GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:21.02.2018

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubum adına 519 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, öncelikle size bir serzenişte bulunmak istiyorum. Demin bir özdeyişten bahsettiniz: "Altın kaba taş değiyor, ne taş değer kazanıyor ne altın kap değerinden kaybediyor." Ben bunu şöyle anlıyorum: Yani Adalet ve Kalkınma Partisinin eğitim politikaları altın kap gibi temsil ediliyor, bizler de bunları eleştiriyoruz mu? Böyle anlamak istemiyorum açıkça ama sanki bu konuşmalar üstüne böyle bir algı yarattınız biraz önceki konuşmanızda.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, o değil, Sayın Bektaşoğlu'nun bir açıklaması.

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Neyse, bu takılmadan sonra ben işin özüne gelmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı, Türk yükseköğretim tarihini 1981'den yani 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun kanunlaşmasından itibaren en canlı bir şekilde taraf olarak yaşadım ve burada 2547'yi yerden yere vurduk bütün Türkiye Cumhuriyeti'nin eğitimle ilgili alakadarları. Ama ben gene de benim de hocam olan İhsan Doğramacı'yı rahmetle anmak istiyorum çünkü bu kanunun Türkiye Cumhuriyeti'ne kazandırdığı yenilikler vardı ama bir ihtilal yasası niteliğinde olduğu için totaliter ve özerkliklerin önünü açmayan tarafları da vardı. Bunu da açıkça ifade etmekte sıkıntı yok. Ama 2002 yılında iktidara geldiniz AKP olarak ve o zaman -ben hatırlıyorum- acil eylem planı diye bir eylem planı sundunuz. Bu eylem planında da Türk yükseköğretiminde çok ciddi değişiklikler vadettiniz. Bekliyoruz, 2002'den bu yana aşağı yukarı on altı yıl geçti ve şu anda, ben düşünüyorum bir geçmiş rektör olarak, bir geçmiş Üniversitelerarası Kurul Başkanı olarak, ciddi, şöyle elle tutulur reform niteliğinde hiçbir değişiklik görmedim Sayın Bakanım. Sadece, onun da -şimdi aramızda yok- Sayın YÖK Başkanının özel gayretleriyle olduğunu tahmin ediyorum, geçen sene yükseköğretim kalite anlamında birtakım değişiklikler oldu. Bundan dolayı YÖK Başkanı Sayın Yekta Saraç'a teşekkür etmek istiyorum ama bunun dışında hiçbir şey görmedik. Acil eylem planının içinden o zamanki mevcut rektörleri değiştirme planı çıktı, başka bir şey gelmedi.

Bugüne kadar, bakıyorum, 2005 yılında Yükseköğretim Kurulu olarak, rektörler olarak çok ciddi bir şekilde karşı çıkmamıza rağmen kalitesiz üniversiteler açılmasına, sadece yeni üniversite açılsın dememize rağmen Türkiye'deki üniversite sayıları 190'a yaklaştı fakat kalite sorunumuz ciddi bir şekilde devam ediyor. Ama bu arada, özellikle Kemal Gürüz YÖK Başkanı olarak ve rahmetli Erdoğan Teziç'i de saygıyla anmak istiyorum. Kendi özel gayretleriyle Türk üniversitelerinin Bologna Süreci'nde Avrupa yükseköğretim sistemiyle bütünleşmesi, eş değer diplomalar verilmesi, Erasmus projeleri, özellikle Kemal Gürüz zamanında kalite konusunda, akademik kriterler konusunda yapılan yenilikler gibi birçok reformist işler yapıldı ama bunların hiçbirisi sayın iktidarınızın, AKP'nin defterinde olumlu bir şey olarak yazılmamıştır. Bunların altını çizmemiz lazım.

Şimdi, bakıyoruz, bugüne kadar gündeme gelen konulardan birisi... Geçen sene bir üst akıl veya bir bilen veya bir bilmeyen tarafından Türk yükseköğretiminde kanun hükmünde kararnameyle rektörlerin atama sistemini değiştirdiniz. Doğru mu? Arkadaşlar, Türk üniversitelerinin dünya üniversitelerinden en zayıf tarafı akademik, idari ve mali özerkliğinin olmamasıdır. Bütün üniversitelerin özerkliği değerlendirme açısından aşağı yukarı 8 tane kriteri var. Türk üniversiteleri 8 üstünden birbuçuk puanla -Japonya'yla birlikte- bu sıralamada dünyanın en kötü üniversitelerinden. Biz bunları değiştirmenizi bekliyoruz, siz önümüze kalkıp getiriyorsunuz: "Yardımcı doçentliği kaldırdık." E kalktı mı? Kalkmadı, yardımcı doçentlik gene var, adı değişti. Şimdi adı ne oldu? Doktoralı öğretim üyesi. Arkadaşlar, bu saçma sapan bir laf, birbirimizi kandırmayalım, doktorasız öğretim üyesi olur mu ya, böyle bir şey var mı? Doktorasız öğretim üyesi bir tek güzel sanatlar dalında olur resim, müzik gibi, onun dışında bir öğretim üyesi zaten doktoralıdır ve ben size iddia ediyorum, şu anda da Türk üniversitelerindeki yardımcı doçentler otuz altı yıldır alıştığımız bu kavramın yok edilmesinden dolayı kendilerini ciddi bir şekilde itibar kaybında hissediyorlar. Bunların sayısı 37 bin civarında. Türk öğretiminin, yükseköğretiminin akademik personelinin yüzde 47'si bu genç arkadaşlar. Değişen bir şey yok, sadece atanma kriterlerini hafifçe kolaylaştırmış gözüküyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Biraz daha zaman isteyebilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Bir dakikada toparlayın lütfen.

MUSTAFA AKAYDIN (Devamla) - Toparlayacağım.

Şimdi ne oldu kolaylaştırdınız da yani öğretim üyelerinin kalitesi mi arttı? İngiltere'ye bakıyorsunuz, Türkiye yükseköğretim öğrenci sayısının üçte 1'i ama öğretim üyesi sayısı Türk üniversitelerinde 75 bin -bakın, doktoralıyı kastediyorum- ama İngiliz üniversitelerinde 200 bin ama profesör sayısı bizdekiyle eşit, onu da söyleyeyim yani profesörlüğe atama veya yükseltme zorlaştırılmış durumda. Kaliteye giderseniz onlarda kalite var. Biz ne yaptık? Yabancı dil sınavını kaldırdık. Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri; doğru dürüst bir yabancı dil bilmeyen, en az bir dil bilmeyen hatta bana göre İngiliz dilini bilmeyen bir akademisyenin, bir öğretim üyesinin bugün kaliteli bir öğretim üyesi olmasına imkân ve ihtimal yoktur. Dolayısıyla evet, kolaylaştırdınız ama kaliteden taviz verdiniz. Öyle anlaşılıyor ki bu bir yeni kadrolaşmanın, sınavlarda bugüne kadar başarısız olan insanların önünü siyaseten açma çabasıdır, bundan başka bir şey değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)