GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:21.02.2018

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına 5'inci madde üzerinde görüş bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bu yasaya bütünsel olarak baktığınızda üniversiteleri kalitesizleştirme içeriği taşıyor, maddelerin arasını iyi okuduğunuzda bu ortaya çıkıyor.

Değerli arkadaşlar, bu maddede doçentlik sınavının sözlü aşamasının yok edildiğini görüyoruz. Eğer dünya üniversitelerine bakarsanız gerçekten sözlü aşama pek de yaygın olarak uygulanmıyor, sadece eserlerin incelenmesi yapılır, bunun üstünde karar verilir ama medeni ülkelerde, uygar ülkelerde bu jüriler çok kaliteli jürilerdir. Yani, jüri üyelerinin en az bir tanesi yabancı ülkelerden çok önemli bir ismin o jüriye aktarılmasıyla bile oluşabilir.

Türkiye'de bu süreçte sözlü sınav gerekli midir? Gereklidir çünkü Üniversitelerarası Kurul Başkanı olarak ben şunları yaşadım: Önünüze bir bilimsel dosya geliyor, eserlere bakıyorsunuz, hakikaten tartışılmaz şeyler yani kaliteli makaleler var ama bakıyorsunuz Samsun'daki bir öğretim üyesi -örnek veriyorum- makalede bir sürü isim var, birisi Erzurum'dan, öbürü Çukurova'dan, öbürü Kütahya'dan; şüpheleniyorsunuz bilimsel sahtekârlıktan. Sonra sözlü sınava aldığınızda bu elemanları, bakıyorsunuz ki bir F tipi kokusu var bu çalışmanın içinde. Nasıl var? Yani Samsun'dan adam yayın yapmış, arkadaşların isimlerini de koymuş onun içine. Sonra baktık ki, gördük ki bir de F tipi uluslararası dergi var tıpta, bu dergilerde de makaleler çıkıyor. Yani açıkçası bilimsel eserler sadece dosya üstünden incelendiğinde sayın milletvekilleri, kaliteyi yansıtmıyor; çoğu zaman Türkiye'de sahtekârlığı yansıtıyor bilimsel olarak. Bunu kim çözebilir? Bunu 5 kişilik bir jüri o adayı alıp da eserleri üstünden de sorguladığı zaman o sahtekârlık hemen ortaya çıkabiliyor. Bunun için bu, Türkiye'de son derece önemli bir maddedir, bunu kaldırıyorsunuz.

Şimdi değerli arkadaşlar, başka bir konuya geliyorum kalitesizlik örneği olarak. Yabancı dil puanını -ben 65'i bile azımsarken- 65'ten 55'e indiriyorsunuz. Bir bilim adamının uluslararası yayınları izleyebilmesi için bence gerekli olan puan asgari 80 puandır. Bunu da 55'e indiriyorsunuz. Bu da ortaya şunu koyuyor: Bazı yandaş doçent adayları birikti üniversitelerde, bunların önünü açmak, bunları mutlu etmek için yapılmış, açıkçası dostlar alışverişte görsün türü şeyler.

Değerli arkadaşlar, ben sözü burada başka bir noktaya çeviriyorum. Hâlen siyasi nedenlerle birçoğu olmak üzere, eylemsiz olan doçentler var. Yani doçentlik sınavını almış bu arkadaşlar ama yardımcı doçent kadrosunda. Bence fırsattan istifade bu arkadaşlara da hakkaniyet namına, hak, hukuk, adalet namına doçentlik kadrolarını vermemiz lazım.

Başka bir konuya değinmek istiyorum. Geçen sene kanun hükmünde kararnamelerle üniversitelerden uzaklaştırılan 1.128 barış akademisyeninin görüşlerine katılmasak da bunların fikir, vicdan ve ifade özgürlüklerini alkışlıyorum, bunları savunuyorum. Yeni bir kararnameyle bunların tekrar üniversitelerin çatısı altına alınmasını buradan ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlar, bu fırsattan istifade Sayın Bakana şunu öneriyorum: Ne olur, Sağlık Bakanlığı hastanelerinizde yaptırdığınız gibi bir memnuniyet anketi şu 150 bin tane akademisyene Türk üniversitelerinde de yapın, bakalım sonuç ne çıkacak ama anket kağıtlarına lütfen isim, soyadı yazılmasın, korkarlar yazmaya çünkü. Bakalım ne çıkacak yani Sağlık Bakanlığı hastanelerinde olduğu gibi yüzde 75 memnuniyet çıkacak mı, çıkmayacak mı? Ben o yüzde 75'e de inanmıyorum. Ama bugün Türk üniversitelerindeki 150 bin akademisyen depresyonda, mutsuz arkadaşlar ve özellikle tıp fakülteleri tam bir çöküş içinde; bunu defalarca dile getirdik. Dün öğrendiğimiz kadarıyla Maliye Bakanı ile Ankara üniversiteleri tıp fakülteleri bir toplantı yapmış, bendeki bilgilere göre 7 milyar Türk lirasına yaklaşan tedarikçilere üniversitelerin borcu var. Bu borçların yapılandırılması yetmez arkadaşlar, bunu ödeyemez tıp fakültesi hastaneleri. Bu borçların silinmesi lazım, bunlar tıp fakültelerinin hizmetlerinin haksız yere yok edilmesinden kaynaklanan makul düzeyde tıp fakültesi hastane zararlarıdır. İnanın, şu anda tıp fakültesi hastaneleri asgari ölçüde bilimsel anlamda sağlık hizmetlerini yapamaz durumdadırlar.

Kısa bir zaman rica edebilir miyim Sayın Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun bir dakika ek süre vereyim size Sayın Akaydın.

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Fırsattan istifade bunu da araya sıkıştırdım. Özellikle, tıp fakültelerinin çok ciddi derecede kadro sorunları vardır. Bakın, bugün bendeki bilgilere göre, eğitim amaçlı araştırma hastanelerindeki asistan kadroları tıp fakültesinde neredeyse iki üç katına ulaşmıştır, tıp fakültesi burada da ciddi anlamda bir dar boğazın içindedir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir önerim daha var, sözümü bağlamadan önce. Akademik unvanlar dünya üniversitelerinde sadece üniversite çatısı altında geçerlidir, önemli olan doktoralı olmaktır. Gelin tekrar öneriyorum, komisyonlarda önerdim, Türk üniversitelerinde akademik unvanların dışarıda kullanılmasını yasaklayalım değerli arkadaşlar.

Son sorum da Millî Eğitim Bakanımıza: Şu FATİH Projesi ne oldu Sayın Bakan, bunu bekliyorum. FATİH Projesi çöktü deyin, bu iş bitsin, kamu zararını da açıklayın, özellikle şu tablet bilgisayarlardan kaç milyar lira zarara girdi Türk kamusu; bunu da öğrenelim, ondan sonra önümüze bakalım.

Çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)