| Konu: | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 10.04.2018 |
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çerçeve 8'inci maddenin ek 7'nci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Değerli milletvekilleri, kanunun ismine "Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun..." ama devamı var "...ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" deniliyor. Artık alışılagelmiş bir husus, her seferinde karşımıza bir torba yasa geliyor. Temel kanun niteliğinde gelen bir yasada biz belli, sektörel anlamda Meclis olarak net bir tartışma içerisine giremiyoruz, hiçbir maddeyi doğru düzgün değerlendirme şansımız olmuyor çünkü âdeta, aşure tatlısı gibi ne bulunuyorsa bu tasarının içerisine ekleniyor.
Tabii, bütün bunun da bir amacı var aslında. İncelediğimizde, bu tasarının temel hedefleri şunlar, birincisi: Su kaynakları nasıl kullanılacak? Kim kullanacak ve bu kimlere tahsis edilecek? Temel mantığının birisi bu. İkincisi: Tarım arazilerini kimlere bırakacağız? Mülkiyeti kimlerde toplanacak ve kimlerin hizmetine sunacağız?
Bu iki temel anlayış üzerinden de tabii, bir de işin tahsilat boyutu vardır. İşte, suyu belli ellerde toplarken, belli bir kesimin hizmetine sunarken buradan tahsil edilecek tahsilattan kimler faydalanacak? Tüm mantık bunun üzerine kurulu. Dolayısıyla, bu maddede de, ek maddede de görülen o ki suyun kullanımında her ne kadar organizatör veya yetkili olarak Devlet Su İşleri görünüyor gibi olsa da esas itibarıyla bu suyun belli özel ve tüzel kişilere tahsis edileceği dolayısıyla çiftçilerin ihtiyaç duyacağı su ihtiyacını bu belli tüzel veya özel şirketler çiftçiye sunmuş olacaktır. Tabii, bunun bedeli olan su kullanım hizmeti bedeli de doğal olarak bu özel şirketlerin cebine girmiş olacak. Temel mantalite şu: Hem toprağı hem suyu belli tekellerin eline teslim etmek yani su üzerinde ve toprak üzerinde tekelciliği inşa etmek.
Bakın, teorik anlamda toprağın toplulaştırılması ilkesel olarak doğru bir durum, rantabilite açısından ve verimli kullanım açısından ilkesel olarak doğru görünüyor. Peki, bunu -özellikle sulu tarıma müsait havzalarda, çiftçiler daha çok küçük küçük toprak birimlerine sahip, 5 dönüm, 10 dönüm, 20 dönüm gibi- toplulaştırdığımız zaman bu küçük çiftçiler ne yapacaktır, nasıl barınacaktır? Bu, şuna hizmet ediyor: Toplulaştırılan bu verimli topraklar eninde sonunda küçük çiftçilerin elinden alınıp belli tekellere teslim edilecektir. Peki, bu küçük çiftçiler ne olacaktır? Küçük çiftçiler de AKP'nin on altı yıldır beslediği büyük sermayeye, ucuz iş gücü olarak batıya akmış olacaktır. Bu kadar basit. Yani bir taraftan toprağı ve suyu tekellerin hizmetine sunarken bu topraklardan edilecek çiftçiler de ucuz iş gücü olarak metropollere, AKP'nin yandaş, büyük sermayelerine ucuz iş gücü olarak akacaktır. Dolayısıyla sorunun bu mantık üzerinden çözülmesi, tarımsal sorunların, tarım sektörünün temel sorunlarının bu şekilde halledilmesi elbette mümkün değildir. Tarım sektörünün temel sorunları ve... Özellikle küçük üreticilerin yaşayabilmesinin başlıca yolu, tarımsal sektördeki yapısal sorunların çözüme kavuşturulması. Bu yapısal sorunlar çözüme ulaştırılmadan da hiçbir palyatif çözüm tarım sektörüne bir hizmet getiremeyeceği gibi -pek çok hatip arkadaşın da ifade ettiği gibi- dünyada tarım sektöründe kendi kendisine yeten sayılı ülkelerden biri olan Türkiye'nin bugün neredeyse tarımsal her alanda dışarıdan mal ve ürün ithal etmek zorunda kaldığı gerçeğiyle bizi yüz yüze bırakmış durumdadır. Bu anlamda bu tasarının çiftçilere bir yarar getirmeyeceğini belirtmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.