GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:69
Tarih:12.03.2018

CHP GRUBU ADINA MURAT EMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, her rejimin seçimlere ihtiyacı vardır, diktatörlüklerde bile seçimler yapılır ama rejimin temel karakterini belirleyen, rejime demokratik niteliğini kazandıran, o seçimlerin serbest, adil ve eşit yapılmasıdır. İşte bu nedenle, üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi son derece önemlidir ve üzerinde hassasiyetle durulması gerekmektedir. Oysa getirilen teklife baktığımızda, hiç kusura bakmayın, kirli bir ittifakın kirli bir ürününü görüyoruz.

Şimdi, özellikle bize bu takdim edilirken deniyor ki: "Bunu, rejim değişikliğinin -yani bize göre bu ucube başkanlık sisteminin- bir sonucu olarak getirdik." Niye? "Çünkü artık Türkiye'de rejim değişti ve buna göre de yasaları ve seçim yasalarını da yenilememiz lazım." diyorsunuz. Oysa bu teklife baktığımızda, bir tek yerel yönetimlerde 18 yaş düzenlemesinin getirildiğini görüyoruz, onun dışındakilerin hepsi, bakarsanız ya seçim güvenliğini yok etmeye dönük ya da ittifakın önünü açmaya dönük.

Şimdi, ittifak konusuna gelmişken bir konunun altını çizmekte yarar var. Yeni getirilen sistemde -sizler de çok iyi anımsayacaksınız- artık koalisyonların biteceği, artık baraja dahi ihtiyaç olmadığı, artık herkesin Mecliste temsil edilebileceği çünkü artık Türkiye'de yönetimde istikrarın nasılsa sağlandığı anlatıldı bize ve bu nedenle de artık temsilde adalet ilkesi gereği seçimlerin barajsız veya çok düşük bir barajla yapılması gerektiği herkes tarafından ve özellikle de daha önceki Anayasa değişikliğini getirenler tarafından yani sizler tarafından defaatle anlatıldı.

Oysa bugün, yüzde 10'luk seçim barajına, dünyada hiçbir yerde görülmeyen, adaletsizliği herkesçe malum olan, herkesin kabul ettiği ve Anayasa Mahkemesinin de adaletsiz ve yüksek bulduğu bu yüzde 10'luk seçim barajına sıkı sıkıya sarılıyorsunuz çünkü bir gerçek varsa değerli arkadaşlar, sizler 12 Eylülün fikrî devamısınız. 12 Eylülün getirdiği antidemokratik, diktatöryal yasaların hepsine sıkı sıkıya sarılıyorsunuz ve kendi diktatörlüğünüzü inşa etmekte sonuna kadar kullanıyorsunuz.

Şimdi "Bu tasarı ne getiriyor?" diye kabaca bakarsanız seçim güvenliğini yok etmek, sandığın dibine kadar, sandık çevresinin içerisine kadar, sırasında sandık kurulu başkanı olarak, sırasında oraya çağrılan kolluk kuvveti olarak ve sırasında oradaki görevlilerin saptanmasına kadar, oradaki sandıkların yerlerinin değiştirilmesine kadar ve sandıkların taşınmasına kadar kamu gücünün sandığın etrafında biriktirildiğini görüyorsunuz ve burada dışlanan aslında siyasi partiler ve dolayısıyla da millettir değerli arkadaşlar. Bunun ötesinde de barajı aşmaya dönük olarak ittifakın alt düzenlemeleri yapılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, burada öncelikle bakılması gereken sandık başkanlarının belirlenmesi meselesi. Şimdi -daha önce anlatıldı- sandık başkanlığı için deniyor ki: "Şimdiye kadar zaten kamu görevlileri geliyordu, bundan sonra da bu kamu görevlilerini böyle yazmakta ne sakınca var?"

Şimdi, çok kolaydı aslında kamu görevlilerinin arasından atamak yerine daha katılımcı, daha herkesin içinde olacağı, daha şeffaf, herkesin kabul edeceği bir sandık kurulu oluşturmak olanaklıydı ve oraya bir eğitim standardı getirilebilirdi. Madem kamu görevlileri geliyordu, o zaman bu düzenlemenin ihtiyacı nedir? Bakın, valiye bu hakları veriyorsunuz, sandık bölgelerini değiştirme yetkisi veriyorsunuz. Vali sizin döneminizde âdeta AKP il başkanı olarak çalışıyor. Vali, Yüksek Seçim Kuruluna "Şu bölgede ben sandık güvenliğini sağlayamıyorum." diyecek ve dedikleri gibi, bunu belgelere bağlayacak ve Yüksek Seçim Kurulu buna karşı direnecek! Türkiye'de yaşıyoruz ve bunların hiçbir gerçekliği yok arkadaşlar. Burada sandık kurulu başkanları her ne kadar kurayla seçiliyorsa da aslında kabul etmeliyiz ki makbul memurlar arasından seçilecek çünkü oradaki memurlar en nihayetinde, bir toplam içerisinden tercih sırasına göre tercih edilecekler ilçe seçim kurulu başkanı tarafından.

Şimdi, biraz önce değinmiştim bunun getirilen ucube başkanlık sistemiyle hiçbir ilişkisi olmadığına. Bakın, o kadar farkında ki bunu yapanlar, o kadar farkındalar ki Cumhurbaşkanı ile partileri ve milletvekili listelerini aynı zarfa koyuyorlar. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin ayrıca zarf parası vermemek için bunu yaptığını düşünebiliyor musunuz? Peki, bu hangi ihtiyaçtan kaynaklanmıştır? Çünkü ittifak yoluyla barajı geçmiş gibi görünmek ve ittifak yapmayan partilere haksız bir avantaj sağlamak için yapılan ittifak aslında gerçek bir ittifak değildir çünkü ittifakların yararlarından yararlanmak ama bedelini ödememek üzerine kurgulanmıştır ve bu ittifakı yapanlar, ittifak yapanlar lehine haksız kazanımlar olacağını biliyorlar ve biraz önce Sayın Bakanın konuşmasında da dinledik, sıkıştıkları yerde de diyorlar ki: "Siz de yapın. Evet, biz bunu getirdik ama herkes ittifak yapabilir." Oysa biz burada bir kural koyuyoruz yani ittifak yapmayanlar için de bir kural koyuyoruz. İttifaka zorlama hakkımız elbette yok. Bir de diyor ki: "İttifakın önüne engel getirmedik ki sadece, Cumhur İttifakı'nı biz kuruyoruz." E, bir de getirseydiniz. Yani Sayın Bakanı dinleyince doğrusu ben tedirgin oldum. "İttifak sadece bizim için geçerlidir." demediniz diye bu yasa tek başına eşitlikçi bir yasa olmuş mu oluyor?

Şimdi, bir ittifak yapılıyor ve bunun üzerinden adayları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a bir oy götürme, oy taşıma ihtiyacı var ve bunun kendi tabanlarından otomatik olarak gidemeyeceğini gördükleri için de aynı zarfa koyarak aslında seçmenin iradesine bir şekliyle ipotek koyma gayreti var. Burada oy hırsızlığı var, 2 defa D'Hondt sistemi uygulanıyor. Önce alacağınızı alıyorsunuz, sonra kendi aranızda üleşiyorsunuz. Bu, millî iradeye saygısızlıktan oy hırsızlığına kadar değişebilecek bir tanımlamaya dâhil olabilir değerli arkadaşlar.

Mühürsüz oyların kabul edilmesi: Bakın, iktidar adına konuşan herkesin getirdiği Yüksek Seçim Kurulu kararlarının aslında yerel sandık düzeyindeki itirazlar olduğunun burada kayda geçirilmesi lazım. Oysa bizim bilmemiz gereken Seçim Kanunu'dur, Yüksek Seçim Kurulunun uygulamalarıdır, genelgeleridir, içtihatlarıdır ve bugüne kadar da bu böyle yapılmıştır. 16 Nisan referandumunda da yasalar ve uygulamalar, içtihatlar ayaklar altına alınmıştır ve bu bilindiği için de bugün bu düzenlemeye gidiyorsunuz.

Şimdi, bakın, buradaki mühür yani pusulanın arkasındaki mühür, o pusulanın orada kullanıldığının tek karinesidir, onun olmadığı bir pusulanın orada kullanıldığını kimse bilemez. Dolayısıyla da daha sonrasında... Deniyor ki: "Yeni pusulalar üretmek çok olanaklı değil çünkü Yüksek Seçim Kurulu filigranlı üretiyor zaten, arkasında mühür var. Oysa bakın, Yüksek Seçim Kurulu her seçimde fazlasıyla üretiyor bunları ve bir sorun yaşandığında, bir itiraz yaşandığında başka bir yerden o sandıkların tekrar doldurulmayacağının hiçbir garantisi yok. Ve bakın, ilk başta konuştuk, madem sandık kurulu başkanlarını eğitimli seçeceğiz, kamu görevlileri arasından da seçiyoruz, o hâlde zaten şimdiye kadar önemli bir sorun olmamış olan mühürleme işlemi için böylesine bir güvenlik sistemini, güvenlik önlemini yok saymanın, yok etmenin bir anlamı var mı? İşte, bunların hepsi, teker teker özüne baktığınız zaman, seçim güvenliğini yok etmeye dönük uygulamalar. Burada bir güç biriktiriliyor. Aslında, bu güç biriktirme bana sorarsanız bir ihtiyaçtan kaynaklanıyor. "Cumhur İttifakı" dersiniz, biz başka bir şey deriz, "kirli ittifak" deriz ama burada bir sıkışmışlık olduğu, bir duvara dayanmışlık olduğu ortada. Bunu aşmaya dönük olarak da oy artırmadan milletvekili sayısını artırmak ve yasamayı da bir şekliyle gasbetme arayışı var. Oysa zaten yürütmeyi seçmiş olacaksınız, zaten bu, ayrı bir zarfta, ayrı bir iradeyle seçiliyor olsa buraya müdahale etme ihtiyacınız yok ki. Ama siz de biliyorsunuz aslında getirilen sistemin ucube bir başkanlık sistemi olduğunu ve bunun üzerinden de tek adam rejimini inşa etmek için de işte böylesine, neredeyse oy hırsızlığına varabilecek kadar düzenlemeler yapmanız gerektiğinin siz de farkındasınız.

Dolayısıyla değerli arkadaşlar, demokratik rejimimize ağır bir darbe vuracak, neredeyse altmış beş yıllık demokratik hukuk içerisinde seçim yapma geleneğimize son verecek, Türkiye'yi derin tartışmaların içerisine atacak ve Türkiye'ye dışarıdan bakıldığında diktatörlük görüntüsü verecek bir şaibeyi kendinizden bile sakınınız diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Emir.