Konu: | Katma Değer Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 79 |
Tarih: | 29.03.2018 |
HDP GRUBU ADINA BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Ben de ikinci bölüm üzerine grubum adına söz aldım.
"Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır."
Sayın milletvekilleri, bu ifadeler hâlen yürürlükte olan Anayasa'nın 73'üncü maddesinin ifadeleridir. Bu madde bütün vatandaşların vergi ödevini düzenleyen maddedir ve bildiğiniz gibi, bir ülkenin anayasası normal hiyerarşisinin en üstündeki ve yasalardan çok daha farklı bir anlama sahip olan ve bir devletin yönetim anlayışını, bir devletin niteliğini belirleyen metinlerdir. Dolayısıyla devleti yönetenlerin de bu metne aykırı hareket etmeleri, örneğin 73'üncü maddede belirlenen hususların dışına çıkıp yurttaşlardan mali güçlerine bakmaksızın orantısız şekilde vergi alması beklenemez. Bu anlamda devlet tarafından vergi yükünün mükelleflere adil olarak dağıtıldığından söz edebilmek için vergilerin orantılı olması beklenir. Yine, başka bir deyişle yüksek gelirliler daha fazla, düşük gelirliler daha az vergi ödemelidir. En basit tabiri bu, bu cümlelerle ifade edebiliriz. Aksi hâlde, örneğin, devlet dolaylı vergilerde olduğu gibi gelirine bakmaksızın "Herkesten 4 lira vergi alacağım." derse ortada artık adalet de kalmaz, toplumun genel refahı da kalmaz ama ne yazık ki bu genel ilkelere bakılmaksızın ve temel ilkelere bakılmaksızın vergi tahsilatında kolaycılığa kaçarak on yıllarca süre boyunca bu sistem işletiliyor ve dolaylı vergiler yoluyla hazineye kaynak aktarımı yapılmaya çalışılıyor. Bu durum gelir dağılımında artık uçurumlardan bahsettiğimiz Türkiye'de vergi yükünü de oldukça adaletsiz hâle getirmiştir.
Sayın milletvekilleri, tahsil edilen vergilere bakıldığında, gelir üzerinden alınan doğrudan vergilerin oranının yüzde 30 olduğunu görüyoruz ama tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilerin oranı yüzde 70'lere ulaşmış durumda ve bizi vergi yükü adaletsizliğinde dünyada 1'inci yapıyor işte bu oran. Vergi adaletinden söz edebilmenin mümkün olmadığı böyle bir uygulamayla milyonlarca yurttaş vergiler altında ezilirken maalesef ülkeyi yönetenler ve onların medyadaki sözcüleri dolaylı vergilere yapılan zamları şirin göstermeye çalışmakta ve adlarına zam değil de işte "güncelleme" "düzenleme" gibi tanımlamalar yaparak 80 milyon yurttaşın aklıyla dalga geçmektedir. Gördüğümüz üzere, cari açık arttıkça, dolar tüm dünyada aksi yönde seyrederken Türkiye'de her günün sonunda rekor kırdıkça bizler de akaryakıt fiyatının haftada 2 kere işte "güncellendiğini" ve ücretlerin eridiğini görmekteyiz.
Sayın milletvekilleri, yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki ekonomideki kötüye gidiş, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'de de öncelikle yoksulları etkiliyor. Çünkü örneğin asgari ücretle geçinen milyonlarca insan enflasyon, gıda fiyatları yükseldikçe temel yaşamsal ihtiyaçlara ulaşmak için daha fazla çalışmak zorunda kalıyorlar.
TÜRK-İŞ'in araştırması var, diyor ki, sizin de bildiğiniz gibi elbette: 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı olarak bildiğimiz, tarif ettiğimiz tutar 1.662 liraya yükselmiş. Peki, Türkiye'de asgari ücret ne kadar? 1.603 lira.
Geçelim TÜİK'in bugün yaptığı büyüme rakamlarını, bizler hâlâ milyonlarca yurttaşı açlıktan kurtarabilmiş değiliz. Hâl bu iken alınan tüm önlemlere ve hatta yerli üreticiyi yok etmek pahasına gıda ithalatına getirilen her türlü kolaylığa rağmen temel gıda ürünlerinin fiyatlarındaki artışa engel olunamıyor. Çalışanların ücretleri her ay, hatta her hafta hızla eriyor. Sene başında asgari ücrete yapılan yüzde 14'lük zammın yılın üçüncü ayında hiçbir kıymeti kalmamış durumda. Küçük bir azınlık hariç 80 milyonluk Türkiye toplumu ne yazık ki enflasyon altında ezilmiş durumdadır.
Pek çok nedeni olmakla birlikte karşı karşıya kaldığımız bu durumun başlıca nedenleri arasında öncelikle hayvancılık olmak üzere tarım sektörünün üretimindeki artışın talep artışının gerisinde kalması ve bir diğer sebep, üretici ile tüketici arasındaki zincirde yer alan aracıların yüksek kâr marjları. Diğer pek çok etkeni yok sayalım, burada söz konusu olan sadece temel gıda maddeleridir ve aracıların yüksek kâr marjına döviz kuru gibi unsurların da dâhil olmasıyla ortaya çıkan yükselişten en büyük zararı yine gelirinin büyük bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kalan yoksul kesim, emekçi kesim görüyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir vergi sisteminin adaletli olması için, yurttaşların vergiye uyumlarının sağlanabilmesi için ve devletin yurttaşlarına yüklediği vergilerin tam anlamıyla karşılığını alabilmesi için gelir durumu aynı olan mükellefleri aynı şekilde vergilendirmesi beklenir. Devletin, ödeme gücü aynı olan mükellefleri aynı tutarda ve doğrudan vergiyle mükellef tutmasıyla, ayrıca az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi almasıyla ancak vergide adalet ve eşitlik sağlanabilir. Ancak iktidar partisinin 2002 yılından beri kurduğu hükûmetlerin pratiklerine baktığımızda özellikle dikey eşitliği tamamen göz ardı ettiği, dolaylı vergiler dolayısıyla da yatay eşitlikten vazgeçtiğini görmekteyiz. Şu hâlde işsizliğin yüzde 10'dan aşağı inmediği, döviz kurları karşısında Türk lirasının ve hâliyle ücretli çalışanların alım gücünün düştüğü, öngörülen vergilerin tahsilat oranlarının giderek düştüğü bu ortamda ne yapmalıyız? Sorunun yanıtı aslında bir yönüyle çok basit ve çok kısa, işte şunu söyleyebiliriz: Günü kurtaran, geleceği bugüne tahvil eden politikalardan bir an önce vazgeçilmelidir.
Şöyle bir örnek vermek isterim: 2006 yılında 100 liraya dolan sepet bugün 270 liraya doluyor. Halkın, ücretli çalışanların gelirleri bu kadar artmadığına göre maalesef o sepetteki kimi ihtiyaçlarını, hatta büyük bir kısmını almaktan ne yazık ki vazgeçmek zorunda kalmıştır yurttaşlarımız. Peki ne yapmalıyız, tekrar soralım. Kamu, gelirlerini etkin bir biçimde artırmalıdır diyebiliriz ama bunu yaparken gelir ve servet bölüşümündeki vergi yükünün dağılımındaki mevcut adaletsizliği azaltmalıdır ve adil bir bölüşümünü sağlamalı ve yoksulluğu bir an önce ortadan kaldırmalıdır ya da en azından popülist yaklaşımlar uğruna vergi gelirlerini azaltmamalıdır diyebiliriz. Vergide muafiyet ve istisnalara bir an önce son verilmelidir -bunu her fırsatta söylüyoruz- ve vergi tabanı sermayeye yayılmalıdır. Özellikle kurumlar vergisindeki ve gelir vergisindeki muafiyet ve istisnalar azaltılmalıdır. Servet tıpkı bir gelir gibi artan oranlı olarak vergilendirilmelidir.
Sonuç olarak, vergi adaletinin ve eşitliğinin sağlanamamasının bilmemiz gerekir ki hakkaniyet duygusunu derinden yaraladığı ve hatta yok ettiği bir gerçektir, daha bir çok olumsuz sonuçları vardır. Bu nedenle dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki dengenin dünya ortalamasına getirilmesi çok çok önemlidir. Halkın dolaylı vergiler eliyle ödediği vergi yükünün de azaltılması vergi adaletinin sağlanmasında atılacak öncelikli adımlar olması gerekmektedir.
Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim sayın Özgökçe Ertan.