| Konu: | Vergi Kanunları ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 07.03.2018 |
HDP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Teşekkürler Başkan.
Başarılar diliyorum.
Bir torba yasa daha. İktidar torba yasayı dayatınca ister istemez biz de bunun yasama ve kamu yönetimi açısından kabul edilemezliğine dair itirazlarımızı tekrar etmek zorunda kalıyoruz. Biz, modern hukuka yol gösteren Roma hukukunun tek konu, tek kanun ilkesinin halkın hakkının ve hukukunun korunması bakımından yol gösterici ilke olduğunu kabul ediyoruz. Torba kanun yani bir kanunun birden çok konuyla ilişkilendirilmesi Roma hukukunda bir suçtu. İktidarın bir konuda yasa çıkartmak için başka bir konuyu rüşvet olarak sunmasının önlenmesi için bu şekilde yasa yapılmasına izin vermeyen Roma hukukuna göre cinayet sayılan şey şimdi bizde ilke hâlindedir. Bu, ilke hâline geldiğinden beri hukuk fakültelerinde de Roma hukukunun öğretilmesi zorunlu olmaktan çıkartıldı. Bu aslında şuna benzer: Üniversitelerin fizik bölümlerinde Newton yasalarının öğretilmesinin sona erdirilmesi, bundan vazgeçilmesi esasen fizikten vazgeçmekle nasıl eş değerse Roma hukukundan vazgeçmek de aynı şekildedir. Siz Newton fiziği olmadan ne "görelilik"i ne "endeterminizm"i öğretebilirsiniz, olsa olsa hokkabazlık öğretebilirsiniz. Maalesef hukuk fakültelerindeki durum budur ama daha önemlisi, Meclisimiz ya da Hükûmet Meclise sunduğu yasayla Roma hukukunun bu ilkesine boş vermeye Meclisi çağırmış durumda.
Bu yasa teklifi aslında sadece teknik olarak değil, siyasi bakımdan da her türlü kuralla bağını kopartmış olan vahşi iktidar mücadelesinin bir parçası. Eldeki torba bir yanıyla, ekonominin kendi dinamikleriyle işlemeye devam edebilemeyeceğinin, buna takatinin kalmadığının, var olan ekonomik ve toplumsal yapı içerisinde yeni bir üretici kapasite ortaya çıkarılamayacağının, ekonomi dışı yöntemlerle arkadan itilmedikçe ekonominin yürüyemeyeceğinin bir itirafıdır.
Bu torba yasanın yanlış bir yordamla da olsa gerçekten yatırım ortamının iyileştirilmesi, ekonominin teşvik edilmesi maksadıyla da bir ilgisi yoktur. Yasa teklifini getiren Hükûmet düşünüyor ki böylece, takatten düşen çarkları yerel seçimlere kadar dönüyor göstermek mümkündür. İçine her şeyin doldurulmaya cüret edilmesi, iktisadi faaliyeti hiç değilse mevcut ölçekte sürdürmesi için yerli ve uluslararası sermayeyi bütçe gelirleri ve İşsizlik Sigortası Fonu'ndan mümkün en geniş çapta yemlemek amacıyladır. Sermaye dolaylı vergiler ve İşsizlik Sigortası Fonu'nda biriken gelirlerle yemlenirken sermayeye kamu kaynağından fon aktarmanın rüşveti olarak da aynı torbanın içine işçi kadınların çocuklarına kreş desteği, asgari ücretlinin gelir vergisi diliminin değişmemesi, Süryani vakıf mallarının iadesi gibi dezavantajlı kesimlerin çıkarlarına sözüm ona hitap eden konular konuluyor. Umuluyor ki halk bu rüşvet karşılığında torba yasanızı satın alır, muhalefetin itirazları havada kalır. İnanın arkadaşlar, itirazlarımız havada kalmıyor, bunu en iyi Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve onun güvenlik ve propaganda aygıtları sizden, bizden, hepimizden iyi biliyor yoksa bir anket bağımlısı olduğunu hepimizin bildiği Genel Başkanınız kamuoyu yoklamalarını durdurur muydu?
Halkların Demokratik Partisinin ve Parlamento dışında yerel yönetimler düzeyinde siyasi faaliyet sürdüren Demokratik Bölgeler Partisinin 7 Haziran 2015'ten bu yana uğradığı bunca şiddet, zulüm, ayrımcılık, nefret söylemi, önleme ve cezalandırmanın biricik nedeni muhalefetin sesinin dünyanın ve Türkiye'nin dört yanından işitiliyor olmasıdır.
Tam otuz üç aydır aralıksız süregiden bu şiddet ve baskı ortamında giren çıkanlarla birlikte 13 vekilimizi hapsettiniz, 9 vekilimizin hapistekiler de dâhil vekilliğini düşürdünüz. 80'i aşkın belediye eş başkanımızı görevden aldınız, 5 binden fazla parti üye ve yöneticimizi hapsettiniz, on binlerce akademisyen, memur, öğretmen, hekim seçmenimizi hapse koydunuz; partimizin siyasi faaliyetlerini baltaladınız. Ama her kamuoyu yoklamasında kendi yaptırdıklarınız da dâhil olmak üzere, Halkların Demokratik Partisinin seçmen desteğinin düşürülemediğini, tersine giderek yükselmekte olduğunu gözlerinizle gördünüz. Buna karşılık 1970'lerin milliyetçi cephelerinin bütün kılıç artıklarını doldurmak için kesenin ağzını da, torbanın ağzını da ardına kadar açsanız artık fareli köyün kavalcısı rolünü oynayamayacağınızı görüyorsunuz. Torba yasalarla tahkim ettiğiniz bu topyekûn saldırı dalgaları altında toplumu soktuğunuz 16 Nisan referandumunda düşmekten ancak Yüksek Seçim Kurulunun darbesiyle kurtuldunuz ama inanın daha fazla kaçacak yer kalmadı. Ne yapsanız ne etseniz ne ittifaklar kursanız, şeytanın aklına gelmeyecek ne oyunlar düzseniz, hangi hileyi yasa şekline soksanız 1 oyunuzun 2, muhalefetin 2 oyunun 1 sayılacağı ne çeşit yasalar çıkartmaya kalksanız da inanın süreniz doldu çünkü yettiniz artık "..."(x)
Ben karşıtınız olduğum için bu söylediklerime kulaklarınızı tıkamayı tercih edebilirsiniz ama İbni Haldun'un hikmetinden sual etmezsiniz, şu sözlerine kulaklarınızı açmazlık etmezsiniz diye düşünüyorum. Okuyayım size ne demiş bu kadim zaman bilgesi: "Hükümdarın, ekonomik ve toplumsal olayları kişisel arzularına göre yönetmeye çalışmasıyla devlette iyileşmesi olanaklı olmayan hastalıklar ortaya çıkar. Hükümdarın lüksünü ve desteğini, satın almış olduğu ordu ve bürokrasinin desteğini sürdürebilmesi için vergileri artırması gerekir. Artan vergi oranları ekonomik faaliyetlerin azalmasına neden olur ve hükümdarın amacının tersine devlet gelirleri azalır. Yönetilenlerin devletten beklentileri zayıflar ve umutsuzluk yayılır. Ekonomik faaliyetler duraklar, insanlar uzun vadeli planlar yapamaz olurlar. Doğum hızı geriler, kalabalık kentlerde nüfus ve çevre sorunları ortaya çıkar, devlet çözülmeye başlar, merkezden uzak bölgelerdeki valiler, generaller, prensler ya da başka devletler belli toprak parçalarını koparmaya başlarlar. Başkentte bile ordu ve bürokratlar hükümdarın otoritesine ele geçirmeye, hükümdarı sadece makam ve sıfattan oluşan bir şeye dönüştürmeye başlar. Sonunda dışarıdan gelen asabiyyesi güçlü, genç, sağlıklı bir topluluk devleti istila eder ve çürüyen yapıyı ortadan kaldırıp yenisini kurar." Dua edin İbni Haldun yanılıyor olsun.
Sizin torba yasanız varsa bizim de topyekûn muhalefetimiz var. Kendimizi torbanıza ve torbalı gündeminize hapsetmemeye kararlıyız. Halklarımızın yaşama, özgürlük ve güvenlik hakkını, işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı ceza veya muameleye tabi tutulmama hakkını, barış içinde yaşama hakkını, fikir, vicdan ve din hürriyeti hakkını, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla memleketin kamu işleri yönetimine katılma hakkını, kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını, iktidarın genel ve eşit oyla ve dürüst seçimlerle devredilmesi hakkını, sosyal güvenlik hakkını, haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakları, çalışma, işini serbestçe seçme, adil ve elverişli çalışma şartları ve işsizlikten korunma hakkını, eşit işe eşit ücret hakkını, insanlık onuruna uygun adil ve elverişli bir ücret hakkını, sendika kurma ve sendikalara katılma hakkını, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartları ve işsizlikten korunma hakkını, temiz ve güvenli bir çevrede yaşama hakkını bütün zulmünüze, baskınıza, sözlü ve fiziki şiddetinize, yalanlarınıza, hak gasplarınıza karşı savunmaya devam edeceğiz.
İbni Haldun'un söylediği asabiyyesi güçlü, genç, sağlıklı topluluk biziz. Buna yeteneği olan kesimleri temsil ediyoruz. Bunca zulme, şiddete, ikiyüzlülüğe, adaletsizliğe, eşitsizliğe rağmen durmaksızın hayatı ve geleceği doğuran kadınların, gençlerin, fabrikada, hastanede, okulda, sokakta, tarlada çalışanların, düşünce ve sanatın yaratıcılarının tarihsel direnişinden besleniyoruz. O yüzden geleceğe umutla bakıyoruz, sinmiyoruz, tutunduğumuz siyasi mevzileri koruyor ve pekiştiriyoruz. Her düşenin yerini yenisi alıyor. Bizi bitirdiğinizi sandığınız zamanda Türkiye'nin sosyal muhalefet tarihinin en büyük kongresini topluyoruz ve o yüzden merkez medyaya yerleştirdiğiniz propagandacılarınız bile bunca zulümden sonra teslim etmek zorunda kalıyor ki HDP oylarını koruyor, seçmenler partisine desteğini sürdürüyor, özellikle de büyük şehirlerdeki Kürt seçmen HDP'ye desteğini koruyor.
Yurttaşları arkanızda toplamanız için elinizde tek çare olarak siyasi yürüyüşünüzü yurtta savaş vitesinden cihanda savaş vitesine yükseltmek kalıyor. Propagandacılarınız büyük bir mutlulukla haber verdiğine göre, Afrin operasyonuyla devlete ve Hükûmete olan güven 8-9 puan artmış, Afrin bu yanıyla 15 Temmuza benziyormuş. 1918'de Birinci Dünya Savaşı'nın dumanları kalkar ve altından harap olmuş bir dünya ve yok olmuş milyonlarca hayatın acısı yükselirken Amerikalı Senatör Hiram Warren Johnson "Savaş çıktığında ilk kayıp hakikat olur." demişti. Hakikatin yerini efsanelerin, menkıbenin, psikolojik harekâtın aldığı bir dönemde halkımızı, halklarımızı vatanın tehlike altında olduğuna, devletin bekasının tehdit altında olduğuna inandırmak bir süre için mümkün olabilir. Ne var ki insanların Türkiye sınırları içinde çözülmemiş Kürt sorununun bir fonksiyonu olan isyan ve savaşa son vermek için Suriye ve Irak Kürtlerini de hegemonya altına almanın içerideki çatışmaya son vereceğine inanması için OHAL'i, resmî yalanı sonsuza kadar sürdürmek ve ekonominin çarklarını torba yasalarla çevirmek mümkün olamayacaktır.
Sevgili arkadaşlar, sizlerden bu yasayı getiren parti, onun seçtiği Hükûmet, onun iktidara yükselttiği Cumhurbaşkanından oluşan bu heyete şu çağrıda bulunuyoruz: Gelin, Türkiye'yi sonu gelmez bir karışıklığın içerisine atacak olan içeride ve dışarıda savaş yönteminden içeride ve dışarıda uzlaşma ve ortaklığa tekrar yüzünüzü geri çevirin. Bunu yapmadığınız takdirde eninde sonunda Türkiye kendisini yönetecek bir hükûmeti, yurttaşlar kendi aralarında barış ve ortaklığı kuracaklardır. Fakat bu, siyasetin yardımıyla kısa yoldan, acısız bir biçimde değil çok büyük acılardan sonra mutlaka ama mutlaka mümkün olacaktır. Fakat bunca acıya, bunca kayba, bunca yıkıma değecek midir? Sadece güneyimizde olan bitenlere baktığımız zaman Türkiye'yi yönetenlerin teşvik ettiği Emevi Camisi'nde namaz kılmak uğruna kışkırttıkları, dünyanın bütün büyük güçlerinin devreye girmesine yol açtıkları Suriye iç savaşının Suriye yurttaşlarına çektirdiklerine bir bakın. Onlardan 3 milyonunu misafir etmesek, burada aramızda yaşamalarına imkân vermesek yok olacak olan ve aslında bir toplum olarak yok olmuş bulunan Suriye'nin akıbetine bakın. İçeride ve dışarıda savaş böbürlenmesinin... Aslında Suriye'de olanların bir bakıma bu politikadan vazgeçilmezse bizim hikâyemiz olduğunu düşünün. Türkiye, pekâlâ başka bir yol seçebilir; hem siyaseten başka bir yol seçebilir hem bölgesel olarak başka bir yol seçebilir ama belli ki bunun için kendisine başka bir hükûmet seçmesi gerekiyor. Yeter ki bu hükûmet değişiminin barışçıl ve demokratik bir yoldan olmasının önü açılsın. Eğer halk, iradesinin ortaya çıkması, içeride ve dışarıda savaş siyasetinden, zenginleri koruyan bir ekonomi siyasetinden, erkekleri koruyan bir nüfus siyasetinden adil, eşit, demokratik, özgürlükçü bir yeni Türkiye'ye geçme yolu açık tutulmayacak olursa çok büyük bir hüsranla karşı karşıya kalacaktır. Bu hüsranın önlenmesi, halklarımızın umuda yolculuğunun devam edebilmesi için eşit, adil, demokratik, şeffaf bir seçim hem iktidarı hem muhalefeti gelecekte birlikte yaşayabilecekleri bir ülkede tutabilmenin biricik yolu olarak gözüküyor. İnanın, zorbalığa kimse boyun eğmeyecek. İster torba yasayla getirilen ekonomik zorbalığa isterse bu anayasal ve ittifak dayatmalarıyla getirilen siyasi zorbalığa Halkların Demokratik Partisi boyun eğmeyenlerin önünde yürüyüşüne devam edecek.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Kürkcü.