Konu: | Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 60 |
Tarih: | 15.02.2018 |
DİRAYET DİLAN TAŞDEMİR (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu selamlıyorum.
Sayın Selahattin Demirtaş'ın Sincan Cezaevi yerleşkesinde iki gündür duruşması devam ediyor. Sayın Demirtaş, on beş ay sonra ilk defa hâkim karşısına çıktı, iki gündür hâkim karşısında. Değerli arkadaşlar, on beş ay boyunca Sayın Selahattin Demirtaş'ın aslında yandaş medya aracılığıyla yalan ve manipülasyonlarla, ne kadar büyük bir suç işlediğine dair, Türkiye halkı ikna edilmeye çalışıldı. Demirtaş iki gündür bu yalan ve manipülasyonlara karşı cevap veriyor ama yine Demirtaş'ın sözlerinin, sesinin halka ulaştırılması engelleniyor, büyük bir sansür uygulanıyor. Bizler de elimizden geldiğince bu kürsüde Sayın Demirtaş'ın sansürlenmek istenen, halkla buluşması engellenen sözlerini burada halkımızla paylaşmak istiyoruz. Dolayısıyla benim burada yapacağım konuşma kısacası, Sayın Demirtaş'ın iki gündür Sincan Kapalı Cezaevindeki duruşmasında ifade ettikleridir. Ben bu ifadelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
"Anayasa'nın ayaklar altına alındığı bir dönemde kanunları ihlal ettiği söylenen yasa koyucu olarak yargılanmaya başladım. Berger bir romanında şöyle der: 'Biz yasaların dışında doğduk, ne yaparsak yapalım yasaları çiğniyoruz; onlarsa yasaların tam içinde doğmuşlar, ne yaparlarsa yapsınlar yasalar koruyor.' Bizim de karşı karşıya olduğumuz durum budur. Benim suçlu olup olmadığıma benim söylediklerime bakarak karar vermeyeceksiniz, benimle ilgili söylenenlere bakarak karar vereceksiniz. Benim hakkımda söylenenlerle, algılarla oluşturulmuş bir iddianamedir. Benimle ilgili ne söylediklerini anlatmak durumunda kalacağım bu yüzden.
Nasıl bir azılı teröristmişiz algısı yaratıldı. Bu algı üzerinden fezlekeler hazırlandı. Bu algı üzerine iddianame hazırlandı; kabul edildi, dokunulmazlığımı tanımayarak iddianameyi yüzüme okudunuz. Dolayısıyla, benim ne söylediğim değil, başkalarının benim hakkımda ne söylediğini tartışarak karar vereceksiniz. Nihayetinde, kafanızda şekillenen karar böyledir.
Tarihte birçok hukukçunun yaptığı bir tespittir: 'Kanıtın yokluğunda ağır cezanın kendisi kanıt hâline gelir.' Demirtaş için üç yıl ceza isteyemezsiniz. Kamuoyunu ikna edemezsiniz iki yıl isterseniz. Yüz elli yıl istemeniz gerekir. Begoviç için istenen ceza da böyledir. Yaptığı tek şey 'İslam Deklarasyonu'nu yayımlamasıdır. Begoviç de beş yılını cezaevinde geçirdi; çıktı, devlet başkanı oldu.
Hafif bir ceza şüphe doğurur, sert bir ceza verilirse şüpheler giderilmiş olur. Nazilerin yöntemi, meşrulaştırma biçimi buydu.
Begoviç deklarasyon yayımlandıktan sonra vatan haini ilan edildi. 'Eğer gerçekten suçlu olsaydım adil yargılanırdım. Adil yargılanmadım çünkü masumdum.' dedi. Uzun yıllarını hapiste geçirdi, 2 de kızı vardı.
Olaylar tarihsel olgulara, coğrafyalara göre değişir ama zulüm her yerde zulümdür. Faşizm her yerde faşizmdir. Bunu meşrulaştırabilecek bir dayanak tarih boyunca bulunamaz. Elbette meşrulaştırmak için siyasal meşruiyetler oluşturmuşlardır. Tarihe zulüm olarak geçmiştir bunlar. Kendi dönemlerinde başarı olarak geçse de zaman tarih yazmaya geldiğinde faşizm, baskı, zulüm olarak anılmıştır.
Ben de öyle bir dönemde, faşizan baskıların estirildiği bir dönemde, adil olmayan yargılanmayla adına iddianame denen bir metne cevap veriyorum.
Öyle bir dönemdeyiz ki insanlar çocuklarını cezaevinden kurtarmak için avukatlara değil, AKP il başkanlarına gidiyorlar. Mahkemeniz açısından herhangi bir iddiada bulunamam tabii.
İlginçtir, güçlü iktidar, güçlü lider, lidere bağlı söylem o kadar meşrulaştırılıyor ki on beş ay önce bunu kabul etmezdim. Türkiye'yi kurtaracak olan kişiler partiler değil, halkın kendisidir. Ona güvenmeyen, inanmayanın hiçbir kalıcılığı yoktur. Ama onlar kendi döneminin kudretlileridir.
Örneğin Erdoğan şöyle bir demeç verse şu saatte ve 'Kardeşim, milletvekili tutuklanır mı?' dese, bizleri tutuklu yargılayan heyetlerin çoğu sabah olsun da tahliye edelim diye uyumaz. Tabii, mahkemenizi itham etmeyeyim. Recep Tayyip Erdoğan 'Tutuklu milletvekili yargılamak milletin iradesine hakarettir.' desin, içeride vekil kalmaz. Ben bu şekilde tahliye olacaksam olmayayım. Dolayısıyla, bu dosya üzerinde baskıya kim boyun eğer bilmiyorum ama benim boyun eğmeyeceğim kesin. Bu bir kumpas davasıdır, tüm aşamalarda hukuki olarak elimden geleni yapacağım. Bu dosya ne zaman biter bilmiyorum, AİHM'e kadar aşamaları var. Benim dosyama müdahale ettiğini söylediğim kişi nasıl bir yürütme gücü kullanıyor? Erdoğan o kadar her şeye muktedir mi? Değil tabii, ondan büyük Allah var ama bakın neler yapmış..." diye sıralıyor. Savunmanın geri kalan bölümlerini de sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Buradan da tekrar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer tutuklu milletvekili arkadaşlarımı, yoldaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)