GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:69
Tarih:12.03.2018

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 534 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimizi açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüksek heyetinizi hürmetle selamlıyorum.

Bugün çok önemli bir tarihin yıl dönümünü idrak ediyoruz. Bağımsızlığımızın manifestosu, millî varlığımızın manzum ifadesi olan İstiklal Marşı'mız doksan yedi yıl önce bugün yani 12 Mart 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük bir coşku ve heyecanla kabul edilmiştir. Her kelimesinde inanç, her dizesinde iman, her kıtasında cesaret ve kararlılık olan İstiklal Marşı'mız karanlık ufkun ardından doğacak şafağı müjdelemiş, bu çerçevede bağımsızlık özlemini ateşlemiştir. Türk milletinin iman dolu varlığının istilacıların uçaklı, zırhlı ve ezici silahlarından daha üstün, daha kudretli ve daha tesirli olduğu millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından dile getirilmiştir. Merhum şairimiz İstiklal Marşı'nı milletimize hediye etmiş ve "Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın." diyerek en içten dua ve beklentisini de o tarihlerde ifade etmiştir.

Türkiye, Millî Mücadele yıllarından sonra tarihinin en zorlu döneminden geçmektedir. Millî güvenliğimiz ve millî çıkarlarımız tehdit altındadır. Ülkemizin güney sınırları boyunca mazisi bir asrı bulan iğrenç bir kumpas tedavüldedir. Türkiye, meşru bir savunma bilinciyle varlığına, birliğine, bekasına yönelmiş düşmanca emellere karşı mücadele vermektedir. Terörle girdiğimiz bu yüksek mücadele mutlaka başarıyla sonuçlanacaktır çünkü Allah bu milletin yardımcısıdır. Milletin azim ve kararlılığıyla başlayan Zeytin Dalı Harekâtı yine milletimizin destek ve dualarıyla sonuna kadar sürecektir. Yürekler toplu vurmakta, onu sindirecek bir güç ise Allah'a hamdolsun bulunmamaktadır. Zafere olan inancımız tamdır. Allah kahramanlarımızı korusun, Türk milletini ve Türkiye'yi sonsuza kadar var kılsın. Bugün hepimize düşen en büyük görev, İstiklal Marşı'mızda anlamını bulan mücadelenin şuuruna vararak vatanımıza sahip çıkmak ve cumhuriyetimizi sonsuza kadar yaşatmak olmalıdır.

Bu düşüncelerle, kükremiş sel gibi bentlerini çiğneyerek aşan ve engellere sığmayarak taşan kahraman şehitlerimizi ve millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u minnet ve şükranla anıyor, hepsine Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum; ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Değerli milletvekilleri, 2016 yılının 15 Temmuzunda FETÖ eliyle kanlı bir darbe girişimi yaşanmıştı, alçakça ve açıkça Türk milletini hedef almışlardı. FETÖ içeriden başlattığı kalkışmayla Türkiye'yi felce uğratacak, ardından iç savaş şartları vuku bulacak, sonuç olarak Türkiye işgale açık hâle gelecekti. Bizden istenen teslim olmamızdı, hayat ve tarihsel haklarımızdan vazgeçmemizdi; parçalanmamız ve bin yıldır yurt edindiğimiz bu topraklardan çıkarılmamız planlanmıştı. Aziz milletimiz bu zillete boyun eğmedi, bu hıyanete "Tamam." demedi. Türk milleti darbe girişimine karşı canını siper etti, kutsal vatanını savundu. 15 Temmuz gecesi ülkesini ve milletini savunmak üzere sokaklara çıkan herkes millî birlik ve beraberliğimizin aşılamaz olduğunu bir kez daha ispatlamışlardır.

Ardından 7 Ağustos Yenikapı buluşmasıyla Türkiye yepyeni bir döneme girmiş ve adımını atmıştır. Milletimizin 15 Temmuzda sergilediği millî birlik ve beraberlik şuuru, 7 Ağustos Yenikapı toplantısıyla birlikte siyasi zemine kesin olarak taşınmıştır. Bu tarihten sonra Türkiye'de kimsenin menfi ve menfaate dayalı siyasi hesaplarla hareket etme lüksü kalmamıştır. Millet vicdanında cevap ve cevaz bulan uzlaşma, aynı zamanda millî dayanışma iradesinin siyasete de egemen olması lazımdı; ülkemizin geleceği için bu şarttı, "Önce ülkem ve milletim." diyen ilkeli bir duruşun hayata geçirilmesinin zorunluluğu ortaya çıkmıştı.

Milliyetçi Hareket Partisi, bu ilkeyle hareket ederek Türkiye'de toplumsal ve siyasi sistemi kısır tartışmalara sokan hükûmet etme sistemiyle ilgili sorumluluk üstlenmiştir. Uygulamalardan doğan aksaklıkların aşılarak çağın şartlarını, millî çağrıların gereklerini karşılayabilecek bir sistemin hayata geçirilmesini samimiyetle dile getirmiştir.

Sonuçta Adalet ve Kalkınma Partisiyle beraber Türkiye'nin yönetim ve hükûmet etme sistemini yeni baştan ele aldık, bunun üzerinde çalıştık, gerekli anayasal değişiklikleri Mecliste gerçekleştirdik. Ardından 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla Türk milleti cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini kabul ve teyit etmiştir. Bu çerçevede 2019 yılında yapılacak olan seçimlerde artık cumhuriyet tarihimizde üçüncü bir dönemin başlayacağı kesinleşmiştir.

1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, 1946 yılında çok partili siyasi hayata geçişiyle birlikte kuruluş sürecini tamamlamıştır. 1946 yılından sonraki dönemdeyse demokrasisini darbelere rağmen olgunlaştırmış, gelişim sürecini perçinlemiş, gücünü pekiştirmiştir. 2019 yılından itibaren cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kurum ve kurallarıyla yerleşmesi önümüzdeki en mühim hedeftir.

Bizim kaygımız ülkemizdir; derdimiz milletin huzuru, refahı, esenliği ve güvenliğidir; arzumuz milletimizin beklentilerine cevap verebilmektir, Türkiye'ye bir daha 15 Temmuz ve benzeri hain girişimleri yaşatmayacak siyasi ve yönetim ortamını tesis ve temin etmektir.

Çok partili siyaset hayatımızda bu hâliyle 16 Nisan halk oylaması bir milat, hatta demokratik bir misak olmuştur. Yeni sistemde kutuplaşma ihtimali en aza indirilmiştir. Barajın fiilen yüzde 50+1'e çıktığı göz önüne alındığında siyasi partilerin uzlaşmaktan, ahlaki bir ittifak kurmaktan başka seçeneği de kalmamıştır. Görüştüğümüz kanun teklifiyle yeni sistemin doğasına uygun şekilde siyasi partiler arasında ittifak kurabilmenin yasal altyapısı muvaffakiyetle hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, 21 Şubat 2018 günü Meclise sunduğumuz bu kanun teklifinin Anayasa Komisyonunda yapılan görüşmelerinde konuşma talebi olan tüm milletvekilleri süreye bağlı kalmaksızın görüşlerini ve eleştirilerini dile getirmiştir. Ancak CHP ve HDP milletvekillerince maddelerin tekliften çıkarılması dışında, katkı vermeye dönük hiçbir önerge verilmemesi dikkat çekmiştir. Daha da ilginci, katkı vermek üzere görüşme sürecinin uzatılması talebi kabul edilen CHP, bırakın katkıyı teklifin bir noktasını ya da virgülünü bile değiştirmeye yönelik bir önerge vermemiştir.

Bu kanun teklifiyle, 12 Eylül darbe zihniyetinin ürünü olan, siyasi partilerin ittifak yapmalarını yasaklayan hükümler kaldırılarak siyaset alanı daha demokratik hâle getirilmekte, siyasi partilerin özgürlük alanı genişletilmektedir. Yapılan düzenlemeyle siyasi partiler arasında seçim ittifaklarının yasal altyapısı oluşturulmaktadır.

Aslında ülkemizde siyasi partilerin seçim ittifakı yapmaları yeni bir konu değildir, öteden beri yapılagelmektedir ancak ittifak yapmak kanunen yasak olduğundan siyasi partiler kanuna karşı hile yoluyla ittifak yapmak durumunda kalmışlardır. Türk siyasi hayatında bu yolla yapılan seçim ittifaklarının 5 örneği bulunmaktadır. Bu ittifakların nasıl yapıldığını ve sonucunun ne olduğunu hatırlarsak bu kanun teklifiyle getirilen düzenlemenin önemi ve anlamı daha iyi anlaşılacaktır.

1991 seçimlerinde Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi Refah Partisi çatısı altında ittifak yapmış ve yüzde 16,88 oy oranıyla barajı aşarak 62 milletvekili çıkarmıştır. Milliyetçi Çalışma Partili 19 ve Islahatçı Demokrasi Partili 3 milletvekili seçim sonrası kendi partilerine dönmüştür.

Yine 1991 seçimlerinde Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile Halkın Emek Partisi SHP çatısı altında ittifak yaparak 88 milletvekili çıkarmıştır. HEP kökenli 18 milletvekili daha sonra SHP'den istifa ederek DEP'e geçmiştir.

1995 seçimlerinde ANAP ile Büyük Birlik Partisi ANAP çatısı altında ittifak yapmış ve 132 milletvekili çıkarmıştır. Büyük Birlik Partili 7 milletvekili daha sonra istifa ederek partilerine dönmüşlerdir.

2007 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokratik Sol Parti arasında ittifak yapılmış, 13 DSP'li CHP listelerinden seçime girerek milletvekili seçilmiş, seçimden sonra kendi partilerine geçmiştir.

Son olarak 7 Haziran 2015 seçimlerinde Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi ittifak yapmış ancak bu ittifak yüzde 2,06 oranında oy almış ve milletvekili çıkaramamıştır.

Kanuna karşı hile yoluyla yapılan bu ittifaklarda, siyasi partilerin adaylarının başka bir siyasi partinin çatısı altında seçime girmesi, o siyasi partilerin genel başkan ve yöneticileri ile adaylarının partilerinden ayrılması, diğer partiye üye olmadıklarından aday gösterilmeleri için kanun gereği yazılı muvafakat vermesi, seçim sonrası siyasi partilerine dönmek için de ya bir hülle partisi kurup asıl partileriyle birleşme kararı alması ya da partilerine dönüş sonrası olağanüstü kongrede genel başkan ve yönetici seçilmesi söz konusu olmuştur.

İşte bu kanun teklifiyle, siyasi partilerin kanuna karşı hile yoluyla değil, bundan sonra hukuki ve meşru bir zeminde ittifak yapmaları amaçlamaktadır. Yapılan düzenlemenin özü budur. Ülkemizde yapılmış olan ittifaklar ile başka ülkelerde yapılan seçim ittifakı uygulamaları dikkate alınarak ittifak müessesesine dair bir düzenleme getirilmektedir. Seçmen iradesinin ittifaklar yoluyla Meclise daha fazla yansıması sağlanacağından, bu düzenleme temsilde adalet ilkesine de uygun nitelik taşımaktadır. Her siyasi partiye aynı şartları öngören ve eşit imkânlar sunan bu kanun teklifiyle siyasi partilere şeffaf bir ortamda ve hukuki zeminde seçim ittifakı yapabilme imkânı sağlanmaktadır. Seçmene karşı da dürüst ve tutarlı siyasetin önü açılmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Adalet ve Kalkınma Partisiyle kurduğumuz birliktelik millî hislerin tezahür ve tembihidir, milletimizin talep ve umududur. Milliyetçi Hareket Partisi huzur ve beka için güç birlikteliğinden yanadır, bunun da seve seve gereğini yapmaktadır.

Milliyetçi Hareket Partisini dillerine dolayıp iftiralar atanlar, gitsinler, kendi partilerine baksınlar, kendi dertlerine yansınlar. Bunlar telaş ve panik içinde, çılgınca iftira yağdırsalar da biz işimize bakacağız, millet ne diyor ona kulak vereceğiz.

Değerli milletvekilleri, kendi partilerine güvenemeyenler, kurdukları örtülü ittifaklarla milletin huzuruna çıkmaktan ve seçmene güvenmediğini açıklamaktan korkanlar, seçim güvenliği bahanesiyle seçim ittifaklarına giden süreci sabote etmek için ortalığı velveleye vermektedir. Sandık kurulu mührü olmayan zarflar ve oy pusulaları konusunda kara propaganda yapılmakta, ikircikli tavır sergilenmekte, milletimize yanlış bilgiler verilerek kargaşa ve kaos ortamı oluşturmaktan medet umulmaktadır. Geçmişte yapılan tüm seçimlerde, sandık kurulu mührü olmayan oy pusulalarının geçerli sayılmasına dair tüm siyasi partilerin seçim kurullarına ve Yüksek Seçim Kuruluna başvuruları vardır. Cumhuriyet Halk Partisi de HDP de işine gelince sandık kurulu mührü olmayan oy pusulalarının geçerli sayılması için başvuruda bulunmuş ve bu yönde kararlar alınmasını sağlamıştır. Mesela, 7 Haziran 2015 seçimlerinde CHP ve HDP'nin yaptıkları itirazlar üzerine İstanbul İl Seçim Kurulunun 2015/02-47 ve 2015/02-49 sayılı Kararları bu yöndedir. CHP ve HDP'nin itirazı doğrultusunda, sandık kurulunun hatasından doğan şekil noksanlıklarının tek başına oyun iptaline neden olmayacağı yönünde karar verilmiştir.

Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığının 11 Haziran 2015 tarihli ve 35/215 sayılı itiraz dilekçesinde hangi gerekçeler ortaya konmuş bakalım: "Sandık kurulu başkan ve üyelerinin sehven yaptığı hata nedeniyle sandığa yansıyan seçmen iradesinin değiştirilmemesi ve yok sayılmaması gerekmektedir. Birleşik oy pusulası ve zarflarda Yüksek Seçim Kurulunun mühür ve işaretleri dışında işaret ve mühür bulunmamaktadır. Zarflar ve oy pusulalarında Yüksek Seçim Kurulunun filigranı ve zarflarda ilçe seçim kurulu mührü bulunmakta olup bu hâlde sandık kurulunun görevini tam olarak yaptığına inanan seçmenin bu hususu kontrol etme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Yine, sandık kurulunun ihmalinden doğan ve seçmenin iradesini etkileyecek bir şekil noksanlığı tek başına oyun iptaline neden olacak bir husus değildir. Seçmen iradesinin sandığa yansıması esastır." Bunları kim söylüyor? Hepsini CHP söylüyor. Şimdi ise bu görüşlerinin tam zıddını, "Bu oylar geçersiz olmalı, kanunda hüküm var." diyor. Cumhuriyet Halk Partisi itiraz ederken de kanundaki hüküm orada duruyordu. Kanunda o hüküm vardı da madem niye itiraz ettiniz?

Bakınız, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı, itirazının dayanağı olarak Anayasa'nın 67'nci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1 no.lu Protokol'ün 3'üncü maddesinde ifadesini bulan "vatandaşın seçme hakkı" ve Yüksek Seçim Kurulunun bu yönde aldığı kararları göstermiştir. Yüksek Seçim Kurulu, tam da CHP'nin ortaya koyduğu gerekçelerle sandık kurulunun ihmalinden doğan ve seçmenin iradesini etkileyecek bir şekil noksanlığının tek başına oyun iptaline neden olmayacağı yönünde 1984 yılından beri müstakar hâline gelen birçok karar vermiş bulunmaktadır, uygulama hep böyledir. İşte, bu uygulama bu kanun teklifiyle kanuna dercedilmektedir. Böylelikle siyasi partilerin işine gelince veya gelmeyince itiraz etmesi gibi işlemlerin ve gereksiz tartışmaların ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır.

Diğer taraftan, CHP, bu kanun teklifinin ekinde yer alan muhalefet şerhinde, teklifin 6'ncı maddesiyle getirilen, oy pusulaları ve zarflarının filigranlı kâğıt kullanılarak hazırlanmasının olumlu bir düzenleme olduğunu ama bunun mühürsüz oy kullanımının zeminini hazırlamak için yapıldığını iddia etmektedir. Hâlbuki oy pusulaları ve zarflarında "Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu" filigranı bulunması hükmü 1979 yılında 2234 sayılı Kanun'la getirilmiş olup yıllardır filigranlı hazırlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, seçimlerin güvenli ve huzurlu bir ortamda gerçekleştirilmesi devletin görevidir. Bu kapsamda, vatandaşımızın hiçbir baskı ve etki altında kalmadan, hür iradesiyle seçme hakkını kullanabilmesi için ve ihtiyaç hâlinde kullanılmak üzere Yüksek Seçim Kuruluna seçim güvenliğini sağlamada güçlük çekilebilecek yerlerde sandık taşıma ve birleştirme yetkisi veriliyor. Geçmiş seçimlerde belli yerlerdeki sandık sonuçlarına bakılırsa, örnek veriyorum: "Sandık seçmen sayısı 300, kullanılan oy sayısı 300, geçerli oy sayısı 300 ve bir partiye veya bağımsız adaya çıkan oy sayısı 300" şeklinde birçok sandıkta sonuçlar görülecektir. Soruyorum, bu normal midir? Açık ifade ediyorum, bu durum, ağırlıklı olarak PKK tehdit ve baskısının olduğu sandıklarda söz konusu olmuştur. Şimdi, seçmenin hür iradesiyle tercihini yapabilmesine yönelik ve gerektiğinde kullanılmak üzere tedbir öngörülüyor. Belki de hiç ihtiyaç duyulmayacak ve bu tedbir hiç uygulanmayacak.

Yine, seçmene yönelik olası baskı ve etkiyi bertaraf etmek amacıyla aynı binada oturan seçmenlerin hane bütünlüğünü koruyarak aynı muhtarlık bölgesinde farklı sandıklara kaydedilebilmesi düzenlenmektedir. "Boş dairelere hatalı seçmen kaydı ve listeye bakarak komşularını denetleme olanağı ortadan kalkıyor." deniliyor. Hâlbuki seçmen listeleri partilere gönderiliyor. Seçmen kayıtlarını siyasi partilerin ve seçmenin denetleme imkânı mevcut. Yine, sandık listeleri oluşunca sandık seçmen listelerini denetleme imkânı bulunmakta. Ayrıca, sandık seçmen listeleri muhtarlıklarda askıya çıkmakta, inceleme ve itirazlara imkân verilmektedir.

Son olarak tasarının milletimize, ülkemize ve partilerimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Hepinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.