| Konu: | Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 10.04.2018 |
CHP GRUBU ADINA KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 548 sıra sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, polis teşkilatımızın kuruluşunun 173'üncü yıl dönümü dolayısıyla bütün teşkilat mensuplarına kutlama dileklerimi, mesajlarımı iletmek istiyorum ama bunun yanında özellikle altını çizerek şunu da vurgulamak istiyorum: Gece gündüz, hafta sonları, spor müsabakaları da dâhil olmak üzere yılmadan, bıkmadan, evinden ayrılırken can ve mal güvenliği her zaman risk altında olan polis teşkilatımızın değerli mensuplarının özlük haklarında iyileştirme yapılması, 3600 ek göstergenin kendilerine verilmesi ve tabii, bunun yanı sıra mesai uygulamalarının yapılması, hafta içi, hafta sonu ve vardiya uygulamalarında iyileştirmeler yapılması, teşkilatımızın da polis memurlarımızın da bizlerden her zaman talep ettikleri dilekleridir, bunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir kanun tasarısı gene önümüzde. Torba yasa üzerine bir eleştiri yapmak ve buna zaman ayırmak istemiyorum ama gerçekten çok farklı kanunlarda, 30'u aşan kanunda değişiklik öngören bir tasarıyla karşı karşıyayız ve her bir maddesi, baktığınızda, gerçekten, üretimimiz adına, çiftçimiz adına, tarım sektörümüz adına ve diğer, kanuna eklenen bazı maddelerle -tarım dışı alanları da ilgilendiren bazı maddelerle- ülke ekonomimiz, geleceğimiz adına çok önemli. Ancak, bu tasarının Komisyon gündemine gelmeden önce sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, meslek örgütleri, ilgililer, üniversiteler ve diğer ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının düşünceleri, görüşleri alınmadan, bir ortak akılla daha iyiyi bulma çabası ortaya konmadan Komisyona ve Meclisimizin gündemine getirilmiş olmasını da özellikle bir sorun olarak gördüğümü belirtmek istiyorum. Aynı zamanda esas komisyon olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna gelen bu tasarının tali komisyon olarak Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu, Çevre Komisyonu ve İçişleri Komisyonuna gittiğini ve bu tali komisyonlardan da herhangi bir rapor gelmediğini yani tasarı üzerinde görüş bildirme ihtiyacı duymadıklarının da altını çizerek belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı her ne kadar çok fazla sayıda kanun üzerinde değişiklik önerisi getiriyorsa da birkaç temel konuda, özellikle ülke ekonomimiz, çiftçilerimiz, ormanlarımız, doğal varlıklarımız ve geleceğimiz adına ve ormanlarımızı da içine alan ekosistem üzerinde çok önemli, sorunlu maddeler taşımaktadır. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki bu düzenlemelerle getirilen birçok konu -ki bunlar arasında özellikle arazi toplulaştırması ve tarla içi geliştirme hizmetleri, 2.500'ün üzerindeki sulama kooperatiflerinin denetimi, gözetimi, 378 sulama birliğinin DSİ tarafından atanacak, az önceki arkadaşımın da belirttiği gibi bir nevi kayyum atamasıyla yönetilmeye çalışılması ve tabii orman düzenlemeleri ormanlarla ilgili daha birçok konu- Orman Bakanlığımızın ve Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüzün idari ve personel kapasitesini gerçekten çok aşmaktadır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısında -şunu özellikle belirtmek istiyorum- bakın, arazi toplulaştırması var, tarla içi geliştirme hizmetleri var, belediyelere devir meseleleri gündemde -yani İçişleri Bakanlığı ve belediyeleri doğrudan ilgilendiren- personel alımları ve istihdam konusu var; su kullanımının, dağıtımının hizmet alımı yoluyla devri var, bakanlıklar arası ödenek devirlerini içeriyor, Orman Kanunu'nda değişiklikler; ormanlarımızın tahribatı, orman yangınlarıyla mücadele ve orman vasfı dışına çıkarılma çabası var, belediyelerin genel bütçe gelirlerinde DSİ'ye borçlarının kesilmesi gibi hükümler var, Kamulaştırma Kanunu'nda değişiklik öneriyor, İmar Kanunu'ndaki bir değişiklikle düzenleme ortaklık payına dair düzenlemeler var.
Şimdi, şunu özellikle... Sayın Bakan burada. Tarım Bakanımız ile her ikisinin olduğu bir ortamda bizatihi kendilerine söyledim. Aslında bu tasarı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımızın sanki... Öyle olduğunu iddia etmiyorum ama bu getirilen düzenlemeler bunun böyle olduğunu ortaya koyuyor. "Tarım Bakanlığımız işini iyi yapamıyor, arazi toplulaştırması işini beceremedi. Sulama birlikleri her hâlükârda Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bünyesinde olsa da tarla içi geliştirme hizmetlerini beceremiyor; sulama kooperatiflerinin denetimi, genel kurulları vesaire bu işleri yapamıyor. Peki, bunları kim yapar? Orman ve Su İşleri Bakanı." Yani bir hükûmetin bir bakanlığından "Bunu yapamıyor, bunu yönetemiyor, bu işte etkin bir görev yerine getiremiyor. Bunu bu bakanlık yapsın." düşüncesinin kabul edilebilir bir düşünce olmadığını belirtmek istiyorum.
Tabii, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, bu mevzuatın hukuk devletlerinde, hukukun üstünlüğünün olduğu devletlerde kamunun genel çıkarlarını, toplumun düzenini sağlayan ve doğa-insan dengelerini gözeten metinler olması gerekirken burada doğayı tahrip edecek düzenlemelerin olduğu, özelleştirme uygulamalarına dayalı ve orman alanlarının tahribini öngören düzenlemelerle sömürü düzenini ve üstünlerin hukukunu kollayan bir tasarı olduğu söylenebilir.
Bu tasarı, doğal varlıklarımızın -altını çizerek söylüyorum- siyasete ve ticarete alet edilmesinin önünü açan bir tasarıdır ve suyun ve doğal varlıklarımızın metalaşmasını, ağaçlarımızın -dikili ağaçlarımız da dâhil olmak üzere- metalaşmasını düzenleyen bir tasarıdır, bir utanç vesikasıdır esasen.
Bu kanun tasarısı, demokrasiyi, öz yönetimi, yerelleşme ve ademimerkeziyetçi yönetim anlayışını ortadan kaldıran, katleden bir vesikadır.
Bu tasarıyla sulama birlikleri ve kooperatifler aslında kötü yönetildiği için değil, gerçekten iyi yönetildiği için ve su gibi aziz kaynaklarımızda birilerinin gözü olduğu için, bu düzenin, sulama birlikleri ve kooperatifler üzerinden, çiftçi örgütlenmeleri ile katılımcı demokratik süreçlerin... Bu sularda gözü olanların, buraların özelleştirilmesini, buraların ticarileştirilmesini ve suyun ve ormanların meta hâline getirilmesini arzu edenlerin talebi doğrultusunda geldiği ortaya çıkıyor, görünüyor.
Bakın, değerli arkadaşlar, tasarının en önemli konularından birisi sulama birlikleri. Ülkemizde 378 adet sulama birliği var. Devlet Su İşlerinin sulama birlikleri raporunun ilgili sayfasını açacağım. Sulama birliklerinin durum analizi yapılmış ve bu sulama birliklerinin, sayı itibarıyla 378 sulama birliğinin 19'u çok başarılı statüde, yüzde 5; 109 birlik başarılı statüde, yüzde 29; 133'ü iyi düzeyde başarılı, yüzde 35 düzeyinde; 92 birlik orta düzeyde, yüzde 24; kötü olarak tanımlanan sadece ve sadece 17 birlik değerli arkadaşlar, yüzde 5. Yani bu, pire için yorgan yakmaya benziyor. 378 birlikte 17 birlik Devlet Su İşlerinin analiz raporunda "kötü" diye tanımlandığı için "Bunlar yönetilemiyor." deyip Sayın Bakan her ne kadar tasfiye olmadığını söyleyecek olsa da sulama birliklerinin tasfiyesidir. Birlik yönetimlerinin katılımcı, demokratik yönetim anlayışından uzaklaştırılmasıdır. Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçilerek organları belirlenen sulama birlikleri devletin, bakanlığın ilgili birimine devredilecek ve oradan atanacak kayyum niteliğinde, "kayyum" olarak ifade edilebilecek bir memurun denetim ve kontrolüne terk edilecek. O memurun da -çok aşikârdır- Hükûmetin siyasi politikalarından etkilenerek karar verebiliyor olmasıyla, bu birliklerin kimi zaman belediyelere devredilmesi imkânının da tanınmasıyla, yine siyasi bir menfaat uğruna, istenilen belediyeye devredilmesi, istenilmeyen belediyeye devredilmemesi yolunda, az önce söylediğim sulama birlikleri ve su ticarete ve siyasete alet ediliyor.
Yine Devlet Su İşlerinin bu raporunda, bakın "tahsilat/tahakkuk oranı" diye bir oran var. Bu birliklerde suyu kullanan üreticinin kullandığı su üzerinden bir tahakkuk ortaya konur, bu tahakkukun ne kadarının tahsil edildiğini ifade eder. Bakın, 1999 yılında yüzde 49 iken bu oran, 2006'da yüzde 51'e, 2015'te yüzde 64'e, 2016'da yüzde 68'e... Yani sürekli bir iyileşme, düzelme varken bu neden rahatsız etti de bu birliklerin "Tahsilat/tahakkuk oranı iyi değil." düşüncesiyle 93'ten bugüne kadar bu yirmi beş yıllık serüveni bir anda iptal ediliyor, reddediliyor?
Bu tahsilat/tahakkuk oranının düşük olmasının temel sebebi de şu değerli arkadaşlar: Türkiye ortalamasının çok altında tahsilat ve tahakkuk oranı gerçekleşen bölgelerimizin genellikle hububat tarımının daha yoğun olarak yapıldığı ve nadas uygulamalarının devam ettiği bölgeler olduğunu da görüyoruz. Yani üretim gelirleri, ekstansif tarım dediğimiz üretim şekliyle, yöntemiyle birim alandan daha düşük gelir elde ettiği için çiftçi, parasını ödeyemediği için, yoksa gidip tatil yaptığı için değil, keyfi için değil... Ama üretim maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle bunu karşılayamadığı için ödeyemiyor; yoksa, entansif tarım, daha yoğun, birim alandan daha yüksek endüstri bitkilerinin üretildiği alanlarda suyu kullanan çiftçiler parasına da sadık ve kendi birliği içerisinde kendi başkanı, meclisi ve yönetim kurulunun marifetiyle son derece başarılı bu işi bugüne kadar götürmüşler. Peki, neden bunlar bir anda bir kanun tasarısıyla önümüze geliyor ve değişiklik yapılması talep ediliyor? Kabul edilebilir değil.
Bakın, yine bu birliklerin gerçekleşen bütçe değerleri: Gider toplamı 538 milyon 278 binken 512 milyon 473 bin gelir toplamı; hemen hemen bir denk bütçeyle geliri ve gideri birbirini karşılayan, hiçbir kâr amacı gütmeyen, yaptığı yatırımları su olarak, sulama tesisleri olarak hizmete sunan ve seçimle gelindiği için politik müdahalelerden de uzak duran birlikler. Bu birlikleri...
Sayın Bakandan rica ediyorum, bu tasarıyı lütfen geri çeksin. İktidar partisinden rica ediyorum, bu tasarıyı geri çekiniz. Onun yerine size önerim... Güneydoğu Anadolu Projesi'nin -GAP projesinin, 1989 yılında master planı yapılmış olan GAP projesinin, 1,8 milyon hektar arazinin sulamaya açılmasını öngören GAP projesinin, hani şu büyük GAP projesinin, övüne övüne göğsümüzü kabartarak söylediğimiz Entegre Kırsal Kalkınma Projesi'nin- bugün tarımsal sulama amaçlı ne kadarının tamamlandığını biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Hidroelektrik santrallerin tamamlanıp yüzde 100'e varan oranda elektrik üretiminin gerçekleştiğini biliyoruz. Peki, tarımsal sulama yatırımlarının ne kadarı gerçekleşti, ne kadarı işletmede? Hemen size bir rakam vereyim, 2017 yılı sonu itibarıyla GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının faaliyet raporundan aldığım rakamı söylüyorum: 1,8 milyon hektar alanın 546.345 hektarı sulamaya açılmış. 197.969 hektarın sulama şebeke inşaatı devam ediyor. Peki, 1,8 milyon hektar arazinin hâlâ daha planlama aşamasında olanı ne kadar biliyor musunuz? 1 milyon hektarın üzerinde bir alan hâlen daha planlama aşamasında. Yüzde 30,4'ü tamamlanmış GAP sulama projelerinin değerli arkadaşlarım.
"Çiftçinin tarlasına suyu götürüyorum." diyerek sayaç koyup o sayaçtan geçen bir damla suyun bile ücretsiz olmasını sağlayacak düzen getirileceğini -ki burada sulama birlikleri kâr amacı gütmeden suyu en iyi, en doğru kullanma amacıyla bir katılımcı demokratik yönetim anlayışıyla yönetilirler- düşünüyoruz ama GAP bölgesinin yüzde 70'inin tarımsal sulama projelerinin hâlâ daha planlama aşamasında olduğunu da görmemiz, bunun üzerinde durmamız, bunun üzerine gitmemiz gerekiyor.
Tabii, bu kanun sadece sulama birliklerini değil, sulama kooperatiflerini de... 2.500 adet sulama kooperatifi var, bu kooperatifler Tarım Bakanlığı bünyesinde denetimleri, gözetimleri yapılan, genel kurulları Bakanlık teşkilatı tarafından, il ve ilçe teşkilatları destekleriyle yapılan yani Türkiye'nin bütün ilçelerine yayılmış geniş bir teşkilatı olan bir bakanlığın bünyesinde yapılıyor iken bunların da Devlet Su İşlerine devredilmesi sonucunda, Devlet Su İşleri hangi idari teşkilat yapısıyla bu 2.500 sulama kooperatifinin genel kurullarını yapacak, bunları denetleyecek, bunları gözetebilecek? Bu, kapasitenin çok üzerinde bir görevdir, bir sorumluluktur. Bu sorumluluğun Tarım Bakanlığından alınıp Devlet Su İşlerine devredilmesi... Arazi toplulaştırması, evet, sorumlu... Devlet Su İşlerinin bunu yapabilmesi de aynı şekilde bir devir öngördüğü için onun da Devlet Su İşlerinin kapasitesinin çok üzerinde bir durum yaratacağı aşikârdır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, "Taşlık, kayalık ve benzeri orman vasfı taşımayan alanlar -o kamu yararının hukukta nerede bir tanımı var, çok görece bir kavram olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz- kamu yararı düşüncesiyle, kamu yararı ilkesi esas alınarak Bakanlık izniyle, bu alanlar, orman vasfı dışına çıkarılabilir, konut olabilir..."
Bakın, değerli arkadaşlar, ormanın içinde, kıyısında, kenarında veya dışında "orman vasfı taşımayan" diye bir alan olmaz. Burada orman vasfını taşıyor olması, üzerinde illa dikili bir ağaç olmasını gerektirmez, orada yarın bir gün yine dikili ağaç üreyebilir. Orayı mevcut durumda bile flora, faunanın ve biyoçeşitliliğin var olduğu alan olarak görmek gerekir. Buraları konut alanlarına açmak demek, buralara imar uygulamak demek, buraların sanayiye, ticarete konu edilmesi demek bu alanların yok edilmesi, tahrip edilmesi demek. Bu, ormanlara da sirayet eden bir çözülmeye neden olur.
Sayın Bakan "Bunun 2 katı, 3 katı başka yerde zaten ağaç dikeceğiz, bunlar çok önemli değil. Niye böyle düşünüyorsunuz?" diyor. Sayın Bakana ben de rica ediyorum: Sayın Bakan, 2 katı, 3 katı siz gene ağaçlarınızı dikiniz, elinizi tutan yok, biz de destek verelim, gelelim, hep beraber dikelim ama orman tanımı dışına çıkarmayınız, ormanlarımızın 1 milimetrekaresinin dahi tahrip olmasının önünü açmayınız diyorum.
Bu anlamda, tabii, bu, Anayasa'nın ilgili maddelerine de 169, 170 ve 171'inci maddelerine de aykırı birtakım uygulamaları, düzenlemeleri beraberinde getiriyor.
Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısı tabii bununla da kalmıyor. Burada, sulama birliklerinin dışında, bu ormanlarda yer altı depolarına izin verilmesi... Bakın, "baraj havzalarında" ifadesi kanun hükmünden çıkarılıyor yani baraj havzalarında dahi ormanla ilgili bu işletmelere izin verilmesinin önü açılıyor, baraj havzalarında dahi yer altı depolarına izin veriliyor. Denilebilir ki: "Buralar, bu depolar meyve ve tarımsal ürün için, bu amaçla kullanılacak yer altı depoları." Güzel, o zaman onu kanuna tanımlayalım, net koyalım. Meyve, sebze, tarımsal...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - Sayın Başkan, bitireceğim.
BAŞKAN - Sayın Sındır, tamamlayın lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (Devamla) - ...gıda ve tarım ürünlerinin depolanması için olduğunu kanun maddesine koyalım net olarak.
Buradan başka endişelerimizi de açıkça beyan etmek istiyorum: Acaba bu yer altı depolarına her türlü metanın, her türlü maddenin depolanmasına açık olan madde hükmü, yarın bir gün tehlikeli atıkların -buna Akkuyu Nükleer Santrali'nin atıkları da dâhil olmak üzere- depolanmasının da önünü açan, ona da imkân veren bir madde hükmü müdür? Evet, öyledir; ona da imkân veriyor çünkü bir sınırlama getirmiyor. Orman alanlarının ve baraj havzalarının altına yapılacak yer altı depolarının da ne kadar ciddi bir tehdit olduğunu, sadece ve sadece bir çevre felaketi değil, aynı zamanda yer altı su hareketlerini de olumsuz etkileyeceğini özellikle belirtmek istiyorum.
Bu kanun tasarısı ne çiftçimizin ne ülkemizin ne insanımızın ne doğamızın yararınadır; buna karşı olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sındır.