GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:58
Tarih:13.02.2018

CHP GRUBU ADINA ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya, neoliberal politikaları son çeyrek yüzyılda yoğun ve acımasızca uyguladıktan sonra artık bu politikalardan umudunu kesmeye başladı yani devlet yerine özel sektörü borçlandırarak, onlara yatırım yaptırarak, devletin verdiği garantilerle, devletin verdiği gelir garantileriyle, borçlara verilen garantilerle bu iş daha fazla gidemiyor. IMF bile "Dünya, neoliberal politikalarda yolun sonuna geldi." demeye başladı. IMF bu noktaya geldiyse artık bu konuda yapabilecek pek fazla bir şeyin kalmadığı ortaya çıkıyor. Bütün bu politikalar sonucunda servet dağılımındaki bozulma son aşamaya geldi. Dünyadaki varlıkların neredeyse yüzde 80'i yüzde 1 gibi bir kesimin eline geçmeye başladı. Dolayısıyla artık dünya yoksulluğun giderilmesinden, yoksulluğun ortadan kaldırılmasından umudunu kesmeye başladı. Onun yerine, yoksulluğun yönetimi politikaları temel politikalar hâline gelmeye başladı. Yani "İnsanların gelirini artıramıyorsan onları borçlandır, hem böylece bağımlı hâle getir hem de o borcu ödemek için size daha fazla bağlansınlar." politikaları bütün dünyanın gelişmekte olan ülkelerinde neredeyse hâkim hâle geldi. Yoksulluğun yönetimi politikalarındaki temel lokomotif 2008 krizinden sonra Amerika'nın dünyaya pompaladığı 3,5 trilyon dolar oldu. 3,5 trilyon doları gelişmekte olan ülkelere kaynak olarak borç verip buradan elde edilen faiz gelirleriyle krizin, mortgage krizlerinin altından kalkılmaya çalışıldı. Ancak, belirli bir süre sonra bu olayın bu şekilde sürmeyeceği görülünce, bunlar yavaş yavaş yeniden geri çağrılmaya başlandı. Şu gerçeği asla göz ardı etmiyor hiç kimse, bugün dünyada faizi verebildiğiniz sürece hâlâ borç alma olanağınız var. Türkiye'ye bakıyorsunuz, şu anda dünyanın en yüksek faiziyle borçlanan ülkesi durumunda. Bizi izleyen ülkeler de var, biz yüzde 12'nin üzerinde faiz verirken dolar bazında, bizden sonra gelen yüzde 7 dolayında. Yani bize en yakın olandan bile neredeyse 1 kat daha fazlayız.

Değerli milletvekilleri, bankalar dışarıdan borç alıyor, aldıkları bu borcu tüketici kredisi olarak yurttaşlarına veriyor, sonra yine dışarıdan alınan borçla yapılan AVM'lerdeki yine dışarıdan alınan borçlarla yapılmış olan, ithal edilmiş olan Çin mallarını satın alarak ülkeyi kalkındırıyor. İşin özeti bu. Birazcık abartarak söylüyoruz ama başka türlü de dikkat çekilmiyor bir türlü ama işin özeti bu. Böylece ülke büyüyor, daha doğrusu büyüyor zannediliyor. Ancak, yabancı kaynak bulma konusunda deniz bitti. Amerika, kaynaklarını yeniden ülkesinde toplamaya başladı. Amerikan Merkez Bankasının yapmış olduğu program, belirli aşamalarla dünyadan ne kadar kaynak çekileceğini ortaya koydu. Aynı şekilde Avrupa Merkez Bankası da davranmaya başladı. Yani dünyadaki bu para bolluğunun sonuna gelindi. Dünyadaki para kıtlığı neoliberal politikaları uygulamaya çalışan ülkelerde, işte, gerçek bir yarış ortaya koydu. Hepinizin bildiği veya günde belki birkaç defa duyduğu bu kısa hikâyeyi, bu kısa oluşumu, sırf işte bu noktaya gelmek için söyledim. Yani, ülkeler, şu anda gittikçe kıtlaşmakta olan ülkeleri bu politikalarını sürdürmek için ülkelerine çekmeye çalışıyorlar yani dünyada bir yatırımcı çekme yarışı var. Öyle bir yarış ki bu, bazen acımasızlaşıyor, ülkeler bu konuda o kadar ileri gidiyorlar ki ne ülkelerinin ulusal değerlerini ne kültürel değerlerini ne millî değerlerini, hepsini ayaklar altına alarak "Yeter ki buraya yatırımcı gelsin." diye düzenlemeler yapmaya çalışıyorlar. Tanrı bizi bundan korusun, inşallah o noktalara gelmeyeceğiz. Gelmeyeceğiz ama dünya böyle. Bu durum karşısında bu yarışa ister istemez biz de katılıyoruz. Nitekim, bu önünüzdeki tasarı, görüşeceğiniz tasarı işte bu yarışla ilgili olarak "Biz de yarışta varız. Bakın, biz de yatırım ortamımızı iyileştiriyoruz, bizim de yatırım ortamımız iyi." diyebilme düzenlemesidir.

Bu yarışın hakemi Dünya Bankası. Dünya Bankası bu yarışta hakemlik yapıyor, 10 tane değişik branşta yarıştırıyor ülkeleri, ülkeler bu 10 branşta da öne geçmeye çalışıyorlar. Bu 10 tane branşın ana başlıkları şöyle: İşe başlamayla ilgili formaliteler. İşe başlama konusunda notumuzun yüksek olması gerekiyor yani formaliteleri tamamen ortadan kaldırırsanız, belki de hiçbir şeye başvurmadan gelip otomatik olarak yatırım yapılsa orada en yüksek puanı alacağız, 1'inci sıraya yerleşeceğiz ama maalesef bu konuda 80'nci sıradayız.

İnşaat izinlerinin alınması 2'nci ölçü. Çünkü, neoliberal politikalarda, özellikle bizim ülkemizde, bizim ülkemiz gibi ülkelerde en büyük ölçüde inşaat yatırımlarına, inşaata, betona, demire para gömülüyor, bağlanıyor. O zaman, tabii, inşaat izinlerinin alınması bu yarıştaki numaralandırmada oldukça önemli fakat biz 96'ncı sıradayız, öyle bir başarımız yok.

Elektrik temini, tapu kaydı, kredi temini, azınlık hissedar haklarının korunması... Bakın, azınlık hissedar haklarının korunması konusunda 20'nci sıradayız, iyiyiz yani iyi koruyoruz. Vergi ödemede 88'inci sıradayız. Sınır ötesi ticarette, sözleşmelerin icrasında, iflasların çözümünde... İflasların çözümünde 139'uncu sıradayız. Şu anda sanıyorum bizim Adalet Komisyonunda İcra ve İflas Kanunu'yla ilgili olarak iflasların ertelenmemesi ve büyük bir hızla çözümlenmesi için de düzenlemeler yapılıyor. Bu sayede 139'uncu sıradan belki ön sıralara doğru gelmeye çalışacağız.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bütün bunların hepsiyle ne kadar yarışırsanız yarışın, bu konularda sizden daha büyük fedakârlık yapacak ülkelerin çıkma olasılığı var. Sonuç olarak olay geliyor vereceğiniz faize ve ona vereceğiniz garantiye dayanıyor ve bunu yaparken bile yani sıcak paracılar bu ülkeye sıcak paralarını getirmek için bile aynı şekilde Dünya Bankasının başka ölçülerine bakıyorlar. Yani Dünya Bankası bir taraftan bu işleri kolaylaştırma, kim daha fazla iş kolaylığı sağlıyor yarışını sürdürürken diğer taraftan da Dünya Bankası, yatırım kalitesiyle ilgili olarak ülkelerin bu konudaki kalitelerini ölçüyor ve bundan çok daha fazla etkili olarak işlev görenler de bunlar.

Değerli arkadaşlar, bir ülkeye yatırım yapılması için Dünya Bankasının bile kabul ettiği, bütün yatırımcıların ortak kanısı olan konu, o ülkede evrensel hukukun geçerli olup olmadığı, tarafsız ve bağımsız bir yargının hâkim olup olmadığı, diskriminasyon uygulamalarının yer alıp almadığı yani belirli yerler arasında, kişiler arasında, bölgeler arasında, yerli yabancı arasında ayrıcalık yapılıyor mu yapılmıyor mu, ekonomiyle ilgili yasaların sürekli değişip değişmediği, hele özellikle maç oynanırken, oyun oynanırken kuralların değişip değişmediği, özel uygulamalar için özel yasal düzenlemelerin yapılıp yapılmadığıdır. Eğer bir ülkede bütün bunların hepsi oluyorsa yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili olarak bizim burada yaptıklarımızın herhangi bir anlamı kalmıyor. Devlet yönetiminin karnesini oluşturan bu düzenleme aslında Dünya Bankası tarafından her yıl hazırlanıyor. 214 tane ülkeyi kapsayan bu incelemeyle ilgili olarak Türkiye'nin durumu üç aşağı beş yukarı şu şekilde sıralanıyor değerli arkadaşlar.

Söz hakkı ve hesap verebilirlik. Bir ülkedeki söz hakkı ve hesap verebilirlik. Eğer ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, basın özgürlüğü, seçme hakkı gibi parametrelerle yapılan bu ölçümde geçer not alamıyorsanız, maalesef, devlet yönetim karneniz ilk kırık notu almış oluyor. Türkiye bu konuda yani söz hakkı ve hesap verebilirlik konusunda 204 ülke arasında 144'üncü sırada, 144'üncü sıradayız ve her sene bu sıramızı daha da yükseltiyoruz. Örneğin son iki yıl içerisinde tam 14 sıra birden gerilemiş vaziyetteyiz.

Hukukun üstünlüğü. Türkiye'nin bu konudaki notu, maalesef, ülkeyi 108'inci sıraya koymuş ve 2016'dan beri tam 18 sıra birden gerilemişiz.

Mevzuat kalitesi. Bu düzenlemeleri yaparken yukarıdaki ihtisas komisyonlarında sürekli dile getirdiğimiz konu şu: Arkadaşlar, yasa yapıyoruz ama yasalarımız inanılmaz derecede kalitesiz olmaya başladı, ifadeler içerisinde tutarsızlık var, daha mürekkebi kurumamış kanunları burada defalarca yeniden değiştirdik, değiştiriyoruz, yapıyoruz değiştiriyoruz, yapıyoruz değiştiriyoruz. Dolayısıyla, bu mevzuat kalitesiyle ilgili düzenleme bizim açımızdan inanılmaz bir dezavantaj şeklinde ortaya çıkıyor.

Kamu yönetiminin etkinliği konusu son zamanlarda artık Türkiye'de tartışılmayan bir konu hâline geldi. Hâlbuki tüm bu düzenlemelerin önünde etkin ve tarafsız bir kamu yönetiminin varlığı yabancı sermayenin Türkiye'ye gelmesinin en temel koşulu. Yolsuzluğun kontrolü ayrı bir olay. Bütün bunların hepsine ayrıntısıyla girme olanağı yok. Bu koşullar altında demek ki yatırım ortamının iyileştirilmesiyle ilgili olarak sadece kolaylıklar sağlamak değil, asıl bunları düzeltmek zorundayız. Bunları düzeltmediğimiz takdirde ister istemez bu sıranın dışında kalıyoruz.

Değerli milletvekilleri, en tehlikeli unsur da yatırımcılara kolaylık sağlıyoruz derken kültürel varlıklarımızın talanı, doğanın katli, özellikle devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerin. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerler, biliyorsunuz, değerli milletvekilleri, bu ülkede herhangi bir kişi, sınıf, zümre, gruba ait olmayan; "Ben bu ülkenin vatandaşıyım." diyen herkesin eşit olarak yararlanacağı yerlerdir. Bu kavramı unutmaya başladık. Türkiye Cumhuriyeti'nin Medeni Kanunu'nda çok net bir şekilde devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler tanımlandıktan sonra, buraların hiçbir şekilde özel bir amaç için -kamu yararı hariç- kullanılamayacağı, herhangi bir kişi ve zümreye tahsis edilemeyeceği belirtiliyor idi. Ama bu yatırımlar uğruna, bir dikili çöpü bile olmayan insanların "Bu vatan benim." diyebilmesi için zorunlu olan bu kavramı öldürmeye başladık. "Dikili çöpüm yok ama devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler var, onlara ben de sahibim, onlar benim de mülküm." denir, bir ülkede olmazsa olmaz budur, bunu ortadan kaldırmaya başlıyoruz. En başında kıyılar vardır, yıllarca kıyılar bunun için korunmuştur. Şimdi kıyılar yeniden kapatılmaya başlandı, eğer gücünüz varsa geçin geçebiliyorsanız.

Bütün bu değerlerin hepsinin yatırımların iyileştirilmesi adına ortadan kaldırılmasına izin vermemek gerekiyor.

Süre azaldı, teker teker maddelerle ilgili bir şeyler söyleme imkânı yok, zaten geneli üzerinde konuştuktan sonra da diğer maddeler üzerinde konuşma olanağı da yok. Önerge vermek, bu konuda yapılan iyi niyetli çabaların falan da inkârı anlamına gelir. Birileri uğraşıyor, onu kabul ediyoruz. Bunların yapılması gerekiyor, aksi takdirde hemen kuzeyinizdeki sınır komşunuz puan olarak sizden daha ileri gidiyor. Eğer bu işe yarıyorsa yatırımlarınızın oraya kayacağından çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz; bu doğal. O nedenle "Bunların hepsine karşıyız." falan dediğimiz maddelerin sayısı sınırlı, orada sınırlı tutmaya çalışıyoruz.

Burada yüce Meclisin bir tek şeye dikkatini çekmeye çalışıyorum değerli arkadaşlar, o da bu kanunun 1'inci maddesi, 1'inci maddeye koymuşuz. Bu kanunun 1'inci maddesi: "Kamu kurum ve kuruluşları, kredi kuruluşları, bankalar, esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile tarım kredi kooperatiflerince açılmış veya açılacak tüm borç ve kredilere karşılık teminat gösterilen taşınmazların ipotek işlemleri, tarafların istemi hâlinde, taraflarınca imzalanan kredi veya borç sözleşmesine istinaden tapu müdürlüklerinde takrir alınmadan yapılır." Meclisimizin yarıya yakını hukukçu. "Takrir almak" ne demektir? Hukuki ifadesiyle okuyayım, yanlışlık olmasın: Malik veya hak sahibinin düzenlenen resmî senet veya tescil istem belgesini tapu müdürü huzurunda "Okudum." yazarak imzalamasına "takrir" deniliyor. Takrir veriyorsunuz siz, takrir; gayrimenkulünüzle ilgili olarak "Evet, ben bunu buraya rehin ediyorum." diye takrir veriyorsunuz.

Takrir, tapu sicilinin herhangi bir şekilde kişilerin zararına neden olması hâlinde devlete sorumluluk yükleyen bir işlemdir. Eğer yapılmış olan sahte belgelerle, vesairelerle herhangi bir ipotek işleminden sonra kişilerin mülkü haczedilerek satılıp el konulur ise o takdirde devletin sorumluluğu ortaya çıkıyor burada. Ama siz tapuda takrir verdirmezseniz eğer, o takdirde devletin böyle bir sorumluluğu olmuyor. Tapu kütüğünden daha güçlü, mülkiyetle ilgili bir teminatımız var mı? Yok. Özellikle gayrimenkul teminatı konusunda tapuda takrirle işlem yapmak, devlet güvencesi açısından, devletin güvencesi altında yapılan işlemler açısından en temel unsurdur. Kaldırıyoruz arkadaşlar, kaldırıyoruz. Niye kaldırıyoruz, niye? Yani sadece gidip de tapuda takrir vermemek yüzünden insanlar yatırımlarından falan vazgeçiyorlarsa bırakın geçsinler, yapmasınlar. Böyle bir derdi falan yok insanların, yatırımcının da böyle bir derdi yok. Ama burada, gayrimenkullerinden başka, taşınmaz mallarından başka hiçbir şeyleri kalmamış olan insanların devlet güvencesinde iş yapmak ve devlete güvenmek, devlet kurumlarına güvenmek en temel unsurlarından bir tanesi. Bunları değiştirmemek gerekiyor.

Şimdi, bu maddelerin hepsinin içerisinde, gerçekten, sayabileceğimiz "Aman şuna dikkat edelim, aman buna dikkat edelim." olguları var, var ama yani bunlar yüzünden de aslında bürokrasiye boğulmuş bir devlet de var. Güzel, bunların hepsini düzeltelim, mevzuatımızı etkin bir hâle getirelim, mevzuatımıza kalite katalım ama neredeyse ta Osmanlı'dan beri, bu devletin kuruluşundan beri kadim bir kurumunuz var sizin yani, bu kurumu birdenbire kalkıyorsunuz pat diye kaldırıyorsunuz hem de üstelik Plan ve Bütçe Komisyonunda kaldırıyorsunuz. Ne Adalet Komisyonuna gidiyor ne hukuk komisyonuna gidiyor ne başka bir yerde görüşülüyor ne alt komisyonda görüşülüyor. Yani bu kurum yüzlerce yıldan beri işliyorsa ve işlev görüyorsa bunu oturduğunuz yerden birdenbire pat diye kaldıramazsınız, kaldıramazsınız. Bu, herhangi bir olay falan da yaratmaz.

Yatırımlarla ilgili olarak, yatırımlara kolaylık sağlamak aslında bir ülkenin teşviklerinin en temel unsurlarından birisini oluşturur. Bütün yatırımcılara iyilik veya yardım sağlamak gibi de bir yükümlülüğü yoktur bir devletin. Bir devletin koruması gereken yatırımları vardır, koruması gereken kaynakları vardır, koruması gereken üretimi vardır. Bununla ilgili de yatırım yapmaya gelenler olabilir ya da bu konudaki yatırımı ortadan kaldıracak çalışmalar yapmaya da gelenler olabilir. Tam tersine, bu konuda teknik engel yaratacaksınız, teknik engel yaratacaksınız. "Böyle bir yatırımı istemiyoruz." diyeceksiniz. "Böyle bir yatırımcıya ihtiyacımız yok." diyeceksiniz. Dolayısıyla kuralların hepsini çiğneyip "Bu kurallar çerçevesinde biz düzenlemelerimizi yaptık, bu düzenlemeleri yaptıktan sonra ülkemize yatırım gelecek." dememek gerekiyor.

Takrir konusu üzerinde son bir cümleyle sözlerimi bitirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, devletin sorumluluğun olduğu temel kurumlardan bir tanesidir. İnsanlar bu güvenceyle işlem yaparlar. Devletin kalitesi budur, yatırımcı açısından da devletin kalitesi budur. Onun da gayrimenkulünün korunmasına, hukukunun korunmasına ihtiyaç vardır. Bu maddelerin hepsini torba kanun içerisinde hızla geçireceğiz ama bir defa daha hiç değilse maddeleri teker teker okuyarak, değerlendirerek geçirilmesinde yarar olduğunu söylüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)