| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 15.03.2018 |
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın 37'nci maddesi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesinde Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklik yapılmaktadır. Öncelikli olarak belirtmek isterim ki Terörle Mücadele Kanunu, bir Olağanüstü Hâl Yasası olarak mevzuatımızda hâlen ısrarla devam ettirilmektedir. Bu yasa, esasen devlet yönetimi konusunda güvenlikçi yaklaşımların bir eseri olarak âdeta tüm toplumsal muhalefet üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin hukuk düzenindeki güvenlikçi yaklaşımı kuşkusuz 1982 Anayasası'yla başlamamıştır ve sadece bu Anayasa'nın ürünü de değildir. Bu bakış açısı, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren belirleyici bir yere sahiptir ve bu yüzden de, o zamandan beri güvenliği esas alan, güvenlik adına hak ve özgürlükleri sınırlayan, istisnai yolları ve yöntemleri âdeta süreklileştiren düzenlemeler çok sıklıkla göze çarpmaktadır. Neredeyse tüm politik sorunlarını güvenlikçi bakış açısıyla asayiş sorununa indirgeyen Türkiye, uzun yıllar boyu güvenlik gerekçesiyle olağanüstü rejimlerle yönetilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi olağanüstü rejimler, dünyanın neresinde uygulanırsa uygulansın, insan hakları ihlallerinin daha çok yoğunlaşmasına, daha kolaylaşmasına ve süreklileşmesine yol açmaktadır. Hatta Türkiye'de olağanüstü rejim, büyük ölçüde olağan rejim hâline dönüştürülmüştür ve âdeta istisna ve geçici olmaktan çıkarılıp kural hâline getirilmiş ve süreklileştirilmiştir. Örneğin, cumhuriyetin ilan edilmesinden son olağanüstü hâl yönetiminin kaldırıldığı 2002 yılına kadar geçen yaklaşık seksen yıllık sürecin neredeyse kırk yılında olağanüstü yönetim usulleri uygulanmıştır. Yine, 1923-1987 yılları arasındaki altmış dört yıllık sürenin yaklaşık yirmi altı yılı sıkıyönetim altında geçirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de Avrupa Birliği müktesebatına uyum sürecinde mevcut yasal düzenlemelerdeki insan haklarının kapsamı genişletilmiştir. Bu anlamda kısa süreli de olsa bu olumlu gelişmeyi not etmek gerekmektedir. Türkiye'de 2000'lerin başında, insan haklarının geçmişteki otoriter güvenlik politikalarına oranla daha iyi bir şekilde korunması konusunda umut verici gelişmeler yaşandı. Özellikle Şubat 2002 ile Mayıs 2004 arasında, Avrupa Birliği uyum süreci kapsamında tam 8 paket, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Paketlerin bir kısmı DSP-ANAP-MHP koalisyonu tarafından, bir kısmı da Kasım 2002'de tek başına iktidara gelen ve bugüne değin ülkeyi tek başına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yürürlüğe konuldu. Bu paketlerin her biri, geçmişin güvenlik odaklı devlet yapılarına oranla yurttaş hakları açısından etkileyici yasal değişiklikler içermekteydi. Ancak, maalesef, bu olumlu reform süreci çok kısa sürmüştür.
Değerli milletvekilleri, diğer otoriter kanunlarla birlikte işleyen Terörle Mücadele Kanunu, ülkemizde zaten sınırlı olan yurttaş hakları ve özgürlükler alanını daha da kısıtlamakta ve insan hakları konusunda ihlallerin artmasına yol açmaya devam etmektedir. Tabii, üzülerek belirtiyoruz ki Türkiye'de de insan hakları hiçbir zaman güvenliğin önünde ve üstünde tutulmamıştır. Çünkü güvenlikçi bakış açısı, ülkedeki neredeyse tüm siyasi sorunların başından itibaren birer güvenlik ve asayiş sorununa indirgenmesine yol açmıştır. Çünkü istisna olması gereken olağan dışı yönetim rejimleri Türkiye'de süreklileştirilmiş ve âdeta olağanlaştırılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak belirtmek isterim ki günümüz çağdaş demokrasilerinde devlet, ülkedeki tüm yurttaşların ortak mutluluğu için vardır. Bu bağlamda, devletlerin görev ve sorumlulukları vardır ve devletin güvenliği de esasen bireyin güvenliğini korumak için kullanılan bir araçtır. Bu nedenle, Türkiye'de de artık bulunduğumuz çağda güvenlik kavramı ve güvenlik algısı insan haklarını esas almak durumundadır. Bu bağlamda, devlet merkezli yaklaşımlar bir yana bırakılmalı ve insan merkezli, yurttaşların insan hakları ekseninde çağdaş demokrasilerle paralel güvenlik politikaları benimsenmelidir diyor, bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)