GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:68
Tarih:08.03.2018

CHP GRUBU ADINA UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size yeni görevinizde başarılar diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Kadınlar Günü'nde başta aziz şehitlerimizin değerli anneleri ve eşleri olmak üzere tüm kadınları yürekten selamlıyorum. Sözlerime iki yüz altmış beş gündür hukuksuz yere tutuklu bulunan İstanbul Milletvekilimiz Enis Berberoğlu'na ve diğer tutuklu milletvekillerimize özgürlük dileğimle başlamak isterim.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle size Eskişehir'den bir haber getirdim. Geçen hafta bu kürsüde "zehir santrali" dediğimiz kömürlü termik santrale karşı olduğumuzu söylemiştim. Sadece biz Cumhuriyet Halk Partisinin değil, tüm partilerin, tüm Eskişehirlilerin, 114 sivil toplum örgütü ve partinin karşı olduğunu söylemiştik. Hafta sonu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Gülizar Biçer Karaca, milletvekili arkadaşlarımız ve parti meclisinden arkadaşlarımızın da yer aldığı bir grupla Saadet Partisi, İYİ Parti, Demokrat Parti, Vatan Partisi, Liberal Demokrat Parti, EMEP ve daha 100'ü aşkın sivil toplum örgütü ve hareketle birlikte Eskişehir'de bir basın açıklaması yaptık. Bu açıklamada havamızı, suyumuzu korumamız gerektiğini söyledik. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra termik santral ihalesi ikinci kez ertelendi. Buradan bir çağrıda daha bulunmak istiyorum, o da şu: Artık erteleme yetmez, bu zehir santralinin iptal edilmesi gerekir. Eskişehir'de de, Tekirdağ'da da yurdun dört bir yanında kömürlü zehir santrallerinden vazgeçilmesi gerekiyor. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, önümüzde bir torba yasa daha var. Amacı bir kez daha ülkemizin yatırım ortamının iyileşmesi. Sayın Bakana, Plan ve Bütçe Komisyonumuzun üyelerine ve sayın bürokratlarımıza emekleri için teşekkür ederim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tabii ki her kanunda olduğu gibi ülkenin hayrına olacak, istihdam yaratacak üretim yaratacak her düzenlemeye katkıda bulunmaktayız. Öte yandan yanlış bulduklarımızı eleştirmek, değiştirilmesi için önerilerde bulunmak bizim asli görevimiz.

Bu paketle ilgili üzerinde durmak istediğim konuların başında İşsizlik Sigortası Fonu'nun kullanımı geliyor. Bu pakette de "istihdam teşviki" adı altında yine İşsizlik Sigortası Fonu'na el atılacak olması bizi kaygılandırıyor. İşsizlik Fonu'nda çalışanlarımızın alın terleriyle elde ettikleri ücretlerinden kesilen primlerle biriken paralar sürekli Hükûmetin iştahını kabartmakta. Bu fonun kullanım şartları kanunla belirlendi, nereye harcanacağı çok açık. Siz 117 milyar liralık bu fonu istediğiniz gibi harcayamazsınız. Hükûmetin tüm sosyal projelerinin, harcamalarının tek kaynağı yapamazsınız. İşsizlere harcanması gereken bu fon asgari ücret için işverenlere verilecek 100 liraları ödemek için kullanıyor. Çalışanların maaşlarını da karşılayacak biçimde tamamen işverenlere tek bir kuruş yük paylaşımı olmadan aktarılıyor. Bir yandan da fon, enflasyon karşısında eritiliyor, oysa bu fon işsizler için kullanılmalı. On beş yılda bu fonun sadece yüzde 10'u gerçek sahiplerine yani işsizlere ödenebilmiş, onun da şartları belli, çok ağır, son üç yılda en az altı yüz gün prim, son yüz yirmi günde de kesintisiz prim ödenmesi gerekli. Milyonlarca işsizimiz bu zor koşullar nedeniyle bu fondan yararlanamıyor. Faydalanabilenlere ise son derece kısıtlı bir süre için ve son derece sınırlı ödenekler yapılmakta. Bizim işsizlik ödeme koşullarını hafifleştirmemiz, işsizlik ödeneğinden yararlanma süresini uzatmamız, ödenek tutarını yukarı çekmemiz gerekiyor ama bu torbada böyle bir düzenleme yok. İstihdam teşvikleri bahanesiyle İşsizlik Fonu yağmalanmamalıdır. Gelin, bu fonun ödeme şartlarını işsizlerimizin lehine genişletelim.

Değerli arkadaşlarım, bu pakette, işe yeni giren gençlerimiz açısından çok sakıncalı bir madde daha var. 18-25 yaş arası gençlerimizin işe başladığı gün Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmesi koşulu getiriliyor, diğerleri için ise başlamadan bir gün önce bildirimde bulunulması esas. Böyle bir hükmün gelmesi kayıt dışını teşvik eder, cesaretlendirir çünkü denetimler sırasında kayıt dışı çalışanlar tespit edilse bile işverenlere ceza kesilmesi imkânı tamamen ortadan kaldırılmaktadır. Bu düzenleme sayesinde bir denetimle karşılaşan işveren, aylardır, yıllardır yanında olan bu gençler için "Bugün işe başladı." diyebilecektir. Bunun anlamı, daha çok kayıt dışılık demektir; bunun anlamı, genç emekçilerimizin hak kaybına uğraması demektir. Bir de tabii, iş kazalarına yansıması olacaktır maalesef. Kim bilir kaç genç -Allah vermesin ama- kayıt dışı çalışırken iş kazasına maruz kalacak ve kayıt dışılık nedeniyle bizler bu kazalardan haberdar bile olamayacağız. Bu ülkede iş ve aş peşinde koşan gençlerimiz adına "Bu vahim yanlıştan yol yakınken dönelim." çağrısında bulunuyorum

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda Akkuyu'ya yapılacak nükleer santral projesine ilişkin de kaygı verici bir madde var. İki ülke arasında nükleer santral için bir anlaşma yapılmış 2010 yılında, tarife belli, koşulları belli. Bugün bu paketle Rusya devletine ve onun yerli ortaklarına yeni teşviklerden yararlanma imkânı verilecek. Gümrük vergisi, KDV istisnası, faiz desteği, sigorta prim desteği, kurumlar vergisi indirimi, yatırım yeri tahsisi ve daha nice kolaylıklar. Rusya ve yerli ortaklarına milyarlarca liralık avantaj sağlanacak.

Düzenleme bu hâliyle yanlıştır. Yatırım teşviki verilemez mi projelere? Tabii ki verilebilir ama bunun için yeni bir müzakere, yeni bir anlaşmaya ihtiyaç vardır. Burada yapılan, tek taraflı imtiyaz vermektir. Böyle bir düzenleme hem Anayasa'mıza hem de Türkiye'nin ulusal çıkarlarına aykırıdır. Bu madde, bu paketten çıkarılmalıdır.

Millî Eğitim Bakanlığına 5 bin ücretli öğretmen atamasına ilişkin de bir madde var. Tabii ki 5 bin gencimizin iş sahibi olması çok değerli, çok önemli ama bunun kimsenin hakkı, hukuku yenmeden yapılması lazım. Türkiye'de atama bekleyen 400 bin öğretmenimiz var. Burada öncelik, ek ders veren öğretmenlere veriliyor. Onlar arasında da sadece bu yıl ek ders karşılığı görev yapanlara bu fırsat tanınmakta. Bunlar, vicdanlarda rahatsızlık yaratacak ayrımcılıklardır, bunlardan vazgeçin. Aslında, buna gerek de yok. Millî Eğitim Bakanlığının acilen 109 bin öğretmene ihtiyacı var. Yapılması gereken, iyi bir planlamayla 5 bin yerine daha fazla gencimizi işe, kadroya kavuşturmak olmalıdır.

Değerli arkadaşlarım, bu pakette yatırımın iyileşmesiyle ilgisi dahi olmayan sakıncalı bir başka madde daha var. O da internet yayınlarına getirilecek olan yeni yasaklar. OHAL döneminde onlarca gazeteyi, radyoyu, televizyonu kapattınız. Yurttaşlar haber alma hak ve özgürlüklerini kullanamaz oldu. Bunun üzerine şimdi internette yeni haber mecraları oluştu. Hatta her yurttaş, artık, Twitter, Instagram kullanarak habercilik yapar hâle geldi. İşte şimdi internet üzerinden yayın yapan tüm bu mecralar engellenmek isteniyor. Adına lisans şartı da deseniz, bunun adı muhalif sesleri susturmaktır, bunu herkes biliyor, bunun adı sansürdür değerli arkadaşlarım.

Bu düzenlemeyle sadece yerli internet haber kanalları engellenmiyor, BBC Türkçe gibi, Deutsche Welle gibi Türkçe yayın yapan uluslararası yayın kuruluşlarını da sansür edebilecek sınırsız bir yetki almaktasınız. Bu, son derece sakıncalıdır. Bırakın yatırım ortamına katkı sağlamayı, tam tersine, ekonomimize, ülkemizin dünyadaki itibarına büyük darbe vuracaktır. Daha şimdiden dünya basını bu maddeyi konuşmakta. New York Times gazetesi hafta sonu "Erdoğan'ın yeni hedefi internet." başlıklı geniş bir makale yayınladı. Bu yanlıştan dönmeliyiz değerli arkadaşlarım. Bakın, dün Kültür Bakanı Sayın Numan Kurtulmuş Suudi Arabistan'da Türk dizilerinin yasaklanmasıyla ilgili ne diyor: "Kimin hangi filmi seyredeceğine masa başında oturup üç siyasetçi karar veremez. Bu devirler çoktan geride kaldı." Değerli arkadaşlarım, madem böyle, Sayın Kurtulmuş'un dediği gibi, bu devirler Türkiye'de de geride kalmalı, yurttaşlarımız internette dilediği platformu özgürce izleyebilmeli, takip edebilmeli.

Ülkemizdeki yatırım ortamını iyileştirmenin yolu gazetecileri hapse tıkmak değildir. Gazeteciler, özgürlükleri öncelikle korunması gereken kişilerdir ama bizim ülkemizde aylardır, yıllardır hapisteler. Bakın, Mehmet Altan beş yüz otuz bir gündür tutuklu. Anayasa Mahkemesi "Yazılarında suç yok, ifade özgürlüğü ihlal ediliyor." kararı verdi, ağır ceza mahkemesi ise ben bu karara uymam dedi, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına mahkûm etti. Yani idamı kaldırmamış olsak iki yazı yüzünden asılacaklar. Bu olmaz değerli arkadaşlarım. Madem Anayasa Mahkemesi kararlarına keyfî biçimde uyulmayacak, o zaman bireysel başvuru hakkını niye getirdik biz, neden? Yine Anayasa Mahkemesinin "Özgür kalmalı." dediği Şahin Alpay beş yüz seksen beş gündür cezaevinde, 74 yaşında, on bir kronik rahatsızlığı var. Cezaevinde iki kez anjiyo oldu, elleri kelepçeli saatlerce bekletildikten sonra ameliyat masasına alındı. Hiç kimse ama hiç kimse böyle insanlık dışı bir muameleyi hak etmez değerli arkadaşlarım. Cumhuriyet gazetesi yöneticileri cezaevinde, beş yüz gündür tutuklular. Herkes biliyor ki hiçbir suçları yok. Yarın Silivri'de duruşmaları var. Basın özgürlüğüne inanan, demokrasiye inanan herkese Cumhuriyet çalışanlarıyla dayanışma çağrısı yapıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, sözlerinizi tamamlayın Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Yarın Murat Sabuncu, Akın Atalay ve Ahmet Şık için, yazdığı, düşündüğü için tutuklu olan herkes için özgürlük istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, her işin başı hukuk güvencesidir, adalettir. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu söylüyor, diyor ki: "Bir ülkede halk bunalmış, ellerini semaya açarak 'adalet' çığlığı atar hâle gelmişse oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir."

Evet, bu ülkede aylardır tutuklu olan gazeteciler "adalet" çığlığı atıyor; suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan işinden, aşından edilen on binler "adalet" çığlığı atıyor; darbecilerin tankları altında demokrasi için canını feda eden şehitlerimizin aileleri "Hesap sorulsun." diye "adalet" çığlığı atıyor; üniversiteden atılan akademisyenler, öğretmenler, doktorlar "adalet" çığlığı atıyor; şiddet mağduru kadınlar, tarikat yurtlarında tacize uğrayan evlatlarımız "adalet" çığlığı atıyor. Bu çığlıkların tek sorumlusu yargı mı? Yargı bağımsızlığını nasıl yitirdi, nasıl siyasallaştı, nasıl taraf hâline geldi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Son cümlem.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Çakırözer.

UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Kim sorumlu bunlardan? Çevre protestosunu, paneli, pilav gününü, konseri, aşureyi, tiyatroyu, kısacası nefes almayı dahi yasaklayan bu olağanüstü hâl baskısından kim sorumlu? Soruyoruz, kim sorumlu?

Değerli arkadaşlarım, işin başı hukuk, işin başı adalet. Hukuku, adaleti tesis etmediğimiz, OHAL'den kurtulmadığımız sürece hangi paketi çıkarırsak çıkaralım Türkiye'nin sorunlarını çözemeyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)