| Konu: | Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 12.03.2018 |
HDP GRUBU ADINA MEHMET EMİN ADIYAMAN (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Noam Chomsky demokrasiyi tarif ederken "Demokrasi, içindeki insanların izleyici değil, oyuncu olduğu sistemdir." der. Yine, Robert Dahl "Demokratik kurumların gelişiminde üç büyük kilometre taşı bulunmaktadır: Bir, oylama yoluyla kamusal kararlara katılma hakkı; iki, temsil etme hakkı; üç, muhalefet yapma hakkı." der. Mahatma Gandhi de demokrasiyi tarif eder, Mahatma Gandhi şöyle der: "Demokrasinin ruhu, birtakım şeyleri ortadan kaldırarak elde edilebilecek bir şey değildir. Demokrasi, kalbin değişmesidir."
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu yasa teklifi, tam da demokrasiyi doğrudan ilgilendiren, halkın iradesinin Parlamentoya ve kamusal yönetime nasıl yansıyacağının aslında bir tarifi. Çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazı demokratik, özgür, şeffaf ve adil seçimlerdir. Dolayısıyla, bu düzenleme, tüm bu temel prensipleri yok eden bir düzenlemedir. Halkın iradesinin sadece sandığa yansıması yetmiyor ama aynı zamanda seçimin usul ve esaslarına, yöntemine ilişkin ilkeler de şeffaf ve demokratik bir seçimin olup olmadığının ölçütüdür. Şimdi, olağanüstü hâl koşullarında yapılan değişiklikler ve Halkların Demokratik Partisinin milletvekillerinin yokluğu, seçmen iradesinin itibarsızlaştırılmasının bir göstergesidir bu düzenlemeler.
Şunun altını açıkça çizmek gerekiyor: Çok önemli yasal düzenlemeler yapıldı bu Mecliste ve bu düzenlemeler olağanüstü hâl koşullarında yapıldı. Genel başkanlarımız, eş başkanlarımız dâhil olmak üzere 9 milletvekilimizin tutuklu olması, 63 belediye eş başkanının yine yargı eliyle âdeta rehin tutulması koşullarında, adil, özgür ve güvenilir bir seçimden bahsetmenin mümkün olmadığı, bu düzenlemelerin meşruluğunun tartışılır olduğu tartışmasızdır.
Daha önemlisi, biz, seçim güvenliğini ve buna ilişkin yasal düzenlemeleri, kaygıları tartışırken, aslında en önemli problemlerin başında da seçilmişlerin güvenliği, seçilmişlerin güvencesi problemiyle karşı karşıyayız. Bırakın, yargı eliyle biz seçilmişler üzerindeki baskı, tehdit ve tutuklama uygulamalarını, Parlamentonun bu kürsüsünde dahi bizim söz söyleme, düşüncelerimizi ifade etme noktasında bir güvencemiz yok, linç girişimleriyle âdeta karşı karşıya kalmış durumdayız. Gelinen aşamada biz seçilmişlerin güvenliği başlı başına bir problemdir. Bu yasa teklifi aslında çoğunluğun değil, çokluğun iradesini yansıtan bu anlayışla hazırlanmış olup farklı kesimleri, farklı düşünceleri, farklı partileri ve toplumun farklı kesimlerini bu müzakere sürecine dâhil etmeyen trajikomik bir düzenlemedir.
Kanun hükmünde kararnamelerle âdeta bu olağanüstü hâl koşullarında Parlamento devre dışı bırakılmıştır. Seçime dair kanuni düzenlemelerin özgür bir ortamda yapılması gerekir. Milletvekilleri üzerindeki gözaltı, tutuklama tehdidi; gazetecilerin, akademisyenlerin, sivil toplum kuruluşlarının, basın ve tüm toplum kesimlerinin susturulduğu, âdeta baskılandığı ve kimseye söz söyleme hakkının tanınmadığı bu süreçte bu yasayı bu Parlamentoya getirmek, bu antidemokratik yasayı bu Parlamentodan geçirmek aslında tam bir provokasyondur. Dolayısıyla çağdaş demokrasilerin temel ölçütlerinden biri yurttaş iradesinin ve temsiliyetinin ülke yönetimine tam olarak yansımasıdır. 1980 askerî darbesinin bir ürünü olan yüzde 10'luk barajı, "yönetimde istikrar" kavramının Anayasa değişikliğinden sonra yani yüzde 50+1'le sağlanacağının mümkün olduğu koşullarda hâlâ muhafaza etmek, bu düzenlemede buna yer vermemek aslında 80 darbesinin cunta anlayışına sığınmanın bir ifadesidir. Bu yüzde 10'luk baraj toplumsal kesimlerin, hatta toplumun marjinal fikirlerinin, yeni düşüncelerin, yeni önermelerin Parlamentoya yansımasının önüne konulmuş en büyük engeldir. Bu da sonuç itibarıyla tek adam rejiminin yukarıdan aşağıya doğru inşasının başka bir şekilde ifadesidir.
Yine, eş başkanlık ve parti içi demokrasi sorunu temel sorunlardan bir tanesidir. Seçim mevzuatımızda eş genel başkanlık düzeyinde düzenleme yapılmış olmasına rağmen, Komisyon aşamasında bizim Halkların Demokratik Partisinin eş başkanlık kurumunun ya da sisteminin il ve ilçe düzeyinde de uygulanması yönünde vermiş olduğumuz teklif AKP ve MHP oy çokluğuyla maalesef reddedildi. Oysa eşit ve katılımcı bir demokraside, özellikle kadın-erkek fırsat eşitliği noktasında, siyasette kadınların etkin, aktif ve temsiliyetinin bir ifadesi olarak eş başkanlık sisteminin il ve ilçeler düzeyinde uygulanması demokratik bir gerekliliktir, hatta bir zorunluluktur.
Bu yasa teklifi, esas itibarıyla, iki siyasi partinin çıkarları doğrultusunda hazırlanmış, iktidarda kalma ve barajı aşma kaygısı üzerinden oluşturulmuş, kapalı kapılar ardında düzenlenmiş; toplumun farklı kesimlerinin, hatta Yüksek Seçim Kurulunun, seçime katılma yeterliliği bulunan Parlamento dışındaki 10'a yakın siyasi partinin görüşlerinin alınması gerekirken bunlar dahi hesaba katılmadan, salt iki partinin çıkarı üzerinden antidemokratik bir siyaset mühendisliğiyle düzenlenmiş bir tekliftir ve bu anlamıyla bu teklif genel ve eşitlikçi, özgürlükçü bir düzenleme değil, iktidarın sürekliliğini sağlayan, ülkeyi merkezîleştiren, yetkileri tek elde toplayan bir düzenleme.
Yine, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri sonrasında Halkların Demokratik Partisine yönelen siyasi operasyonlar, kriminalize etme, dokunulmazlıklar, tutuklanmalar, vekilliklerin düşürülmesi ve tasfiye süreci maalesef hâlâ devam etmektedir. Pratikteki uygulamalarla bu devam ederken bu yeni düzenlemeler de demokratik siyaset zeminini kapatmaya, demokratik siyaset zeminini yok etmeye yönelik düzenlemelerdir.
AK PARTİ Genel Başkanı 7 Haziran seçimleri öncesinde birtakım cümleler sarf etmişti. Mesela yüzde 10 barajıyla ilgili "Biz getirmedik ki biz kaldıralım." deyip yüzde 10 barajına sığınmıştı. Yine "Tek başına iktidar olmazsak eğer ülke kaosa sürüklenir." ya da "Baraj olmazsa Türkiye koalisyonlarla yönetilir." gibi cümlelerle aslında yüzde 10'luk baraja yani cunta rejiminin getirdiği bir ilkeye sığınmıştı.
Değerli milletvekilleri, eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimizin tutuklu olduğu bu süreç boyunca yani iki yıla yakın bir süreç boyunca temel yasalara ilişkin -seçim ve Anayasa değişiklikleri dâhil- bu Parlamentoda yapılan tüm düzenlemeler esas itibarıyla eksiktir, hatta meşruluğu tartışmalıdır. Çünkü 6 milyon insanın iradesini temsil eden milletvekillerinin iradesinin yasaların tartışılma sürecinde Parlamentoya yansımaması geçen her yasayı meşruluk anlamında tartışmalı hâle getirir. Bu düzenleme de keza aynı niteliktedir. Şu anda Parlamentoda halk iradesi tam anlamıyla tecelli etmediğinden bu düzenleme bu yönüyle de eksik ve meşruluğu tartışılacak bir yasal düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN ADIYAMAN (Devamla) - Bu itibarla, biz bu yasal düzenlemeyi Anayasa'ya ve eşitlik, adalet ilkelerine aykırı bulduğumuzdan karşı çıkıyoruz ve ret oyu veriyoruz. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Adıyaman.