın, Kürt sorununu yazıyorsa ya da Kürtlere yönelik, Kürt vatandaşlara yönelik ayrımcılığı, şiddeti, yargısız infazları yazıyorsa bu suçlamalarla karşı karşıya kalıyor ya da örneğin, sivil alanda bulunmaması gerekip de bulunduğu için, çok kontrolsüz, çok pervasız kullanıldığı için bugüne kadar tam 21 sivilin ölümüne yol açmış, artık âdeta ölüm saçan zırhlı araçlardan bahsettiği zaman "örgüt propagandası" gerekçesiyle tutuklanıyor ya da örneğin, sadece Kemal Kurkut'un öldürülme anını fotoğrafladığı için bu soruşturmalardan geçebiliyor bir gazeteci ya da örneğin, Yüksekova'da bir şantiyeye yapılan asker baskınında aralarında çocukların da olduğu 52 işçiyi yüz üstü yatırıp kafalarına tekmeyle basıp "Türk'ün gücünü göreceksiniz." diye bağıran askeri ve bu görüntüyü çekip yayınladığı için yani gazetecilik yaptığı için mesela Nedim Türfent'i "örgüt üyeliği" suçlamasıyla bir yıldır tutuklu yargılamak anlamına geliyor çünkü. Çok zor koşullarda ama gerçek ama ilkeli ama objektif ama tarafsız habercilik yapmanın bedeli, bu ülkede tutuklu yargılanmak, terörist damgası yemek, terör örgütü üyeliğiyle suçlanmak demek. Ama bu zor koşullara rağmen, her şeye rağmen kayyum da atasanız, onları "terörist" diye susturmaya da çalışsanız özgür basın geleneğine sahip olan çocuklarımız, çocuklar hiçbir zaman kalemlerini yerde bırakmayacaklar. Ben eminim ki, Ape Musa'nın çocukları asla bu ilkelerinden vazgeçmeden basın, gerçek basın nasıl çalışır bunu, bu geleneği sürdürmeye gayret edecekler. Gerçek olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ökgökçe Ertan.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Son cümlemi toparlayabilirsem...
BAŞKAN - Peki, buyurun, bir dakika.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Devamla) - Evet, bütün bu süreler boyunca hakikaten büyük bedellerle özgür basın geleneği bugünlere kadar geldi. Geçmiş yıllarda yargısız infazlara konu oldu, öldürülenler oldu, sadece haber yaptığı için öldürülenler oldu.
Tabii, böylesi bir ortamda gazetecilik yapmak elbette ki zor ama basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasinin, adaletin gelmesi de çok zor diyoruz. Unutulmamalıdır ki düşünce ve ifade özgürlüğü ve bununla bağlantılı olarak basın özgürlüğü, demokratik toplumun vazgeçilmezi ve olmazsa olmazlarındandır. Herkesin sorunları özgürce tartışabildiği, bütün yasama süreçlerinin demokrasi işletilerek, adalet işletilerek işletildiği bir Meclis ve bir toplum dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)