GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:61
Tarih:20.02.2018

GAYE USLUER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu yasanın gerekçesinde akademik yükseltilmelerde daha şeffaf, sorunları giderici, merkeziyetçilikten uzak bir YÖK yönetimi, üniversiteleri karar alma süreçlerinde öne çıkaran, sistemde çeşitliliğe imkân tanıyan düzenlemelerden bahsediliyor. Ancak bu metinde yazılı olmayan gerçek gerekçenin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu gerekçelerin arkasındaki gerçek, Cumhurbaşkanının, AKP Genel Başkanının 26 Temmuz 2017'de yapmış olduğu konuşma.

Değerli milletvekilleri, konuşmakta olduğumuz bu yasa teklifi, hâlen mevcut 34.196 yardımcı doçenti, onların geleceğini ve hâlen mevcut 200'e yakın üniversiteyi etkileyecek. Ak sarayda İslam Dünyası Yükseköğretim Alanının Oluşturulması Toplantısı'nda ne demişti AKP Genel Başkanı, hatırlayalım: "Rektörlerimizden ricam var. YÖK Başkanımızla bunu konuşuyorum. Allah aşkına, şu yardımcı doçentlik olayı nedir? Dünyanın kaç yerinde acaba yardımcı doçentlik var?" Aynı, TEOG kalkacak emrinden sonra olanlara benzer telaş bu defa YÖK'te. "Eyvah, ne yapacağız?" dedi YÖK. Kısacası bu yasa teklifinin ortaya çıkmasına neden olan süreç saraydan gelen emirle başladı.

Sayın milletvekilleri, 2547 sayılı YÖK Yasası merkeziyetçi bir yasa; 1982 darbe anayasasının ürünü. Üniversiteleri, öğretim üyelerini, öğrencileri kontrol altında tutmak için çıkartılmış, üniversitelerde yönetsel ve mali özerkliği bitiren bir yasa. Bu yasaya göre üniversitelerde öğretim üyeleri, yardımcı doçent doktor, doçent doktor ve profesör doktor olmak üzere üç grup.

Önce, Sayın Cumhurbaşkanına bu kürsüden yüksek sesle yanıt verelim. Yardımcı doçentlik bir akademik kadrodur; bu akademik kadronun temel koşulu doktora yapmış olmaktır. Amerika Birleşik Devletleri'nde evet bu kadro var ama bugün Avrupa'nın birçok ülkesinde, Almanya'da, İngiltere'de, Fransa'da, İtalya'da, bakın Çin'de, Rusya'da, Japonya'da, Pakistan'da, Kanada'da, Suudi Arabistan'da, İran'da, Mısır'da, Malezya'da, daha birçok ülkede, üniversitelerde yardımcı doçent kadrosu var. "Hani nerede var? Nereden çıktı?" demişti ya Sayın Cumhurbaşkanı, onun için söylüyorum.

Üniversitelere ayrılan kaynağı artırmazsanız, her yıl üniversitelere alınacak öğrenci sayılarının belirlenmesinde bölümlerin öğretim elemanı sayısını, dersliklerin kapasitesini ve diğer imkânları dikkate alarak objektif kriterler belirlemezseniz öğretim elemanlarının çalışma koşullarını iyileştiremezsiniz. Onların kendilerini akademik bakımdan geliştirmelerini sağlayacak olanakları iyileştirmezseniz bu kanun teklifinde belirttiğiniz gerekçelerin hiçbirini gerçekleştiremezsiniz.

Bu çatı altında getirdiğiniz yasa tekliflerinin neredeyse tamamını müthiş ambalajlarla getiriyorsunuz. Gerekçeleri okuyanlar "Vay be!" diyor fakat işin içinde olunca, maddelere bakınca görüyoruz ki ürün çürük. Ürün rafa konulacak bir ürün hiç değil. İşte, sizin bu teklifinizde de gerekçeler gayet şık fakat amaç bir o kadar açık ve o ambalaja uymuyor.

YÖK Yasası'nı kaldırabiliriz, YÖK Yasası'nda değişiklikler yapabiliriz ama yapılacak her yeni düzenlemede hedefimiz daha iyiye, daha ileriye ve gelişmeye yönelik olmalıdır elbette.

Aslen durum, Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği ya da birilerinin onun kulağına fısıldadığı şekilde değil, bunu biliyoruz. Yardımcı doçentlik, doçentlik öncesi bir ara akademik kadrodur. Aynı zamanda öğretim üyeliğine geçiş, başlangıç ve gelişim süreci olarak da adlandırılabilir. Bu kadronun olmazsa olmaz koşulu nedir? Doktora yapmış olmaktır. İşte, yaptığınız bu teklifle, buraya getirdiğiniz bu teklifle yardımcı doçentlik kalkmış gibi görünüyorsa da aslında zorlamayla, özel istek üzerine sadece unvanın ya da kadronun adı değiştirilmiştir. Nedir adı? Doktor öğretim üyesi. Soruyorum şimdi sizlere: Doktorasız öğretim üyesi var mıdır ki "doktor öğretim üyesi" diye yeni bir adlandırmada bulunuyoruz? Geçmişte rektör seçilip atanamayan bir akademisyen olarak acaba ben mi bilmiyorum yoksa ortada yine birileri birilerini kandırmak mı istiyor?

Mevcut sistemde doktora sonrasında yardımcı doçent kadrosuna atanmaksızın doçentliğe başvurabilme mevcut. Hatta doçentliğe başvurabilmek için illa da kişinin üniversitede olması, öğretim üyesi olması gerekmiyor. Yani yapılmak istenen, burada yapılmak istenen değişikliklerle akademik yükseltilmede bir bariyerin, bir engelin kaldırılacağı savı asla ve asla doğru değil. Yardımcı doçentlik kadrosunun kaldırılması, yerine doktor öğretim üyesi kadrosunun getirilmesi, ne yükseköğrenimdeki sorunları çözecek ne de eğitimde bilimsel yayın ve araştırmalarda kalitenin artmasına yarayacaktır.

Bakın, bu yasa teklifinde ileri sürülen doktor öğretim üyesinin atama yöntemine baktığımızda bütün yetki rektörlere veriliyor yani özerkleşen, yani siyasi iradeye göbekten bağlı, bugün yaptıkları haksız uygulamalarla herkesin dikkatinin üzerinde olduğu rektörlere geniş bir yetki veriliyor, deniliyor ki: "Rektörler her üniversite için ek koşulları belirlesinler. Rektörler kadrolara atama konusunda tek başlarına karar verebilsinler."

Şimdi, bir siyasal partinin Genel Başkanı, rektörleri atıyorsa eğer ve siyasi erke koşulsuz bağlı rektörlerden onların yetkileri doğrultusunda yapacaklarından bahsediyorsak eğer, üniversitelerin hâli yaman diyebilirim. Bu yasa teklifiyle üniversitelerde öğretim üyesi kadroları siyasallaşacak, şaibeli atamalar artacak, üniversitelerde bozulmuş olan iç barış daha da bozulacaktır. Atamada esas, siyasi iradeye ne kadar yakın olduğumuz olacaktır. Üniversitelerde eğitim öğretim faaliyetlerinin önemli bir kısmını yerine getiren yardımcı doçentlerin adı ne olursa olsun, hangi kadroya atanırsa atansınlar esas yapılması gereken, bu kadrodaki başlangıç akademik yükseltilmede olan kişilerin özlük haklarını iyileştirmektir, güvenceli çalışma ortamı oluşturmaktır. Onlara sunulan, dört yıllık çalışma süreleri, dört yılda sözleşmelerin yenilenmesi olmamalıdır.

Yine, bu yasa teklifinde en önemli düzenlemelerden birisi, doçentlik atamalarının, doçentlik unvanının değiştirilmesidir. Doçentlik unvanının Üniversitelerarası Kurulun sadece yayın aşamasıyla alındığı, sözlü sınavın kaldırıldığı, yerine merkezî bir sınavın konulmadığı bir sistemden akademiye bir hayır gelmez. Ama ne olur? Kolayca doçent olan, doçentlik unvanı verilen kişiler kadroya atanabilmek, özlük haklarına kavuşabilmek için o siyasi erke göbekten bağlı rektörlerin gözü, kulağı, kaşı olmak durumundadırlar ki üniversitede kendilerine yer bulabilsinler.

Son söz olarak değerli arkadaşlar, üniversitelerimiz bilimsel makale üretmede dünyada ilk 18'inci, 20'nci sırada yer alırken, bilimsel makalelere yapılan atıflarda 38'inci, 40'ncı sıradaysa, yaptığımız yayınların kalitesinin ne kadar "iyi" olduğunu ne yazık ki göstermektedir.

Üniversitelerimiz patent üretme sayısı bakımından OECD ülkeleri arasında sonuncudur. Üniversite mezunlarımızın birçoğunun diplomaları iş çevrelerince yeterli görülmemektedir. Bu yasa teklifi, bu yasa teklifinin içeriği, üniversitelerin hiçbir yarasına merhem olamaz. Tüm bunların üstesinden gelebilmenin birincil koşulu, sorunu ve çözümü doğru yerde aramaktır. Bunun için de öncelikle, bunun için de ivedilikle partilerüstü yaklaşımla yeni bir üniversite yasası hazırlanmalı, üniversitelere hem yönetsel hem mali özerklik sağlanmalıdır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.