GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:21.02.2018

HDP GRUBU ADINA LEZGİN BOTAN (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuoyuna "yardımcı doçentliğin kaldırılması" şeklinde takdim edilen 519 sıra sayılı Teklif üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP iktidarları, birkaç yıldan beri, attıkları adımlarla, her alanda adaletsizliği, kadrolaşmayı, merkezileşmeyi ve piyasalaşmayı âdeta kurumsallaştırmaya çalışıyor. Özellikle eğitime yönelik müdahaleler bilimsel ve pedagojik olmaktan uzak, siyasi kadrolaşma çabaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle şu an görüştüğümüz teklif de iyi niyetli, masum bir çalışma olarak görülmemektedir. Çünkü üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler AKP iktidarlarının hiçbir zaman gündeminde olmamıştır. Kuşkusuz üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler konusu AKP iktidarlarından önceki hükûmetler döneminde de gündeme alınmamış ve üniversiteler iktidarların müdahalelerine maruz kalmışlardır.

Üniversitelere yönelik ilk kapsamlı müdahaleler, 12 Eylül 1980 darbesini gerçekleştiren cuntacıların 6 Kasım 1981 tarihinde çıkarılan 2547 sayılı Yasa'yla Yükseköğretim Kurulu kurmalarıyla oldu. Kuruluşu döneminde YÖK'e atfedilen temel görev, asayişi sağlamak gerekçesi altında bir yandan hocaları, öğrencileri, emek hareketlerini baskılamak, diğer yandan da bilgi ve teknoloji oluşumunu, resmî ideoloji inşasını ve muhalif hareketleri kontrol ederek üniversitelerde itaat rejimini yaşama geçirmek olmuştur.

Vesayet kurumlarıyla mücadele edeceğini ifade ederek iktidar olan AKP iktidarı, 1980 askerî darbesini gerçekleştiren paşaların inşa ettiği YÖK gibi bir vesayet kurumunu kaldırmak yerine, on altı yıllık iktidarı boyunca her geçen gün daha da güçlendirmiştir. Yükseköğretimin merkezîleştirilmesi, kolay ve hızlı bir şekilde yönetilebilmesi için YÖK'ün yetkileri çıkarılan kanun, kanun hükmünde kararnameler ve yönetmeliklerle her geçen gün biraz daha artırılmıştır. Söz konusu bu teklifle de YÖK'ün yetki alanı daha genişletilmek istenmektedir.

AKP, bir yandan YÖK ile bütün üniversiteleri tek bir merkezden kontrol etmeye çalışırken, diğer taraftan süreç içerisinde üniversiteleri adım adım piyasa koşullarına açmış ve ticarileştirmiştir. Dolayısıyla AKP iktidarları döneminde üniversiteler piyasanın gereksinimleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır. Bilimsel bilgi teknik bilgiye indirgenerek üniversiteler önemli ölçüde piyasa taleplerine ve AKP'nin yönetsel ticari stratejilerine bağlı hâle getirilmeye çalışılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP iktidarının diğer politikalarının temeline yerleştirdiği ve bu teklifte de açıkça ifade ettiği rekabet savunusu üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler açısından oldukça tehlikelidir. Günümüz neoliberal ekonomik sistemin sihirli kavramlarından biri de rekabettir, hem kazananları hem de kaybedenleri barındırır. Rekabetin olduğu yerde yarış vardır, bu yarışı piyasa koşulları ve gereksinimleri belirlemektedir. Piyasanın ihtiyaç duyduğu metalaşabilecek bilgiyi üretmeyen her üniversite, her bölüm, her akademisyen başarısız sayılarak itibarsızlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Üniversitelerde başarısızlık, şimdilik bir kapanma anlamına gelmeyebilir fakat kaynaklardan daha küçük bir pay alma -ve bu yüzden- çalışanlar, öğrenciler için daha kötü koşullar demektir. Bu bağlamda, rekabetin kaybedenleri kimi geride kalmış üniversiteler olabileceği gibi piyasada kendine yer bulamayan sosyal ve beşerî bilim alanları da olabilmektedir. Çeşitli üniversitelerin felsefe, astroloji, antropoloji gibi bölümlerin mezunları iş bulamıyor ya da döner sermayeye para getirmiyor diye, bu gerekçelerle kapatılmak istenmektedir.

Üniversiteler, aynı zamanda demokratik öznelerin kendilerini şekillendirebilmesi, demokratik ilişki biçimlerini deneyimleyebilmesi ve iktidarın antidemokratik çirkin yüzünün teşhir edilip ona karşı eleştirel bir muhalefetin geliştirilebilmesi açısından da son derece yaşamsal, kurumsal ve siyasal bir zemindir. Fakat bu siyasal zemin AKP iktidarlarını korkutmuş olmalı ki AKP, siyasi saiklerle yükseköğretime müdahalelerine hız kazandırmıştır. AKP'nin üniversitelere yönelik siyasal müdahaleleri, bugünün üniversitesinin politik duruşunu ve dış dünyaya karşı tepki verebilecek niteliğinin bir mitos hâline gelmesini sağlamıştır.

Değerli arkadaşlar, AKP'nin yükseköğretime yönelik en kapsamlı müdahalesi 15 Temmuz darbe sonrası ilan edilen OHAL rejiminde gerçekleştirilmiştir. YÖK düzeni bugün, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası OHAL, KHK rejimiyle 12 Eylüldeki kuruluş formundan da daha otoriter, muhafazakâr, piyasacı ve hukuk dışı bir kurum hâline gelmiştir. OHAL rejiminde binlerce akademisyen ihraç edilmiş, onlarca üniversite kapatılmış, disiplin yönetmeliği 12 Eylül Dönemi'nden bile daha ağır hâle getirilmiş, rektörlük seçimleri kaldırılmış, üniversite özerkliği ve akademik özgürlük ortadan kaldırılarak makbul akademiler yaratılmak istenmiştir. Bunun sonucunda, barış bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik cezalandırmalar idari yaptırımlarla sınırlı kalmamış, barış imzacısı akademisyenler hakkında ayrı ayrı örgüt propagandası yaptıkları gerekçesiyle yedi buçuk yıla varan hapis cezası istemiyle davalar açılmıştı. Çağdaş demokrasilerde el üstünde tutulan akademisyenlerin kapısına AKP rejiminde terörle mücadele ekipleri gönderilmiştir. Üniversite kampüsleri âdeta askerî kışlalara dönüştürülmüş, akademisyenlerin cübbeleri ayaklar altında ezilerek... Şüphesiz bu görüntü tarih boyunca AKP'nin yapmış olduğu en çirkin davranış olarak hafızalarda yer alacaktır.

Burada görüyorsunuz, akademisyenlere, akademiye, bilime, bilgi emekçilerine verdiğiniz değer işte burada, verdiğiniz kıymet Sayın Bakan burada. Umarız bir daha akademisyenlerimize karşı böyle hürmetsizlik yapılmaz.

OHAL döneminde yükseköğretime yönelik tüm bu müdahaleler üniversitelerin içini boşaltmış ve akademinin iyice çoraklaşmasına neden olmuştur. Bu müdahaleler sonucu üniversiteler bilim, sanat ve felsefe alanlarında özgürleştirilebilmek değil, aksine siyasal iktidara itaat eden, sermaye çevrelerinin ihtiyaçlarına uygun hareket etmeyi görev edinen, hakkaniyet ve liyakat ilkesini ortadan kaldırarak statüler dağıtan ve haksız zenginleşmelere kapı aralayan bir kurum hâline dönüştürülmüştür. Üniversiteler yükselen duvarları, güvenlik bariyerleri, ihraç edilen akademisyenleriyle özgür düşüncenin ve bilimin üretildiği mekânlar olmaktan çıkartılarak fikirlerin baskılandığı, biat kültürünün yerleştirilmeye çalışıldığı çorak mekânlara dönüştürülmek istenmektedir.

Kısaca, üniversitelerde bilimsel ve akademik değerler belirli siyasal amaçlar doğrultusunda kullanılmakta ve üniversitenin iç hiyerarşisi içerisinde özgür bilim, eleştirel düşünce yok edilmektedir. Aynı zamanda, kendi yandaşları dışında kalan veya muhalif kimliğiyle bilinen akademisyenler ve idari, teknik personelin özlük hakları gözetilmemekte ve bağlı bulundukları birimlerin dışında görevlendirilerek sürgün, psikolojik baskı ve hatta işine son verme gibi tehditlerle sıkça karşılaşılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; YÖK bu teklifi saraydan gelen emirler doğrultusunda, kapalı kapılar ardında hazırlamıştır. Düzenlemenin muhatapları tarafından mümkün olan en geniş katılımla, kamuoyunun bilgisi dâhilince açık ve şeffaf bir şekilde yürütülmemiştir. Tüm tarafların, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin, siyasilerin, eğitimcilerin görüş ve önerileri alınmamıştır. Akademilerin, bilim yuvalarının Hükûmetlerin önüne programlar koyması gerekirken bugün AKP ve saray ülkenin bütün kurumlarını çürüterek sadece bir biat alanı hâline getirmektedir. Oysa, Lima Bildirgesinde de belirtildiği üzere, üniversite bileşenleri herhangi bir ayrım yapılmaksızın devletten ya da herhangi bir kaynaktan gelebilecek müdahale veya baskı endişesi taşımadan tek tek veya toplu hâlde felsefe, sanat yapma, bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma, yazma yoluyla edinme, geliştirme ve yayma, iletme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Kısacası, bilimsel gelişme, sanatsal üretim, eğitimsel ilerleme, ekonomik kalkınma böyle sağlanamaz. Çünkü, insanların özgürce fikir beyan edemedikleri, üretemedikleri yerde dogmalar boy verir, biat yeşerir, ülke yandaş, yalaka takımlarının liyakatsiz yükselişine sahne olur. Bu nedenle, AKP bir an önce elini akademilerden ve kampüslerden çekmelidir. Üniversiteleri kendi siyasi emellerinin arka bahçesine çevirmek de bu ülkeye yapılabilecek en büyük zulümdür. Umuyor ve diliyoruz ki AKP ona bütün bu akıl dışı adımları attıran korkusunu yener ve bu yoldan döner.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)