| Konu: | Katma Değer Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlar ile 178 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 76 |
| Tarih: | 22.03.2018 |
TUFAN KÖSE (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle insanlığa, barışa, birlik ve beraberliğimize edeceğimiz duaların kabulü dileğiyle ülkemizin, tüm Müslüman dünyasının Regaip Kandili'ni kutluyorum.
Afrin'de, Bitlis'te şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, yaralılarımıza acil şifa diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, ülkemizde hepimizin de bildiği gibi, az evvel Bülent Bey "eşitsiz ve adaletsiz" dedi, ben "adaletsiz ve zalim" diyeceğim, adaletsiz ve zalim bir vergi düzeni var. Nasıl adaletsiz ve zalim bir vergi düzeni? Yoksuldan da zenginden de aynı oranda vergi alan, vergi düzeni kuran dolaylı vergiler maalesef ülkemizin bütçesinin yüzde 70'ler seviyesini oluşturuyor. Yani örnek olsun, biraz ironide olacak ama 700 bin dolarlık rüşvet kol saatini takan bir eski bakan ile asgari ücretle çalışan bir işçi dertlendiklerinde, efkârlandıklarında bir sigarayı aynı vergi oranıyla alıp aynı vergi oranıyla içiyorlar. "Zalim ve adaletsiz vergi düzeni" diye kastettiğimiz bu.
Yine değerli arkadaşlarım, bir kısım düzenlemeler yapılmış ama örnek olsun, yıllardır taahhüt ettiğimiz, partimizin de seçim beyannamesinde olan çiftçinin kullandığı mazottan alınması gereken KDV'nin ve ÖTV'nin kaldırılması yönündeki taleplerimiz yine dikkate alınmamış, çiftçinin kullandığı mazot yüzde 60'lar oranında özel tüketim vergisi ve katma değer vergisini hâlâ içeriyor. Bunda da bir iyileştirme yapılmamış, bu anlamda da doğru bir şey değil.
Yine yıllardır söylüyoruz, yattan, kotradan, deniz taşıtlarından filan alınan KDV oranları yüzde 1, bunda da bir düzenleme olmamış. Pirinci pakette alırsan yüzde 8, efendim, açık alırsan yüzde 1, bunda da bir düzenleme yapılmamış. Yani sonuçta yoksul halkımızın gelir düzeyine dokunan esaslı bir değişiklik olmamış. Bu anlamda doğru bir tasarı olmadığını düşünüyoruz.
Ben tabii, mesleğim gereği hukukçuyum. Ülkemizde son günlerde yaşanan hukuk katliamlarından da biraz bahsetmek istiyorum, kanunun bu yönüne değindikten sonra.
Bu hafta içerisinde Cumhurbaşkanının himayesinde, bakın, bu söz de çok önemli, Cumhurbaşkanının himayesinde bir hâkim, savcı kurası demokratik hiçbir ülkede yapılamaz. Cumhurbaşkanının himayesinde, FETÖ sızıntısı nedeniyle ertelenen hâkim ve savcıların kurası sarayda çekildi, hepimiz izledik. Bakın arkadaşlar, herkes ayaktaydı ve huşu içerisinde bir partinin genel başkanını alkışlıyordu. "Herkes" dediğimiz insanlar adalet dağıtacak, Türk milleti adına hüküm verecek hâkimler, yeni hâkimler. Bu hâkimler büyük bir huşu içerisinde Cumhurbaşkanını alkışladılar ve dünyaya bir fotoğraf verdiler; önler düğmeli, hepsi ayakta. Şimdi, bu fotoğraf, yargıyı üçüncü kuvvet olmaktan çıkarıyor değerli arkadaşlarım. Saraya, bir partinin Genel Başkanı olan Cumhurbaşkanına kul eden bir düzen kuran fotoğraftır bu fotoğraf. Yine bu fotoğraf yargıyı, üçüncü kuvveti yani yasama, yürütme, yargı olmaktan çıkaran düzenin yansımasıdır. Bu fotoğraf, bir partinin yani Adalet ve Kalkınma Partisinin üniformasını yargının üzerine giydiren bir tablonun fotoğrafıdır. Değerli arkadaşlarım, bu tablo -bir genel başkan yardımcımız çok güzel söylemiş- tosuncuk düzeninin fotoğrafıdır. Tosuncuk düzeni ne demek? Tosuncuk düzeninde bu milletin evlatlarının yeri yok, bu milletin evlatlarının dayanabileceği bir dal yok. Bu fotoğraf, kuvvetler ayrılığını, bağımsız yargıyı, ayaklara vurulmuş bir pranga olarak gören zihniyetin yansıdığı bir fotoğraftır. Bu fotoğrafta yine bu milletin öz evlatlarının, yoksul halkımızın yeri yok.
Bakın, bu fotoğrafın yansımaları 2018 yılında ülkemizde nasıl oluyor değerli arkadaşlarım, bu fotoğraf sıradan, basit bir fotoğraf değil. Örnek olsun, geçtiğimiz günlerde bu kuranın çekiminde, 1.236 hâkim ve savcının atandığı kura çekiminde 100 küsur hâkim iktidar partisinin, AKP'nin il başkanı, ilçe başkanı, kadın kolları başkanı, ilçe yöneticisi olabiliyor. Aslında alkışlayanların niye alkışladığına şaşırmıştık biz, hâkimler alkışlar mı diye de baktığımızda tabloya, hâkim falan değilmiş bunlar, bir partinin üyeleriymiş, yöneticileriymiş, onun için ayağa kalkıp huşu içerisinde alkışlıyorlarmış. (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın değerli arkadaşlarım, bu fotoğrafın yansımasında milletin çocuklarının yeri yok demiştim, tosuncuk düzeninde. Kimin yeri var? Danıştay Başkanının kızının yeri var. Danıştay Başkanının kızı hiçbir teamülde olmayacak biçimde atanıyor, ertesi gün Ankara'ya geliyor. Neymiş? Eş durumu imiş. Efendim, bu öğretmenlerin altı yıldır eş durumu tayinleri yapılmıyor, onların başları kel mi? Yani Danıştay Başkanı bir partinin "adalet yürüyüşü"ne "sözde adalet" demenin ödülünü burada kızının tayinini yaptırarak alıyor.
Bakın, arkadaşlar, bu fotoğrafın, bu tablonun Türkiye'deki yansıması ne oluyor biliyor musunuz? Cumhurbaşkanının başdanışmanı, bir eski milletvekiline "Yargıdaki Alevi düzenine, yüksek yargıdaki Alevi hâkimiyetine son verdim." diyebilecek cesareti buldurabiliyor bu fotoğrafın yansıması. Bakın, bir başdanışman bunu söyleyebiliyor. Şunu söyleyeyim ben size: Eğer, herhangi bir dönemde yüksek yargıda Alevi hâkimiyeti olmuş olsaydı siz bugünkü adaletsiz ve zalim düzeninizi bu kadar kolaylıkla kuramazdınız, buna izin vermezdi o insanlar.
Değerli arkadaşlarım, yine, bu düzen, bu tablo, FETÖ şüphelilerinin rüşvet karşılığında ve "itirafçı" kılıfı adı altında el altından tahliye edildiği bir düzenin fotoğrafıdır. Maalesef, milyon dolarlar dönüyormuş arkadaşlar. Bunu sizin partinizin bir milletvekili itiraf etti burada.
Bu tablo, bu fotoğraf, hukuk fakültesi birincisinin, ailesinin sadece Cumhuriyet Halk Partili olduğu için, hukuk fakültesi birincisi olmasına rağmen, mülakatta elendiği bir düzenin adıdır.
Değerli arkadaşlarım, Fetullah Gülen terör örgütünün Danıştay ve Yargıtayda atama yaptığı dönemde o dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç "Allah verdikçe veriyor." diye bir söz etmişti, hepiniz hatırlıyorsunuz bunu. Bu uygulamalarınız devam ettiği sürece, bu tür yanlı atamalarınız devam ettiği sürece bugün şikâyet ettiklerinizin çok daha beteriyle hem siz karşılaşacaksınız hem de bu ülkeyi karşı karşıya getireceksiniz.
Bakın arkadaşlarım, Amerika Birleşik Devletleri, başkanlık rejiminin en iyi uygulandığı bir ülke. Amerika Birleşik Devletleri'nde "Birliğin Durumu" adı altında bir toplantı yapılıyor Kongrede ve geleneksel olarak orada Amerikan başkanları konuşma yapıyor. Geçtiğimiz yılda da bu yılda da yapılan konuşmalarda ön sırada bir grup kalkmıyor ayağa, diğerleri, bütün salon ayağa kalkıyor Kongrede ve ayağa kalkanların hepsi başkanın konuşmasını alkışlıyor. Ayağa kalkmayanlar kimler biliyor musunuz? Federal mahkemenin üyeleri, yüksek yargıçlar, tarafsızlıklarımıza gölge düşer diye ayağa kalkmıyorlar ve alkışlamıyorlar. Bakın, bununla da yetinmiyorlar, 9 üyenin 3'ü de o toplantıya bile gitmiyor. Düşünün, bizdeki o toplantıya, saraya bir Danıştay Başkanının, Yargıtay Başkanının gitmediğini. Allah saklasın, ya FETÖ'cülükten ya rüşvetten ya başka bir şeyden gözaltına alınıp tutuklanması ve uzun yıllar cezaevinde kalması işten bile değil.
Yine o toplantıda bir grup daha ayağa kalkmıyor arkadaşlar, o grup da askerler. Yani siyasetüstü kurumlar, yargı ve asker ABD başkanının Kongrede yaptığı toplantıda tarafsızlıklarına gölge düşer diye ayağa kalkmıyor.
Tabii, şimdi Danıştay Başkanı Hanımefendi, cübbe giymekle kimse tarafsız olmuyormuş. Meslek ahlak ve duyarlılığına sahip olmakla insan yargıç oluyor ve tarafsız oluyor. Buradan kendisine sesleniyorum: Ona biz bu memleketin Danıştay Başkanı demiyoruz; sarayın kulu, kölesi, bağımsızlığını, tarafsızlığını kaybetmiş sıradan bir insan gözüyle bakıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar, bu konuda söylenecek çok söz var. Et kokarsa tuz var, tuz kokarsa ne var diye biz Anayasa oylamaları sırasında çok konuşmuştuk 2010'da da, 2017'de de. Fakat gelgelelim, geldiğimiz noktada tuz koktuğunda yargının hâli bu noktada.
Şimdi, ben şeker fabrikası da bulunan bir ilin milletvekili olarak, Sayın Bakan da buradayken şeker konusunda birkaç şey söylemek istiyorum. Önce Çorum ilinin Adalet ve Kalkınma Partili Milletvekili Salim Uslu'yu şeker fabrikaları konusundaki düşüncesini özgürce açıkladığı için kutluyorum ki ben biliyorum, iktidar partisi milletvekilleri içerisinde de birçok milletvekili arkadaşımız şeker fabrikasının özelleştirmesine karşılar.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının çok güzel bir sözü var, diyor ki: "Dünya 5'ten büyüktür." Vallahi ben bu sözü seviyorum, Allah için. Eğer içtenlikle söylüyorsa çok yerli yerinde bir sözdür, antiemperyalist bir duruştur. Türkiye de Cargill'den büyüktür efendiler. Yani bir şeker tröstünün, nişasta bazlı şeker tröstünün emrine biz şeker fabrikalarını özelleştirerek binlerce çiftçiyi, binlerce nakliyeciyi, işçiyi işsiz bırakmayız, o şeker fabrikalarını kapattıramayız. Biz bunun önünde Cumhuriyet Halk Partisi olarak dağ gibi, kale gibi duracağız. Şeker vatandır, şeker satılamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUFAN KÖSE (Devamla) - Bir dakika veriyor musunuz...
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
Buyurun.
TUFAN KÖSE (Devamla) - Biz bunun karşısında Cumhuriyet Halk Partililer olarak dağ gibi, kaya gibi duracağız, milyonlarca çiftçimizin de, çalışan işçilerimizin de, nakliyecilerimizin de, hayvancılarımızın da yani tamamını ülkemizin, Anadolu'muzun yoksul insanı olan o insanlara sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Şeker vatandır, şeker satılamaz diyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)