GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:21.02.2018

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde 2 üstündeki görüşlerimi şu şekilde izah etmek istiyorum: Bir bilen veya bir bilmeyen veya bir üst akıl -nasıl değerlendirirseniz değerlendirin- rüya mı görüyor, vahiy mi görüyor, diyor ki: "Şöyle, şöyle olsun yükseköğretimle ilgili veya eğitimle ilgili." TEOG sınavında olduğu gibi.

Aynen, bu yardımcı doçentlik konusu da biliyorsunuz, Türkiye'nin gündemine 2017 yılının Temmuz ayında geldi. Şimdi biz hepimiz bunun nasıl olması gerektiği konusunda burada dil döküyoruz. Arkadaşlar, "yardımcı doçentlik" kavramı aşağı yukarı 20'nci yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere bütün dünyada yerleşmiş bir kavram. Türkiye'ye -HDP'nin önerisinde geçtiği gibi- asistan profesörlük olarak 1956'da Orta Doğu Teknik Üniversitesinde girdi bu kavram zaten. Ama sonradan 1982'de YÖK Yasası çıkarken uzun uzun düşünüldü "Ya, bu kavram Amerika'dan transfer edilmiş bir kavram. Biz bunu alalım ama adını 'yardımcı doçent' koyalım." dedik. Bu Türkiye'de yerleşti değerli arkadaşlar. Yani Türkiye'de 37 bin tane yardımcı doçentimiz var ve 36 yıldır bu kavram yerleşti. Şimdi ben size soruyorum: Yani hani "assistant professor" yabancı dilde, İngiliz dilini kullanan ülkelerde yaygın bir kavram ama "doktoralı öğretim üyesi"ni, bu yeni kavramı yabancı dile çevirerek kartvizitlerinde kullanmak isteyen arkadaşlarımıza dünya nasıl bakacak? Bir düşünün bakalım, İngilizceye nasıl çevireceksiniz doktoralı öğretim üyesini. Komik duruma düşeceğiz değerli arkadaşlar. Yani hani "yardımcı doçent"i "assistant professor" olarak çevirebiliyoruz, var zaten bu.

Şimdi şunu da ifade etmek istiyorum: Bu kavram dünyada o kadar yaygınlaştı ki Amerika Birleşik Devletlerindeki kullanımı, artık dünyada, İngiltere, Fransa, Almanya, hatta Suudi Arabistan, İran, Japonya, Çin, Rusya, bütün bu ülkelerde de bu kavram gene kullanılıyor bir aşama olarak. Dolayısıyla ben hiç anlamış değilim, bu kavramı biz niye kaldırmaya çalışıyoruz.

Şimdi, gelelim... Öğretim görevliliğini de değiştirdik 2547'deki. 2547'de ne vardı? Okutman vardı, çevirmen vardı, eğitim öğretim danışmanı vardı, "asistan" kavramı vardı; onun adı "araştırma görevlisi"ne çevrilmişti. Şimdi, bütün bunların hepsini birleştiriyoruz "öğretim görevlisi" olarak, "Sadeleştirdik." adı altında ama bu kavramların hepsi birbirinden farklı arkadaşlar, bu, sadeleşmiş olmuyor ki, karmaşıklık oluyor. "Öğretim görevlisi" Türkiye'de kabul edildiği şekliyle doktorası olması şart olmayan, özellikle meslek yüksekokullarında ders vermek için kullanılan bir kavram, İngilizce karşılığı "lecturer" veya "instructor", doktora şart değil. Okutman öyle değil ki arkadaşlar; okutman meslek dışı dersleri, zorunlu, seçmeli dersleri okutmakla görevli öğretici demek. Yani bunu bu kavramın içinde bütünleştiremezsiniz ki, çorbaya çevirirsiniz bütünleştirirseniz. Araştırma görevliliği farklı bir şey, okutmanlık farklı bir şey. Değerli arkadaşlar, bakın, çeviricilik de farklı bir şey, öğretim üyesi, eğitim öğretim danışmanlığı da farklı bir şey. Bu insanlara doktoralı olsun veya olmasın öğretim görevliliği unvanı veremezsiniz. Yani bir çevirmen veya eğitim öğretim danışmanı öğrenciye ders vermekle mükellef olamaz ki, onların görevleri ayrı, onların adı danışman yani bilgisayar teknisyeninin yaptığı işi yapmak gibi bir şey. Dolayısıyla, kusura bakmayın, saçma sapan işlerle uğraşıyoruz, Meclisin gündemini de bunlarla işgal ediyoruz.

Ayrıca şunu da söylemek istiyorum: Gerçekten, "redaksiyon" adı altında bu çok önemli yasanın adını, daha doğrusu, yasa önemli değil de eğitimde çok önemli değişiklikler yapan yasanın adını değiştirmeye kalkmayı Meclise saygısızlık olarak yorumluyorum, bunun komisyonlardan bir şekilde geçmesi gerektiğini düşünüyorum.

Arkadaşlar, bu maddeyle ilgili son söyleyeceğim şu: "ÖYP" adı altında çok önemseyeceğimiz bir grup akademik öğrencimizi, çok emek harcadığımız, çok masraf ettiğimiz öğrencimizi kanun hükmünde kararnameyle 33'üncü madde dışına ittik geçen yaz, bunları 50'nci madde kapsamına soktuk ve üniversitelerden de büyük bölümünü ihraç ettik, yolladık diğer bir deyimle. Arkadaşlar, bu, Türk millî eğitimine, üniversite eğitimine yapılmış büyük bir haksızlık. Bunların içinde F tipi örgütlenme üyesi varsa, terör örgütü üyesi varsa bunları ayıklayalım ama bu öğrencileri tekrar Türk üniversiteler sistemine kazandıralım diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)